Kötülerin En İyisi: Çelebi Karabeyli

Cem Bender tarafından oldukça etkili biçimde canlandırılarak sıradanlığı aşan Çelebi karakterinin kötülük tablosu tek kelimeyle müthiş... Neden derseniz...

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

Kötülükle iyilik… Birbirine taban tabana zıt iki kavram. Lakin Budha’nın ‘İyilik iyilikten, kötülük kötülükten doğar’ sözüyle de vurguladığı üzere bu iki zıt kavram sürekli iç içe yol alıyor hayatta. Öte yandan iyilikle kötülüğün çağlar boyu sürekli mücadele içinde olduğunu da unutmamak lazım.

Anlayacağınız her ikisi de yaşamı şekillendiren, insanlara-toplumlara yön veren önemli kavramlar. Bundan dolayı sayısız söz söylenmiş, pek çok felsefi yorum yapılmış bu iki kavram üstüne. Mesela Bernard Shaw, ‘Dünyayı kara gören insan herkesi kendisi kadar kötü sanır ve bunun için herkesten nefret eder’ sözüyle tanımlarken kötülüğün arka planındaki motivasyonu…

Jean–Jacques Rousseau da ‘İyilikten daha büyük bir bilgelik bulabilir misin’ sorusuyla, herkesin sahip olması gereken, bu önemli insani erdemi bilgelikle bağdaştırıp yücelterek dikmiş kötülüğün karşısına.

Peki… Ya gerçek hayatta bu iki zıt kavramın restleşmesi nasıl olmakta? Nietzsche tarafından ‘Zayıflıktan doğan şey’ olarak tanımlanan ‘Kötülük’ mü prim yapmakta, yoksa Lokman Hekim’in ‘İnsanın emniyet kemeri’ olarak değerlendirdiği ‘İyilik’ mi?

Gerçek şu ki, kötülük çoğu kez iyiliği ezen ve engel olunamayan bir güç olma özelliğinde. Bundan dolayı iyiliğe karşı avantajı elinde bulundurmakta. Hal böyleyken günümüzde türlü şekilde normalleştirilmeye çalışılan ve iyiliğe nazaran daha itibar gören kötülüğün kurgularda da yükselen değere dönüşmesine şaşmamak lazım.

Nitekim dizilerin öykü geliştirmesinde en zahmetsiz yol da, acımasız ve duyarsız davranmayı iş edinen kötüler yaratmaktan geçiyor. Elbette kurguların ‘kötü-iyi’ çatışmacılığını kullanarak öykü geliştirmeleri yeni bir şey değil. Geçmişten günümüze senaryolar böyle yaratılmakta. Ancak günümüz dizi içeriklerinde olay daha farklı bir boyutta.

Zira baş malzeme haline gelen ve sürekli kazanan konumunda olan kötülerin taşıdığı vasıflar kötülüğü, kınanması gereken durum olmaktan çıkartıp imrenilesi ve örnek alınabilecek bir hale getirmekte! Böylece en iyi biçimde sergilenen kötülük, adeta rol modele dönüşmekte ve diziler, en iyi kötüyü yaratma yarışına girmekte adeta.

Dizi kötüleri cephesinde hal böyleyken biz de aralarında en dikkat çekeninin üstünde durup ‘Kötülerin en iyisi’ sıfatını fazlasıyla hak edeni saptayalım istedik. Buyurunuz…

‘ALEV ALEV’İN YENİLMEZ KÖTÜSÜ MÜTHİŞ!

Uyarlama dizi olarak ekranda yer aldıktan sonra kendi özgünlüğünü sergilemeyi başararak yoluna devam eden ‘Alev Alev’, görünürde erkeklerin kadınlara yönelik baskı ve şiddetini yansıtan bir yapım niteliğinde. Ancak içeriğin temelinde yatan asıl olgu, iyilerin kötüler karşısındaki zorlu mücadelesinde galip gelenin çoğunlukla kötülük olduğu gerçeğine dair!

Bu gerçeği dizinin her bölümünde fazlasıyla hissediyoruz. Zira gerek aile içi şiddet, gerekse hedefe ulaşmak için önüne çıkanı ezip geçmeyi alışkanlık edinenlerin kötülük hamleleri öykünün bütününe hâkim ve ustaca tasarlanmış bir karakter aracılığıyla aktarılmakta… Ki, bu da Çelebi Karabeyli!

Dolayısıyla biz de, soğukkanlı kötülüğünü en karizmatik biçimde sürdüren Çelebi’yi ‘Alev Alev’in lokomotifi olarak tanımlayabiliriz. Zira Cem Bender tarafından oldukça etkili biçimde canlandırılarak sıradanlığı aşan Çelebi karakterinin kötülük tablosu tek kelimeyle ‘müthiş’! Neden derseniz… Üç maddeyle özetleyelim.

-Öncelikle Belediye Başkanlığı olayını çevresindekileri ezmek, kötülüğünü daha güçlü hale getirmek için kullanan biri olması bu müthişliğe katkıda bulunan faktörlerin başını çekmekte. Siyaseti, insanlara hizmetten ziyade kendi çıkarlarını koruma aracı olarak gören Çelebi, bu bağlamda her istediği usulsüzlüğü ve baskıyı rahatça yapıyor.

Dahası adalet başta olmak üzere her tür kurumda tehditle-rüşvetle istediği sonuca ulaşıyor. Yani Çelebi’nin siyasi geçmişi ve kimliği, karakterin kötülüğünü besleyen ve onu engellenemez hale getiren önemli bir kaynak. Ayrıca buradan hareketle gerçek yaşamla bağ kurmak da mümkün.

Kısacası, Çelebi’nin siyaset geçmişiyle desteklenen ezici gücü sayesinde içi boş olmayan, ayakları yere basan özellikte bir kötülük portresi çıkartılıyor karşımıza. Bu da onu müthiş gerçekçi kılıyor. Hele de dört bir yanda benzeri kötüler cirit atarken!

-Siyasi kimliğinin ötesinde avukat olmanın avantajlarını da hukuk sisteminin zayıflıklarını lehine çevirmekte kullanan Çelebi’nin müthiş kötülüğündeki ikinci basamak ‘şiddet’ olayı!

Sahip olduklarını elinden kaçıracağını hissettiğinde, maddi manevi her tür şiddeti alabildiğine sergilemekte sakınca görmüyor. Üstelik bu hamlelerini hiç açık vermeden gerçekleştiriyor. Aslında gerek yaşamın içinde, gerekse kurgularda böylesi durumlara yabancı değiliz. Şiddete başvuran erkeklerden ve dahi kadınlardan geçilmiyor ortalık. Lakin Çelebi’nin durumu daha farklı. Onu ayrı bir noktaya taşıyan detaysa, ‘kontrollü ve planlı’ davranması! Anlık patlamalar yaşasa bile çabucak toparlanıp masum ve iyi maskesini takınıveriyor.

Karda yürüyüp izini belli etmemeyi çok iyi başaran ve hamlelerinde mantık boşlukları da doğurmayan Çelebi bu sayede kötülüğünü daha da güçlü kılıyor. Dudaklarının ucuna oturttuğu gülümsemesi ve kısık bakışlarıyla oradan oraya koşturup zora düştüğünde mağduru oynayan… Has adamı Adnan’ı maşa gibi kullanan Çelebi, hiç renk vermeyen bu duruşuyla hem insanları kolayca kendi tarafına çekebiliyor, hem de sükûnetle yarattığı korku imparatorluğuyla yenilmez kötüye dönüşüyor. Ne kadar da gerçekçi değil mi?

Bu noktada Sekvan Serinkaya tarafından canlandırılan Adnan karakterine bir parantez açmak isterim. Zira o da en az Çelebi kadar kötü. Çünkü kötülük karşısında dilsiz şeytana dönüşüp Çelebi’nin her pisliğini kapatma işini itirazsız yerine getirmekte. Bu müthiş bağlılığın, para tutkusu ya da Çelebi korkusundan kaynaklandığını düşünmek mümkün.

Fakat Çelebi’nin tüm karanlık işlerine vakıf olan Adnan’ın bunca acımasızlığa karşı duyarsız kalmasını ‘vicdan’ eksikliğiyle ve kötülükle bağdaştırmak daha gerçekçi olacaktır. Malum, kötülük destek gördükçe ve tahammül gösterildikçe daha müthişleşir! Örneklerle sabit.

-Sevgiden ziyade kaybetme hazımsızlığıyla Cemile’yi geri almak için Yedikule’yi ‘Alev Alev’ haline getirip mahallelinin tozunu attıran ve kötülüğüne kötülük katan Çelebi’yi müthiş kılan bir diğer etken, ailenin öz oğlundan daha üstün tutulması! Bu önemli bir ayrıntı. Zira Çelebi, kendisini evlat edinen kadının kayırmacılığı sayesinde gücüne güç katan siyasi kimliğe ve maddi kaynağı sahip.

Dolayısıyla yıllarca gerçekleri bilmeden yaşayıp hor görülen İskender’i dış kapının mandalı haline getiren ve tüm mali gücü Çelebi’ye havale edip onun karısına yaptığı kötülükleri normalleştiren…

Hatta ‘Oğlumu üzüyor’ mantığıyla dövülen, ilaçlarla hasta edilen Cemile’yi suçlayan anne, Çelebi’nin şiddet yüklü kötülüğünü perçinleyip müthişleştiren bir faktör. Dizilerde bolca kullanılan anne destekli kötülük klişesinde Çelebi’yi farklı kılansa, diğerleri gibi öz evlat olmaması!

Hal böyleyken Çelebi’nin öz annesi tarafından çöpe atılmış bir bebek olmasını da kötülüğün çıkış noktası olarak değerlendirmek lazım. Çünkü ‘terk edilmiş’ olmanın yarattığı öfke ve istenmeme korkusu hâkim benliğine. Bu duygular onun güçlü olma hırsını besleyip kötülüğe yönlendirirken bir anlamda savunma kalkanı olarak da giriyor devreye. Yani Çelebi’nin kötülüğü bir bakıma dış dünyaya karşı refleks olarak gelişmiş halde.

Anlayacağınız kendisine karşı yapılan her hamleyi planlı biçimde ve sakince savuşturup kontrolü ele geçirmeyi bilen Çelebi’nin müthiş kötülüğünde ve karısına yönelik şiddetinde hem öz hem de üvey annesinin payı büyük. Bu noktada, kurgulardan gerçeklere, erkek kötülüğünün yaratıcıları yine kadınlar oluyor bir yerde desek yeridir. Yalan mı?

SONUÇTA; Ekrandaki kötülerin en iyisi, ‘Alev Alev’in yenilmez kötüsü, Çelebi! Onu bu denli müthiş ve başarılı kılan da, karakterle mükemmel uyumlu bir performans sergileyen ve ‘Alev Alev’i orijinalinden daha ilgi çekici hale getiren ‘Cem Bender’ performansı. Tebrikler.

Son söz Çelebi misali kişilerin kötülüğüne ayna tutan Bernard Shaw’dan gelsin… ‘Dünyayı kara gören insan, herkesi kendisi kadar kötü sanır ve bunun için herkesten nefret eder’.

Cümle kötüden tez vakitte kurtulma temennisiyle…

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal