Mobbing kurbanı Ayşe Aral

İnsanlar bu kadar mı sahtekar, riyakar, yalancı olabilir ve iyi oynayabilir?

Aykut Işıklar Aykut Işıklar

Bir gün ara ile iki farklı ortamda, farklı kişilerde çağdaş Türk halkını gördüm. Türklüğümden ve insanlığımdan utandım. İnsanlar bu kadar mı sahtekar, riyakar, yalancı olabilir ve iyi oynayabilir?

İlk anlatacağım olay Ayşe Aral'a Hürriyet Kelebek ilavesinde uygulanan mobing...

Nişantaşı Camiinde benim güzel arkadaşım Ayşe Aral'ın cenazesinde herkese uzaktan bakmakla yetindim. Kimseye 'başımız sağ olsun' demedim. İçimden gelmedi.

Ama bazı kişilere 'Ulan vicdansız. Senin burada ne işin var. Ayşe'yi genç yaşta sen ve yandaşların öldürdü.. Hasta kadını gecelerce ağlattınız. Şimdi günah mı çıkarıyorsun? Ne Allah, ne Ayşe sizin yaptıklarınızı affetmeyecek." Dedim içimden..

Son iki yıldır o kadar çok üzülüyordu ki, iki saat uyuduğu zaman bile şükür duaları ediyordu. Zaten doğuştan şansız kadın idi. Çocukluğu hep hastanelerde geçmişti. Kalbi pille çalışıyordu. Devamlı 'pil ne zaman bitecek de beni yolda bırakacak' diye bekliyordu.

Rahmetli babası Tekin Aral abi beni çok severdi. Bu yüzden de çok eski yıllarda aramızda çok sağlam bir arkadaşlık kurulmuştu. Eşiyle arası açılıp, boşanmaya karar verince, Kemerburgaz'daki evinde denemeler yazmaya başladı. Her akşam birinci görevim mail olarak gönderdiği bu yazıları okuyup, rapor vermekti. Kendine özgü yazı üslubu ve dünyaya bakış açısı vardı.

Bir akşam dayanamayıp 'Az gelişmiş mahallenin çok gelişmiş kızları, artist-şarkıcı-manken derken köşe yazarı oldu. Kolunu sallasan köşe yazarı kızlara çarpıyor' demiştim. İşte o saniye ağzındaki baklayı çıkardı. 'Çok istiyorum, bu yüzden kendimi geliştirmek için çalışıyorum. Sen ne dersin' diye sormuştu. Ben de güya akıl verdim. 'Sen efsane çizer Tekin Aral ağabeyin kızısın. Medyadaki arkadaşları seni tanıyor. Yazılarını götür. Bir gazete köşesini sana mutlaka seve seve verir' demiştim.

Meğerse Doğan Holding'in onursal başkanı Aydın Doğan'ın küçük kızı Vuslat Doğan Sabancı çok samimi arkadaşı imiş. Londra'da yıllarda aynı okulda okumuşlar. Gurbet arkadaşı yani... Çok geçmeden Kelebek'de anonsları gördüm. Patroniçe 'yazacak. yer açın dediği zaman' bu emirdir. Kim 'ama şöyle böyle diyebilir ki'.

Ancak çok kişinin iddia ettiği gibi Kelebek'de bir özel mafya var. Hepsi birbirinin yediği naneyi iyi biliyor. Araya da kimseyi sokmuyorlar. Böyle tepeden paraşütle gelen bir yeni yazar, onlar için çok tehlikeli olur.. 'Hayır' diyecek halleri de yok, mobing uygulamaya başlamışlar.. Canım kardeşim ağzyla kuş tutsa da bu ekibe yaranamamış.

Patrondan torpilli çalışan gazetelerde hiç sevilmez. Ayşe o kadar zaman Kelebek'e yazdı. Peki hangi yazısı hangi sayfada yer alıyordu? bilen var mı? Gazete içinde yazının devamlı yayınlanacağı bir yer bulamadılar. Bazı günler gazino ilanlarının arasına sıkıştrıdılar. Ayşe sabahları yazısının yerini gördükçe çılgına döndü. Özetle Ayşeciğimin yazıları okunmasın diye her yolu denedi Kelebek mafyası..

Bu mobingin en tipik çalışma şeklidir. Kişiyi kızdırmak, bezdirmek ve çıkıp gitmesini sağlamak. Kovmazlar ama kovmaktan beter ederler. Onuru kırılan insan günün birinde 'yeter' diyerek çekip gider. Ayşe'ye de bu uygulandı. Ama Ayşe sadece Kelebek'den değil bu dünyadan gitti.

Ayşe arkadaşı da olsa patronunu bu konu ile rahatsız etmek istemedi. Daha doğrusu kimseye problem olmak istemedi, Benim gibi eski dostlarına sığındı. Bazen sabahın ilk ışıklarına dek dertleştik. Veya Tünelde kadehleri tokuşturduk.

Dün cenazesinde herkes göz yaşı döküyordu. Kelebek'deki köşe komşuları ve müdürleri. Mobing uygulayanların sevindiğine eminim. Cenaze törenine ailesinin dışına sadece Vuslat Doğan Sabancı' nın gerçekten çok üzüldüğüne inanıyorum. Hadi son yolculuka camiye gelenleri anlıyorum da Cengiz Semercioğlu'nun dün Kelebek'deki yazısına 'pes' dedim. Baştan dedim ya insanlığımdan utandım.

Yarın da Mehmet Tuna hakkındaki düşünceleri mi yazacağım.