Tatlı İntikam'ı bekleyen tehlike

‘Tatlı İntikam’ın senaryosu, komedisini, bu tür anlamsızlıklar üstüne geliştirmek yerine ayakları daha sağlam basan ve irrite etmeyen söylemlerle ilerleyen bir tarza yönlendirse daha iyi olacak.

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

‘Tatlı İntikam’ı nasıl yemeli?

İntikam… Ne kadar çok duyduğumuz bir sözcük değil mi? Yapılan kötülüklerin, çektirilen acıların veya verilen zararların neticesinde gelişen intikam arzusu insan hayatının vazgeçilmez bir parçasına dönüşmüş. Dolayısıyla intikama dair bir yığın laf üretilmiş. En babası, ‘İntikam soğuk yenen bir yemektir’ diyerek akılcılık telkin etmiş öfkeyle hareket edenlere… Kimisi de, intikamcı konusunu başkaldırı simgesine dönüştüren ‘V For Vendetta’ gibi ‘Affetmek, iyi insanların intikamıdır’ mantığını işlemiş beyinlere. İntikam’a cinsiyetçi yaklaşanlar da çıkmış… ‘İntikam almakta ve aşkta, kadın erkekten daha gaddardır’ buyurmuş Nietzsche…

Velhasıl herkesin bir sözü ve deneyimi var intikam üstüne. Çünkü ‘İntikam, insanlığa yakışmayan bir kelime. Lügatten sildiririm kuvvet geçse elime’ diyen Seneca gibi düşünenlere inat, öç alma duygusunu insanlıktan silip atmak imkânsız. Hal böyle olunca da ilhamını yaşamdan alan kurguların dünyası intikam öyküleriyle dolmakta. Nasıl ki, ekranda da dizi dizi intikamcılıklar sokuldu gözümüze. Kimi iş yaptı, kimi hayal kırıklığını tattı. Şimdinin intikamıysa, pek bir tatlı… Adı üstünde, ‘Tatlı İntikam’. İlk bölümüyle yüz güldürdü ama beri yandan da bir hayli düşündürdü… Bu intikamcılık macerasının neresinden tutup, ‘Tatlı İntikam’ı nasıl yemeli, diye!

TATLI İNTİKAM’I VAR EDEN OYUNCULARI!

Yazla birlikte coşan romantik komedi sevdasını mevsimsellikten kurtararak Güneş’in Kızları’ndan boşalan yeri dolduran Kanal D’nin ‘İntikam’ merakını daha önce Beren Saat’li uyarlamada görmüştük. Kanalın intikam hevesi bitmemiş olacak ki, bu kez farklı bir intikam yolculuğu başlatıldı. Üstelik hayli renkli ve verimli biçimde. Kanal ve dizi adına sevinç yaratan bir durum. Kuşkusuz bu tabloda, en büyük etken rol alanların katkısı! Aslında ‘Tatlı İntikam’ın bütün gücü, karakterleriyle bütünleşebilmiş oyuncu kadrosu desek daha doğru olacak.

Leyla Lydia Tuğutlu’dan ele almaya başlarsak… Adanalı babadan olma, İzmirli anadan doğma Pelin’in düğününde her şeyin mükemmel olması telaşından, pembe çiçek kaprisine… Yıkılmadım ayaktayım havasından, üstündeki kara büyüyü defetme çabasına… Karakterin tüm ruhsal hallerini çok güzel yansıttı bize. Furkan Andıç deseniz, okul yıllarından pastacı haline duruşu mükemmel. ‘Umutsuz Ev Kadınları’ndan bu yana hayli ilerlediğini ispatladı. Hazal Türesan’a koca arayışındaki Başak halleri pek yakışmış doğrusu… ‘Ben deli fişeğim’ diyen dizinin neşesi gibi! Cemre Gümeli, Simay olarak, kocasının yularını elinde tutan kadın konumunda gayet ölçülü. Ayşenil Şamlıoğlu, Zeyno Günenç ve Kerem Atabeyoğlu zaten aile olayının duayenleri… Onları izlemek başlı başına bir zevk. ‘Her Şeye Rağmen’den bu yana dikkatimi çeken Can Nergis de Tolga rolünde baskı altındaki damat hallerini gayet güzel yansıttı. Eminim ilerleyen bölümlerde daha çok sahnede izleyeceğiz kendisini. Başak’la flört uğruna parayı kaptıran Bülent rolündeki Çağrı Çıtanak ise ‘Babam Sınıfta Kaldı’nın Kaan’ıyla belli etmişti bu tarz işlerin adamı olduğunu.

Kısacası; Bülent Seyran’ın asalak damat Necip’inden… Emre Taşkıran’ın orta karıştırıcı sinsi arkadaş Hakan’ına… Seren Deniz Yalçın’ın Sinan’la Pelin arasına maydanozluk edecek olan Ceyda’sından geriye kalan cümlesine hepsi de, romantik komediye uygun karakterlerin hakkını vererek ‘Tatlı İntikam’ın kozları konumundalar. Onlar bu denli başarılı olmasalardı, romantik komedilerin klişeleriyle bezeli, rahatça tahmin edilebilen nitelikteki içerik aynı oranda iş görür müydü? Sanmam.

‘ÖZGÜVEN-KİLO-EGO’ KISKACINDA SIKIŞAN İNTİKAM

‘Bazı kızlar prenses doğar. Şanslıdır ve hayatı prenseslere layık bir masal gibi ilerler’ tespitiyle başlangıcını yaparken, her masalda mutlaka yüz güldürmeyen bir detay bulunduğunu işaret eden ‘Tatlı İntikam’ın masalsı dünyasını bozan olumsuzluklarına gelince… Pelin’i mutsuz eden ‘aşk’ bahtsızlıkları tamam. Onu zaten detaylarıyla izledik ilk bölümde. Peki ya dizinin özünü bozanlar? Onları da biz sıralayalım.

Baş nahoşluk, söylem dilinden kaynaklanmakta! Replikler çok özelliksiz ve sıradan. Nedir bu ‘özgüven patlaması’ sözcüklerine duyulan tutku? Her dizide bunu duymaktan bıktık artık. Yazanların özgüvenleri mi eksik de hep kullanıyorlar, yoksa gençlerin böylesi sözcüklere tav olacaklarını düşündükleri için mi ikide birde tekrarlıyorlar. Anlayamadım gitti bu ‘özgüven patlaması’ halini! Sürekli tekrarlanan kilo-boy-ince uzun bacak takıntısı da ayrı bir olay… Bu uğurda abuk sabuk konuşmalar dinliyoruz dizide. Sanki Ceyda, çok kısa ve şişmanmış gibi kendi beğendiği elbiseyi giyen Pelin’i kıskanıyor. Meliha Hanım da ‘ince bacak’ üstüne sözleriyle bunu körüklüyor. İlaveten bir de ‘ego’ muhabbeti var. Ego aşağı, ego yukarı. Hay seveyim egonuzu. Geçelim bunları bir kalem. Artık her işte karşımıza çıktıkları yeter. Burnu havada tiplerin kullandığı bu söylemler, akışın doğallığını zedeleyen özentiler.

Söylemin yanı sıra ‘Tatlı İntikam’da eylemsel aksaklıklar da mevcut. Romantik komedi karakterlerini ‘sakar’ yapma rutinini aksatmayan dizinin, karakterlerini pata küte çarpıştırırken sergiledikleri inandırıcılıktan uzak. Misal, görgüsüzce ikramlara dalan Başak’ın Bülent’le çarpışması… Ya da Pelin bağıra çağıra çiçekçiyi kovalarken merak edip, ne oluyor, diye bakma zahmetinde bulunmayarak pasta arabasını süren Sinan ile Pelin’in kazası. Bunlar o kadar bariz klişeler ki, mantığı bıraktık artık özgün bir tat yakalamaya çalışıyoruz ama nafile.

Bülent’in onca zaman durup borcu yatırmama genişliğini, parayı Necip’e teslim etme saflığıyla birleştirerek mantığındaki boşlukları katmerleyen ‘Tatlı İntikam’da ayrıca yanında kimsesi olmayanın ‘kedi’ düşkünlüğü de ti’ye alınmış! Bu hiç şık durmadı doğrusu. Bir dolu yalnız insan olduğunu ve dahi dört ayaklıların çoğu insandan daha iyi dost olduğunu aklımıza getirirsek, hem o insanlara hem de kedilere haksızlık edilmiş olmuyor mu, komedi adına?

Sinan tacizciliğini dibe vurdurup kendisini düğün gecesi terk eden Tolga’nın geri gelmesi için yanıp tutuşan Pelin kızımız ve arkadaşları üstünden kadına biçilen değer… Tıp okuduğunu anladığımız Pelin büyük ihtimalle ‘çocuk doktoru’ veya cildiye uzmanı… Çocuğun yüzündeki yaralarla ilgilendiğine göre! Üniversitede birlikte okuduğu arkadaşları da doktor olmalı. Peki, bunlar nasıl doktor? Sürekli ya alışverişte ya kuaförde ya erkek muhabbetinde ya da Pelin’le birlikte ortalıkta fink atmakta. Bunlar romantik komedide önemsiz gelebilir ama esasında kadının toplumdaki yerini işaret eden aşağılayıcı ayrıntılar. Yani ‘Üniversite okumuş, doktor olmuş önemi yok. Kadının tek hedefi koca kafeslemektir’ denmekte. Hele ‘Erkekler kurbağa gibidir’ diyerek evliliği ‘haşlanma’ olarak gösteren cümleler, tam anlamıyla küçük düşürücü.

Diyeceğim o ki; ‘Özgüven-kilo-ego’ kıskacında sıkışıp kalan ve karakterlerinin derinliğine inemeyen ‘Tatlı İntikam’ın senaryosu, komedisini, bu tür anlamsızlıklar üstüne geliştirmek yerine ayakları daha sağlam basan ve irrite etmeyen söylemlerle ilerleyen bir tarza yönlendirse daha iyi olacak. Aksi takdirde yüzeysellikten kurtulamayacak.

TANKUT’UN İNTİKAM NEYİNE? TEŞEKKÜR ETMELİ PELİN’E!

Oyunculukları beğendiğim buna karşılık senaryo bazında zayıf bulduğum ‘Tatlı İntikam’ın zaman içinde nasıl bir performans sergileyeceği… Başlangıçtaki izleyici ilgisini sürdürüp sürdüremeyeceği bir yana… Dizinin asıl sorunu çok başka.

Son zamanlarda dizilerimizde dikkatimi çeken bir detay var… O da, anlatılan öykülerde suçlu veya kötü kişi yönlendirmesindeki yanıltıcılık! Yani görünürde masum olanlar aslında suçun temeli veya mağdur durumda görünenler, gerçekte kazançlı çıkanlar. Peki, bunun ne zararı var? Görünürde bir zararı yok. Hatta karakterlerde ortaya çıkan bu ikilemin, izleyiciye beyin jimnastiği yaptırma özelliği taşıdığını bile söyleyebiliriz. Öte yandan karakterlerin sunumuyla, özündeki tutarsızlıklarından dolayı dizinin ana öyküsünün havada kaldığı da bir gerçek. Anlayacağınız karakterlerde kimin haklı kimin haksız olduğu karmaşası, senaryonun dayanağını zedelediğinden inandırıcılığı yok ediveriyor. Dahası, izleyici gözünde gerçek mağduriyeti perdeleyici özelliğe de sahip bu tarz dayatmalar. Nitekim ‘Tatlı İntikam’da da aynı yanılgı hali söz konusu. Bundan ötürü Tankut’un kendisinden af dileyen Pelin’e karşı yürüttüğü şartlı şurtlu intikamcılık koflaşıyor.

Şöyle ki; Senaryo temeli, düğününde terk edilen Pelin’in geçmişte aldığı ‘ah’a bağlanmış… Ah eden de ‘10 kalbim olsa birini vermem’ diyen Pelin tarafından küçük düşürülen sivilceli, şişe dibi gözlüklü, dişleri telli, göbekli, sünepe tıp öğrencisi Tankut. Yıllar sonra Pelin çıkıyor karşısına ve üstündeki lanetten kurtulmak için Tankut’tan af diliyor. Tankut da ayağına gelen fırsatı kaçırmayıp intikamcılığa soyunuyor.

Burada bir ‘Hooop’ demek lazım. Neyin intikamcılığı bu arkadaş? Pelin’in uluorta reddetmesinin mi? Hadi oradan. Bir kere Tankut Pelin’den intikam almak yerine ona teşekkür etmeli. Çünkü en başta tıpta yıllar boyu harıl harıl çalışıp beyin patlatmaktan ve sonrasında nöbetlerde, mecburi hizmetlerde sürünmekten, maganda hasta yakınlarının şiddetine maruz kalmaktan kurtarmış kendisini. Onun sayesinde tıptan ayrılıp Amerika’ya gitmiş aşçılık üstüne eğitimini almış, İstanbul’da mis gibi sosyetik mekânını açmış. Bir iki bıçak darbesiyle çilekleri kesip en kazançlısından eserler çıkartıyor ortaya. Şayet Pelin, aşkına karşılık verseydi ne olacaktı? Doktor olup atamaları bekleyecek, hatalı sorularla mahkemelik olan uzmanlık sınavlarında kazanmak için ter dökecek, şehir şehir dolanacak ve günde yüzlerce hastanın doluştuğu hastanelerde laf anlatmaya uğraşacaktı. Haa… Şansı varsa kapağı özel hastaneye de atabilirdi ama… Bu ihtimal de, şanstan ziyade adamı olana!

Tankut’un Pelin’e teşekkür etmesi için tek sebep bu değil. Tankut’luktan kurtulup Sinan’a dönüşmesini de Pelin’e borçlu. Nasıl mı? Eğer Pelin, o göbekli şapşal haliyle onu sevseydi, o da kendini iyice salardı. Bu nedenle Pelin’in gerçekleri yüzüne vurması, yeniden doğuşu; evrim geçirmesinde en değerli katalizör. Kısacası; Tankut’un, Sinan olmasındaki ve başarılı iş hayatındaki yegâne sebep Pelin’in okul bahçesindeki hoyrat davranışı! Teşekkür de hakkı.

İNTİKAM ALMASI GEREKEN KİŞİ, PELİN!

Son tahlilde gelelim ‘Tatlı İntikam’ın asıl mağduruna… Aramaya gerek var mı? Tabii ki Pelin. Sonuna kadar arkasındayım. Zira kendi kendine gelin güvey olup gaza gelerek ortaya atılan Tankut’tan dolayı yüzü hiç gülmemiş. Her erkekten kazık yemiş. Hem zaten Tolga’nın düğünden kaçmasının sebebi de Tankut’un damat için, ‘Bu gece burada olup da hayatının geri kalanında nefes alamayacak adam’ yorumunu yapması değil mi? Pastacı bile damadı böylesine zavallı görüyorsa damat da kaçar tabii. Anlayacağınız arkadaş motivasyonu, kayınpeder baskısı derken bunalan Tolga’ya ‘Yapamayacağım’ dedirten asıl kişi, Tankut. Yani Tankut, Pelin’e hem borçlu hem de ona karşı suçlu.

Yanı sıra Tolga da, Pelin’i mağdur edenlerden. Düğünden kaçan damat modasına farklı bir örnek olarak katkıda bulunan Tolga sözde bunalım takılıyor ama niyeti, güle oynaya daldığı evlilikten sıyırmak. Buluttan nem kapmak için fırsat kolluyor. Yeni evli olacağını umursamayıp yüzsüzce 1 ay boyunca maç peşinde koşacağını söyleyebiliyor mesela. Böylece mankenden oyuncu olabileceğini ama koca olamayacağını da ispatlıyor topluma. Anlayacağınız bu iki erkeğin hayatını kararttığı Pelin, hikâyede asıl intikam alması gereken kişi.

Neticede; Çin’den mal getirme modasına da çentik atan ‘Tatlı İntikam’da, oyuncular harika… Lakin izleyicisinde merak uyandırıp uzun süre kendisine bağlayarak ayakta kalmasına destek verecek intikamcı bir konu şu an için yok ortada. Sonrası, Pelin’e koşulacak şarta bağlı olarak… Allah Kerim.

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal