Arkası Yarın Şizofren Hikayeler - 1

Aklına Doğan apartmanı gelmişti, 1895 yılında yapılmıştı, hatırladı belki binanın Sahibi Kazım Taşkenti görür iki laflar, kayakta ölen oğlunu anarlardı,

Fuat Akyol Fuat Akyol

Tünel meydanında kafasını kaldırdı sağa sola baktı.

Panik halindeydi, korkuyor, içinde tuhaf bir hezimet vardı. Kaç yıl olmuştu? kaç bin savaş, kaç bin yürüyüş ve ölüm görmüştü; içi ürperdi ve Galata kulesine bakmaya başladı.

Tarihi kendi tarihi asla unutmazdı; Galata kulesinin yapımını hatırladı, 528'di Bizanslılar fener kulesi olarak yapıyorlardı, hatırlayınca yüzü gülüverdi, sonra yüzü hüzünlendi ama hatırladığı için buruk bir sevinç kapladı içini..

1204 IV Haçlı seferinde neredeyse yerle bir olmuştu, korkmaya başladı ama bu uzun sürmedi, 1348'i hatırladı, Cenevizlilerin yığma taş kullanarak yeniden yaptıklarını, dahasını da hatırlıyordu, savaş esirlerinin barınağı, rasathane ve yangın gözlem kulesi;

çok mutlu olmuştu ama hangi zamanda nerede olduğunu unutuyordu. Her şey çok mu değişmişti?

insanların konuşmalarını unutup kaçırıyor, plan yapamıyordu, hatırlamakta güçlük çekiyordu. Bu kadar eskiyi hatırlayıp da neden yakın zamanı tam hatırlayamıyordu; çok mu yaşlanmıştı?

Panik halindeydi, bir an nerede olduğunu unuttu. Narmanlı hanı görünce sevindi 1831'de yapılışını, 1880'e kadar Rus büyükelçiliği olduğunu, 1914'e kadar Rus hapishanesi olarak kullanıldığını ve sonrasında narmanlı avni ve sıtkı kardeşlerin aldığını hatırladı.

Sevinç’le yüzü parıldadı, sanki taksim meydanına kadar her tarafa ışık saçılıyordu. Sevinçle içeri baktı, binayı tanımadı, belki unuttum diyerek Bedri diye bağırmaya başladı!

Ardından Ahmet, Aliye, firşek ama nafile hiçbir duymuyordu. Oysaki Bedri Rahmi Eyüboğlu en güzel şiirlerini burada yazdığını, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın huzur romanını ve saatleri ayarlama ensititüsünü burada yazdığını... firşek Karol'un en güzel heykellerini ve Aliye Berger'in resimlerini görür gibiydi .

Sevinsin mi üzülsün mü anlayamadı; neredeydiler birini görse birisi güzel bir söz söylese her şey değişecekti, ama kimsecikler yoktu ve binanında eski güzelliğinin yerinde yeller esiyordu.

Korkuyordu, ne oluyor diye düşündü gene unutuyor muydu, yoksa beni mi istemiyorlar buralarda diye düşündü; ama kendini toparlayarak, yok yok böyle olamaz olmamalı diye kendi kendine mırıldanmaya başladı ki, karşısında çok tanıdığı bir yer vardı, Markiz pastahanesi önce kıyafetini kontrol etti, buraya kravatsız ve şapkasız kimse giremezdi ve bir çok insan evlilik teklifini burada, bu pastahanede yapmıştı, ne çok yaşanmışlıklar vardı.

Aklına Mehmet’in Anatola'ya evlilik teklif ettiği gün geldi, yeniden içi burkuldu, babasının gül çiçeği neler yaşamıştı, sonra ayrılmışlardı, 6-7 Eylül 1955 tarihini hatırladı, Ermeni Rum dostlarıyla ayrılmalarını sonra bir de düşündü, belki Avedis içerdedir.

Avedis'in Fransa’daki markiz fabrikasındaki çikolataları sevdiği ni ve bundan adının markiz olduğunu hatırladı. Avedis Avedis diye bağırmaya başladı, duyan olmayınca bay Çakır soyadını söylemeye başladı.

Ama sesini duyan birisi yoktu, ayrıca görüntü de o zamana ait değildi, içerde ona garip garip bakan ve yemek yiyen kadın ve erkek grupları vardı, giyimleri kuşamları çok farklıydı, kiminin kafası bandajlı idi savaş mı çıkmıştı, yine ne oluyordu panik olmaya başlamıştı burada çikolata pasta satılmıyordu, yemek yeniliyordu bu değişimi anlamlandıramadı, olduğu yere çöktü, İstiklal caddesinde taksim meydanına kadar bir hüzün kapladı.

Panikle geri döndü, tünelden Galata kulesine doğru sanki koşuyordu, içinde bu sefer olacak, çat çat yerindedir diye mırıldanırken bir anda şok oldu çat çatın yerinde yeller esiyordu.

Ne Orhan Veli, ne Sabahattin Ali, ne de Mualla abla vardı, iyice paniklemişti; Orhan Veli bir şiir okusa, Mualla ona aşık gibi baksa her şeyi toparlayacaktı. Ama bunların hiçbiri mümkün değil diye düşündü, yüksek kaldırıma doğru yola koyuldu. Aşkenaz sinagogunu görünce sevindi hemen hatırladı, 1900'lü yllarda Ortadoks yahudilerince kurulmuştu. Ana o da sessizdi.

Aklına Doğan apartmanı gelmişti, 1895 yılında yapılmıştı, hatırladı belki binanın Sahibi Kazım Taşkenti görür iki laflar, kayakta ölen oğlunu anarlardı, kendi kendine sordu, bu kadar tarihi Nası hatırlıyordu, yaşanmışlık dedi ama burası da eski Doğan apartmanı değildi, sadece kapısında adı yazıyordu çok değişmişti anlam veremedi.

Tekrar tünele çıktı birşeyleri hatırlama ve aynı bulmak umuduyla , sağa sola bakarken Eugene Henri Gavandi, burada insanları gözlemlerken görebileceğini düşündü sonra tünele bakar açılışına katılır açılış gününü dün gibi hatırlıyordu 17 ocak 1875 çok büyük bir törenle açılmıştı.

Hatta maliyet fiyatını bile biliyordu, 180 bin Osmanlı lirası, ilk vagonlara bindiğini iki tarafı açık vagonlardan elektrik olmadığından içinin gaz lambasıyla aydınlandığını hatırladı.

Hepsini hatırlıyordu işte, ama kendine geldiğinde, tünelin eski tünel olmadığını hatırladıklarının çok eski zamanlara ait olduğunu anladı ve panikle yola koyuldu. Hiç bilmediği tanımadığı insan toplulukları yanında geçiyordu ama o hiçbirini tanımıyordu.

Sadece konsoloslukları ve burada oturan gayri müslimleri hatırlıyordu, konsolosluklar değişse de yerli yerindeyken, bu insanlar kimdi ve kendisi kimdi bu düşüncelerle Galatasaray’a doğru yola koyuldu yaşadığı çılgın bir hayattı ve bunu farkındaydı.