Savaşa Hayır

Uzaktan top atışıyla savaş kazanılır mı? Hayır. Kazanılmayacağını uygulayan asker de biliyor, iktidar da. Önemli olan dostlar alışverişte görsün.

Fatih Portakal Fatih Portakal

Son söyleyeceğimi ilk yazıyorum: Savaşa sonuna kadar hayır.

Yolda karşılaştığım bir vatandaş “Savaşa girer miyiz?” diye sordu. “Hayır” dedim. Eğer, akli melekeler hala yerindeyse girmememiz gerekir. Zaten iktidarın böyle bir niyetinin olduğunu da hiç düşünmüyorum. Bana içeriye oynanan ‘tribünvari’ tarzı söylemler gibi geliyor. Umarım yanılmam…

Aksi olursa ne olur? Kanımca felaket olur. Bakın birçok soru soracağım, birlikte yanıt bulmaya çalışalım, sonra da ‘felaket olur’ sözünü bir kez daha hatırlatır, sağlamasını yaparız.

Neyin savaşı? Uzun yıllardır uygulanan yanlış Suriye politikasının sonuçlarını unutturmak için mi savaşacak Türkiye? Soruya soru ile cevap oldu bu, ama öyle… Esad’sız Suriye deyip de, bunu gerçekleştiremeyenlerin bir başka dahiyane fikri mi? Kimilerinin gönlünü almak için üretilen günlük laflar mı? Hükümeti her şart altında koşulsuz destekleyen gazetelere baktığınızda savaş adeta kutsanıyor. Suriye’de barışın yolu sadece savaştan geçer algısı oluşturulmaya çalışılıyor.

Savaşta ortağınız kim olacak? Görünen o ki, NATO olmayacak. Ortalıkta dillendirilen, Suudiler ile birlikte bir kara operasyonu. Düşünsenize Ortadoğu coğrafyasının güvenilmeyecek ülkesi ve ailesi. Arkanızı dönmeye gelmez. Öyle ki, bu ülkeyi yöneten aile ABD’nin yakın müttefiklerinden ve en fazla silah alan ülke aynı zamanda. Acaba, Suudilerin bir oyununa mı geliyoruz? Veya senaryoyu Suudiler adına başkaları mı yazıyor?

Diğer ortaksa Katar. Her Katar dediğimde, devamı ne katar oluyor. Küçük ülkenin parasının dışında katacağı ne olabilir? Hem Suudiler, hem Katar Suriye’ye kara birlikleri gönderecekse, neden? Nedir onları Suriye’ye çeken? Aklıma geliveren iki mantıklı neden: Ya mezhepsel ya da senaryoda dağıtılan rol.

Türkiye’nin sustuğu yerde açıklamalar bu iki ülkeden geldi. İkisi de bir kara operasyonu yapılacak olursa koalisyon güçleriyle ve ABD ile olur demeye getirdi. Türkiye tarafından yapılan en dikkat çekici açıklamalardan biri ise başbakan tarafından söylendi: “Hiçbir Türk askeri unsuru Suriye’de yok.”

Peki, bu cümleler ortada iken neden hala bu üç ülkenin ismi kara operasyonu için geçiyor? Bunu da anlamak çok mümkün değil. Belki böyle bir algının sürdürülmesi isteniyor. Çünkü iflas eden bir Suriye politikası – iktidar kabul etmese de- var. Bir şey yapılması gerekiyor, bir de istenen bir ‘başkan’lık modeli var. Önümüzdeki kısa süreçte iktidar partisinin imajının zedelenmemesi ve bu başarısız politikaların mimarı hem Cumhurbaşkanı hem de başbakanın itibar kaybetmemesi olabilir mi? Bilmiyorum, ama şunu biliyorum: Her şey olabilir.

Çünkü Tayyip Erdoğan içeride ve dışarıda böyle bir kaotik ortam içinde başkanlık için saha inmeye hazırlanıyor. Bunu da yine saraya ve iktidara yakın gazetelerden öğreniyoruz.

Kiminle savaşılacak? Tabi ki Türk askeri Suriye’ye girecek olursa karşısında Suriye rejiminin zayıf askerleri olmayacak sadece. İran olacak, tabi en önemlisi Rusya ile karşı karşıya gelinecek. Rusya ile savaşmaya hazır mısınız?

ABD başkan yardımcısının geçtiğimiz hafta Londra’da bir açıklaması vardı. Biden, Suriye hakkında sorular ve sıkıştırmalardan sonra ‘Ne istiyorsunuz, Rusya’yla mı savaşayım’ cümlesini kurmuştu. Her şey net ABD’nin karada savaşma gibi bir niyeti yok. Afganistan, Irak onlar için acı bir tecrübeydi, acıdan dersi iyi çıkarmışlar.

Ve çok konuşulan PYD/YPG, Türkiye ile savaşır mı? Evet; eğer Türkiye adı geçen ortaklarla birlikte Suriye’ye girecek olursa kaçınılmaz son. Ne tuhaf, bir buçuk yıl önce PYD’ye yardım edip, kendi topraklarını bir 29 Ekim günü Peşmerge’nin geçmesi için açan Türkiye, PYD’nin önde gelen ismi Salih Müslim’i defalarca Ankara’ya getirip ağırlayan Türkiye, şu anda PYD’yi durdurabilmek için mücadele veriyor.

PYD’nin hedefi sınırımızın altındaki eksik kalan bölümü tamamlayıp, ‘Kürt Koridoru’nu oluşturmak. Nasıl bugün Irak’ın kuzeyinde Kürt Özerk Bölgesi var ise, orada da ‘Kürt Özerk Bölgesi’ni yaratmak. Tabi Mesut Barzani ile PYD’nin arasının olmadığını belirtmek lazım.

PYD kilit konumunda mı? Evet, önemli bir konumda olduklarının da farkındalar. Rusya, ABD, Esad rejimi her açıklamalarıyla örgütün arkasındalar. Ve PYD adım adım koridoru gerçekleştiriyor. Son bilgi de şu: Azez ile Halep arasında Tel Rıfat yerleşim yeri de PYD/YPG güçlerinin kontrolü altına girdi. (Tarih 15 Şubat 2017, saat: 23.21)

Bizse ‘Fırtına’ adı verilen toplarla uzaktan vuruş taktiği ile ‘İkinci Kandil’e izin vermeyiz’ diyerek Azez kasabasını bombalamaya devam ediyoruz.

Yalçın Akdoğan’ın sözünü de akılda tutmakta fayda var: Halep koridorunun hamisiyiz.

Uzaktan top atışıyla savaş kazanılır mı? Hayır. Kazanılmayacağını uygulayan asker de biliyor, iktidar da. Önemli olan dostlar alışverişte görsün. Ancak bu geliyor elden, bugün için. Savaş uçaklarını Rus füze tehdidinden dolayı Suriye semalarında uçuramıyorsunuz ve sadece 40 km menzilli toplarla kısmen kör atışı yapıp, korkuttuğunuzu zannediyorsunuz.

Peki, moda tabirle bir üst akıl olabilir mi? Yani senaryoyu yazan meselesi. Bugün Türkiye’yi de, Suudileri de Katar’ı da bu senaryonun içine katanın üst akıl olduğunu düşünüyorum. Aklıma gelen ülkeler ABD ve İngiltere… Olabilir!

Ama şöyle bir soru da aklınıza gelebilir: ABD, hem PYD’yi destekleyip hem bu üç ülke için, Suriye topraklarında senaryo mu yazıyor? Evet neden olmasın? Esad’a ve Türkiye’ye karşı PYD kozu, Esad, İran ve Rusya’ya karşı İslam Ordusu. Havadan PYD’ye destek, karadan İslam Ordusu ile Işid ve bugünkü rejimle savaştırmak. Minimum insan kaybı. Ölecek olanlarsa Müslüman toprağında yine Müslümanlar.

Bir soru daha: Savaşı bu kadar istiyordunuz, Fırat’ın üzerindeki Süleyman Şah Türbesi’ni ve saygı karakolunu neden bırakıp geldiniz? Türkiye’nin ecdadının bulunduğu yegane toprak parçasını niçin koruyamadınız? Başarılı bir operasyonla geri çekildik(!) cümlesini nasıl bir rahatlık içerisinde kurdunuz?

Süleyman Şah Türbesi, daha mı değersizdi gözden çıkardınız?

Sorular ortada, cevaplarım da ortada. Mantık dışı sorular olduğunu düşünmüyorum, yanıtlara gelince kimilerini rahatsız edebilir, ama olabilecek yanıtlar. İşte diyorum ki, Türkiye savaşa girmez, giremez, girmemelidir. İktidar da biliyor savaşın nasıl bir felaket getireceğini. Yalnızca siyaseti ön planda tutan bir partinin seçmene hamleleri olarak yorumluyorum bunları.

Yine Yalçın Akdoğan’ın sözü ile noktayı koyayım: “Tribünden izlemeyiz.” İzleyip izlemeyeceğimizi ise hep birlikte yaşayıp göreceğiz.

Portakal

http://fatihportakal.com/yazilar/savasa-hayir-no-war/