Yeni Gelin, Aşk Yeniden'in yerini alır mı?

Şöyle ki; Türk mü İspanyol mu olduğunu henüz çözememiş Bella’nın kulağa hoş gelen aksanlı anlatımıyla başlayan ‘Yeni Gelin’, ilk bakışta farklı kültürlerin çatışmasından gelişecek komedi izlenimi bıraktı.

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

‘Yeni Gelin’ şiddetli komedi!

Şiddetin komedisi olur mu? Söz konusu bizim dizi sektörümüzse, dramdan da şiddetten de komedi çıkartılabileceği hususunda hiç kuşkunuz olmasın. Bunu artık beceri olarak mı görelim yoksa şiddeti-eziyetleri kabul edilebilinir kılma formülü şeklinde mi değerlendirelim, takdiri size kalmış. Lakin kesin olan, ağalı-töreli işlerin patlama yaptığı ekranda şiddet alabildiğine kol gezmekte! Şiddet toplum geleneğimizmişçesine kurgulara malzeme yapılmakta adeta… Gerçek yaşamdaki zorbalıklar, kadına-çocuğa yönelik baskıcılık halleri yetmiyormuş gibi yeni dizilerin çoğunun şiddet temasıyla dolu olması bunun sonucu. Gerçi ekrandaki mevcutların ifade türü komedi değil ama bu eksiği de Show sayesinde giderdik neyse ki.

Evlilik programlarının içerikleri sakıncalı görülüp yaptırımlar düşünülürken… Gençlik dizilerine bin bir kulp takılırken… Yarışmalar dahi yeri geldiğinde toplumsal yozlaşma yaratma ithamıyla karşı karşıya kalırken... Her iki izleyici grubunda da üçüncü olup kanalının yüzünü güldürmeyi başaran ‘Yeni Gelin’, şiddetten de komedi türetebileceğimizi gani gani ispatladı bize. Anlayacağınız gayet akıcı ve enerjik bir üslupla aktarılırken kendi içerik formülünü geliştiren ‘Yeni Gelin’ sıradan komedi olmanın ötesinde ‘şiddetli komedi’ vasfıyla dikkat çeken bir çalışma sıfatıyla çıktı karşımıza! Bu saptamanın ardından gelelim dizinin açılımına…

DRAM DIŞI DEDİK BAŞ TACI ETTİK DE…

Malumunuz bizim insanların bünyesi dramla fazlaca içli dışlı. Bu nedenle komediden ziyade gözyaşı döktüren işlere itibar ediyoruz. Şimdi bu durumda akla gelen ilk soru, ‘Biz acıdan bu denli hoşlanıyor muyuz ki, kanımıza işlemişçesine her yapımın içine sokuyoruz’ oluyor haliyle. Cevabı, reytingler verdiğine göre fazla söze gerek yok. Aradan bazı polisiye veya tarihi yapımlar sıyrılsa dahi dizi sektörü ekmeğinin çoğunu dramdan yemekte. Dram türünde fark yaratacak yeni öyküler geliştirilmediğinden, kadın ezilmişliğinin ya da çocuk problemlerinin şiddetle işlenmesi kaçınılmaz olmakta. Öte yandan sürekli benzer işlerden bunalan izleyicinin farklı tatlara duyduğu açlık, dram dışı seyirlik arzusu da meydanda. Misal ‘Survivor’ın zirvede olması bu arzunun neticesi. Aslında her yeni yapım haberi dramlardan içi kararanlar için bir umut oluyor bu anlamda. Nasıl ki ‘Aşk Yeniden’ havasını solutacak ‘Yeni Gelin’i dört gözle bekleyişimiz bundan. İlk andan itibaren dram dışı dedik baş tacı ettik de… Maalesef akışın Adana’ya intikal ettiği andan itibaren gördüklerimizle diziyi sorgulamaktan geri duramadık.

Şöyle ki; Türk mü İspanyol mu olduğunu henüz çözememiş Bella’nın kulağa hoş gelen aksanlı anlatımıyla başlayan ‘Yeni Gelin’, ilk bakışta farklı kültürlerin çatışmasından gelişecek komedi izlenimi bıraktı. Türk diplomatla evlenen Kamilla’nın hiçbir kültür çakışmasına maruz kalmadan başarıyla yürüttüğü evliliğine karşın, pamuklarda büyüttüğü kızı Bella’nın Adana aşiretine gelin olmasını kabullenememesini izlerken de mizahi ağırlığın bir kez daha ‘Aşk Yeniden’le yüzleri çokça güldüren Lale Başar’dan yana kayacağını düşündük. Ancak yanıldık. Bizim hevesle beklediğimiz komedi farklı bir boyut kazandı zira. Çaktırmadan, tatlı tatlı geline eziyeti ve erkek üstünlüğünü perçinleyen silah övgüsü yapılıyordu adeta. Dolayısıyla anne sözü dinlemeyerek Heidi gibi dağlara gitme kararı alıp ‘Haklısın karıcığım’ uyumundaki babasına kılıbık sıfatını layık görerek yabana düşen Bella gibi ne umduk ne bulduk biz de.

‘Ey aşk sen nelere kadirsin’ diyerek bilmediği topraklara koşan Bella’nın kadim kapıdan içeri girdiği andan itibaren karşılaştığı aşiret gelenek-görenekleri, özenilen zengin ve renkli dünyanın kaç bucak olduğunu gösteren cinstendi. Aşiret kadınlarının resmi nikâh cüzdanına ağızlarının suyunu akıtarak baktıkları ‘Yeni Gelin’de silahların, kadını mutfağa tıkan erkek üstünlüğünün ve kadın ezmenin ne denli hoşlaştırıldığını; bizlerin de bunları keyifle izlediğimizi görmek bir hayli düşündürücü-ürkütücü bir durumdu ve dizinin bu süreci yaratırken yürüttüğü mantık karşısında ikileme düşmemek elde değildi.

Şimdi doğruya doğru… ‘Yeni Gelin’ her haliyle kendini izlettirebilecek bir yapım. Ama gelenek-göreneklerin arkasına sığınarak sergilediği yeni geline eziyet safhasının abartılması da, mizahın ötesine geçip kadını değersizleştirirken, kadının kadına kötülüğü babında olumsuz örnek teşkil edebilecek mahiyette. Mesela gerdek sabahı dingonun ahırı gibi ‘Yeni Gelin’in odasına dalınmasının ‘gelenek’ olarak sunulmasını, damadın bu pervasızlığı gayet normal karşılamasını hiç doğru bulmadım. Benzer şekilde üç tane karısı dururken abdest almak için yeni gelininin hizmet etmesini bekleyen kayınpeder tablosunu da böylesine doğal sunmak hayli yakışıksız... Ailenin kadınlarının kendilerini yeni geline yıkatmaları da öyle. Çünkü insan bu sahneleri izlerken gördüklerini, ister istemez geniş ailelerdeki ve kırsaldaki taciz olaylarının neden fazla olduğu konusuyla bağdaştırıyor… Ve hizmet ettirme ayağına özel hayatın yok edildiği bir ortam yaratılıyorsa, ayıbın ‘gelenek’ adıyla sıfırlandığı yerde taciz de haliyle çok olur düşüncesi kafaya dank ediveriyor. Komedi olsa bile!

‘Yeni Gelin’in komedisini yoldan çıkartan bir diğer detay, silahlarla göze sokulan ve doğallaştırılan saldırganlık! Bir komedi dizisinde, ağa-ata çiğnemenin bedelini ödetmek için bahane edilen gelenek- görenekleri silahların çekildiği bir dünyanın dışında anlatmak yerine neden şiddet söylemi geliştirilir bir türlü anlayamıyorum. Kazık kadar ağaların küçük kızlara ‘töre’ kisvesiyle musallat olduğu dramalarda yeterince izlemiyor muyuz, silahın-şiddetin her türlüsünü? Üstelik bu şiddet olgusu sadece erkeklerle de sınırlı kalmıyor ‘Yeni Gelin’de. İki dost devleti düşman eden Truvalı Helen’e benzetilen Bella’yı ‘bela’ gören aşiret hanımları kızcağızı yıldırmak için aç susuz çalıştırmakla kalmayıp bir de tokatlayabiliyor misal. Bu sahnelerde Bella’nın aşırı iyimser davranması ve Avrupa’da yetişmiş modern-kültürlü bir kız olarak ağırlığını koymak yerine hemcinslerinden gelen her eziyeti ‘gelenekse o başka’ mantığıyla kabullenmesi sanki yeni gelinlerde bu yönde ‘kabul’ algısı yaratma havasında. O yörelerde böylesi kötücül adetler mevcut olabilir. Hatta daha beterleri de yaşanıyordur. Ancak ekstradan diziler eliyle ‘Aman yaptığınız ne hoş şeyler’ dercesine gaza getirmeye ve başkalarına da ‘Bu iş böyle yapılır’ babında örneklik etmeye hiç gerek yok. Hele bunu komedi diliyle sunmak çok daha vahim! Umarım ilerleyen bölümlerde bu detaylar yumuşatılır.

Şehirdeyken dil döküp onunla nikâhı kıyacak kadar yiğit olan Hazar’ın memleketine gittiğinde Bella’yı ailesinin aşağılamalarına teslim edip yaylada ırgat gibi çalışmasına göz yumduğu… Hazar’ın babasının ilk karısı olan Möhteber’in kız kardeşi Dilan’ı Hazar’la evlendirme istemesiyle aile içi ahlaki yozluğun tavan yaptığı ‘Yeni Gelin’de dikkat çeken bir olumsuzluk da, gâvur kelimesinin havada uçuşması! Dünyanın tek olduğunu vurgulayan Bella’ya ‘Gâvur geline nikâh kıymam’ diyerek karşı çıkan ve ‘dinde zorlama olmaz’ düsturunu yerle bir eden imamından tutun da, ‘Baba Türk ise tamam, anneyi salla gitsin’ diyen Dede Korkutumsu yayla ağasına… Bu çirkin söylemler dışlayıcı-ayırımcı bir hale getirmiyor mu ‘Yeni Gelin’i? Haa… Denebilir ki halk arasında durum bundan ibaret, biz de onu yansıttık. O zaman, ‘Halka iyi örneklik etmek varken kötüyü-yanlışı perçinlemek niye’ diye sual ederim ben de. Yeterince ayrıştırıcılık yok mu gerçek hayatta?

JASSICA MAY’E ALKIŞLAR…

Olumsuz ayrıntıların dışında ‘Yeni Gelin’i ele aldığımızda ‘Aşk Yeniden’ tadında olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Zaten yapımcı-yönetmen-senarist noktasında kesişen iki yapımın Murat Kocacık, Esin Gündoğdu, Sema Keçik, Lale Başar gibi isimleri de ortak. Dolayısıyla Mustafa Avkıran, Dağham Külegeç, Zeynep Kankonde gibi ünlülerle kadrosunu zenginleştiren dizinin beğenilmesinde oyuncu kombinasyonun payı büyük. Ancak gerçek şu ki, çılgın projesi elinde patlayan Müsellim Amca’nın da yer aldığı ‘Yeni Gelin’in asıl şeytan tüyü aslen Adanalı olduğu için yöreye denk düşüp rolüyle uyuşan Tolga Mendi’nin partneri, Jassica May!

Çeşitli dizilerde bugüne dek farklı yabancı gelinler ve karakterler izledik. Lakin hiçbiri Jassica May kadar doğal değildi. Ya dublajlı halleriyle yer alıp rolle ayrışık duruyorlardı, ya oyunculuk yeteneklerinden dolayı değil de fiziksel nitelikleriyle o role geldikleri üstlerinden akıyordu, ya da aşırı abartılı bir sunum ve kulak tırmalayan bir dille karakterin cılkını çıkartıyorlardı. Velhasıl Hürrem de dâhil olmak üzere şöyle dört dörtlük bir yabancı gelin tablosu görememiştim ekranda. Jessica May bana göre bu anlamda bir ilk. Hem rolünün hakkını veriyor, hem sahnelerde sırıtmıyor, hem de konuşması itici durmuyor. Kısacası kendisini akışa bırakan Jassica May’in cıvıl cıvıl halleri ve kasmayan duruşuyla ‘Yeni Gelin’ kendini izletme potansiyelini artırmış. Dizinin en güzel yönü olan Jassica May’e alkışlar…

SONUÇTA; ‘Yeni Gelin’, ilk bölümden itibaren ‘Aşk Yeniden’in boşluğunu dolduracak kapasitede ve onun tadında bir komedi dizisi. Lakin ondan en büyük farkı, kadını aşağılayan ve şiddeti öven içerik dilinin komediyle bağdaşmayan ayrıntılara meyletmesi. Bu nedenle, ‘‘Yeni Gelin’ de Aşk Yeniden gibi sevginin yolundan yürümeli, silahların-şiddetin gölgesine yer olmamalı. Kültür veya gelenek de bu tutkuyu sergilemeye bahane edilmemeli’’ diyorum. Gidişatın ne yönde olacağını hep birlikte göreceğiz. Mümkünse, şiddetsiz ve hakaretsiz olsun.

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal