Hürriyet'te neler oluyor?

Türk halkı yıllardır, Hürriyet’te ne var? diye merak ediyor. Hürriyet’i neden merak ettiğini, bu gücünü nereden aldığını yazmaya çalışmıştım.

Aykut Işıklar Aykut Işıklar

Türk medyasının ‘amiral gemisi Hürriyet’in bugünkü durumunu daha iyi anlayabilmeniz için ‘zaman tüneline’ girmiştim. Çünkü bugünü yorumlamak için geçmişi bilmek gerekiyor. Detaya inmeden, sadece Hürriyet’i Hürriyet yapan ilkeleri yazmıştım.

Türk halkı yıllardır, Hürriyet’te ne var? diye merak ediyor. Hürriyet’i neden merak ettiğini, bu gücünü nereden aldığını yazmaya çalışmıştım. Bu hatırlatma, son günlerde büyük bir hızla yitirdiği saygınlığına isyan eden gerçek okurlarının isteğiydi.

Başka bir deyişle Hürriyet’e alışan okuru isyan ediyordu. Merak edenler mutlaka okudu. Merak etmeyenler zaten bugünkü değişimin de farkında değil.

Örneğin dedim ki, Hürriyet'te çalışanlar başka iş yapamazdı. Yaparsa hemen kovulurdu. Firmaların avanta-lavanta gezilerine yazar veya muhabir gönderilmesi yasaktı. Şayet ‘Haber takip edilecekse Hürriyet kendi parası ile gider’ denilirdi.

Şimdiki gibi Hürriyet mensupları dünyanın dört bir yanında gezip-eğlenip övgüler yağdıramazdı. Geçen gün gördüğümüz iki yazarın Afrika dans sahneleri ne kadar eleştirildi farkında değiller. Hürriyet mensuplarının birbirleri hakkında yazmaları da imkansız idi. Çalışanlar özel yaşamlarına çok dikkat etmek zorunda idi. En küçük dedikoduya neden olmamaya özen gösterirlerdi. Parayı-şöhreti bulup ilk iş eşinden ayrılanlar hemen kapının önüne konulurdu. Bekar bile olsalar personelin flört etmesi yasaktı. Bu kurum ilkelerinin çoğu Koç Holding'den esinlenmişti. Özetle Hürriyet de çalışan hele yazan bir kişi her şeyine çok dikkat etmek zorunda idi.

Peki şimdi bunlara ne oldu? Neden tam tersi görüntüler karşımıza çıkıyor. Tekrar söylüyorum sakın yanlış anlamayın. Ben aracı kurum gibi çalışıyorum. Hürriyet okurlarının merakını paylaşıyorum. Kimse ile en küçük alıp-vereceğim yok. Gençliğimin geçtiği Hürriyet’e de söz gelsin istemiyorum. İlk göz ağrım, çok şey öğrendiğim Hürriyet benim okulum. Bakın daha sonra 12 yıl çalıştığım, gazeteci olarak en keyif aldığım ve doruğa çıktığım Sabah’ta ne olup bittiği umurumda bile değil. Sadece çöküşüne üzülüyorum. Oraya daha çok emeğim vardır.

Hürriyet’in birkaç çalışan yüzünden itibar kaybetmesi, okur gözünde küçülmesine dayanamıyorum. Bir dost veya ağabey ikazı diyebilirsiniz.

Düşünsenize Hürriyet’in gece cemiyet muhabiri Onur Baştürk, transeksüel garsonların çalıştığı bir mekandan içeri alınmıyor. Kapıdaki güvenlik ‘Patronun talimatı var sizi içeri almayacağız’ diyor. Olacak iş mi? Oluyor işte. Sonra o patron Hürriyet’te ‘yazar’ oluyor. İçeri alınmayan muhabir Baştürk de şarkıcı oluyor. Rakip mekanlar hakkında övgü dolu yazılara devam.

Bakın çok yakında mutlaka bir marjinal kulüpte sahne alacaktır. Bu arada olan Hürriyet’in imajına oluyor. Zaten İzzet Çapa, internetteki yazılar ile Hürriyet’i aylardır yıpratıyor. Çapa bir dönem Hürriyet’in yeni Uğur Dündar’ı gibi lanse dildi. Tabii ki işin içinde başka işler vardı. O da ayrı bir konu. Gazetede yazarlara ancak çift sütun 10 santim yer verilirken, İzzet Çapa röportajları şimdi ki Gülben Ergen gibi 3 sayfaya yayılıyordu. Haliyle bu ayırım Kelebek ilavesinde kazanları kaynattı. Ne oldu ne bitti, inanın hiç ilgilenmedim. Sonunda İzzet Çapa gitti. İzzet şimdi internette Hürriyet’in ‘Fuat Avni’si gibi. Bildikleri, duyduklarını tahminlerini yazıyor. Okuyanlar da ister istemez düşünüyor.

Uzun zamandır Kelebek de köşe yazarı olan Nil Karaibrahimgil’in müzisyen olduğunu herkes biliyor. Neredeyse bütün reklam müziklerini tekeline almış durumda. Ülkemizde başka şarkıcı yokmuş gibi reklam filmlerinde sadece Nil hanımı dinliyoruz. Çünkü eşi reklam şirketi sahibi ve yönetmen. Serap Erener’in ağabeyi Serdar Erener ile evli olan Nil hanım, sahneye çıkmadan hatta albüm de yapmadan en çok para kazanan şarkıcı. Ama şunları unutmayalım. Besteci ve şarkı sözü yazma gibi yeteneği de var. Ayrıca da kendine özgü bir okur kitlesi yarattı. Kim bu kız diyene rastlamadım. Tam tersi kendine yakın bulup seveni var.

Bir başka marjinal yazar Ayşe Arman ise rahmetli Ercan Arıklı’nın öğrencisidir. Toplumun hiçbir kuralını tanımaz. Yıllar önce kendine farklı bir yol çizmişti. Türkiye’ye gibi bir ülkede özel yaşamını bu kadar cesur yazan olmamıştı.

Okurlarını resmen yatak odasına dek soktu. Neler neler anlattı. Röportajlarında da farklı yöntemler (!) denedi. Hamamda göbek taşında, yatakta çıplak her şekilde vitrin yaparak yazısını okuttu. Arkasından atanlar da merakla okudu-konuştu.

Ertuğrul Özkök bile ona özendi. Bazı yazıları Çakma Arman gibi… Arman’ın son zamanlar da ise ne yaptığı anlaşılamıyor. İnstagramda dekolte pozlar ile bir şeylerin reklamını yapıyor ama ne? Çok güvendiği vücudunu teşhir etmekten hiç çekinmiyor. Ama ‘Böyle cinselliği kullanan bir kadın yazarın, kadın sorunlarını yazmaya hakkı yok. Kendiyle çelişkiye düşüyor’ diyen çok kişi tanıyorum.

Ömür Gedik diye de bir kadın gazeteci var Hürriyet’ in Kelebek ilavesinde… Doğan Grubunun Üst düzey bir yöneticisi ile evli idi. Eşi sayesine önce ‘Sinema yazarı’ oldu. Bir süre sonra bu kesmedi. Hayvansever olarak kendine yeni çevre edindi. İki yıldır da her konuda yazıyor. Yazmakla kalsa iyi. O sesi ile resmen şarkıcı bile oldu.

Hürriyet sayesinde Ajda Pekkan’ın konserinde konuk şarkıcı bile yapıldı. Şimdi her yerde karşınıza çıkıyor. Küçük lokallerde şarkı söyleyip kendini mutlu ediyor. Sevgilisi Ferhat Göçer’in şarkıcı olarak destek olduğunu hiç sanmıyorum. Belki medyada biraz karizma katmıştır. Hürriyet okurları onu şarkıcı Ömür Gedik olarak biliyor mu ve okuyor mu? İşte konu bu.

Ajda Pekkan haftada bir gün kelebek’e yazardı. Neden bıraktı, bilmiyorum. Bu konuda en küçük dedikodu bile çıkmadı. Ama bir nedeni mutlaka vardır. Pekkan’ın ayağını Gülben Ergen’in kaydırdığını iddia edenleri hep tersliyorum. Ama… Gülben’ in o uyduruk röportajlarına üç sayfa ayrılması, sanki Orhan Pamuk röportajı gibi okura satılmasına da bir anlam veremiyorum.

Söylentilere göre başta Ertuğrul Özkök olmak üzere yönetcilerin odasına kapıyı çalmadan giriyormuş. Hürriyet'te çalışanlar bana soruyor, ‘Bu kadının arkasında kim var’ diye… Yakında bombası patlar. Ama Mahsun Kırmızıgül’ün Vezir Parmağı filminde oynamasının yöneticilerden Fikret Ercan tarafından sağlandığını tahmin ediyorum. Mahsun, Fikret’e ‘baba’, eşi Nesrin’e ‘ana' diyor.

Fikret emekli olunca ismini bile hatırlamaz. Amerika'da Fikret’in oğlunun evinde evlenmişti. Gülben bunu duymuşsa tamam. Mahsun’un hayır deme şansı yok. 20 yıl önce İbrahim Tatlıses’in Fırat dizisinde oynayabilmek için araya Alaattin Çakıcı’yı koymuştu. Tatlıses, Çakıcı’nın hatırına başrol oynatmıştı. İki gün de bir Vezir Parmağı’nın çarşaf kadar büyük haberinin Kelebek’ de hatta Hürriyet birinci sayfasında yayınlanması beni ilgilendirmez. ‘Hürriyet de bu ayırım neden?

Mahsun ve filmi, Hürriyet'te neden kayrılıyor? diye isyan eden film yapımcılarına birisi de yanıt verirse biz rahat ederiz. Son aylarda iki kez Mahsun Kırmızgül’ ün adını yazdım diye yediğim küfürleri burada size yazamam. ‘Bu bilmem ne PKK çocuğu’ diye başlayıp devam ediyorlardı. Belki reklam yerleştirmesi var. Tam sayfa reklam yerine haber-reklam konuluyor. Böylece bazı resmi ilanlardan kaçılıyor. TVlerdeki RTÜK payı gibi. Benim gibi yüzlerce kişinin bildiği bir durum var. Mahsun’un basın ilişkilerini Filiz Öcal’ın firması yapıyor. Filiz Öcal, halen Kelebek’in müdürü olan Selim Akçin’in ayrıldığı eşidir.

Geceleri eğlence mekanlarını dolaşıp, kafasına göre yazılar yazan Onur Baştürk ile birkaç zengin yaşlı kadının çevresinde dünyayı dolaşan papyonlu cemiyetçi Gökhan Kimsesizcan da haklı. ‘Madem gazetede herkes bir başka iş yapıyor. Ben de çevremi kullanıp işime bakayım’ demelerini hoş karşılamak gerekir. Baştürk hassas delikanlı, Şöhretin tadını ldı ‘şansını şarkıcılıktan yana kullanıyor. Meğerse çocuk yaşından beri müzikle uğraşıyormuş. İster misin, kapısından giremediği bazı mekanlarda şarkıcı olup-sahneye çıksın?

Patronlar için masası olan şarkıcı baş tacıdır. İzzet Çapa’nın mekanında şarkıcı olurmuş mesela. Orkestra şefleri, ünlü müzisyenler ‘yeter yaaa. Her Allahın günü Behzat Gerçeker’in düzmece haberini Kelebek de görmekten bıktık Bu ülkede başka müzisyenler de var. Onlar ne yapıyor, bir baksalar ya’ diye bana şikayet ediyorlar? Ben ne yapayım ki. Kelebek ile sağlam bağlantıları var ise…Arada bir twitt atıp dalga geçiyorum. ‘aaa… bugün Behzat, Kelebek de görünmedi. Hasta mı yoksa’ diye…

Bir de hem yazar, olup hem de Tv'de sunuluk yapanlar var. Cengiz Semercioğlu gibi… Semercioğlu bu işi uzun yıllardır yapıyor. Hiçbir programı da tutmadı. Ekrandan da pozitif elektrik veremiyor. Ama TV'ye yanaşma yöntemi çok akıllı. Nasıl olsa Tv program patronları ve yöneticileri hakkında yazılar yazdığı arkadaşları. Şu an Star Tv'de ekrana gelen program ise sürpriz oldu. Sunucular Mesut Yar ile Deniz Akkaya yolun ortasında ayrılınca, Cengiz mecburen kamera karşısına geçti. Şimdi sabahları partneri Seren Serengil’in değerli düşüncelerini dinliyor.

Geçen sabah programda köpeklere dans ettiriyordu. Şimdi böyle bir kişi, koca Hürriyet Gazetesinde karşınıza yazar olarak çıkarsa ne düşünürsünüz? Konuk çağırdığın zaman hangi kimliğini kullanıyorsun? Hürriyet yazarı mı, yoksa Tv program sunucusu mu? Gelmeyen olursa ambargo konuluyor mu?

İşte benim anlatmak istediğim bu. Gazeteci okuruna sadece yazdıkları ile değil, duruşu ile de sorumlu olmak zorunda. İnandırıcı olması için tarafsız olması şart. Yazdıkların ile yaptıkların örtüşünce okuru ikna edersin.

Gazete köşeleri babanın çiftliği değil. Başka çıkarların için o köşeleri kullanırsan, birilerine de haksızlık etmiş olursun. Onlar da açarlar ağızlarını, yumarlar gözlerini… ‘Gazeteci de insan. Hatta marjinal de olabilir.’ diyorsanız ‘Hürriyet Türkiye’dir’ sloganını veya felsefesini unutun.

Hürriyet’in Genel Yayın Müdürü Sedat Ergin de o kadar dürüst ve düzgün bir insan ki. O tanıdıklarınızdan çok başka, idealist bir insan. Belki de her şey bu yüzden…