Hayat'ın hikayesi 2

Anlamamıştım bu nasıl kaçıştır ki..

Fuat Akyol Fuat Akyol

İstanbul'da trene binip yemekli kompartmana yerleştikten sonra camdan dışarı insanlara bakmaya başladım. Az ilerde trenin dışında genç bir kadın kalkmak üzere olan trende birine el sallıyordu.

İlgi çekiciydi, gözlerinde hüzün, saçlarında yaşanmışlık, yüzünde ise çok derinlerde korku ve telaş vardı. Sanki ruhu bu günde değil, bedeni rüzgarı anlatıyordu. Yolculuk yapan genç kadın belli ki çok önemliydi.

Genç kadın çocukluğunu genç kızlığını ve hayallerini yolcu ediyor gibiydi, tren hareket edip önünde geçtiğimizde gözlerinde yağmur gibi yaşların süzüldüğünü gördüm. Bütün hüznünü hareket eden trene gönderiyordu, içinde belli belirsiz zaman gelgitleri kadim zamanlara ait olma duygusunu veriyordu.

Sanki yolculuğa trendeki yolcu değil kendi çıkmıştı. Son yolculuğunu yapıyor gibiydi bir liman bir de yaşanılası bir vücut, güvenilesi insanlar ve bilinmemezlikten gelip gerçek olmak istiyordu.

Trende yolculuk yapan onun bir tarafını götürüyor olmasa neşelide sayılırdı. Hazla geçen trenin rüzgarı kadının yüzünde çocuksu bir gülümseme bıraktı. Trende el salladığını merak ederek aramaya başladım, çok yakınlarda olduğunu hissediyordum çünkü el salladığı nokta uzak değildi.

Bir kompartmanın önünde durup içeri bakınca gözlerime inanamadım. Bu nasıl bir benzerlikti, kasını incelemeye başladım, gözünde hüzün, korku ve telaş yoktu, Gülen yüzüyle tarihler arası yolculuk vardı. Yüzü solgun ve hasta olmasına rağmen mutluluğu ve enerjisi kompartmanın içini aydınlatıyordu.

Hayallerinden vazgeçmeyen Rosa Luxemburg, Frida Kahlo gibiydi, usulen döndüm gülümseyerek yemekli kompartımana geçip kendime bir çay söyledim. Çok derin düşüncelere dalmıştım ki birisi omuzuma dokunarak; pardon yer kalmamış yanınıza oturtabilir miyim? dedi, şaşırdım fakat renk vermeden tabii ki dedim. Fakat şaşkınlığım devam ediyordu; trendeki kadın aşağıda el sallayan kadındı.

Anlayamıyordum gel gitler içerisinde merhaba ben Hayat dedi.. İkimiz de memnun olduktan sonra bir şey içip içmeyeceğini sordum, utangaç yüz ifadesiyle ıhlamur var mıdır, biraz gribim de ıhlamur geldikten sonra ben merakla trene el sallayan kadını sordum, benzerliklerinden bahsedip ama siz çok mutlu o ise hüzünlüydü gözleri korku dolu sanki bir kopuşu gerçekleştiriyordu.

Bana döndü pardon benim kardeşim yok ki, var da yok yani yolculamaya gelmedi kimse gelmedi, ben İstanbul’da yalnız yaşıyorum, ben şaşkınlıkla nasıl yani el sallayan kadın diye gevelemeye başladım. Bana dönerek sizinle daha evvel karşılaştık trene binmeden yarım saat evvel istasyonda sahafta kitaplara bakarken siz bakmayıp yaşıyordunuz sanki dokunup kokluyor zamanda yolculuk yapıyordunuz. Elinizde Cemal Süreyya’nın 1. Baskı 'Göçebe'si vardı.

Hayat bana dönerek, Çok hüzünlendim hepimiz göçebe değil miyiz dedi, ben bunları düşünürken el sallayan kadına anlam veremiyordum. Neydi bu benzerlikler, birisi hüzün, birisi mutluluk gibiydi, bunlar kafamı kurcalayadursun.. Hayat bana dönerek, yolculuk nereye diye sordu. Gözüne bakarak kaçıyorum dedim. Hayat gülerek ben de dedi, yüzünde ne benimki gibi hüzün nede keder vardı mutluydu da bana dönerek boş ver her şey güzel olacak takılma dedi.

Anlamamıştım bu nasıl kaçıştır ki.. Hayat'la konuştukça içindekilerin bir kısmının el sallayan kadında olduğunu görmeye başladım. Korkuları, kaygıları ve ait olamama duygusu vardı. Kendi yaşayıp kendi çözmeye çalışıyordu, kaygı ve korkuları arttığında en sevdiği güvenli bölgesine gittiğini, güvenli bölgesinin korunaklı üstü açık gökyüzü olduğundan bahsetti, neden içine kapandığını sorduğumda insanlar anlamaz ki neden ben kendimi yorayım kendi yaşadıklarımı ruh halimi, kuzgınlıklarımı, anlamazlar işte iyice meraklanıp neden diye sormaya kalmadan anlatmaya başladı.

Dünyada her gün kaç kadın tecavüze uğruyor öldürülüyor şiddete maruz kalıyor kaç kadın ve çocuk tacize uğruyor her gün milyonlarca canlıyı öldürüyoruz ormanları yok edip çocuklarımızın geleceğini çalıyoruz biliyor musun diye sordu gözlerimi kaçırarak biliyorum dedim gözlerim doldu gözleri doldu Hayat ın gözünden iki damla yaş süzüldü sanki bütün insanlar yaptıkları kötülükleri ona yapıyorlardı çok yorulmuştu ve hastaydı gözleri daldı hafif uyku haliyle baba baba diye sayıklamaya başladı.