Kimdin sen Melody Gardot?

Dün gece bir arkadaşımla sohbet ederken, içtiğim kahveye eşlik etmesi için bir şarkı önerdi bana. Açtım.

Oya Ulaş Oya Ulaş

Hani derler ya; “Müzik zevkimiz, hayata karşı sergilediğimiz duruşumuzdur, bakış açımız, yaşayışımız, farklı bir penceremizdir. Kaç bin kilometre ötede, varlığından bile haberdar olmadığımız birileriyle ortak duygularımız, düşüncelerimiz, gözyaşımız, hüznümüz ya da eğlencemizdir. Hatta nece konuştuğunu bilmediğimiz biriyle bile ortak dilimizdir” diye.

Düşünsenize koskoca dünya, ne kadar çok müzik türü var, sürüsüyle müzik grubu, tonla albüm ve bir o kadar da şarkı.

İnsanların değişik değişik zevkleri var, içinde bulundukları topluluğa göre, ruh hallerine, tarzlarına, kişiliklerine ve daha pek çok şeye göre şekilleniyor müzik zevki. Bu kadar çeşitliliğin arasında aynı şeyden, aynı zevki alabilen insanlar, ister istemez daha bir yakındır birbirlerine, bu yüzdendir ki, müzik zevki ilişkilerde büyük önem arz eder.

Müzik; tek başına, insanları birbirine bağlayabilme ve birbirinden ayırabilme gücüne sahiptir ki, kimine eziyet gelen tür, kiminin baş tacıdır. Bir konser alanında toplanabiliyorsa onca insan, bu da müziğin başarısıdır diye düşünürüm hep. 

Şahsım adına fazlasıyla önem veririm tanıştığım insanların müzik zevkine, benimkiyle uyuşuyorsa daha bir benimsiyorum karşımdakini ve bunu istemsizce yapıyorum, zaman daha bir keyifli geçiyor öyle olunca.

Müzik zevki uyuşması hiçbir işe yaramasa bile, konuşacak konu çıkmış oluyor.

Niye mi yazdım bunları? Anlatayım…

Dün gece bir arkadaşımla sohbet ederken, içtiğim kahveye eşlik etmesi için bir şarkı önerdi bana. Açtım.

Geceye bu kadar yakışan bir müzik türü ve böyle güzel bir ses daha olmamıştır.

Yorumculuğuna şapka çıkardım resmen.

Kimdin sen Melody Gardot?

Bir şarkından, diğerine atladım.

İstediği oyuncağa kavuşmuş çocuk edasında dolaştım şarkılarının arasında. Hepsini bir seferde dinlemek istedim, çoğunu dinledim de.

Saatlerce dinlenebilecek, adıyla müsemma bu kadın, öyle çok gelmiş ki Türkiye’ye, canlı izleyemedim ya, bırakın izlemeyi, daha önce neden dinleyememişim ona yandım tüm gece.

Hayatımdaki en büyük pişmanlıklardan biri de bu kadından geç haberdar oluşum ve hiçbir konserine gidememiş olmam oldu.

Umarım tekrar gelir.

Bu satırları yazarken, arkadan gelen sesi ile geceme güneş gibi doğuyor.

Şarkıları nasıl samimi ve sıcacık.

Bu hafta; biraz da ödev konusu sayıp, onu yazmak istedim, hikayeleri sayesinde güçlü kadınlar hep ilgimi çekmiştir, haliyle yazıya başlamadan bayağı araştırıp okudum hayatını.

Zülfü Livaneli, “Kardeşimin Hikayesi” romanında şöyle bahsediyor kendisinden. “Emekli mühendisin şöyle dinlediği müzisyen: "kahvaltımı yaparken müzik setinde, Melody Gardot çalıyordu. Her sabah olduğu gibi bana yine buğulu sesiyle "kalbin bir gece gibi kapkara senin" diyerek sesleniyordu”

Başka bir yerde, Nil Karaibrahimgil “Kelebeğin Hayat Sırları” kitabında 'Ne güzel sesli ve güzel biri' adlı yazı yazmış onunla ilgili.

Ahhh ben nasıl duymam?, ben neredeydim yıllardır? İstanbul’a kaç kez gelip, gitmiş oysa.

Ben uzun süredir bir müzisyene böyle kitlenmemiştim. Kafaları duvarlara vurmalık bir durum, hakikaten abartmıyorum.

Dinlemeyen bin pişman, öyle diyeyim.

Şarkılarından sonra hayran kaldığım bu kadına, hikayesini okuduktan sonra ayrı bir saygı duydum.

Hayat hikayesi çok acayip cidden.

“Her kötü olaydan bir iyilik çıkıyor” örneği Melody Gardot.

Doktorunun yüzyıl keşfi adeta.

18 yaşında, bisiklet üzerindeyken, kırmızı ışıkta geçen bir sürücünün ona çarpması sonucu, oldukça ağır bir beyin travması geçirir, hastanede 1 yıl yatağa mahkum şekilde kalır. Tedavi gördüğü hastanedeki doktorlardan biri, onun müzikal yeteneğini keşfeder ve bu keşif Melody’i hayata bağlayan şey olur ama yine de güneş gözlüklerini gözünden çok az çıkarır.

Doktorunun şarkılarını kaydetmesini önermesinden sonra, yatağında şarkı kaydetmeye başlar ve 2005'te ilk epsini çıkarır.

2008 Şubatı’nda da ilk albümü gelir.

Epsi’ni dinlemedim ama dinlediğim albümleri oldukça başarılı.

Şu an “Our love is easy” çalıyor.

Ömrüm; tüm albümlerini dinlemeye, onu sahnede canlı izlemeye yetsin istiyorum, bunu gerçekten istiyorum, gülmeyin.

Bu yazıyı yazmakla; onu tanımayı, benim gibi geçe bırakan ama tanımayı hak eden sizler de onu tanıyın, bilmiyorsanız da ondan haberdar olun istedim.

Siz yarın sabah bu satırları okurken, muhtemelen ben yine onu dinlemede olurum.

Hani bazen denk gelir; yoğun bir çalışma temposunun arasında, o an tesadüf eseri arkanızda bulunan arkadaşınız şöyle bir omuzlarınıza masaj yapar, birden “zınk” diye bir rahatlama gelir ya, Melody Gardot’u dinlemek de, öyle bir şey işte.

Dinleyin, dinletin…