Kutlu Olsun 8 Mart

Tam yazıya oturmuştum ki, iki haber düştü önüme.

Oya Ulaş Oya Ulaş

Klasik cumartesi gece’m.

Hatta, benim deyimimle Kutsal Cumartesi’m.

Yani, yazı gecem.

Yazıya oturmam lazım.

Ama bilmiyorum ne yazmalı?

Neleri yazmalı?

Gündem öyle dolu ki.

Hangisini yazmalı?

Yaklaşan 8 Mart’ı mı yazsam? Bugünkü Büyük Kadın Buluşmasını mı? Benim nükseden sağlık problemlerimi mi ?

Yeni normalleşme sürecini mi? Önceki gün hepimizi derin üzüntüye boğan helikopter kazasını ve yitirdiğimiz 11 vatan evladını mı? Yoksa; İşçilerini her gün 12 saat çalıştırıp, fazla mesai ücretlerini vermeyen, anayasal ve yasal haklarını gasp eden A101 marketler zincirini mi yazsam?

Düşününce benim sağlık problemim, önemsiz bir detay olarak kalıyor bunca kötü şeyin arasında.

Kafamda varı bi şeyler ama net değil.

Tam yazıya oturmuştum ki, iki haber düştü önüme.

92 yaşındaki bir kadın, komşusu tarafından tecavüz edildikten sonra boğularak öldürülmüştü. 92 yaş, rahmetli Babaannemin öldüğü yaş.

Babaannem gibi.

Anneannem gibi.

Belli ki o da birilerinin Babaannesi, Anneannesi.

Başka bir kadın, çocuğunun gözü önünde kafasına tekme atılarak, yere vurularak öldürülesiye dövülüyor. Videosu dönüyor ortalarda. Kanım dondu izlerken.

Anne. Bir kadın.

5 yaşında ki evladının gözü önünde, “Anne” feryatları arasında sokakta, yerde, yapayalnız.

İki taraflı travma. Şükür hayattaymış.

Umarım direnir. Kendi için, evladı için. Ona bu kötülüğü yapan o adama inat, yaşamak için direnir.

Nasıl kötü günlerden geçiyoruz yine.

Nefes aldığımız için utandığımız günlerden.

Yıllardır, iyiye uyandığımız tek bir gün yok.

Yazacak uygun sözcük bulamam ben böyle günlerde, durumlarda.

İçimdeki isyanı bastıramam.

Uzaklaşırım kendimden.

Sonra bi şey olur, toparlanmam gerektiğini düşünüp, kafamı toparlar, dönerim olay mahaline. Döndüm, haberlerin detaylarına yeniden baktım.

Utanç verici, kan donduran iki haber.

Yine kadın, yine şiddet.

Kadınlar Günü’ne bir gün kala.

“Daha kötü ne olabilir?” dedikçe her gün daha kötüsü ile karşılaştığımız bir gün daha.

Bağıra bağıra okudum.

“Hadi yine söylesinler” dedim “başı açıktı, elbise giyiyordu, öyle giyinmeseymiş, tahrik etmiştir” diye. “Bir kereden bir şey olmaz” dedikleri için hep oluyor bunlar. Duyulmadı biliyorum. Ben yine bağırdığımla ve öfkemle kaldım.

Evet, bu basbayağı çürümüşlüktü.

Derinliğini ve yaygınlığını tahmin etmek bile mümkün olmayan, mide bulantısını tetikleyen bir çürümüşlük.

Öyle bir dibe çöküş hatta..

Hazmedemediğim bir çok haber olmuştu bunca gördüğüm duyduğum şeye rağmen ama bu bana fazla geldi.

Dağ, taş utandı, hani utanır ya.

Bunlar nasıl utanmadı?

Şiddet gören kadının kızkardeşi; “ablamı sürekli döverdi, belki 100 kez şikayet ettik ama sonuç alamadık” diye ifade vermiş.

Kadın cinayetleri bağıra bağıra, göz göre göre geliyor ama “yasalar böyle” deyip bu vahşileri serbest bırakıyoruz.

Kadınlar öldükten, çocuklar sahipsiz kaldıktan sonra gelen yasayı kim ne yapsın?

Boğazı kesilen Emine Bulut vardı hatırlarsınız. “Ölmek istemiyorum” diye diye ölmüştü. Tüm ülke ayağa kalkmıştı o videoya. Emine Bulut'un üzerine 3 kadın daha aynı onun gibi boğazı kesilerek öldü. Videosu yok diye isimlerini bile duymadınız.

2003 yılında erkekler tarafından öldürülen kadın sayısı 83 iken, 2020 yılının dokuz aylık bölümünde bu sayı 369’a ulaşmış. 17 yıllık sürede artış %344.5."

Son 66 günde öldürülen kadın sayısı 67.

“Çocuklarımız, kızlarımız için endişeleniyoruz, korkuyoruz” deyince, “çok duygusal davranıyorsun” diyorlar.

Gel de bu ülkede korkma, gel de bu ülkede tedirgin olma.

Bunlara en ağır cezayı vermeyen yargının adaletinden şüphe eder insan.

Etmeli de.

Nefret dili kullanıldıkça, asıl problemleri kabul edip çözüm üretmeye çalışmadıkça bunun sonu gelmeyecek. Her hafta, her ay, her gün aynı şeyleri yazmaya, aynı konulara üzülmeye devam edeceğiz.

Bir kadının çığlığı gelmiyorsa kulağınıza ve bir çocuğun hıçkırığı takılmıyorsa kursağınıza.

Bana hiçbir insanlığınızı anlatmayın.

Bir kadının, bir çocuğun çıkaramadığı ses olmak zorundayız, zorundasınız.

Bi şeyler yapılmalı, yapmalıyız !

Hiçbir şey yapamıyorsak, erkek çocuklarımızı düzgün yetiştirelim. Onlara vicdanı ve merhameti öğretelim.

Sevelim onları. Sevgisizlikten oluyor bunlar. Esirgemeyelim, bolca verelim sevgimizi, hem onlara hem kendimize. Onlarla konuşalım, onlara iyi davranalım.

Unutmayalım ! Bu ülkede iyi yetiştirilmiş erkekler, hayatları kurtulmuş kadınlar demektir.

Dünya’da yaşayan tüm kadınların daha özgürce yaşayıp kendi ayakları üzerinde durabildikleri, kendi sosyo-ekonomik düzeylerini belirleyebildikleri, toplumda göz tacizi dahi olsa tacize uğramadıkları, ne giydiğine karışılmaksızın diledikleri gibi yaşayabildikleri ve dünya üzerindeki tüm ülkeler arasında kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi sıralamasında 34. sırada yer alan ülkemizde, kadınları hak ettikleri yerlerde görebileceğimiz nice güzel günlerimiz olsun.

Biz yaşarken güzeliz, biz hep birlikte güzeliz.

Kutlu olsun 8 Mart.