Yaz ekranının fark yaratan dizisi: Kalp Atışı

‘Kalp Atışı’nda karakterlerin, anlık duyguları izleyiciye aktarması ve diziyi sevdirme becerileri de ‘Doctors’ kadar güçlü.

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

Yaz ekranının fark yaratan dizisi…

Farklı olmak, fark yaratmak… Çevremiz klişelerle doluyken ne kadar özlemi çekilen bir durum, değil mi? Ancak farklı olabilmek için bazı tabuları yıkmak, bir parça riski göze almak gerektiği de bir gerçek. Nitekim ‘Farklı olun, farklı düşünün. Sıradan işler yapmaktansa aykırı işler ortaya koymak size farklılığı getirecektir’ diyen Steve Jobs farklılığın üstünlüğünü vurgularken sıradanlığın, aykırılıkla aşılabileceğini işaret etmiş! Buna karşılık bazen eleştirilme kaygısı bazen de mevcutlarla idare etme kolaycılığıyla hareket etmeyi seçen insanlar, farklı bir şeylerin ortaya çıkmasının önündeki en büyük engeller.

Ne yazık ki diziler için de bu mantık geçerli. Kendi türünde çıtayı biraz yukarıya taşıyan bir yapım çıktı mı ortaya, içerikten bazı detaylar cımbızlanıp hak etmediği yönlerden eleştiri bombardımanı başlatılıveriyor hemen. Bu yaklaşıma en son maruz kalan dizi, ‘Kalp Atışı’. Oysa, senaryo tekniğinde süperleşen ve süresiyle-bölüm sayısıyla belli bir limitin üstüne çıkmayarak işin tadını kaçırmamayı çok iyi bilen Güney Kore dizi sektörünün sevilenlerinden olan ‘Doctors’ın yasal uyarlaması ‘Kalp Atışı’, olumsuz eleştiriden ziyade takdiri hak eden bir yapıya sahip. Çünkü esinlenme değil doğrudan yasal uyarlama olan dizi, orijinaline sadık kalan içeriğini başarıyla adapte etmiş.

Hal böyleyken, ‘Doctors’ı izlemiş biri olarak, gerek karakter canlandırması gerekse sahne sunumu açısından orijinalini aşan konumdaki ‘Kalp Atışı’ için rahatlıkla ‘Yaz ekranının fark yaratanı ve yeni sezona da sarkmalı’ demekte bir sakınca görmüyorum. Yaz klişelerinin arasında farklı bir tat yakalamamıza olanak sağlayan dizinin birtakım yaklaşımlarla haksızlığa uğratılmaması adına, gelin birlikte bakalım ‘Kalp Atışı’nın performansına… Öncesinde birkaç sözüm var hazımsızlara...

KALP ATIŞI’NI SEKTEYE UĞRATMAYIN!

Dizi daha ekrana çıkmadan fragmanındaki kalp atışlarına takılan, hastane ortamına kusur bulanların önyargısı bir yana dizideki oyunculuktan tutun da senaryonun aşk olayına ve dahi akış temposuna kadar türlü eleştiriler sıralanmakta Show TV’nin ‘Kalp Atışı’ için.

Sosyal medyadaki mesajlardan ilhamla, ‘Eleştirmiş olmak için’ yapılan eleştirilerden seç beğen al… Oyuncuların daha önce canlandırdıklarıyla aynı tarz karakterlerde rol almaları sanki ilk kez ‘Kalp Atışı’nda görülmüşçesine laf üreten mi istersiniz… Yoksa sözde dizinin orijinalini izlemiş gibi hava basıp yerli versiyonun içeriğine ve oyunculuklara atıp tutanı mı? Orijinali izlemeden kıyas yapmaya kalkıp Eylül’ün dövüş sahnelerine ve Ali Asaf’ın yaşına kafayı takanı da mevcut, ‘öğretmen-öğrenci aşkı’ diye tutturup buradan vurmaya çalışanı da!

Bunlara karşı göstereceğim ilk tepki… ‘Neticede bu eleştirilerin topu da mesnetsiz yahu’ şeklinde! Biraz amiyane bir üslup oldu ama laf ola eleştirileri ilginçleştirmek için bu tarz kelimelerden medet umanlara gönderme babında, hoş görürsünüz artık.

İnternette diziyle ilgili mesaj paylaşımlarından tırtıklayarak zahmetsizce eleştiri karalayanlara ikinci sözüm, ‘Yahu, eleştiri yapmadan önce bir zahmet gerçekten izleseydiniz diziyi ve orijinalini… O vakit görürdünüz sözlerinizin yersizliğini’ olacak.

Açıkçası merak ediyorum… Oyuncuların performansıyla karakterleri cuk oturtan yerli versiyonda acaba hangi yüzler yer alsaydı eski dizileriyle bağlantı kurulmayacaktı? Şimdi birileri sosyal medyada Ege Kökenli’nin canlandırdığı Bahar’ı, Güneş’in Kızları’ndaki ara bozucu Melisa rolüyle denk görünce, buradan hareketle karakteri eleştirmek niye? Kaldı ki ne Bahar bizim senaristlerin yarattığı bir karakter, ne de mağduriyetle örülü sırlarıyla konuya giren Melisa tam anlamıyla kötü biriydi. Yani bu iki tip esas(!) kıza vurgun adamı sevme ve elde etme noktasında kesişse dahi birebir örtüşme yok. Dahası Ege Kökenli, Bahar’ı oynarken Melisa’yı hatırlamamıza neden olacak bir performans da sergilemiyor. Yani Bahar, Melisa’dan bağımsız bir canlandırmaya sahip. Dolayısıyla bu konuda ahkâm kesmek de abesle iştigal!

Kafayı benzerliğe takıp yorum getirmeye hevesli olanların hedefindeki bir diğer isim Gökhan Alkan… Neymiş, ‘Kocamın Ailesi’, ‘Seviyor Sevmiyor’ ve ‘Kalp Atışı’nda karakterleri ve hikâyeleri farklı değilmiş. Ali Asaf’ı canlandırırken de diğerlerindeki gibi rol yapıyormuş. Allah aşkına şu sektörde, tiyatro kökenlilerden bazıları hariç, her yeni karakterde aşağı yukarı aynı mimikleri yapmayan, aynı bakışları atmayan oyuncu hiç var mı? Arka arkaya diziler-filmler üretilirken bu hızlı tempoda oturup da ekstra karakter ve hikâye yaratacak senarist nerede? Üstüne üstlük bir kez daha altını çizelim… Buradaki karakterler de, hikâye de uyarlamadan gelmekte. O halde bu yersiz eleştiriler niye? Ayrıca Gökhan Alkan da Ali Asaf’a pek yakışmış.

Öykü Karayel’in hakkını vererek oynadığı Eylül karakterine yapılan haksızlıklara gelince… Duruşu soğukmuş, adamları dövmesi abartıymış, falan filan. Kardeşim, az bir araştırın da konuşun. Bu karakterin orijinali de böyle. Dövüş sanatına hâkim biri. Liseden doktorluğa, bu uğraşını da türlü vesilelerle sergilemekte. Şimdi ‘Nereden öğrenmiş? Cerrah nasıl olur da dövüşür’ gibisinden laf üretenler de var ya hani… Aile sorunlarıyla sokağa yönelen gençler nasıl ‘break dance’ öğreniyorlarsa dövüşü de aynı etkileşimle becerebilirler rahatlıkla… Bu bir. Ayrıca profesyonel eğitim almak da sorun değil. Çünkü pek çok alanda ücretsiz kurs açan belediyelerin faaliyet bünyesinde karate gibi dövüş sanatları da mevcut. 146 IQ’lu biri için öğrenmenin sorun teşkil etmeyeceğini de unutmayalım. Yani geçmişine zaten değinilmeyen ve verildiği kadarıyla benimsenmemiz istenen Eylül’ün böyle ustaca dövüşmesinde yadırganacak bir durum yok. Dövüşmenin cerrahlık kesişme kısmına gelecek olursak… Tanıdığım doktorlar içinde dövüş sporundan, buz patenine farklı hobilerle rahatlamaya çalışan dolu. İşin tekniğini bilince ele-parmaklara zarar gelmiyor. Ayrıca sakatlık için ille de ekstra bir durum gerekmiyor. İnsan yolda yürürken de, ev halinde de başına bir iş gelebilir. Anlayacağınız elleriyle mesleklerini icra edenler ve dahi cerrahlar ‘Aman sakatlanırım’ kaygısıyla tedirgin yaşayıp kendilerini kısıtlamaya mahkûm değil. Öyleyse ‘Aferin Eylül, hadsizlere haddini bildirmeye devam’ diyebiliriz.

Diyeceğim o ki; Kimse öküz altında buzağı aramasın. Durduk yere güzelim ‘Kalp Atışı’nı sekteye uğratmasın. Dizi süreleri böylesine uzun tutulursa… Bir oyuncunun eski işinin tekrarlarıyla yeni işi aynı zamanda ekranda olursa… Oyuncuların yüzleri, dizi-reklam-sinema üçgeninde, bu denli yıpratılırsa… Konuların da cılkı çıkar, performansların da tadı kaçar.

Bu saptamaların ardından gelelim asıl önemli noktaya… ‘Kalp Atışı’, orijinalinin hakkını verebilen; yorumundan oyunculuğuna, yönetiminden senaryo adaptasyonuna övgüyü hak eden başarılı bir uyarlama mı?

‘KALP ATIŞI’NIN UYARLAMA TABLOSU NASIL?

Doktor-polisiye-avukatlık yapımları, tarihi-askeri işler haricinde, bana göre diğer dizilerin önüne geçmeyi hak eden türler. Ben bu tarzdaki işleri çok seviyorum diye değil… Sadece aşk ve çekişme konusuna sıkışıp kalan ve sürekli aynı nakarat çevresinde dönen dramalara ya da klişe esprilerden-durumlardan mizah türetmeye çabalayan komedilere nazaran daha ilginç ve hareketli içerikler sunmaya müsait olduklarından. Hele ki yabancıların bilim-kurgu, vampir-korku gibi türlerinin kısıtlı dizicilik mantığımızda yer bulamayacağı gerçeğinde bir başka önem taşıyorlar… Tabii kalitesiz olmamak kaydıyla! ‘Kalp Atışı’ da bu açıdan güzel bir örnek. Orijinaliyle kıyaslaması nasıl peki? Başlangıçtan yola çıkarak bakalım.

‘Kaderinizde karşılaşmak varsa elbet bir gün karşılaşırsınız. Benim de karşılaşmam gereken biri var burada’ diyerek ve hastaneye düşen mafya patronu faslında kadın doktorun dövüş performansını aktararak açılışını yapıp 13 yıl öncesinin okul evresinden giriyor söze, Güney Koreli ‘Doctors’… Yusuf Pirhasan’ın yönetimindeki ‘Kalp Atışı’ysa, ‘Eğer iki insanın kaderi birlikte yazılmışsa, yolları bir gün mutlaka kesişecektir’ diyerek hastane ortamından açılan ve acilde olay çıkartan mafya bozuntularının ‘kadın doktor istemezük’ magandalığını, kadın doktorun ders niteliğindeki dövüş aksiyonuyla karşılık buldurup lise dönemine geçen bir başlangıca sahip. Yani ‘Yok aslında birbirimizden farkımız’ durumu!

‘Anne’ dizisi gibi ilk bölümünü, orijinaliyle neredeyse birebir Türkçeleştirilerek yapan… Dahası ‘Doctors’ın üç bölüme yaydığı olayları tek bölümde toplayarak eldeki malzemeyi erken tüketme dezavantajını yaratıp kendini çelmeleyen ‘Kalp Atışı’nın en önemli farkı da bu… Yani konuyu yaymak yerine toplamak! İlk bölümünde karakterlerini kısaca tanıtmakla kalmayan dizi, orijinalinden farklı olarak, iki saatlik süresini doldurmak için mecburen yangın olayını ve Eylül’ün babaannesinin ölümünü de verdi. Muhakkak ki, Rüçhan Çalışkur’un canlandırdığı babaannenin ölmemesi ve bu karakteri daha çok izlemekten yana olurdu tercihimiz. Ancak dizinin yangın olayı gibi, babaanne yönüyle de orijinalinin çizgisinden sapmamaya özen gösterdiği bir gerçek. Bu nedenle ilkinde olmasa bile devamında zaten ölecekti. Esasen asıl yapımla aynı çizgiyi tutturmak için bu denkliğin şart olduğunu belirtelim. Zekâsını değerlendirmek yerine sürekli olay çıkartıp kendini okuldan attırmayı başaran Eylül’ün hırçın-uyumsuz kişiliğinin ardındaki sebebin annesinin ölümünden sorumlu tuttuğu babası ve kocasını boynuzlayan üvey annesi olduğunu kısa sahnelerle aktaran uyarlamada bu noktada göze batan farklılıksa, orijinaldekinin aksine, üvey anneyi müdürle görüşmeye yollaması! Ne alaka, niye gerek duyulmuş bu mantıksızlığa? Çözemedim. Neyse, devam…

Üvey anne detayı hariç arkayı toplamaya gelen babanın, liseden kovulan hırçın kızını ninesine götürmesiyle gelişen hikâyede ‘İyi öğretmen diye bir şey yok’ kafasındaki Eylül ile doktorluğu bırakıp rehber öğretmenlik yapan Ali Asaf’ın karşılaşması kırılma noktası oldu! Çünkü konu gelişiminin ötesinde eleştirilere de malzeme durumunda. Hem ‘Öğretmen-öğrenci aşkı olamaz’ tepkilerine, hem de ‘Doktor biri nasıl olup da öğretmenlik yapabiliyor’ itirazlarına kaynaklık etmekte. Peki, bu eleştiriler yerinde mi? Kesinlikle hayır.

Şöyle ki; Ali Asaf’ın Bahar’a ve Eylül’e tavırları gayet net. Sülük gibi yapışan Bahar’ı anında kestirip atan Ali Asaf, 10 yıllık profesyonel öğrenci olmakla övünen Eylül’le karşılaştığında onun öğrenci olduğundan bihaber. Zaten Eylül’de de öğrencilikten eser yok. Akabinde onun rehber öğretmeni olmayı da istemiyor zaten. Bu görevi yerine getirirken Eylül’ü başarıya motive etmenin dışında bir aşk hali göstermediğine göre, öğretmen-öğrenci aşkı nasıl oluyor? Üstelik Eylül eğitiminin sonuna gelmiş, üniversiteye dayanmış. Yani ortada öyle rahatsız olunacak bir sapkınlık durumu hiç yok. Ama sabi sübyanlara tecavüz eden gerçek yaşamdaki olayları geçip, dizilerdeki kazık kadarların öğretmen-öğrenci aşkına takılmak kolay ya… ‘Kalp Atışı’na da buradan vurmak serbest. Şimdi bu durumda uyarlamaya malzeme sağlayan orijinal senaryoyu yazanları da sapkın fikri aşılayan olarak mı görmeliyiz sizce? O zaman Güney Korelilere hakaret etmiş olmayacak mıyız? Bırakalım bu işleri de gerçeklere bakalım.

Gözündeki merteği görmeyip çere çöpe takanlara ince ince gülüp Ali Asaf’ın doktorluğu bırakıp nasıl öğretmen olduğuna izah getirecek olursak… Bu hususta da bilgisizce yorum yapmaktan çekinmeyenler eminim doktorların, pedagojik eğitimle kendi branşlarında öğretmenlik yapabilecekleri gerçeğinin yanı sıra Milli Eğitim Bakanlığı’nın ihtiyaç olan yerlere rehber öğretmen verebilmek amacıyla kurs düzenlediğini de bilmiyorlardır. İlaveten adamın KPSS’ye başvurup atanmadığı ne malum? Velhasıl eğitim sistemi bu denli karman çorman olmuşken, sözleşmelisinden yardımcısına öğretmenlik şekilleri varken gidip gelip bu konuya takılmak da fazlasıyla boş kalıyor.

Karakterlerinin mazisini çokça deşmeden tanıtma açısından orijinalinin yolunu izleyen ‘Kalp Atışı’ndaki bar dövüşünden, diğer aksiyonlara… Hepsinin yerli malı değil, Ha Myung-Hee imzalı senaryodan gelen sunumlar olduklarının altını kalınca çizerek dizide eleştiri alan bir diğer sahneye bakarsak… Bahar’la Eylül’ün arasını iyice açan metruk binadaki yangının nasıl çıktığı konusu geliyor karşımıza. Bu sahne ilk bakışta yanılgıya düşmek için birebirdi kabul. Hele de yeterli dikkat gösterilmemişse. Ama orijinalini izleyen biri olarak benzinin sonradan getirilmediğini orada bidonlarla bulunduğunu bildiğimden, bu hataya düşmedim. Kamera, yere dökülen bidonu gösterdi ama bu bidon, ateş yakmak için kullanılan değildi. Dolayısıyla akıp giden benzinin ateşe ulaşarak parlaması ve yayılması da gayet normaldi… Orijinalindeki gibi! Buna karşılık gözüme çarpan ayrıntı, Eylül’ün yangından çıkmış halindeki pirüpaklik… Üstüne yanan kiriş düşmüşken böylesine temiz kalması mantıksız kaçmıştı doğrusu. Kısacası yapımıyla ve oyunculuğuyla ‘Doctors’un izini süren ‘Kalp Atışı’nın, ufak tefek mantık sorgulatması dışında, bu açıdan da çokça eleştirilecek bir yönü yok.

Bunların ötesinde, karşılıklı ve karşılıksız aşkları bünyesinde buluştururken, sırlarla hırsları çarpıştıran ve her bölümde farklı tıbbi vakaları ele alan ‘Kalp Atışı’nın esas temasının ‘tıp’ olduğu gerçeğini de unutmamakta fayda var. Nitekim durmayan burun akıntısının aslında başa alınan darbe sonucu gelişen omurilik sıvısı olabileceği ihtimalini öğreten… Çocuğu olmuyor diye karısını boşama kafasındakilerin yaptığı yanlışı, Karadenizli eğlencesiyle sunan… Performans artırıcı ilaç kullanan erkeklerin bunu doktordan saklamasının ölümcül sonuç getirebileceğini anlatan… Anne-babaları, çocuklarıyla ilgilenmeye yönelten dizi bu gerçeği layıkıyla hissettirmekte. Romantik aşkın ve aşk adına çekişmelerin ikinci plana düştüğü işler görmenin güzelliği bu tıbbi aksiyonlu sahnelerde daha çok hissediliyor doğrusu.

Dahası Ali Burak Ceylan’ın, kendini üstün görmekle birlikte hak yememeye de özen gösteren Doktor Oğuz karakteriyle, Hakan Gerçek’in de Doktor Sinan’ın hırslı kişiliğiyle denk düştükleri… Hastanedeki asistanların görüntülerinin orijinaldekilere pek uymamasına karşın hepsinin ayrı bir sevimlilik örneği oldukları ‘Kalp Atışı’nda karakterlerin, anlık duyguları izleyiciye aktarması ve diziyi sevdirme becerileri de ‘Doctors’ kadar güçlü. Hatta kimi hallerde çok daha başarılı olduklarını söyleyebilirim.

SONUÇTA; Doktora şiddetin yanlışlığını yansıtmak için doktorların, hasta yakınlarına yönelik fiziksel güç gösterisini kullanarak ‘İki yanlıştan bir doğru çıkartma’ yoluna giden… Asistanların-doktorların görevlerinin ne denli zorlu olduğunu, acil atmosferi ve özel hayata yer bırakmayan çalışma temposuyla sergileyen… Doktorluk mesleğinin anlık dalgınlığı kaldıramayacak kadar dikkat gerektirdiğini ve hastalarla-yakınlarıyla iletişimde hassas olunmasını negatiften pozitife örnekleyen… Ve özel hastanelerin finans darboğazını aşmalarındaki formülün yabancı yatırımcılardan geçtiğini(Ki burada Güney Kore seçilmiş, jest babında diyelim) söyleyen ‘Kalp Atışı’, gerek karakterlerinin gerekse içeriğinin yerlileşmesiyle orijinaline halel getirmeyen özellikte. Hariçten gazel okuyanlar gölge etmesin yeter.

Kanlı canlı bir ameliyat sahnesi sunup, ‘kötülüğe iyilikle galip gel’ dersini veren türden final yapan orijinalini aratmayarak yaz ekranının fark yaratanı olmayı başaran ‘Kalp Atışı’nın yeni sezonda da sürmesi temennisiyle... Tebrikler.

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal