İnsan bilmecesinin önemli bir parçası cinsellik

Cinsiyet Alternatifleri ve Toplumsal Cinsiyet Rolleri..

Doğumla süregelen zamanda her birimiz toplumsal cinsiyet yapılanmasından etkilendik, zinciri bozmayarak etkilemeye de devam ediyoruz. Özellikle bizim ki gibi toplumlarda sosyal geleneğin erkekliği, dominant, saldırgan ve kontrolcü olarak; kadınlığı da zayıf boyun eğen ve hizmet eden olarak yapılandırması hepimizde derinlerde etki bıraktığı muhakkak.

Erkeklerin üzerlerinde, duygularını kabullenmeme ya da göstermemeye iten, fiziksel açıdan güçlü olmayı dayatan, diğerlerine baskı kurarak ya da onlarla yarışarak üstünlüklerini ispat etmelerini isteyen sosyal baskı var. Kontrol, diğerleri üzerinde güç kullanımı ve şiddet erkekliğin sembolleri olarak görülüyor.

Bu tür bir sosyalleşme, her birimizdeki insanlığı küçültür. Kızlar ise sıklıkla, zekâlarını yok saymaya, iyi dinleyici olmaya, düzgün ve boyun eğen olmaya ve diğerlerinin ihtiyaçlarını kendininkinden önce tutarak değerli olduklarını kanıtlamaya dönük biçimde sosyalleşiyor.

Kadın ve erkek “erillik ve dişilik” rolleri doğal değil. Bunlar sonradan kazanılmış ve dayatılmış olgular. Antropolojik çalışmalarda bu rollerin toplumsal kurgulardan ibaret olduğu destekliyor. Burada ki büyük sorun, kabullenilmiş ayrımların doğal, biyolojik temelli olduğu ve değiştirilemeyeceği inancı.

Oysa ki binlerce yıldır kültürler, çeşitli kalıtsal ya da sonradan kazanılmış cinsel özelliklerle yaratıcı ilişkiler geliştirmişler. Biz hala kadın ve erkek rolleri üzerinde konuşurken pek çok topluluk ara cinsiyetliler ya da cinsiyet geçişlililer (transgenderlar, cinsiyet değiştirmiş ya da erkek-kadın cinsiyet yapılanmasında kültürel açıdan kabul edilen orta bir konumda yer yer alan kişiler) için toplumsal bir ortam yaratmışlar.

Lakota’da kültürel olarak kabul görmüş hem kadın hem de erkek ruhu taşıdığı düşünülen, kadın gibi giyinen ve davranan cinsiyet geçişli erkekler, toplumda saygın bir yere sahipti. Her şeyin bir ruhu olduğuna inanan Kızılderililerin inancına göre; Bir şeyin ruhu diğer ruhtan üstün değil, dinin işlevi var olanı ayıplamak ya da değiştirmek değil, dünyanın gerçeklerini kabul etmek ve yaşama katkılarını takdir etmektir. “Aşağı” ya da “üstün” gibi tanımlamalar, yanlış düşünce biçimlerinden kaynaklanır.

Diğer toplumlarda hilkat garibesi olarak görülen ara-cinsiyetli çocuklar Kızılderililer de içindeki ruhun dışa yansıması olarak kabul edilir hem kız hem de erkek çocuk olarak görülür, ilerde cinsiyeti belirleyecek olan şey çocuğun ruhudur. Kuzey Amerika’ya gelen Avrupalılar, Yahudi Hristiyan inançlarıyla biçimlenmiş dünya görüşlerini de beraberinde getirdiler.

Bu bakış açısına göre de Tanrı, cinsiyetler arasında kesin bir ayrılık olmasını emretmiştir. Kızılderili ara-cinsiyetliliğe ve cinsiyet geçişi (transgender) davranışına dair gelenekler İspanyollar tarafından zalimce baskı altına alındı. Kâşif Baboa , kırk berdache’ı (Fransızca erkek, edilgen eşcinseller için kullanılır) canlı canlı köpeklerinin önüne atıp yedirdi.

Peru’da ise yakarak öldürülmüş bu şekilde korkutularak günahlarından vazgeçirilmeye çalışıldı. Kızılderili kültürünü yok etmek için ellerinden geleni yapan Hristiyan Avrupa- Amerikalılar 1883’te ABD Kızılderililerle İlişkiler Bakanlığı Dini Suçlar Yasası olarak bilinen bir dizi yönetmelik yayınladı.

Yerli halkın kültürüne, cinselliğine müdahale eden bu kurallar bütün kabilelerdeki toplumsal dokunun altını oydu. Samoa’da da Fa’fafineler var. Üçüncü cins kişiler toplumsal olarak kabul edilmiş, hatta büyük ailelerde birkaç erkek çocuğu kız çocuk gibi ev işlerine yardım etmek üzere yetiştiriliyor.

Kadın kimliği alan erkeklere fa’fafine (kadın gibi) deniyor. Fafafine olmak, dans etmek, yemek pişirmek, ev temizlemek, yaşlılara ve çocuklara bakmak isteyen erkekler için benimsenmiş bir seçenek. Çoğu dindar faafafineler kadın elbiseleri giyerek kiliseye gidiyor, antrenörlük yapıyor ve kadın atletik takımlarında dahi yarışabiliyorlar.

Üçüncü cins içinde en iyi bilineni Hindistan’daki hijralar. Urdu dilinde Hijra cinsiyet değiştirmiş, hadım edilmiş erkekleri ve abartılı biçimde kadın gibi giyinen hermafroditleri kapsar. Bahuchara Mata tanrıçasına inanan Hindular olarak kültürel rolleri, yeni evlenmiş çifteleri ve erkek bebekleri kutsamak olan hijralar bu törenlerde kazandıkları az miktarda paranın yanısıra dilenerek, şarkı söylerek hamam işleterek ve bazen fahişelik yaparak yaşamlarını sürdürürler.

Tarihin çeşitli dönemlerinde oldukça saygın bir statüde olan Hijralar, uzun yıllar kutsal olarak kabul edildi. Hatta kendilerine ait locaları da vardı. Hindistan yüksek mahkemesi, 2012 yılında Hijraları üçüncü cinsiyet olarak resmen kabul etti.

Bir başka örnek Filipinler'de Tagalog dili konuşanlar “içinde bir kadın kalbi olduğunu “düşünen bir erkeğe bakla derler. Bu erkekler her gün kadın gibi giyinir; hatta ağır makyajlarıyla, süslü giysileriyle ve yürüyüşleriyle kadınlardan daha da kadınsı görünürler.

Kültürden kültüre değişen cinsiyet rolleri, kişilik oluşumunu da etkiler. Peki ya cinsiyet belli değilse? Sanılanın aksine insan doğasının biyolojik gerçekleri kesin çizgilerle tanımlanmış değil. Kromozomlar düzeyindeki biyolojik cinsiyette genlerin bazıları cinsel gelişimi denetler, fakat biyolojik paket herkeste aynı değildir.

Her iki cinsiyetinde üreme ve cinsel organlarıyla veya kromozomlarıyla doğan pek çok insan var. İkili cinsel standartlara tam olarak uymayanlar ara-cinsiyetli olarak adlandırılırlar. Mutlak iki cinslilik en temel biyolojik düzeyde bile geçerli değil. Kromozomlar, hormonlar ve içsel cinsel yapılar, eşeysel bezler ve dış cinsel organlar insanların sandığından çok daha büyük değişiklikler gösterir.

Ara cinsiyetlilik sıra dışı gibi dursa da seyrek rastlanan bir durum değildir. Bütün insanların %1’i bir biçimde ara cinsiyetlidir. Doğuştan ara cinsiyetlilerin yanı sıra tarih boyunca pek çok kültürde ameliyatla bazı kişilerin cinsel organlarının bir kısmı alındı. Mısır, Mezopotamya, İran ve Çin’deki arkeolojik kanıtlar; savaş esirlerini hadım etmenin kültürel bir uygulama olarak binlerce yıllık geçmişi olduğunu gösterir.

Köle olarak satılan küçük erkek çocukları, satılmadan önce genelde hadım edilir. Hadımlar Osmanlı imparatorluğunda 15.yy’dan itibaren önemli işler üstlendi. Çoğu saray ve şatoda yüzlerce hadım bulunduğu bilinir.

Avrupa’da ise 15.yy’ın sonlarında Kastrato müziği için hadım edilen erkekler ortaya çıktı. Aziz Paul’un talimatı ile Katolik roma kilisesi kadınların kilisede şarkı söylemesi yasaklanınca korolarda kadın seslerini okudular. Operalarda kadın rollerine çıktılar. Ergenlik çağına gelmeden hadım edilen bu kişiler genelde, yetimhanelerden ya da yoksul ailelerin çocuklarından seçiliyordu. Erkek cinsellik hormonunu üreten testislere sahip olmadıkları için ergenliğe geçiş yaşamıyorlar, böylece sesleri kalınlaşmıyor, vücutları, kıllanmıyor, meni üretimi oluşmuyor ve buna benzer diğer erkeksi özellikler gözlenmiyordu.

1700’lerde kastro sayısının zirve yaptığı zamanlarda yalnızca İtalya’da hadım edilen erkek çocuk sayısı yılda 4000’di. Kimi ünlü birer sanatçı olup çok para kazanıyor, sıradışı sahne isimleri sahnedeki ve özel hayatlarında tuhaflıklarıyla ilgi çekiyordu. Kastorların hepsine eşcinsel demek doğru olmayabilir çünkü bu kişiler erkek, kadın ya da iki cinsiyetle de ilişkiye girebiliyorlardı.

Kastroluk vatikan’daki Katolik roma kilisesi yetkililerinin kilise müziği söylemelerini yasakladığı 1900’lere kadar sürdü. Bu gibi zorla hadım edilmeler dışında kendi isteği ile hadım olanlar da var. Mısır ve yakınlarındaki bölgelerde ki Hristiyan keşişler, cinsel ilişkiden uzak durur, hatta cennet krallığı için gönüllü olarak kendilerini hadım ederlerdi.

Sonuç olarak; İnsan bilmecesinin önemli bir parçası cinsellik. İçin de yaşanılan toplumun normallik tanımı üzerine yeniden düşünülmeli. Toplumsal düzenekler, kişiliği şekillendiren etmenler sorgulanarak cinsiyet alternatifleri tanınmalı, yanlış önyargılar çürütülmeli.