Hazanda yolculuk notları

Beyoğlu’na yerel yönetim dâhil kimin ne yaptığı belirsiz. Müthiş bir Suriye göçü almış ve Beyoğlu ise panik halinde.

Fuat Akyol Fuat Akyol

Herkese merhaba,

Yazılarımda biraz 60’ 70’ 80’ler ve biraz da 90’lar olacak. Müzik, eğlence, sinema ve yarım kalan hayatlardan bahsedeceğim. Ancak bu hafta ise başlangıç yazım olması dolayısıyla biraz bahsettiğim konuların dışında bir yolculuk hikâyesi anlatacağım.

İstanbul ve Berlin, iki büyük şehir birçok yıkım görmelerine rağmen ayakta kalmayı başardı. Önce bu iki şehri şöyle bir gezelim, artıları ve eksileri ile dolaşıp değerlendirelim.

Öncelikle Beyoğlu’nu gezmek isteyenler için başlangıç noktası olarak tabii ki Taksim meydanından başlamalıyız. Kendinizi İstiklal caddesine bıraktığınız an artık tarihle baş başasınızdır.

Hemen sağınızda Fransız Kültür Merkez ile başlar geziniz. Sağlı sollu birçok restoranın olduğu İstiklal caddesinde, size dilenciler, biraz saat geç ise kafanıza çember takan ve gül satan çocuklar eşlik eder. Ama korkulacak bir durum düşünmeyin, zarar görmezsiniz.

Yine cadde üzerinde sağda çiçek pasajı ve balık pazarı bütün görkemiyle karşılar sizi. Çiçek pasajını geçip yeni çarşı caddesine ilerlerseniz solunuzda Galatasaray lisesini, yüz metre ilerde Cezayir sokağını görebilirsiniz. İstiklal caddesi üzerinde düz devam ederseniz, Aznavur pasajı biraz solda ise kiliseler sağ arada ise Pera müzesi gözünüze çarpar.

Daha da ilerleyip tünele doğru yürürseniz, Galata Mevlevi Hanesini ve Galata kulesini görürsünüz. Buraya kadar her şey güzel tek sorun ise bakımsızlık ve gerekli önemin verilmemesi. Yani Beyoğlu’nun bu tarihinden, entelektüel birikiminden barlarından, zengin kültüründen ve kozmopolitliğinden ayırıp bir oteller zinciriyle, çehresi değiştirmek birilerine dert olmuş. Her gün yeni bir tükenmişlik sendromu yaşanmakta.

Tabii ki Beyoğlu denilince kendimi durduramıyorum ama dedik ya keşmekeşlik hâkim Beyoğlu’na yerel yönetim dâhil kimin ne yaptığı belirsiz. Müthiş bir Suriye göçü almış ve Beyoğlu ise panik halinde.

Gelelim Berlin’e müthiş tarihi dokusu keşfedilmeyi bekleyen sokakları, (Beyoğlu’nun arka sokaklarına dahi giremezsiniz) bohem ruhu hâkimdir.

Berlin de başlangıç noktamız Brandenburg kapısı olsun. 1788-1791 yılında inşa edilmiş soğuk savaş döneminde Doğu Almanya bölgesinde kalmış. Ihlamur ağaçlarıyla ünlü Unterden Linden caddesin de yürümekten de oldukça keyif alacaksınız. İkinci gezilecek yer ise Alman Parlemanto binası. Haberiniz olsun bizim belediyeler kadar bile korunmuyor. Üçüncü uğrak yerimiz de Alexander Platz Mitte ilçesinde insanların buluşma noktası olan merkezi meydan.

Spree nehri Berlin Kadeta’lının yakınlarındadır. Burada bulunan Berliner Fernsehturm televizyon kulesi ile Berlin’i 360 derece seyredebilirsiniz.

Berlin’deki gece hayatı da Beyoğlu’nda olduğu gibi oldukça hareketli ve keyifli olmasının yanı sıra sistemli bir hali de var. Herkes ne yaptığını nerede eğleneceğini bilir, insanlara göre eğlence vardır. Yasa dışılık kesinlikle yoktur, nereye giderseniz gidin kendinizi güvende hissedersiniz.

Bir de festival ve fuarları var ki sormayın. Burada yaz yaz bitmez ama mutlaka gidin. Korunan kiliselerini, soykırım müzesini, teknoliji müzesini, görmeden sakın gelmeyin. Özellikle çocuğunuz ile giderseniz; “Jump House” mutlaka uğramaya çalışın. Noel öncesi kurulan panayır yerlerini gezip, sıcak şarap içmeyi ise ihmal etmeyin.

Bu yazdıklarımın ardından değerlendirmesini ise artık size bırakıyorum. Bir tarafta güvenli, sistemli ve çöpten dağ yapıp turist çeken bir şehir diğer tarafta yok etmek için çaba sarf edilen başka bir şehir.

Ancak artık Beyoğlu’nda, Beyoğlu tarihine, dokusuna ve kültürüne sahip çıkma zamanıdır.

BEYOĞLUNDA BİR TARİH 45LİK

Beyoğlu’nun eski ve en köklü eğlence adreslerinden 45lik sezon açılışını 7 Aralık Çarşamba günü oyuncu, işadamı ve sanatçı misafirlerinin katılımıyla yapmayı planlıyor. Gecede konsept ise “Eskimeyen 45lik’ler” olacak. Zaman da yolculuğa hazırsanız yerinizi ayırtmayı unutmayın...