Guguk Kuşu’nun hemşiresi bir başka: Ratched

‘Guguk Kuşu’ndan doğan ve Netflix’te ilk sezonuyla yerini alan ‘Ratched’a baktığımızda bambaşka bir yorumla karşılaşıyor.

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

İnsanın varlığı ve onu diğer canlılardan farklı kılan beyin-zihin detayı, cevapsız soru işaretleriyle dolu büyük bir gizem. Bu gizemi çözebilmek, beynin derinliklerine inebilmek için türlü araştırmalar yapılıyor, yöntemler kullanılıyor olsa da, ‘yapay zekâ’ geliştirme peşinde koşturan bilim dünyası ne yazık ki, insan beyninin anlaşılacak kadar basit olmayan yüzüyle karşılaştığında donup kalmakta.

Bilim kurgu yazarı Isaac Asimov’un ‘İnsan beyni bildiğimiz en kompleks yapıdır’ sözüyle de işaret ettiği gibi, en mükemmel bilgisayardan daha fazla bilgiye sahip olabilecek yapıdaki zihnin derinliklerine tam olarak inebilmek, onun ince detaylarını anlayabilmek çok zor çünkü.

Hal böyleyken Edmund Spenser’ın ‘İyiliği, hastalığı, sefaleti, mutluluğu, zenginliği, fakirliği yapan zihindir’ sözünden öte pek bir şey kalmıyor elimizde… Ve tabii bir de bu konuda yaratılmış kurgularla edindiğimiz deneyimler! Nitekim bilim dünyasının ve toplumun insan zihnine yaklaşımını ele alan sayısız yapım mevcut.

Akılda iz bırakmak adına hepsinin aynı değerde olduğunu söyleyemeyiz kuşkusuz. Zihnin derinliklerine uzanan, psikiyatrik örneklemeler sunan kurguların kayda değer olabilmesi için gerçeklerle özdeşleşen analizlerle ve abartısız yorumla karşımıza çıkması gerek.

Nitekim hâlihazırda bir psikiyatri merkezine gelen vakalarından yaratılmış ‘Kırmızı Oda’ ve ‘Masumlar Apartmanı’ mevcut yerli dizi cephemizde. Her ne kadar psikiyatr tavırlarıyla, mimik ve yorumlarıyla uygulamaya ters düşen olumsuz bir tablo sunulsa da…

İçeriklerdeki psikiyatrik bozuklukların aktarımı kara bulut gibi üstümüze çökse de… Nihayetinde gerçek insanların dramatik tabloları ve zihinsel dünyaları ele alınmakta.

Öte yandan insanların ruhsal dünyasına uzanan, zihinsel farklılıklarını yansıtan hikâyelerle geliştirilen abartılı gerilimlere-dramlara karşı izleyici-okur ilgisinin yoğun olduğu malum.

Bundan dolayı da özellikle yabancı yazarlar-yapımcılar böylesi içeriklere ağırlık vermekte. Nasıl ki, unutulmazlar arasında yer alan Ken Kesey’nin 1962’de yazdığı ‘‘One Flew Over the Cuckoo’s Nest" yani bizdeki adıyla ‘Guguk Kuşu’ da bunlardan biri.

1975’te beyazperdeye aktarılan ve beş Oscar’la hafızalara kazınan ‘Guguk Kuşu’ filmi, Hemşire Ratched ve Mc Murphy karakterlerini olanca aykırılıklarıyla sinemaya taşıyıp ölümsüzleştirmişti. Şimdiyse bu ölümsüz eser bir kez daha gündemde.

Louise Fletcher ve Jack Nicholson’a müthiş performanslarından dolayı Oscar kazandıran yapımın, baskılanmış kişilerle, özgürlükleri kontrol altına almak isteyenleri psikiyatrik platformda karşı karşıya getiren zengin içeriği dizi olarak insanların zihnine dokunmaya çalışmakta.

Lakin bu kez sunulan içerik orijinalinden daha farklı bir pencereden bakıyor. Zira senaryonun temeli, diziye de adını veren Hemşire Ratched üstüne kurulu! Bu ayrıntı da diziye, roman ve filmin ötesine geçip, kendi hemşiresini ve mantığını yaratma fırsatı sunuyor.

Şöyle ki; ‘Guguk Kuşu’ndan doğan ve Netflix’te ilk sezonuyla yerini alan ‘Ratched’a baktığımızda bambaşka bir yorumla karşılaşıyoruz. Yeni tedavi yöntemleri geliştirmeye gönül vermiş rehabilitasyon merkezi havasındaki ‘Lucia’ hastanesini atmosfer olarak seçen dizi, ‘özgürlük’ ve ‘taciz’ mantığının sunumuna çağdaş yorum katma derdinde.

Elbette bu yanlış bir şey değil. Neticede her yiğidin farklı bir yoğurt yiyişi vardır. Ancak burada izlenen yöntem sadece Ratched karakterine yorum katmakla kalmıyor. Aynı zamanda, orijinalinde felsefi ve toplumsal derinliğe sahip olan, ‘özgürlük’ kavramını da sığlaştırıyor.

Anlayacağınız; insancıl görünümlü baskıcılığın-yönlendirmelerin yanlışlığını, ayrımcı zihniyetin ve tacizlerin kişilerin yaşamındaki etkisini vurgulamaya odaklanarak yol alan dizi, kitaba ve filme kıyasla, bu yorum katma işini o denli yüzeysel bir mantıkla yansıtıyor ki, ilk birkaç bölüm sonrasında içeriğin asıl özgürlük misyonunun tek bir detaydan ibaret olduğu fikrine kapılıyorsunuz… Eşcinsellik!

‘GUGUK KUŞU’ YUVASINDAN EŞCİNSELLİK ÇIKTI

Ayrımcılık… Çağlar boyu türlü felaketlere ve kıyımlara sebep olan en önemli insanlık ayıbı! Her ne kadar ‘Din, dil, ulus ayrımcılığı olmayan yeni bir dünya yaratalım’ diyen Charlie Chaplin gibi insancıl görüşlüler gittikçe seslerini daha çok yükseltseler de ne yazık ki bu ayıbın yakın gelecekte ortadan kalkması pek mümkün değil maalesef.

İnsanlar ve toplumlar farklı olanları ötekileştirip baskılamayı, dışlamayı vazife edinmiş halde. Kurulu düzen ve yaygın anlayış tarzı, kendilerine ait olmayan yuvalarda dünyaya geldikten sonra aykırılıkları anlaşılıp dışlanan guguk kuşları misali, ‘öteki’ diye nitelendirilenleri yuvadan atıp yok etmek derdinde.

Irkçılığın ötesinde… Dünyanın hemen her yerinde cinsel kimliklerinden dolayı şiddete maruz kalan, öldürülen pek çok insan var maalesef. İşte tam da bu sebepten olsa gerek, Netflix yapımları başta olmak üzere, kurgularda eskiye kıyasla daha fazla yer bulmakta eşcinsellik. Tamam. Lakin ‘Onlar da toplumun-yaşamın bir parçası’ demek ve dışlanmışlığı ortadan kaldırmak adına gelişen bu durumun yansıtılmasında bazen doz o denli kaçırılıyor ki, kaş yapayım derken göz çıkartılıyor.

Özellikle içerikle alakasız biçimde ortama eşcinsel bir tablo sokuşturarak veya abartılı biçimde bu karakterlerin üstüne konu geliştirerek bizzat kendi ötekileştirme hali yaratan Netflix işleri bu olumsuzluğun örnekleri. Büyük iddiayla ortaya çıkartılan ‘Ratched’ de aynı yolun yolcusu. Kısaca bakacak olursak…

İlk sezonun tamamı itibariyle ele aldığımız ‘Ratched’ dizisinde başlangıçta her şey tam kıvamında ilerliyor. Hemşire Mildred Ratched’ın ‘Guguk Kuşu’ndan önceki yaşamına değineceğini vaat eden senaryo, 1947’den yapıyor başlangıcını. Yağmurlu bir gecede dört rahibi katleden Edmond ile vahşete dalıp her iki karakterin yolunun Lucia’da kesişmesine ve hastanedeki karakterlerin renkliliğine tanık oluyoruz bu süreçte. Sonrasında gelsin gizemli tavırlar… Manalı bakışlar… Tekinsiz tipler… Ve karakterle birlikte renk değiştiren ortamlar.

Tüm bu detaylar, gerilimini ve karakterlerin ruh durumunu, Alfred Hitchcock’tan etkilenerek yaratılan sahnelerle aktaran diziyi sıradanlığın ötesine taşıyan özellikler. Ryan Murphy’nin bakış açısından kendi yolunu çizen yapıma Sarah Paulson da oyunculuğuyla ve görselliğiyle tarzını katıyor ayrıca. Ama psikiyatri olgusuyla süslenen bu dönemsel anlatımın en önemli özelliği, mesajcılık mantığı oluyor bölümler boyu. Zira bu noktada dizinin gerçek yüzü çıkıyor.

Peki, izleyiciye hangi mesajları veriyor ilk sezonda? Öncelikle eleştirel mantıktan nasiplenen kesimin, din âlemi olduğunu söyleyelim… ‘Guguk Kuşu’ndaki Mc Murphy karakteriyle özdeşleştirilmek istenen Edmond’ın yaptığı papaz katliamıyla, insanlara dürüstlük vaazları veren din adamlarının cinselliğine kısaca bir bakış atan senaryo, özel yaşamlarındaki çarpıklıklara ve günahlara dair mesajcılığa girişerek ilk etaptan başlatıyor bağcıyı dövme işini.

Ardından Lucia Eyalet Hastanesi’nden yansıtılan mesaj çeşnisiyle karşılaşıyoruz. Savaşta yüzünün bir bölümü yaralanan erkek hemşirenin başka yerde iş bulamama söylemiyle toplumun, vasıflarından ziyade görselliğe önem vermesine gönderme yapan dizi, beyazların farklı ırktan insanlara karşı önyargılı-kötücül tavırlarını da dillendiriyor bu evrede.

Ve nihayetinde baştan itibaren değindiğimiz eşcinsellik… Vali karakteriyle, kurumları ve idam cezasını çıkarlarına alet eden siyasetçi profili yansıtmanın ötesine geçip erkeklerin tacizciliğine odaklanarak kadına bakış açısındaki çirkinliğe değinen…

Edmond ve Hemşire Ratched’ın geçmişte yaşadıklarıyla da, toplumda saygın geçinenlerin kapalı kapılar ardındaki sapkınlıklarını ve çocukken yaşanan tacizin ileride bireylere nasıl zarar verdiğini örnekleyen dizide en baba mesaj, ‘eşcinsellik’ üstüne verilmekte!

Lezbiyenliğin zihinsel anomali görüldüğü bir dönemde Lucia Eyalet Hastanesi’ne tedavi için gelen bir kadınla başlayan eşcinsellik mesajcılığı, bu hastanın bir başka kadına oral seks yaparken yakalanmasıyla gelişiyor.

Lezbiyenliği iyileştirebileceğine inanan Başhekim Dr. Richard Hanover (Jon Jon Briones), lobotomiden ve insanları 47 derecelik suda bekletip sonrasında buza daldırma yönteminden (daha doğrusu işkencesinden) medet umarken, bizler de ön plana çıkartılan tüm kadın karakterlerin iç dünyalarında yaşamak zorunda kaldıkları lezbiyenlik mağduriyetine ve dahi güzellemesine şahit oluyoruz.

Bunun ne sakıncası var derseniz… Görünürün arka planına bakmanın önemini hissettiren mutlu evlilik tablosundan kadın-erkek eşcinselliği çıkartarak da bastırılmış hayatlara ayna tutan ‘Ratched’ın senaryosunun, bu mesajcılığı aşırı abartarak, aklını duyularının üstünde tutan orijinal karakteri zayıflatması ve ‘Guguk Kuşu’ndaki toplumsal mesajcılığı gölgelemesi!

Orijinal eser kendini toplum faydasına adamış, duygusal yoksunluk yaşayan, hastaları otoriter ve sert yöntemlerle iyileştirebileceğini sanan, düzene bağlı bir Hemşire Mildred Ratched karakteri sunuyordu bize. Oysa Ryan Murphy ve Evan Romansky’nin yaratıcısı olduğu dizide oyunbaz, gözünü kırpmadan insanların canını alabilen ve kurtarmak adına öldüren-intihara teşvik eden sahte bir hemşirenin yıllar sonra fark ettiği lezbiyenliğe odaklanılmış.

Gerçekleştirdiği suçlar da hemşirenin akıllıca kurulmuş diyalogları ve sahneleri aracılığıyla görünmez kılınmış. Anlayacağınız hemşirenin sadece adı kullanılmış bu dizide. Gerisi, merkezinde eşcinsellik olan bir manipüle şov maharetinden ibaret. Bu ise işin özüne ihanet!

Bununla beraber erkeklerin tamamına yakın kısmını kadınlara karşı hayli kaba davranışlarla resmedip adeta ‘Kadının ruhsal ve bedensel doyumu yine bir kadın tarafından en iyi biçimde sağlanır’ demeye getiren diziyi gömmemek lazım. Zira Netflix’in yenileri arasında nostaljik tat yakalamak ve başarılı bir prodüksiyon izlemek isteyenlere hitap edecek türden.

SONUÇTA; ‘Guguk Kuşu’nun hemşiresinin evrilmiş hali var karşımızda. Çünkü dizi, orijinalin erkeksi dilini yıkarak erkeklere ihtiyaç duymayan kadınların hâkimiyetini yüceltirken, toplumu hedef alan psikiyatrik derinlikten ziyade bireysel tercihlere yönelip cinsel aidiyet duygusuna oynamakta. Ana fikir da ‘Eşcinselliğinizi korkmadan özgürce yaşayın’ misali açığa çıkmakta!

‘Guguk Kuşu’nu kullanarak ilgi çıtasını yükseltip kendi algısını oluşturma mantığındaki dizinin akılda iz bırakan yönüne gelince… İnsan zihninin derinliklerine inip oradaki aksaklıkları sonlandırma konusunda hipnoz dâhil hiçbir psikiyatrik yöntemin gücünün yetmediği gerçeği. Zihin, şartlar oluştuğunda derinliklerinde olan karmaşayı anında çıkartıyor ortaya.

Son söz ünlü psikanalist Erich Fromm’dan… ‘Günümüzde psikiyatri, psikoloji ve psikanaliz insanları manipüle etmenin bir yolu olarak kullanılma tehlikesiyle karşı karşıyadır’!

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal