Muhteşem Yüzyıl'a muhteşem ayıp!

Şu sıralar ekranda en çok tepki gösterdiğim dizi, ‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’. Kötülüğünden değil, gözlerden uzak bir pozisyona düşürüldüğünden.

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

Yine mi ‘Muhteşem Yüzyıl’ demeyin. Evet, yine ve yeniden. Çünkü hem Sultan Süleyman’ın Harem’iyle başlayıp Hürrem’in çevirdiği entrikalara odaklanarak yol haritasını çizen ‘Muhteşem Yüzyıl’ın ekranın en çok konuşulan işlerinden olmaya layık. Hem de uğradığı haksızlıkların defalarca vurgulanması gerek. Benim de defalarca ele aldığım dizinin yurt dışında hayli yoğun talep görerek ününü dünyaya mal ettiği aşikâr. Gel gör ki yabancıların halen devam eden, hatta artan bu ilgisine karşın içerideki izleyici tablosu beklenenin çok altında bir yerde. Bunu nasıl hoş görebiliriz ki?

Elbette mevcut durumun temelinde dizinin de bir parça sorumluluğu var. Kanuni ve dahi Hürrem devri kapandıktan sonra serinin devamını ‘Kösem’le getiren ‘Muhteşem Yüzyıl’ın başlangıç temposunun düşüklüğü ve kendi hataları yüzünden beklentileri karşılayamadığına, yapılan hatalara değinmiştik geçmişte. Ancak bu sezonunu IV. Murad dönemine ayırıp güçlü bir kadroyla kendini gösteren serinin FOX ekranında sürdürmeye başladığı yolculuktaki kan kaybı, dizinin önceki performansıyla izah edilebilecek türden değil.

Zira en vasat işler bile ilk 30’da yer bulurken, çizgi filmlere bile geçilen ‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’in Total gruptaki 90’lı sıralaması kabul edilebilecek ölçüden çok uzak… Sanki kasten yaratılmış gibi yansıyan apaçık bir harcanmışlık durumu bu. Dahası, özellikle gün ve saat değişimiyle dizinin izleyici dengesinin altüst edilmesinin ardından neredeyse ilk 100 içine giremeyecek hale getirilmesi, bir yandan ‘reytinglere inan inanabilirsen’ şüphesini güçlendirirken diğer yandan onca emeğe ve oyunculuğa yönelik muhteşem bir ayıp! Hal böyle olunca da, haksızlığa uğrayanın hakkını teslim etmek zarureti doğuyor bir kez daha.

‘KÖSEM’ BU KADARINI HAK ETMEDİ

‘Muhteşem Yüzyıl’ın, Hürrem devrini kapatıp Kösem’e geçiş yaparken ne gibi handikaplarla karşılaşacağını ve niye iş yapamayacağını ayrıntılarıyla ele almıştım. Nitekim işaret ettiğim yönler Kösem’in ilk döneminde fazlasıyla göstermişti yüzünü ve ilgi çıtası ister istemez aşağı düşmüştü. Lakin dizinin bu sezonu geçmişinden daha farklı geldi. Karakterler yerine oturmuş, dönem anlatımı güçlendirilmişti. Dolayısıyla mevcut haliyle aldığı sonuçları hak ettiği söylenemezdi. Hele Total’deki aşırı sıralama geriliği kesinlikle ederi değildi. ‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’e yapılan muhteşem ayıp dedik ya… Esasında bu yeni bir şey değil. En başından beri adım adım ilerleyen bir süreç. Nasıl ki bazı dizilere karşı algı operasyonları yaratılıp kısa sürede sonlarının getirilmesi sağlanmışsa tıpkısının aynısı burada da uygulanmış durumda. Tabii yapımcısı daha güçlü olduğundan yıpratmacılık daha yavaş bir tempoda ilerlemekte.

Şöyle ki; Bu serinin senaryo olayının padişahların askeri yönlerini anlatmaktan ziyade saray içindeki yaşamlarını, buralarda dönen Harem entrikalarını ve Kadınlar Saltanatı’na dair gelişimleri işlemek olduğu apaçık ortadayken, baştan beri yerli yersiz eleştirilerle ‘Muhteşem Yüzyıl’a çelme takılmaya uğraşılması baş algı operasyonu. Yani ille de savaş çığlıkları mı atılacak ekranda? Sanki padişahlar insan değilmiş, onların özel yaşamları yokmuş gibi mi düşünmeli herkes? Anlayamıyorum. Aslına bakarsanız padişahların savaşlarını, başarı veya yenilgilerini etkileyen en önemli detaylar tam da onların özel yaşamlarının içinde gizli. Bundan dolayı saray hayatını yansıtmak at üstünde, elde kılıç koşturup meydanlarda düşman yenmeye çalışan padişah mitleri yaratmaktan daha da önemli.

İşte ‘Muhteşem Yüzyıl’ bu gerçeği fark edip tarzını geliştiren oldu. Hürrem’le başlayıp Kösem’le devam ederken padişahların kadınlarca nasıl yönlendirildiğini, saltanat uğruna neleri-kimleri feda ettiklerini ve muktedirliğe uzanan yoldaki muhterisliği göstererek tarihi dizi anlayışına farklı boyut getiren ‘Muhteşem Yüzyıl’ bize bu perspektiften bakma fırsatı sundu hep! Ama bunu yaptığı için alkışlanmak yerine eleştiri yağmuruna tutuldu. Zira padişahların olumsuz yönlerinin ve saltanat uğruna evlat-kardeş katlinin sergilenmesini istemeyen, gerçekçilikten hoşlanmayanlar algılarla oynamayı vazife edinmişti bir kere.

Nitekim ‘Kösem’in ikinci evresi için de aynı çarklar döndü. Nurgül Yeşilçay’ın Kösem’in hakkını veremeyişinden tutun da, dizinin en çok sırıtanı oluşuna kadar türlü eleştirilerle dizinin temeli sayılan karakter baştan örselendi. Sonradan övülse ne fayda. İlk bölümün ardından eleştirilerin boyutu da gelişti. Anlatım dilinden, karakterlerin dizaynına her kafadan bir ses çıktı ve içerik üslubunun yerli izleyiciden ziyade yabancılara hitap ettiği yönünde söylemlere geçildi. IV. Murad’ın padişahlığının yetersiz bulunması, Farya ile yakınlaşması, atmosferin karanlık oluşuna dair yorumlar ve niceleri… Hepsi de dizinin iç piyasadaki algısını etkiledi haliyle. Buna bir de Beren Saat’li dönemden artakalan önyargılar ve ekrandaki rakip bolluğu eklenince ‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’in bu sezon ayağına dolanan taşların gücü daha da arttı.

‘MUHTEŞEM YÜZYIL’IN KIZDIRAN SÜRGÜNÜ

Eksisiyle artısıyla ele aldığımız ‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’in günümüzdeki ekran gerçeği, ağırlık verilen yurt dışı satışların desteğiyle FOX ekranındaki macerasını prestij gereği sürdürdüğü yönünde! Bununla birlikte dizinin yerli izleyicisinin hepten yok sayılamayacağını da belirtelim. Daha doğrusu, yok sayılmamalıydı. Lakin diziyi Salı gününe alan kanal, aynı şeyleri tekrardan kabak tadı veren ‘O Hayat Benim’i birinci kuşağa koyup Kösem’in saatini öteledi. Bu sürgün dizinin reytinglerini daha geriletti. Ama en fenası, ikinci kuşaktaki yapımın neredeyse gece yarısına yakın başlatılması oldu. Bu umursamazlık bardağı taşırdı açıkçası.

Sanırsınız ‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’, sadece yetişkinlere özel erotik veya korku türü işlerdendi de böylesi geç saatte devreye sokuluyordu. Bitişi sabahın ikisini bulan yapımın, hafta içi temposunda televizyondan izlenmesi ne derece mümkün olabilirdi ki? Olamadı da. İzleyici, AB’de 39’uncu olarak kendinden önce yayınlanan ‘O Hayat Benim’i geçen ‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’in geç vakitlerde ekrana getirilmesine yönelik tepkisini mesajlarla iletmeye başladı. Bize de aracı olmak düştü. FOX’un diziyi geç başlattığına dair yollanan eleştirilerin ortak noktası dizinin göz göre göre harcandığı hususu. Kısaca iki örnek verirsek…

Tarihsever rumuzuyla gelen mesajdaki tepki, ‘Ağa dizilerini gözümüze sokan Fox kaliteli dizilere geçit vermiyor. Muhteşem Yüzyıl oynayacak diye beklerken bitmek bilmeyen Efsun laklağına dayanmaya çalışıyoruz. Ama öyle uzun ki güç bela dizinin başını yakalıyoruz. Sonra uyuyoruz. Her şey reyting olmuş. Bu iki dizi arasında dağlar kadar fark var ama kanalın seçimi carcar olandan yana. Tarihi güzel anlatanı da atmış o saate ayıp ediyor’ şeklinde.

Serap Hanım’ın mesajı da dizinin sürgün edildiği saatle ilgili… ‘Muhteşem Yüzyıl için birileri düğmeye mi bastı da böyle gözden kaçırılıyor? Zaten hep şikâyet ediyorlardı. Bizler ayıplı bir dizi gibi sabaha karşı izlemek zorunda bırakıldık. Çalışan insanız hepimiz. O saate kadar oturup nasıl ertesi gün işe gidelim. Kanal bir iki işe güvenip izleyicisini küstürüyor’ demekte.

Şunu belirteyim ki, gelen mesajlardaki her cümleye ve tepkiye katılıyorum. Şikâyetlerinde sonuna kadar haklılar. Gerçekten de bu kadar emek verilen, dünya çapında sükse yapan bir işe reva görülen yayın saatinin kabul edilebilecek bir yönü yok. Lakin reytinge endeksli yayıncılık sisteminde ‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’in yerinde başka dizi olsaydı ne olurdu, ne kadar dayanırdı diye düşünmeden de edemiyorum. Yani kızgınlıklara, tepkilere karşı ‘Bu kadarını bulduğunuza şükredin’ diyen de çıkabilir. Neticede hoşaftan anlamayıp kötülere prim veren ve iyi işlerin arka plana düşmesine veya finaline sebep olan da izleyici kesimi!

‘MUHTEŞEM YÜZYIL-KÖSEM’ SÜRECEK Mİ?

Yayın saatine kızgınlık gösteren ‘Muhteşem Yüzyıl’ izleyicisinin yanı sıra dizinin devamının gelip gelmeyeceğini merak eden de çok. Bu da gösteriyor ki, dizinin takipçisi reytinglerle sınırlı değil. Her şeye ve tüm algı operasyonlarına rağmen izleyici ‘Muhteşem Yüzyıl’ gibi fark yaratan bir işi ekranda görmek istiyor. Eminim, bu tarihi konseptten hoşlanan yabancıların da görüşü aynıdır. Osmanlı’nın tarihinden çıkartılacak kurguların onlar için ne denli ilgi çekici geldiğini dış satışlar gösteriyor zaten. Senaryonun malzeme sıkıntısı çekmeyeceği de malum.

Nasıl ki bu hususta daha önce yazmıştım. Tarihteki padişahların hangi yönleriyle ilgi çekici gelebileceğini belirtip dizinin devamı için bolca malzeme bulunduğuna dikkat çekmiştim. Yapımcının takdiri nasıl olur bilmem fakat Kösem döneminin IV. Murad ile kapanmadığı kesin. Asıl saltanatı ve ölümü oğlu İbrahim’le, torunu Mehmed’in zamanında gerçekleşiyor. Yani ‘Kösem’in söylenecek sözü önümüzdeki sezona da yeter. Önemli olan bunun için de dışta alıcı bulabilmek ve iyi pazarlamak. Öte yandan içeride mücadele vermekten yorulan yapımcının ‘Bu kadar yeter’ diyerek işi IV. Murad’ın ölümüyle bağlayıp noktalaması da olası.

SONUÇTA; Metin Akdülger’in harika bir IV. Murad performansı çıkarttığı sezonun, serinin sonu olmaması temennim. Gönlüm, ‘Muhteşem Yüzyıl’la çıkılan yolculuğun devamının getirilmesinden yana. Çünkü tarih yorumlandıkça değer kazanır ve insanları düşünmeye teşvik eder. Ancak şu aşamada böyle bir kararın alınacağını konusunda şüpheliyim. Şayet Timur Savcı, içeride yapılan muhteşem ayıbı arka plana atarak idealini sahiplenir ve bir kez daha yabancılara güvenip yola çıkma cesareti gösterirse o başka. İnşallah diyerek bekleyelim.

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal