Ulan İstanbul’un açtığı yoldaki tehlike

Birbiri ardına gelen yeni dizilerin çekişmeciliği, internet kıskacındaki kanalları kazanç değerlendirmesi yapmaya sürüklemekle kalmayıp yayıncılıkta yenilikler üretme sürecini de başlattı nihayetinde. Kanal D’nin yaz aylarında devreye soktuğu, Robin Hood misali uyarlama hırsızlık maceracılığıyla nam salan ‘Ulan İstanbul’ da bu gelişmenin öncüsü olma...

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

Farklı üslubu ve güncel yaşamın olumsuzluklarını eşeleyen dobralığıyla büyük beğeni toplayarak yazdan kışa sarkıttığı ekran ömrünü, tüm yapımların baş belası reyting gerekçesiyle noktalayan dizinin finali hak etmediğini, hiç olmazsa sezon sonuna dek sürmesi gerektiğini hep söylemiştik. Gel gör ki reytingin ezici çarkı söz dinlemedi, bir kez daha işledi. Ancak bu kez gelen final haberi başka dizilerde olduğu kadar üzüntü yaratmayacak türdendi.

Hepinizin bildiği üzere, sadece esprili iğneleyiciliğiyle değil Karlos ve Yaren’in düetleriyle de öne çıkan ‘Ulan İstanbul’, ekrandan çekilirken kanalın yenilikçi girişimciliği sayesinde tamamen gözden ırak olmayacak. Televizyonun kısıtlayıcı ortamına karşı giderek daha tercih edilir hale gelen internet üzerinden yayınını sürdürmesi kararlaştırılan dizi kısacası, bir kapıyı kapatırken diğerini açtı.

PARALI DİZİCİLİĞE DOĞRU BİR ADIM MI?

Kandemir’in kızıyla buluşmak için harekete geçmesi, masum aile pozundaki ‘Nevizadeler’in hırsız olduğunu öğrenen Ceyhun’un intikam almak için düğmeye basması, Yaren ile Karlos’un mahalleliyle cümbür cemaat eğlence faslı derken ‘bedava’ ekran macerasını noktalayıp ‘tıklamalı-paralı’ internet yolculuğuna yelken açan ‘Ulan İstanbul’, böylece Türk televizyonculuğunda bir ilke de imza atıyor. Gerçi bir süre önce Star’ın yetişkin animasyonu ‘Fırıldak Ailesi’ de ekranda sonlanıp internetten devama yönelmişti ama dediğimiz gibi onun olayı ‘çizgi’ydi. Buradaysa kanlı canlı insanlar var ki, bu ayrıntı da ‘Ulan İstanbul’a ilk olma sıfatını kazandırıyor.

‘İlk’lik saptamasının ardından gücünü, haksızlıklara baş kaldıran yapısından ve oyuncularının başarılı performansından alarak takipçilerini yaratan ‘Ulan İstanbul’un internetteki yol haritasını özetleyecek olursak…

16 Şubat’ta kanald.com.tr’de yayınlanacak ilk bölümü, ‘müşterinin ayağı alışsın’ babında ücretsiz izlemeye açık şekilde verilecek. Sonrasındaysa parayı bastıran izleyebilecek. Fenomen dizinin meraklıları 23 Şubat’tan itibaren bölüm başına 1.99 lira ücret ödemek durumunda. Hadi bakalım kolay gelsin.

Şimdi ‘Ulan İstanbul’un yarattığı bu tablo karşısında sevinelim mi, üzülelim mi bilemiyorum.

Hani ölüyü dirilten ‘Karadayı’nın bile ‘Paramparça’ karşısında kan kaybına uğradığı Pazartesi gecelerinin sıralamasındaki yerine bakıp, ‘‘İzleyici bu yapımın ekranda kalmasını çok isteseydi zaten reytinglerini düşürmezdi. Dizi de internete geçme durumunda kalmazdı. O nedenle diziyi sevenler yapsın ödemesini, izlesin Kandi’sini. Ötesinden bize ne’’diyerek geçip gideceğiz ama… Bu uygulamanın yepyeni bir düzenin öncüsü ve gelişmelerin tetikleyicisi olabileceği gerçeği aklımızın köşesine takıldığından, ‘Ulan İstanbul’la sunulan hamleyi bu denli basite indirgemeyip üstünde durmakta fayda görüyoruz.

Peki, nedir aklımıza takılan? Kanal D’nin en elverişli yapım görerek ‘Ulan İstanbul’ ile başlatacağı bu yenilik neyi tetikleyebilir?

Öncelikle ‘Ulan İstanbul’un açtığı yolda ışık göründüğü takdirde diğer ‘ekranda hayat bulamayan’ dizilerin de gitmesi söz konusu… Tabii bu demek değil ki her şutlanan yapım soluğu internetin paralı düzeninde alacak. Zaten ilgi görmeyen yapıma kim para ödesin ki?

Ama öte yandan paralı ve genç kesimin akıllı telefonlardan zaman-mekân kısıtlılığı olmadan izlemeyi alışkanlığa dönüştürdüğü gerçeğinde, internette dizi seçeneği, cazibesini daha da artırabileceğinden sadece reyting alamayan değil alan yapımların da transferi gündeme gelebilir… İşte tam da bundan dolayı izleyicisi bol olan dizilerin reytinglerinin ufacık bir düşüşünde yapımı, eskiye oranla gerilemiş gibi göstererek bir süre sonra ekrandan çekip internet üzerinden ‘paralı’ hale getirme formülünün yaygınlaşma tehlikesi ihtimal dâhilinde!

Başlangıcını ekrandan yapıp kendini tanıtan ve sevdiren yapımların, ‘Beni seven arkamdan gelsin’ diyerek internetten paralıya dönüşmesi işten bile değil. Olur mu, olur.

Paranın yüzü tatlı ne de olsa. Öyle ya, dizinin maliyeti sabit dururken, reklamlar aynen alınırken, ilaveten izletilmesi de paralı olacak… Yani reklam gelirinin üstünde ekstra bir getiri elde edilecek. Bedavaya karşı, hiçbir artı yükü olmayan bal-kaymak durumu anlayacağınız.

‘Paralı diziciliğe doğru bir adım’ olarak değerlendirdiğim bu avantajlı yeniliğin rağbet görmesi halinde, şimdilerde ekranları tıka basa dolduran dizilerin arasından iyi iş çıkartanların da birer ikişer internete kaymasının önünü kim alabilir ki! Böylesi bir gelişmenin akabinde, dizilerdeki varoşların konumuna düşen ekranlardaki ‘kalite’nin ne olacağıysa meçhul doğrusu...

PARASI OLMAYAN KALİTELİ İŞ İZLEYEMEYECEK Mİ?

Mevcut durumda birbirinin benzeri dizilerden yakınıp, yapımların kalitesini sorgularken ‘Ulan İstanbul’la denemesi yapılan internetten paralı dizi olayının genele yayılması halinde, durum daha da vahimleştirecek. Çünkü iyiler kendilerini paralı izletmek isteyecektir haliyle… Ve onların bu tercihi de, parası olmayanın kaliteli işle buluşmasının önünü tıkayacaktır.

Özgünlük konusunda ekrandakilerin önüne geçen, hatta ekranlara ilham veren… Ayrıca içeriklerin daha özgürce yaratılma fırsatı bulacağı varsayılan (olay büyüdükçe oraya da müdahaleler, yaptırımlar gelecektir kuşkusuz) internet diziciliği kendi içinde kalitesini geliştirirken, televizyon olayını aşamayanların payına da dayatmalar düşecektir ne yazık ki...

Bu noktada internetin her yerde devrede olmadığı gerçeğini de düşünmek lazım. İnterneti olmayanlar nasıl izleyecek, sevdikleri halde ekranlardan çekilen yapımları? Yoksa izleyebilenler, izleyemeyenlere anlatsınlar mı diyeceğiz?

Sakın evinde veya cebinde interneti olmayan mı kalmış yanılgısına düşülmesin. Gözlerimizi belli noktalardan ayırıp genele çevirdiğimizde, bu olanaklarla henüz yakınlaşma fırsatı bulamamış bir dolu insanımızın varlığını görebiliriz zira... Kaldı ki, dizi izlemek için ödenecek meblağı da öyle üç beş kuruş olarak geçiştirmek hata olur. Bu gerçeği görmek için de, asgari ücreti yaşam sınırının çok altında olan insanların tek bir ekmeğin dahi hesabını yapmak durumunda olduğunu hatırlamak yeterli. Anlayacağınız, internetten parasını bastırıp dizi izlemek toplumun büyük kesimi için hâlihazırda lüks!

Neticede; Görünen köyün kılavuz istemediği gibi, ‘Ulan İstanbul’ yeniliğinin alışkanlığa dönüşmesi halinde hem televizyondan hem de internetten işi yürüten kanalların varacağı nokta ‘çifte standart’ uygulamaya başlamak olacaktır.

Parasal gücün mevcudiyetindeki internet izleyicisiyle yetinen kanalların, belli bir doygunluk oranına eriştikten sonra, alım gücü olmayan kendi yağıyla ancak kavrulan vatandaşın neyi nasıl izleyeceğini düşünmeyeceği kesin. Onlar kendi kazançlarına bakacaklardır haliyle. Bu durumda da vatandaşın payına düşen vasat işlerle yetinmek olacaktır! Garibanın bedava eğlencesi olan televizyondan parası olmayana kalitesizlik sunulacaktır. Para ödeyerek internetten izlemeyi tercih edenlere de, dizilerin tutması halinde seyir ücretinin günden güne yükselmesi ihtimal dâhilinde olan, ünlü isimlerin yer aldığı özenli işler verilecektir.

Öte yandan bu ‘para yükü’ getiren yeniliğin tutup tutmama durumu da önemli! Felsefeleri ‘Adaletli çalmak’ olan ‘Ulan İstanbul’ ekibinin maceralarını Kanal D’nin internet sitesinden izleyen takipçi sayısı milyonları buluyormuş da... Bu yoğunluğun ‘bedava’da olduğunu hatırlatmaya gerek yok. Önemli olan aynı ilginin ‘paralı’ süreçte gösterilmesi ve sürmesi.

Tabii her şey zamana kalmış. Bizimkisi ‘Ulan İstanbul’ prototipinden yola çıkıp varsayımlar üstünden fikir yürütmek ve olabilecekleri işaret etmek. Ama hatırlatmak isterim ki, bunların hepsi de Nasreddin Hoca’nın göle maya çalmasından çok daha gerçekçi varsayımlar. Zira paralı yayıncılığın doyurucu tadı bir kez damaklara değmeye görsün… Arkası çorap söküğü gibi gelir. Parası olmayana da ‘Beleş televizyondakiler senin neyine yetmiyor’ denir.

Devlet televizyonunun bile aldığı vergilerle destekle yetinmeyip reklam kaygısına düştüğü, özel teşebbüslerin de cep doldurma gerçeğinin dışındakileri ötelediği ‘Paran kadar konuş’ devrinde yaşıyoruz ne de olsa! ‘Ulan İstanbul’ tıklarla çık bakalım yola… Pazar ola hayrola…

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahpp.com

www.twitter.com/guleranibal