Kanatsız Kuşlar’ın dayanılmaz dramı

Özgün öykü yaratmak yerine her dala konmayı tercih eden ‘Kanatsız Kuşlar’, özünde ‘Fazilet Hanım ve Kızları’ndaki gibi bir yapıya sahip.

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

Kanatsız Kuşlar...

Ne kadar dram yüklü, insanın içini burkan bir tanımlama değil mi? Zira özgürlükle ve hep hedef görülen engin gökyüzüyle eşdeğer tutulan kuşların yerde kalma ve nihayetinde bir başka canlıya yem olma durumunu çağrıştırmakta.

Kuş bakışı bakmak hayata ne derece güzelse, yerde yürüyerek hayatta kalmaya çalışmak da o derece zordur bir kuş için! Yani uçma özelliğiyle insanları imrendiren kuşların ölümcül felaketidir, kanatsızlık. Dolayısıyla değişen koşullarda ayakta kalma çabası verenlerin…

Uçmayı başaramayan kanadı kırık kuşlar gibi, hayat mücadelesinde bir başına kalanların dramını yansıtmak için en uygun yakıştırma oluyor, ‘Kanatsız Kuşlar’ da!

Nitekim bu uygunluk, içerik dramatikliğini alabildiğine aktarmak için işe ‘isim’ noktasından başlayan kurgularda da çıkıyor karşımıza. ATV’nin yeni başlayan dizisi son örneğimiz. İsmiyle tamam da, ya gerisi? Gerçek şu ki, ‘Kanatsız Kuşlar’ın dayanılmaz dramı öyle çalakalem yaratılacak bir şey değil. Her an yem olmaya müsait yaşamların biçareliğindeki hüznü aktarırken, dramaların basit klişelerinden ve abartılarından medet umup yüzeysel biçimde yol almak, istenen etkiyi vermeyecektir.

Buna karşın gerçekçilik yönü ağır basan öykülerle ve sunumlarla ‘Kanatsız Kuşlar’ın duygusunu derinden hissettirmeye kalkışmak da güçlü kalem sahibi olmayı gerektirir. Bulunursa tabii.

Hal böyleyken ben de başlangıçtaki reyting getirisiyle ATV’nin yüzünü güldürmekle beraber eleştirilecek pek çok yönü olan Koliba Film yapımcılığındaki ‘Kanatsız Kuşlar’ın kritiğine geçmeden önce bir başka ‘Kanatsız Kuşlar’ın diziciler için ilham kaynağı olabilecek tablosuna değinmek istiyorum. ‘Kanatsız Kuşlar’ yaratma hevesindekilere ibret olması adına!

VATANIM SENSİN’E RAKİP OLABİLECEK ‘KANATSIZ KUŞLAR’
Yabancısından yerlisine, ‘Kanatsız Kuşlar’ olayına baktığımızda… Muhakkak ki tek geçeceğim iş, ATV’nin Hakan Haksun imzalı ‘Kanatsız Kuşlar’ı değil… Louis de Bernières imzalı ‘Kanatsız Kuşlar/Birds Without Wings’ olacaktır! Yabancı düşkünlüğünden değil, içerik kalitesinden.

Yazarın Kayaköy’den esinlenerek kurguladığı Fethiye civarındaki Eskibahçe köyünde yaşayan Müslüman ve Hıristiyan halkın Birinci Dünya ve Kurtuluş Savaşı dönemlerindeki ilişkilerini irdeleyen ‘Kanatsız Kuşlar’, kanatsız kuşluğun nasıl yansıtılacağının en güzel örneği.

Barış ve dostluğun, savaş ve düşmanlığa dönüştüğü süreçteki tüm sefaleti başarıyla detaylandıran içeriğinde, bizim ‘Kanatsız Kuşlar’ımızda bulamadığımız tüm özellikler mevcut. Köyün en güzeli olan Rum kızıyla, çobanın ölümcül aşkı ekseninde gelişmekle birlikte gerçek tarih üstüne monte edilmiş bir kurgu. Bu nedenle, köyün gündelik yaşamıyla paralel anlatımda; Osmanlı’nın son dönemini, Rumeli tablosunu, İttihat ve Terakki’nin doğuşunu, Kurtuluş Savaşı’nı ve Mustafa Kemal’in subaylıktan devlet başkanlığına uzanan hayatını en incesinden ele almakta.

Savaş sürecini belgesel titizliğinde detaylandıran romanda, farklı etnik kökeni ve dini olsa dahi Osmanlı kimliği altında kardeşçe yaşayıp topraklarını korumak için birlikte hareket eden bölge halkının Yunan yerine İtalyan işgalini istemesinden tutun da, savaş sonrasındaki ayrılıkçı dönüşüme kadar her konuya yer verilmekte.

Esasen, Louis de Bernières imzalı ‘Kanatsız Kuşlar/Birds Without Wings’, ‘Vatanım Sensin’ dizisine güçlü rakip yaratma potansiyeline de sahip! Çünkü bir yandan Birinci Dünya Savaşı yıllarındaki dostane yaşam tablosundaki Rum-Türk aşkı ve köyün ağasının kendisini aldatan karısını taşlatıp geneleve vermesinin ardından İstanbul’dan Çerkez(ki aslında Yunan) metres getirtmesiyle kanlı-çekişmeli bir akış sunmakta. Bir yandan da tüm bunlarla paralel yansıtılan Mustafa Kemal’in ve Kurtuluş Savaşı döneminin tarihsel gelişimini işlemekte… İlaveten istemeye istemeye doğdukları yeri terk etmek zorunda bırakılırken evlerinin anahtarlarını komşularına teslim ederek giden Rum vatandaşların mübadelesindeki hüzünden, Fransız-Rus desteğindeki Ermenilerin Osmanlı ordusuna saldırısının ardından çıkartılan zorunlu göçe tabi tutulan masum Ermeni vatandaşlara yönelik Kürt çetecilerin yarattığı eziyet ve ölümlere… Yunan Kralı’nın maymun tarafından ısırılıp kuduz olarak ölmesinden, bu komplonun Türk tarihine yaptığı olumlu katkıya… Türlü tarihi detaylarla donatılmış.

Velhasıl; Yabancı kalem ürünü ‘Kanatsız Kuşlar’, baştan sona her olayıyla işlenmeyi bekleyen bir maden. Yakın tarihi kurguyla aktaracak bir dizi için uyarlanmaya fazlasıyla müsait olan ilham verici nitelikteki bu roman, yeni sezon için ilgi çekici dizi arayışındaki yapımcıların ve uyarlama meraklısı senaristlerin dikkatine sunulur… Demenin ardından gelelim yerli ürün ‘Kanatsız Kuşlar’ın dramatik dramına.

FAZİLET HANIM’DAN İLHAMLA ÇIRPINAN ‘KANATSIZ KUŞLAR’
Saçmalama ve abartıda sınır tanımamakla birlikte izleyicinin ‘yardıma muhtaç kız’ ilgisini gıdıklayarak ayakta kalmayı başaran ve sezonuna sezon katan ‘Kırgın Çiçekler’ deneyiminden başarının sırrını keşfeden ATV, benzer mahiyette bir işi daha sürdü ekrana. Onun da yaz dizisi olarak gelip postu seren ‘Kırgın Çiçekler’ gibi ömrü uzun olur mu bilemeyiz ama hâlihazırda yarattığı tablonun ‘Kanatsız Kuşlar’ olmakla uzak yakın ilgisinin bulunmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Esasen karakterleri ve içeriği itibariyle diziyi tanımlarken en doğru tespit, farklı yapımlardan alıntılarla yaratıldığı ve en çok da, Nazlı Kesal farkıyla parlayarak ilerleyen ‘Fazilet Hanım ve Kızları’ndan esinlendiği yönünde olacaktır!

İçerik bazında kıyaslama yaptığımızda… Özgün öykü yaratmak yerine her dala konmayı tercih eden ‘Kanatsız Kuşlar’, özünde ‘Fazilet Hanım ve Kızları’ndaki gibi bir yapıya sahip. Burada da sıcak-gerçek ‘marka yüzü’ arayışında olup fakir kadınlara abayı yakan iyilik meraklısı zengin erkekler ve hayat mücadelesi veren fakir kadınlar var. Hazım Bey’in muadili, üvey anne sendromu yaşamış olan Muzaffer… Yalanını ortaya çıkartıp kovduğu sevgilisi Tuba, Sinan’ın çatlak nişanlısı Nil’in yerinde. Melis Tüzüngüç tarafından canlandırılan ve dizideki yegâne gerçekçi kadın karakter konumunda olan Zeynep deseniz, aynen Hazan gibi evin sorumluluk sahibi kızı konumunda. Evin kâhyası Azime ise Fazilet’in ta kendisi.

İki dizi arasındaki yegâne fark, ‘Küçük Kadınlar’ dizisi misali yaratılan kardeşlik tablosu ve hayattan yırtma hırsının hala üstünden sergilenmesi. Yani Fazilet Hanım’ın rolünü üstlenen kişi, anneden ziyade anaç abla gibi duran Nefise değil, görümcesi Azime… ‘Zenginlerin yanında yaşıyoruz. Elbet bize de bir şeyler bulaşacak’ kafasındaki Azime, Fazilet Hanım gibi kızının bahtını yapma kaygısıyla işe koyulup yaz boşluğunda yeni bir Fazilet yaratma kaygısını sırtlanmış sanki. Bakışları, mimikleri ve duruşuyla da Fazilet’e benzemeye uğraşan Azime, kızı Emel için Onur’u düşünmekte ve Nefise’nin durumundan maddi menfaat sağlama peşinde koşturmakta. Yerseniz.
Sözün kısası; Servet Pandur’un canlandırdığı Azime Hanım, Nazan Kesal’in Fazilet’inin yandan çakması! Fazilet Hanım’dan ilhamla çırpınarak havalanmaya çalışan ‘Kanatsız Kuşlar’ işi nereye kadar vardıracak göreceğiz. Sulandırmadan kotarılırsa ne ala…

KANATSIZ KUŞLAR’IN MANTIK HATALARI
Yaz boşluğunu nimet bilip ganimete konarken ‘Çoban Yıldızı’nı bile geride bırakarak reklamın ve merakın nelere kadir olduğunu ortaya koyup, reytinglerin senaryo kalitesinden bağımsız hareket ettiğini bir kez daha ispatlayan ‘Kanatsız Kuşlar’ın benzeşme yönüyle yarattığı olumsuzluğun ötesinde mantıksızlıkları ve abartılarıyla da can sıktığı bir gerçek.

'Kanatsız kuşlardı onlar, umut kırıntılarıyla beslenen’ sloganıyla akşam pazarından arta kalanları toplamak için cümbür cemaat Pazar yerine gelen Nefise Ana(!) ve efradının, yoksulluğun ve sefaletin ‘ne olmadığını’ gösteren bir tablo oluşturmasıyla açılışını yapıp… Yönetmen Kemal Uzun’un, Nefise ile Muzaffer’i uzun uzun bakıştırmasıyla noktalanan ilk bölüm, baştan sona ‘Bu kadar da olmaz’ dedirtti. Akan tavanın altındaki divanı çekmek yerine taslar koyma şapşallığından, Muzaffer’in çantasını çalmaya yeltenen takipçilerin garabetine… Dramın dibine vurarak avantaj sağlamak için, mantık ve doğallığın dibine nasıl vurulacağının dört dörtlük örneği oldu adeta.
Aç karınlarını doyurmak için pazardan artıklar toplama işini turistik aktivite icrasına çevirerek, böyle yaşamak durumunda olanları da ti’ye alan bir tablo yaratan…

Ve Emre’nin ikizi Cemre’nin ‘sefil lağım fareleri’ yakıştırmasına hiç uymayan bir dış görsellikle, en eğretisinden sebze toplamaya girişen aile fertlerine bakıp da, onların zor durumda olduklarını düşünmek ne mümkündü! Maşallah ceplerinde yiyecek parası yok ama saç baş bakımları yerli yerinde. Fönler, makyaj, kıyafetler ve dahi parmak ucuyla mal toplamalar kesinlikle ‘Kanatsız Kuşlar’ mantığıyla bağdaşmıyordu. Nitekim baba yokluğuyla muhtaç duruma düşme dramının, baba hırsızdı ama yine de evi geçindirmesinden memnunduk, tarzı söylemle çürütülmesi nasıl bir devamın geleceğinin de habercisi oldu. Senaryodaki mantıksızlık bununla sınırlı kalsa olayı, başlangıç telaşına bağlayıp geçiştirecektik ama… Dizinin ilk bölümü baştan sona fiyaskoydu!
‘Para sıkıntısı çeken aile nasıl oluyordu da cep telefonuna kontör alabiliyor’ dedirten… Çalışmak yerine boş boş oturup emreden Cemre’nin sahte isyankârlığıyla isyan ettiren… ‘Kazık kadar olduğu halde halen yemek yedirilmeye çalışılan Aysun okula gönderilmek yerine bakıcıya niye bırakılıyor. Dolap saçmalığı da neyin nesi ’ diye sorgulatan… ‘‘Emre nasıl süzme bir tip ki, anlamsızca bahis oynaması için ısrar eden Suat’ın gazına gelip tüm parasını motor yarışına yatırabiliyor. Sonra da emanet motor üstüne iddiaya girişiyor’’ düşüncesiyle çıldırtıp Emre’yi kumsalda gezme gafletindeki bisikletlilere çarptırarak devreleri yaktıran… Koskoca şirket patronu Onur’u, üç damla kan uğruna ilk yardım elemanına çevirtip acillere koşturtarak tesadüfî yakınlaşma klişesini yaratan… Ahmet Varlı’nın imaj değişikliğiyle olumluluk yansıttığı Ahmet’in minibüsteki hırlaşmasıyla anlamsızlaşan… Ve dahi hırsız kocadan memnun olup ondan dört çocuk peydahlamakta sakınca görmeyen geniş işkembeli Nefise’nin, her daim fönlü saçlarıyla hiç uygun düşmeyen, ‘Allah büyüktür’ tarzı kaderci söylemi ve sözde tutucu-saf giyim şekliyle tam komedileşen ‘Kanatsız Kuşlar’ ciddilikten uzak bir yaklaşımın ürünü. Ev sahibini, evi boşaltmalarını söyletmek için bardaktan boşanırcasına yağmur yağarken kapıya dayandırtarak sözde dramını artırmayı hedefleyen senaryodaki ciddiyetsizlik, ‘Ev yıkılacak’ sözüne karşılık yarın kirayı getirme beyanında bulunmaya varmış halde. Karakterlerin söylem tutarsızlığıyla şapşikleşen gidişatta, sahneler ve replikler arasındaki ilişkisizlik diz boyu. Bu hatalar özellikle Nefise ve Azime karakterlerinde göze çarpmakta.
Sormadan edemeyeceğim… Kendisini acilen iş görüşmesine götürmek için çağıran Azime’nin evinde temizliğe girişme gerzekliğine düşen ve eski kıyafetinden hiç farkı olmadığı halde Azime’nin verdiği elbisenin göğsünü açık bulup sözde namusluluk takınan Nefise’nin yaptıkları karşısında ‘Ayy… Daral geldi’ diye haykırmamak mümkün mü? Mimiklerinden, ezik-mahcup duruşuna sahtelik timsali olarak yansıyan Nefise’yi kim böyle bir pozisyona sokup Deniz Bolışık’ı yönlendirmiş acaba? Biçareliğin en abartılı ve sahte yansıması olarak karşımıza çıkartılan Nefise Hanım kadar sahte olan Azime’nin ilk telefonda ‘Beni bir daha arama. Akrabalık filan kalmadı aramızda’ şeklindeki terslemesinin ardından şıp diye evlat edinmek isteyen ve garip ısrarcılığıyla güldüren bir aile bulması(ki bu anlarda yaşananlar komedinin ötesindeydi) nasıl bir hayal gücünün eseri? Dahası Azime’nin birdenbire Nefise’ye yakınlaşıp sırf komisyon almak uğruna ona iş bulmaya kalkışması ne derece inandırıcı? Muzaffer Bey yeterli parayı vermiyor mu çalışanına? Hele iş görüşmesine geç kaldıklarını söylediği halde Nefise’yi elde süpürge mutfakta bırakıp gitmesi ve ‘Elin değmişken tozları da al, camları da sil’ demesi yok mu, tam evlere şenlik… Tıpkı aylığını ödemeyen gaddar patrondan, hakkı olan para karşılığında aldığı yiyecekler için helallik isteyen Nefise’nin zırvalaması misali! Akla ziyan.
SONUÇTA; Evleneceği kadına ‘hamile kalmama’ şartı getirip, ondan kendi oğluna annelik yapmasını bekleyen ve ‘Her ana için kendi çocukları önce gelir’ diyerek bu yaklaşımını bizzat çürütüp mantığını yerlerde süründüren Muzaffer’le Nefise’yi denkleştirip… Gurur, karın açlığından üstündür dercesine Ahmet’in yanında çalışmayı bırakıp talih kuşu havalı Onur’a pas vermekte sakınca görmeyen Zeynep’le de Onur’un yollarını kesiştiren… Ve rekabet kanadından Tuba-Emel-Ahmet üçlüsünü sahaya sürerek, nifak tohumluğu görevini Azime’ye yükleyen ‘Kanatsız Kuşlar’ın hataları için söylenecek söz çok. Lakin hepsini bir solukta dile getirmek yorucu olur. ‘Fazilet Hanım ve Kızları’ndan ilhamla yaratılan dayanılmaz(!) dramda şimdilik bu kadar. Umarım yapılan hatalar görülür, senaryoya kendi yolu çizilir ve yönetmen, karakterlere eli yüzü düzgün yorum getirip mantığın sürünmediği sahneler yaratır. Umarız da… Kolaycılığın ve taklitçiliğin prim yaptığı gerçeğinde umduklarımızı bulur muyuz, meçhul.
Anibal GÜLEROĞLU
guleranibal@yahoo.com
www.twitter.com/guleranibal