Netflix içeriklerine bakış

Netflix dizilerinin ahlâka aykırı içeriklere sahip olduğu, gençler için özendiricilik tehlikesi taşıdığı söylemi sürekli gündeme pompalanmakta

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

‘Günah bir zorunluluk değil, bir tercihtir. Herkes iyi ile kötü arasında seçim yapabilme özgürlüğüne sahiptir’ demiş yazar Ernest Heine… Gel gör ki, özgürlük kavramını isteğe göre şekillendirme alışkanlığının kabul görüldüğü noktada, insanların özel alanlarını ilgilendiren konularda yaptıkları tercihlere dahi müdahale edilmiş tarih boyu.

Nitekim yürürlüğe sokulan internet denetimciliği de bu müdahale mantığının yansıması olarak algılanıyor şimdilerde… Yansımanın en çok ses getiren yönüyse, RTÜK’ün denetleme kapsamına internet yayıncılığının sokulması! Bu durumu ‘sansür baskısı’ olarak algılayanların çekincesi, parayla ve isteğe bağlı olarak izlenen platformlardaki yapımların kısıtlamalar neticesinde ya izlenemez hale getirileceği ya da klişelerden başka bir şey sunamayan ekran dizilerine dönüşeceği şeklinde.

Buna karşılık ilk etapta kopartılan fırtınaların yersizliğinin, denetim başladığında daha net görüleceğini vurgulayan RTÜK Başkanı’nın sözleri kaygıya mahal olmadığı yönünde… Medyaya yaptığı açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla, bu mecralar için önceden devreye sokulacak bir ‘sansür’ mantığı işletilmeyecekmiş.

Zaten Anayasa ile de yasaklanan sansür olayından ziyade çocukların ve gençlerin ruhsal-fiziksel gelişim sürecine zararlı yayın içeriklerine karşı bir denetim uygulanacakmış. Ne diyelim… Bu denetimin hangi hususları çocuk ve gençler için zararlı sayıp nasıl müdahale edeceğini zamanla göreceğiz elbet.

Lakin belirsizlikler her daim kaygıyı da beraberinde getirir. İnsanları yeterince tatmin etmeyen bu detaysız açıklamalarda her ne kadar sansürün asla söz konusu olmadığı saptansa da… Denetimlerin, gelen şikâyetler doğrultusunda yürütüleceğinden bahsedilse ve dahi hâlihazırda mevcut platformlar üstünde sansür baskıcılığı hissedilmese de… Kabul etmek gerekir ki, Netflix dizilerine karşı olumsuz yaklaşımlı paylaşımlar tedirginlik yaratmakta.

Netflix dizilerinin ahlâka aykırı içeriklere sahip olduğu, gençler için özendiricilik tehlikesi taşıdığı söylemi sürekli gündeme pompalanmakta. Bu ikilemde meraklar tetiklenirken gözler de Netflix’e çevriliyor haliyle. Peki, gerçekten de Netflix içeriklerine yöneltilen eleştirilerde haklılık payı var mı? Bunları da tıpkı ekran dizileri gibi denetleyip kısıtlamak doğru mu? Netflix içeriklerine objektif bakışla cevaplayalım bunu.

NETFLİX DİZİLERİ SAKINCALI MI?

Denetlemenin baskılamaya dönüşmesi hususundaki görüşlerimi önceden paylaşmıştım. Özgürlük anlayışım, Charles Bukowski’nin ‘Benim hayatım, benim seçimlerim, benim hatalarım, benim sorunlarım, benim yalnızlığım. Yani özetle sizi ilgilendirmez’ sözüne yüzde yüz uymasa bile… İnsanların ödeme yapıp abone olarak edindikleri özel izleme hakkına dokunulamayacağına, kişilerin ahlâkının sansürcülükle dizginlenemeyeceğine ve ‘toplumsal yapı-çocuk’ bahanesiyle kişisel alanlarına müdahale etmenin yanlışlığına inandığımı bir kez daha vurgulamak isterim.

Anlayacağınız bana göre Netflix ve benzerlerinin ülkemizde faaliyet gösterirken kayıt altına alınmasını doğru bir hamle. Ama buradan hareketle orijinal içeriklerini, normal televizyon kanallarındakine çevirme hedefi güdenlerin mantığı, üstünde bir kez daha düşünülmesi gereken önemli bir konu! Yani durumdan vazife çıkartmaya niyeti olanlara fırsat verilmemeli derim.

Öte yandan 2016 yılında girdiği Türkiye pazarında hızlı ilerleyiş sürdürerek günümüzün RTÜK denetimi gerçeğiyle karşı karşıya kalma noktasına ulaşan Netflix’in içeriklerinin kusursuz olduğunu, her işini koşulsuz beğenip baş tacı ettiğimi de söyleyemem. Neden derseniz…

Konu benzeşmelerinin gittikçe arttığı platformda dizi kalitesinin ve mantığın gerilemesi bir yana… Hemen her Netflix dizisinde mutlak surette eşcinsel çift bulundurulması bana göre hata… Ki, bu ayrıntı eleştirilerin başını çekmekte! Şimdi bu saptamayı yaptığım için kimse homofobik biri olduğum veya LGBT düşmanlığı beslediğim gibi önyargılara kapılmasın sakın. İnsanların cinsel tercihleri ve yaşamları kendilerini ilgilendirir sonuçta.

Ayrıca tercihleri bu yönde olanlar da hayatın bir parçası ve dilediklerince yaşama hakkına sahipler. Anlayışınıza ters düşse de yok sayılamazlar. Lakin olaya ayrı bir pencereden bakan Netflix içeriklerinde bu konunun istismar edildiği apaçık ortada. Özgürlük kisvesi altında şirinleşip abone toplamak kaygısının ötesine geçilemediğini söyleyebilirim rahatlıkla. Zira yerli yersiz her içeriğe monte edilmiş halde bu eşcinsellik detayı.

Dizinin teması ne olursa olsun, korkusundan fantastiğine, komedisinden polisiyesine çat kapı bir eşcinsellik sahnesi çıkartılıyor karşımıza. Mesela Kass Morgan’ın aynı adlı kitabından uyarlanan ‘The 100’ isimli kıyamet sonrasını anlatan dizi… Bölümler boyu cinselliği minimumda tutarak gençlik ağırlıklı öyküsünü sergileyen içerikte, uzay istasyonundan gelenlerle dünyalı insanların varoluş çatışmasında yaşananlar sunuluyor izleyiciye.

İnsan olma bilinci, değer yargıları, dostluk-aile gibi kavramlar hakkında yapıcı mesajlar da içeren bu fantastik içerik su gibi akıp giderken bir bakıyorsunuz savaşın yıkıcı ortamında kadın komutanların öpüşmesi tutmuş. İnsanların kanlarından-canlarından faydalanarak yeryüzüne hâkim olma hevesindeki dağ gücüne karşı ortak savaş verilirken böyle bir öpüşme sahnesinin mantığı nedir? Bu, özgürlük anlayışından ziyade biseksüel izleyiciye selam açıkçası!

Keza ilk iki sezonunu beğeniyle izlediğim, soygun hikâyesinden çok sisteme başkaldıran söylemine odaklandığım ‘La Casa de Papel’ için de aynı olumsuzluk geçerli. Uçan hapishanelerde ve Guantanamo’da yapılan işkencelere, devletlerin kapalı kapılar ardında gerçekleştirdikleri hukuksuzluklara dikkat çekerek halkları sömüren sistemlere başkaldırısını sürdüren…

Ayrıca kadınları sekse odaklı erkek varlığı karşısında yüceltip aile kurmanın-çocuk sahibi olmanın önemine odaklanan üçüncü sezonda hoşuma gitmeyen şey, eşcinsellik üstüne yapılan tanımlamaların yersizliği ve çirkinliği oldu. Zekâ ve disiplin gerektiren bir soygun sürecinde geçmişe gidip eşcinsellik üstüne söylev çekmenin konuyla bağlantısı, anlamı neydi? Tabii ki yine şirin görünme ve ilgi çekme sevdası.

Kısacası, pek çok yapımla örneklenebilecek bu durum Netflix’in pazarlama taktiği. Bolca kullanılması da bundan ibaret ve bana göre insanları malzeme yapan, onların cinsel tercihini sömüren yanlış bir taktik. Dolayısıyla eşcinsel karakterlerin içeriklerde kullanılmasını, olayı normalleştirme, popülerleştirme ve gençleri özendirme olarak görmemek lazım. Neticede böylesi diziler-filmler olmadan önce de, tarih boyu her dinde ve kesimde eşcinselliğin yaşandığı bir gerçek. Dünyanın düz olmadığı gerçeği kadar hem de!

SONUÇTA; Seçimi izleyiciye bırakılmış Netflix dizileri veryansın edenlerin şikâyetindeki gibi sakıncalı değil. Hele de güçlü toplumlar ve bireyler için. Zira güçlü toplumlar yasaklamalardan medet ummak yerine bilinç ve bilgi ile her olumsuzluğun üstesinden gelebilir. Çocukların-gençlerin ancak bu şekilde iyi yetişebileceğini bilir. Biz de Netflix ve denetim ikilemine bu doğrultuda bakmalıyız.

Bir kez daha saptamak gerekirse, Netflix içeriklerindeki eleştirilerin başını çeken eşcinsellik, tamamen adam toplamaya odaklı ve ‘Sizleri de unutmuyoruz’ mantığıyla yerleştirilen, olmasa da olur tarzında yamalardan ibaret. Dizinin konusu güçlü olduğu sürece çoğu zaman bu yamalar arada kaynayıp gidiyor zaten. Tabii özene bezene irdelenip ve şikâyet için cımbızlanıp ortaya çıkartılmadıkları sürece!

Öte yandan internet platformlarındaki gelişmeye bakıldığında Netflix’in bu alanda tek kalmayacağı gerçeğini de görmek lazım. Dünya çapında izlenen Netflix’e rakip olacağı düşünülen ve aileye uygun içerikleriyle dikkat çeken Disney Plus yakın zamanda pazara hızlı bir giriş yapmak için hazırlıklarını tamamlamış.

Eminim o da ülkemizdeki geniş pazardan pay almayı arzulayacaktır. Yanı sıra Netflix gibi kendi orijinal dizi ve filmlerini sunmaya hazırlanan ‘Facebook Watch’ isimli platformun rekabetçiliği de var sırada. İlaveten BluTV ve Puhu TV de yerli platformlar olarak unutulmamalı. Yani demokrasilerde çare tükenmez.

Toplumsal bütünlüğü tehdit eder nitelikte yapılandırılmış içerikler hariç… Ahlâk bekçiliğine soyunanların gazına gelip dizilerin orijinal hallerine dokunulmayacağını, kadehleri buzlama vs. gibi herkese açık ekranlara has sansürcülüğün devreye sokulmayacağını, dizilerin heder edilmeyeceğini umarak… Ve ‘ Düzenlemeye de, içeriklere de yaklaşım iyi niyetli olmalı’ diyerek koyalım noktayı.

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal