Brejnev: Ben sana gösteririm, ben sana gösteririm

O günlerde çok sıkı komünist rejimi ile yönetilen Sovyetler Birliğinin başında Brejnev adında gerçek bir diktatör bulunuyordu.

Aykut Işıklar Aykut Işıklar

70 li yıllarda Hürriyet dek muhabirlik günlerimde , Türkan Şoray’ ın peşine takılıp Sovyetler Birliğine gittim. Şoray ilk Sovyet-Türk ortak yapımı olan ‘Ferhat ile Şirin’ filminde başrol oynuyordu. Ben de gazeteci olarak çekimleri takip ediyordum.

O günlerde çok sıkı komünist rejimi ile yönetilen Sovyetler Birliğinin başında Brejnev adında gerçek bir diktatör bulunuyordu. Brejnev hem devlet başkanı, hem de Komünist Parti Genel başkanıydı..

Politbüro denilen bakanlar kurulu her saniye Brejnev’in ağzına bakıyordu. Ülkemizdeki solcu arkadaşlar, acımasız diktatör denilince hemen Stalin’i hatırlar. Evet Stalin vahşi bir karakter. İkinci Dünya Savaşı sırasında milyonlarca masum sivil insanı öldürtmüş.

O günlerden kalma toplu mezarlar hala bulunuyor. Ancak halka her konuna manevi baskı olarak Brejnev daha acımasız bulunur. Bu yüzden 20 ülkeden oluşan Varşova Paktı ülkeleri, başka bir deyişle tüm Demirperde ülkelerinde Brejnev daha kötü lider olarak hatırlanır.

Zaten ülkelerinin yüz karası olarak anılan tüm faşist-komünist diktatörler Brejnev zamanında doğdular. Bak Romanya, Bulgaristan, Polonya, Arnavutluk, Yugoslavya yakın tarihi..

Brejnev Demirperde ülkeleri halklarına öyle bir baskı kurmuş ki anlatılıyor. O günlerde Sovyetler Birliğinde milyonlarca satılan Pravda adında bir yandaş gazete var. Partinin basın bülteni gibi çalışıyor.

Özel TV ve radyosu yok. Devletin TV si de iki kanal. Her diktatör ülkesinde olduğu gibi baskı rejimlerinde fısıltı gazetesi çok sıkı çalışıyor. Yani her şey kulaktan kulağa yayılıyor. Kimse Pravda’ya ve devlet TV'sine inanmıyor, izliyor. Laf olsun diye okuyor veya bakıyor. ‘Bakalım bizimki bugün yine ne diyecek’ diyerek…

Yayınlarda Brejnev’e yalakalık yapılsın diye her şey abartılarak halka anlatılıyor Ama kulaktan kulağa dedikodular çok hızlı şekilde şeklinde yayılıyor. TV kanalının birinde neredeyse 24 saat boyunca Brejnev var. Brejnev devamlı anlatıp duruyor. Haberler de ise; halkın beyni yıkanıyor. Dünyadaki bütün ülkeler açlıkla savaşıyor.

Bütün dünya Rusya özlemi ile yanıp tutuşuyor. Sınırları açsalar Amerikalılar bile Moskova’ya gelip yerleşecek. Bütün dünya insanları kötü kalpli ve Ruslara düşman. Her ülke Rusya’yı yok etmek için uğraşıyor. O çok popüler dış mihraklar var. Her köşe batı ajanları ile dolu. Bu yüzden kimsenin gelmesi-gezmesi-görmesi istenmiyor.

Benim Moskova da olduğum günlerde müthiş bir telaş vardı. Küba’nın lideri Fidel Castro Moskova’ya resmi ziyarete gelecekti. Komüsit parti yetkilileri mutluktan uçuyordu. Çünkü halkın en sevdiği kişi Fidel Castro idi. Halk, Castroyu Lenin den daha çok seviyordu. ABD ye posta koyan küçük bir devlet başkanı olmak kolay değil.

Tüm Sovyet vatandaşlarının turist olarak başka ülkelere gitmesi imkansızdı. Çok başarılı yoldaşlar ödül olarak Karadeniz sahillerine, örneğin Bulgaristan’nın Varna’sına gönderiliyordu. Komünist partisi üyesi devlet memurları pasaport alabilirdi. Sporcular ve bale sanatçıları en şanslı azınlık idi. Bazıları da gidince geri dönmüyordu.

Avrupa ve Amerika fotografları, dergi veya kitaplarda asla yoktu. Örneğin Çoğrafya kitabında bir Paris-New York-Londra manzarası göremezdiniz. Bütün dergi ve kitaplar Rusça idi. Başka dille hiçbir kitap da yoktu. Demirperde halkı ilkokulda Rusça öğrenmeye başlardı.

Örneğin Polonyalı, Bulgar Rusça bilirdi. Aynen Azeri, Gürcü, Ukranyalı , Ermeni gibi… Ancak bu kitapları almak ise çok zordu. Tüketim ekonomisi bu zorlular ile kontrol ediliyordu. Sabahın 05.00 inde, kitapevinin kapısında kuyruğa girmen gerekiyordu. Kapı açılınca kitapevine dalıyorsun raflara getirilen üç kitaptan birini kaparsan, ne ala…

Bazı gazeteci arkadaşlara hediye olsun diye Nazım Hikmet’ in Rusça baskılı kitaplarından getirmek istedim. Üç günlük kuyruk macerasından sonra pes ettim. Alamadım yani.

Baskı ortamlarında toplumlar duygu ve düşüncelerin paylaşmak, biraz olsun boşalmak konuşmak-gülmek-eğlenmek için yaratıcı güçlerini kullanıyor. Sovyet halkı fıkra üretme konusunda çok başarılı. Bizim ‘Temel bir gün veya Nasrettin hoca bir gün’ diye başlayan fıkralar var ya. Kimisi belden aşağı konular içerir, kimisi de politik konular.

Seks sorunlarını 70'li yıllarda aşan Rus halkı haliyle politika fıkraları anlatmayı tercih ediyordu. Kahraman da ülkeyi feci baskı altında yöneten, herkesi korkutan, binlerce Sovyet vatandaşına Sibirya çalışma kamplarında veya hücrelerinde işkence yaptıran Brejnev idi. Bütün fıkralar ‘Brejnev bir gün’ diye başlardı.

Moskova’ya gidişimin 15 . gününde bir akşam hiç işim yoktu. O zamanlar sadece Rusya değil Sovyetler Birliğinin en büyük oteli ‘Rusya’ da Tv kanallarını karıştırayım dedim. Hadi Rusya nın iki Tv kanlı var ama Sovyetler Birliğine bağlı 20 ülke var. Belki birisinde izlenecek bir program bulurum sandım. Hepsinde ya Brejnev ya da hiç anlamadığım klasik bale’ler karşıma çıktı.

Madem öyle o günlerden kalma bir Rus fıkrasını sizinle paylaşayım. Bakalım size neyi anımsatacak. ‘

‘İyi bir Sovyet vatandaşı yani yoldaş akşam koltuğuna uzanmış. ‘Bakalım TV de ne var’ diye uzaktan kumanda aletini almış. Açtığı ilk kanalda Brejnev her zaman ki gibi anlatıyor.

Rusya uzayda Amerikayı geride bıraktı. Bizim astronotlar Ay’da şimdi çay içiyor. Kızılordu şöyle- fabrikalarımız böyle. Dünya birincisiyiz, şunu yapıyoruz-bunu yapacağız’ diye anlatıp duruyor. Yoldaş yorgun ve mutsuz ya. 20 dolar karşılığı 80 Ruble maaş ile ay başını nasıl getireceğini düşünürken. ‘Ya bana ne Ay’dan, Mars dan.‘ deyip diğer diğer kanala geçiyor. Ne görsün?

Yine Brejnev karşısında. İzleyene bağırıyor ‘Ben sana göstereceğim, ben sana göstereceğim’ Bu arada hani halk arasında özellikle kavga sırasında yapılan bir el hareketi vardır. Kameraya doğru o hareketi çekiyor.

‘önemli not; Bu 70 li yıllardan kalma orijinal Rus fıkrasıdır. Bildiğiniz gibi şimdilerde Sovyetler Birliği diye bir şey kalmadı. Etnik gruplar kendi devletlerini kurdular. Hepsi seçimle iş başına gelen liderler tarafından, özgür-demokratik rejimlerle yönetiliyorlar.’ dermişim.