Sustalı Ceylan bildiğin Adım Farah'tı: Peki neden tutmadı?

Final kararı alan ‘Sustalı Ceylan’daki öykünün hissettirdiği tek amaç, kadını şekillendirmekti! Daha net ifadeyle ‘cesurluk’ yaftasıyla kamufle edilmiş eziklikleri, erkek egemen dünyadaki kadınlara erkeksi ‘normaller’ olarak dayatırken aşk ve çocuk olayını da bu boyunduruk altına sokma dayatmasında yumuşatıcı araçlar yapmak. Yetti artık.

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

Vasatlığa mahkum muyuz?

‘Gelen gideni aratır’ demiş atalarımız. Gerçekten de her yeni günde karşımıza çıkan tablo bir öncekini aratır halde. Öyle bir dönemde yaşıyoruz ki, yanlışlar doğru, vasatlar değerli, haksızlar haklı diye dayatılıyor insanlara. İşte bu noktada Şair Fitnat Hanım’ın ‘Ruhumun ışığına dikkatli bakma yanarsın’ diyen mum satıcısına ‘Gelecekte yaşlanıp değerin düşecek. Sen de beni mumla ararsın’ karşılığını vermesiyle ortaya çıkan ‘Mumla aramak’ deyimi giriyor devreye.

Zira ‘Yaptım oldu’ zihniyetini fütursuzca sergileyenler, beterin beteri işlere imza atanlar sayesinde yaşamdaki değerler anlamını yitirip vasatlaşırken geçmişi mumla arar hale geliyoruz her şekilde. Yazık değil mi bize?

Öte yandan alabildiğine keyfiliğin hüküm sürdüğü, doğruların eğrilerle boy ölçüşemediği, kötünün iyiyi ezip geçtiği bir dünyada her şey anlamını yitirmeye başlarken duyarsızlıktan-çıkarcılıktan yana tavır koyanların destekçiliğinden dolayı vasatlıktan söz etmenin önemsizleştiği gerçeği de orta yerde. Dahası bu gerçek her alanda bizleri etkilemekte.

Nitekim gittikçe sönükleşmiş ve kıskaca alınmış hayatlarımızda önemli yer tutan... Reyting tırpanının kötülerden ziyade iyileri biçtiği, kanalların finalsiz dizi sonlandırdığı, paralı platformların dahi izleyiciyi düşünmeden keyfi kararlar alabildiği kurgu dünyası da bundan nasiplenmekte.

Peki, bu acı gerçek karşısında bize düşen nedir? Aksaklıklara suskun kalıp her dayatılanı ‘Eyvallah’ diyerek kabullenmek mi? Yoksa yaşamı yönlendiren gerçek gücün insan tercihleri olduğu bilinciyle davranıp, Kanadalı yazar Alain Deneault’nun ‘Dünyayı vasatlar yönetiyor’ tespitine aldırmadan, ‘Vasatlığa mahkum muyuz’ sorgusunu yapmak mı? Benim tercihim, geçmişi daha fazla mumla aramamak için, sorgulayıcı olmak. Bundan dolayıdır ki, nefesi tükenen ‘Sustalı Ceylan’ı ele almak istedim.

SUSTALI CEYLAN’IN AMACI NEYDİ?

Doğruya doğru... ‘Güçlü bir kadının erkek egemen bir toplumda, kendi kimliğini bulma ve hayatını yeniden inşa etme mücadelesi’ denilerek bize sunulan ‘Sustalı Ceylan’ın ilk bölümünü beklerken içimde farklılık görme umudu vardı. Ancak anne-oğul masalından açılıp gerçeklere adım atan dizininikinci bölümden itibaren umudum sıfırlandı.

Zira içeriğin güçlü kadın hikayesinden ziyade vasatlıklarla dolu olduğu... Erkeklerin ezdiği kadınların, erkek dünyasındaki erkek kurallarıyla yaşarken, nafile kurtuluş çabalarını dayatılıyordui. Başka dizilerle çokça örtüşen yapımda erkekler istedikleri gibi at koşturuken kadının kadını ezmesi ve ‘kadın ne kadar güçlü olursa olsun erkeğe muhtaçtır’ klişesi de unutulmamıştı.

Şöyle ki; ‘Etkileyici bir kadın hikayesi’ diye sunulan öyküdeki Ceylan, okul dönüşü evli barklı bir magandanın tecavüzüne uğramanın ardından kaderine boyun eğmiş... Kızından çok damadının tarafını tutan, elalemin düşüncelerini önemseyen bir annenin zoruyla tecavüzcüsüyle evlenmişti. Hayatın içinde bolca yaşanan bu olumsuzluğu yansıtmak adına Ceylan ve tayfasının tablosu yerli yerindeydi. Ama buradan güçlü-etkileyici kadın profili çıkartmak imkansızdı.

Arada kocasına ve annesine çemkirmesi ve de eline hiç yakışmayan sustayla abartılı yapaylıklar sergilemesi olmasa, tecavüzcüsünden çocuk yaparak ‘Oğlum için’ bahanesinin ardına saklanıp kayınpederiyle gül gibi geçinerek yaşam süren... Kaçırılan Yusuf’u Ferhat sayesinde bulan Ceylan karakteri, güçlülük iddiası açısından tam dibe vuracaktı. Kimse kimseyi kandırmasın. Bildiğin aile-koca esiri olmuş ezik bir kadındı!

Bu arada öyle zorba bir kocadan izin alıp, eve para getirme (nasılsa köşesine para da atabiliyor) temposundan fırsat bulup sağlık alanında eğitimini nasıl sürdürdüğüyse üstünde düşünülmesi gereken ayrı bir konu. Sahi elinde hiç kitap görmediğimiz Ceylan ne ara okula gidiyordu? Silahları, sustaları bolca gözümüze sokan dizilerde kitap-eğitim olayı hep uyduruktan geçiştiriliyor mu diyelim? 

Kontrolsüz kullanıldığında ölümlere bile sebep olduğu yaşanmışlıklarla sabit olan vitamin takviyeli serumu ‘kendine gelme’ tavsiyesi olarak uygulayarak algılara oynayıp adeta reklamcılık yapan Ceylan böyle de öyküdeki diğer kadın karakterler farklı mıydı? Tabii ki hayır. Tecavüzcü kocanın dayak şiddetine karşı ‘Yine ne yaptın da adamı kızdırdın’ diyerek kızını suçlayan annenin karaktersizliğini geçtim Ceylan’ın kız kardeşi de giyim kuşam hevesine yaptığı borçları kapatmak için ablasının parasını çalacak kadar adi bir fırsatçıydı.

Peki ya Necmi’nin eski karısına ne demeli? O da birilerine taktığı borcu ödeyip yeni bir hayat kurmak için Yusuf’a ve Ceylan’a zarar gelmesine sebep olmuyor mu? Necmi’den para isterken adamın işsiz olduğunu ve Ceylan’ı kredi borcuna zorladığı gerçeğini bal gibi biliyordu ama yine de para bulması için zorladı. Böylece Yusuf’un organ mafyasının eline düşmesine sebep oldu. Ne senaryo ama!

Bekri’nin karısından ayrılmayacağını bile bile peşinden koşarak kadın gururunu bir kez daha aşağı çeken Dilara deseniz... Ceylan’a destek çıkması iyiydi de Bekri cephesi düşündürücü. Adam şarkıcılığın, ünlü olmanın yolunu açacak konumda olmasa, evinin kirasını ödemese yine de peşinden koşar mıydı diye düşünmek lazım. Hiç sanmam.

Keza tripli Devrim de, babasıyla yüzleşmek yerine oklarını Dilara’ya ve Ceylan’a çevirip ‘kadının düşmanı kadındır’ olayını pekiştiren klişe karakterlerden olmuştu. Muteber ise kocasını kaybetmemek için üç maymunu oynarken dişini hemcinslerine geçiren kadın kategorisinden eksiği tamamlıyordu. Şimdi bu tabloya bakıp kadın güçlülüğünden bahsedebilir miyiz? Geçiniz.

Sözün özü; Final kararı alan ‘Sustalı Ceylan’daki öykünün hissettirdiği tek amaç, kadını şekillendirmekti! Daha net ifadeyle ‘cesurluk’ yaftasıyla kamufle edilmiş eziklikleri, erkek egemen dünyadaki kadınlara erkeksi ‘normaller’ olarak dayatırken aşk ve çocuk olayını da bu boyunduruk altına sokma dayatmasında yumuşatıcı araçlar yapmak. Yetti artık.

‘SUSTALI CEYLAN’ BİLDİĞİN ‘ADIM FARAH’TI... TUTMADI!

‘Her beşerin içinde bir gölge vardır’ sözüyle Bekri ve Ferhat’ın arasındaki ipleri gerip senaryonun aslında kadın gücünden ziyade mafyatik polisiyeye dayalı olduğunu ispatlayan ‘Sustalı Ceylan’ın kadın güçlülüğünü ele alış vasatlığının ötesinde öne çıkan en önemli özelliği, içeriğin uyarlama yapım ‘Adım Farah’ ile fazlasıyla örtüşerek ‘Her dizinin içinde başka bir dizi vardır’ duygusunu hissettirmesiydi! Zira ikinci bölümden itibaren ‘Sustalı Ceylan esinlenme mi uyarlama mı’ diye sorgulatan ve özgünlük yerine ‘uyarlamaların uyarlaması’ izlenimini veren detaylar bolca çıktı karşımıza. 

Hatırlanacağı üzere ‘La Chica que Limpia’ adlı 2017 yapımı Arjantin dizisinin Amerikan versiyonu ‘The Cleaning Lady’ten uyarlanan ‘Adım Farah’ güçlü kadın imajı çizerek çıkmıştı yola. Öykünün inceliklerini de olabildiğince iyi aktarmıştı bizlere. Peki ya ‘Bildiğin Adım Farah’ dedirten ‘Sustalı Ceylan’... ‘Özgün işti’ diyorsanız...  Buyurun benzeşmelere... 

‘Adım Farah’ta, uyarlanılan eserle paralel, İran’da bıçakladığı adamın ailesinden kaçan ve İstanbul’da temizlikçilikle oğluna bakan bir anne figürü görmüştük. ‘Sustalı Ceylan’da ise yine oğluyla yeni bir hayat kurmak için çabalayan bir anne vardı. Aralarındaki fark Farah’ın düzene isyanına karşın kocasıyla aynı evde yaşayan Ceylan’ın tecavüzcüsüyle evlenip düzene uymuş olması.

Bunun dışında doktor Farah olmuş sağlıkçı Ceylan. Bir diğer örtüşme çocukların durumundaydı. Farah’ın oğlu Kerimşah’ın halk arasında Balon hastalığı vardı. Ceylan’ın oğlu Yusuf’a da çocuklara ve göçmenlere musallat olan organ mafyasına vurgu yapmak adına olsa gerek, böbrek nakli sorunu yazılmıştı. Yanı sıra her iki çocuk da futbol oynama heveslisiydi. 

Erkek karakterlere gelince... ‘Adım Farah’ta Tahir, patronun sağ kolu ve mekan işletmecisiydi. ‘Sustalı Ceylan’ın Ferhat’ı da aynıydı. O da Tahir gibi çocuğa yardım edip yakınlık gösterirken yavaş yavaş abayı yakacağı Ceylan’ı mafya belasından uzak tutmaya çalıştı. Dahası polisle işbirliği  sürecine giren Tahir gibi Ferhat da ‘Hayalet’in peşindeki patronuyla ilgili delil toplama derdindeki bir köstebekti. 

‘Adım Farah’taki Ali Galip’in ‘Sustalı Ceylan’daki muadiliyse, Bekri. Farah, Ali Galip’in hayatını kurtarıp oğlunu sağlığına kavuşturmak için mafyayla çalışmaya başlamıştı. Ceylan da Bekri’nin hayatını kurtarıp oğlunu iyileştirmek uğruna onun kuryesi olmayı kabul etti.

Nasıl bir züğürt gururu ve annelik özverisiyse artık! Açıkçası cinayet şahidi Farah’ın Ali Galip’le çalışması mantıklıydı ama gerek Bekri gerekse Ferhat tarafından yapılan maddi yardım teklifini reddeden Ceylan hiç mantıklı gelmedi. Oradan buradan kotarılınca böyle eğreti duruyor işte! Nitekim ‘Kardeşlerim’den kotarma ‘Kardelenler’ gibi bu eğretilik sonunu getirdi.

SONUÇTA; Tavşanın suyunun suyu misali ortaya konulan işlerde tat tuz kalmıyor. Lakin acılardan zevk alanların seçicilik hassasiyeti olmayınca bu durumdan nemalanmak isteyenlerin işi kolaylaşıyor. Aynı şeyler pişirilip pişirilip sofraya getiriliyor. İsmen farklı özünde aynı kurgular, kolaycılığın vasat ürünleri olarak, dönüp duruyor ekranlarda. Bizlere de, gelenin gideni arattığı, bozuk dünya düzeninde ‘Vasatlıklara mahkum muyuz’ sorgusunun nafileliğine inat geçmişin güzelliklerini mumla aramak kalıyor.

Son söz Che Guevara’dan gelsin... ‘Hayatta daima gerçekleri savun! Takdir eden olmasa bile, vicdanına hesap vermekten kurtulursun’.

Anibal GÜLEROĞLU

[email protected]

www.x.com/guleranibal