Yalı Çapkını'nın ezik kadınları da Camdaki Kız'ın Düşkün Nalan'ı da artık bıktırdı

‘Gerçek hayat hikayesi’ etiketiyle her türlü abartıyı kendine hak gören yapımlar bollaştığından beri ezik kadınlar ve maddi-manevi erkek şiddeti aldı başını gidiyor. ‘Yalı Çapkını’ da bu furyada başı çekiyor. 

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

Kadınlar... Dünyada onca gelişim yaşanırken halen örselenen, şiddet gören ve özellikle din baskısının öne çıktığı toplumlarda erkeklerin haklarında verdikleri kararlara uygun yaşamaya zorlanan varlıklar! 

Sahi nedir ‘kadın’? Erkeklerin kendilerini ispat ve dahi güç gösterisi için kullandıkları araç mıdır? Ya da erkeklerin arzularına hizmet etmekten başka işe yaramayan, alınıp satılabilen, dövülerek aşağılanan ikinci sınıf yaratık mıdır? Kuşkusuz ‘Yeryüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir’ diyen Mustafa Kemal Atatürk gibi düşünenler için bunların hiçbiri değildir kadın.

Gel gör ki, seçim atmosferine girip tarihi bir tercih yapma durumunda olan ülkemizde kadınlarla ilgili olumsuz söylemlerin-yaklaşımların bini bin para. Kendi düzenlerini bozmadan yürütmenin yolunun kadınları baskılamaktan geçtiği bilinciyle hareket edenler bolca. 

İşin en acı tarafı böylesi zihniyetlere kadınların bir kesiminden de destek gelmesi! Hele de İran, Afganistan gibi ülkelerdeki kadın tabloları ortadayken topluma dikte edilmeye çalışılan kadın mantığı daha önem kazanıyor. Hal böyleyken kurguların bu karanlık mantığa alet edilmesini de atlamamak lazım. Zira kadınları ezikleştirme, sindirme modellerinin özellikle bu sezon büyük artış gösterdiği ortada. 

Kadını bilinçlendirmeye yönelik içeriğine rağmen hedef tahtasına oturtulup ‘şiddet’ gerekçesiyle mimlenen ‘Kızılcık Şerbeti’ne veryansın edenler, kadını maddi-manevi aşağılayıp zavallılaştıran ve adeta erkeklerin kölesi gibi yansıtan profillerle yol alanlara çıt çıkartmıyor. Bundan dolayı topluma dayatılan algıya oynayan kadın figürlerini ve ‘Bu kadın profilleri bıktırdı’ dedirten yapımları sık sık vurgulamak kaçınılmaz oluyor. İşte reyting ve algı uğruna ipin ucunu kaçırarak izleyiciye ‘Pes’ dedirten kadın profilleriyle ilerleyen iki yapım... 

‘YALI ÇAPKINI’NIN EZİK KADINLARI

‘Gerçek hayat hikayesi’ etiketiyle her türlü abartıyı kendine hak gören yapımlar bollaştığından beri ezik kadınlar ve maddi-manevi erkek şiddeti aldı başını gidiyor. ‘Yalı Çapkını’ da bu furyada başı çekiyor. 

İlk bölümden itibaren konağından yalısına kadını, kimliksiz hale getirip evin erkeğinin stres topuna çeviren ve yaşanan ilişkilerdeki çarpıklıklarla kadına bakış açısını belli eden dizide kayda değer bir senaryo gelişimi olmamasına karşın şiddet bolluğu ve eziklik tavan yapmış durumda. Şehirde yetişmiş eğitimli biri olmasına rağmen İfakat’ın ‘Soyun’ emrine kuzu kuzu uyan Pelin’i, kızını pazarlayan Zerrin’i ve kaynıyla yatağa girmekten çekinmeyip kayınpederine hallenen İfakat’ı Ferit’i boşatma gayretine sokarak ‘Utanmaz kadın’ profilleri yaratmada çıtayı yükselten ‘Yalı Çapkını’, kadına şiddeti de sadistik bir niteliğe dönüştürdü.

Kazım Ağa’nın sürekli ortalıkta derebeyi gibi gezip haykırdığı bölümlerde Seyran ve Suna’nın, şiddet düşkünlerini cesaretlendiren halleri nedir öyle? Yemek yerine sürekli dayak yiyerek doyuyorlar adeta. Bu rezillik nerede duracak diye beklemek nafile. Zira belinden kemeri çıkartıp dayak atmayı vazife edinen sözde babanın kızlarına tekme tokat girişmesi, aç bırakıp odaya kapatması yetmiyormuş gibi bir de ocakta el yakma hevesi çıktı. 

Bize sunulanlar karşısında ‘Bu nasıl sapkın bir zihniyettir ki, böyle sahneler yazmakta sakınca görmüyor’ diye isyan etmemek mümkün mü? Hele İstanbul’a geldikleri halde bir türlü aşama kaydedemeyen aile kadınlarına ne demeli? Seyran, kendi durumlarından baba evindeki geçmişlerinin sorumlu olduğunu söylüyor. Ama bu rezilliğe birlik olup ‘Dur’ demeyen ve eziklikleriyle adeta erkek şiddetine yeşil ışık yakan kadınların hiç mi suçu yok? Ferit’in el kaldırmasına tepki gösterip şiddetin her türlüsünü yaşadığı baba evine dönmesi mantıklı mı? Şiddetin hası baba evindeyken tabii mantıklı değil. Gel gör ki, Seyran-Ferit aşkını parlatmak yerine, Pelin üstünden yürümeyi tercih eden senaryo baştakinin aksine iyice ezikleştirdiği Seyran’ı kendisini henüz boşanmadan başka bir erkeğe satmakta sakınca görmeyen babasının evine ve psikopat bir adamın kucağına doğru itiyor. Yanı sıra Suna’yı da küçük kardeşin sapkınlığına yolculuyor. Üstelik bu süreçte kurban kadınların kuyusu bizzat kadınlar tarafından kazılıyor. Bu gelişimin hedefinin daha çok şiddet ve eziklik olduğu muhakkak. Sanki gerçek hayatta bolca yokmuş gibi cehaleti şiddete yönlendirmek niye?

Ne diyelim... Kadınları adeta şiddet düşkünü hale getirip erkeklerin kuklasına çevirenlere... Erkek kapmak için her türlü gurursuzluğu ve rezilliği yapmaktan çekinmeyen düşkünlükte gösterenlere Allah akıl fikir versin. Senaryo yaratıcılığını şiddetten ibaret sayanlar hatalarını görsün! Çünkü toplumun şiddet diline değil huzura ve güzelliklere ihtiyacı var!

‘CAMDAKİ KIZ’IN DÜŞKÜN NALAN’I... 

Gerçek hayat hikayesinden medet umarak algı yaratma girişiminin bir diğer ayağı ‘Camdaki Kız’ malumunuz... Ve ne yazık ki bu dizinin içeriği de ilk andan itibaren manevi şiddetle ezikleştirilen kadın profili üstüne. 

‘Korse’ abartsıyla ahlak bekçiliğine soyunan Feride’nin elindeki Nalan’ı mağdur gibi göstererk yola çıkan yapım, baba evindeki manevi şiddetin devamını koca ihanetleriyle getirdi. Ancak tüm bu süreçte Nalan gayet terbiyeli, makul ve bir o kadar da ezikliği kabul etmeyen güçlü kadın profili çizdiği için senaryonun manevi şiddet yönü hep geride kaldı. 

Ama işte kazın ayağı öyle değilmiş. Görünüşe aldanmamak lazımmış. Ortaya Hayri diye bir tip çıkınca Nalan’ın da ayarları değişiverdi bir anda. Feride’nin ve Muzaffer’in uyarılarına rağmen Nalan, bu adama anlamsızca takıldı. Buraya kadar bir derece kabul edilebilir. Gönül bu sonuçta. Lakin kocasının ihanetinden dolayı boşanan Nalan’ın Hayri’nin karısını ve çocuklarını öğrenmesinden sonraki tavrı kabul edilebilir gibi değil. Tam anlamıyla ‘düşkünlük’!

Üstelik bu öyle adi ve utanmazca bir düşkünlük ki, Nalan, Türkan’la ve çocuklarla yakınlaşıp onların çaresizliğini gördüğü halde halen Hayri’yle kırıştırmaktan geri duramıyor. Sözde Hayri’nin eve dönmesini sağlamak için hep birlikte aynı sofraya oturmakta sakınca görmeyen Nalan’ın arkadaşlarını azarlayan Hayri’ye karşı sessiz kalıp ardından kendini arabayla eve bıraktırması olayı çok net özetliyor aslında. Adama karşı tavırlarıyla Türkan’dan boşanmasına sebep olup Hayri’nin ‘Her şey benim mutluluğum için’ mantığındaki çirkinliği ve baskıcı zorbalığı görmezden gelen Nalan’ın çok rahat yalan konuşabilen biri olduğu da net. 

Sedat’ı eleştirip çevresine akıl dağıtma ustası Nalan’ı ‘Camdaki Kız’ın düşkün kadın profiline çeviren senaryo, yarattığı bu gelişimle kadınlara ‘Erkek ne derse o olur. Kadının payına düşense, yeri geldiğinde erkeğin kuması olmayı bile kabullenecek ezikliktir’ demekte... Ki, zaten kırolukta tavan yapan tipiyle iyice sinir bozucu olan Hayri sıkça dillendirmekte. Gerçek hikaye böyleymiş, roman şöyleymiş geçiniz. Yapılan, alenen kadın-erkek ilişkisine yönelik algı geliştirme!

Öte yandan Nalan’ın, tüm bu yaptıklarıyla kendisindeki ahlaksızlık potansiyelini çok önceden fark etmiş olan Feride’nin tavırlarını  haklı çıkarttığını da vurgulamak isterim. Yani Nalan ne yaşamışsa hak etmiş.

Ayrıca ‘düşkün’ Nalan’ın çizdiği kadın profilini değerlendirirken Hayri, hayatındaki üçüncü kadın ‘Laz kızı’ tarafından öldürülmese Nalan bu düşkünlükten vazgeçer miydi diye de düşünmek lazım. Geçmezdi tabii.

SONUÇTA; Kurgularımız, kadınların ailedeki ve toplumdaki yerine yeterli hassasiyeti göstermiyor.. Ya cinsellikle bağdaştırılan birer obje olarak ele alınıyor ya da şiddetin-ezikliğin uygulama alanına dönüştürülerek alt metinden mesaj veriliyor insanlara. Dolayısıyla bu yanlıştan dönülmeli ve yaşamda her açıdan ezikleştirilmeye çalışılan kadınların ekstradan bir de kurgularla sindirilip yönlendirilmesi son bulmalı. 

Yabancı yapımlarda içerik geliştirenler nasıl ki böylesi algılara oynama ve şiddetten medet umma kolaycılığına kaçmıyorsa bizim senaristler de biraz onlardan örnek almalı. Psikiyatristlerin danışanlarına ait hikayeler üstünden karşımıza çıkartılan şiddet ve çarpıklıklar, kadın kimliğini ezikleştirenler işin suyunu çıkardı çünkü. Kadının abartılmamış gücünü ve normal karakterlerle yol alan yaratıcılıkları görmek istiyoruz biraz da!

‘Bu kadın profilleri bıktırdı’ derken son söz John Lennon’dan gelsin... ‘Her aptalın arkasında harika bir kadın vardır’.

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal