Aldatmanın reytingi çok tatlı: Diziler Çok eşliliği normalleştiriyor

Neticede; İzleyici, tatliş hareketli Ferit’in maçoluğuyla... Seyran’ın fiziğiyle aldatılırken aile bilinci, aşk gibi kavramlar da ikinci eşi normal sayma çarpıklığına kurban gidiyormuş ne gam... Aldanmaya devam.

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

Aldatmanın türlü tonu

Aldatılıyoruz... Günlük yaşamda gerçekler kabak gibi ortadayken ‘Dilin kemiği yoktur’ misali aklına eseni düşünmeden söyleyenler, dün dediğini bugün inkar edenler tarafından sürekli aldatılıyoruz. Kendilerini rakipsiz görenlerin ‘Ben yaptım oldu’ zihniyetinin ürünü  çapsızlıklar üstümüze karabasan gibi çöküyor. Ama biz yine de göz göre göre sergilenen bu aldatmacaları tepkisizce kabulleniyoruz. Çünkü aldatmanın türlü tonu var bu hayatta... Ve işi aldatmak olanlar fazlasıyla hakim insan zaaflarına!

Nasıl ki, boş zamanları keyifle geçirme araçlarından biri olması gerekirken algı operasyonlarının uygulama alanına dönüşen ve adeta ruhumuzu sömüren ekranlarda da aynı aldatmaca tam gaz uygulanmakta. 

Haberciliğin şirazesinin çoktan kaydığı, haber programlarının her işe maydanoz kadrolu yorumcuların laf yarıştırdığı arenalara dönüştüğü ekran dünyası, eğlendirmekten-bilgilendirmekten ziyade mesaj dayatma diziler de izleyici zihniyle oynama, değer yargılarını dönüştürme özelliğine sahip aldatmacı içeriklerle çıkıyor karşımıza. 

Nitekim aldatmanın türlü tonunun sergilendiği ekran alemindeki mevcut dizilerin çoğu belli fikirleri dayatmaya yönelik. Bu yapımlardaki mantık öylesine usataca işliyor ki, insan ‘kurgu’ niyetine izlerken arka plandaki kurgularla zihinsel yönlendirmeye maruz kaldığını yani özünde aldatıldığını neredeyse hiç fark etmiyor. Birbirinin kopyası şeklinde ele alınan yapımlar, belli bir temelden yükselirken, vitrine konulan popüler yüzler sayesinde izleyicinin bilinçaltına çaktırmadan sızılıyor. 

Hal böyleyken biz de uzun vadede etkisini daha net gösterecek olan bu aldatma durumunu birkaç örnekle ele almak... Alenen göründüğü halde görmezden gelinen mesajcılığın yönlendiriciliğini vurgulamak istedik. 

ERKEĞE HAK KADINA YASAK MI?

Yerli dizilerin baş kriterlerindendir.. Bir erkeğe iki kadının ya da tam tersinin sahip olma tutkusu. Özgün içerik üretemeyip uyarlama niyetine ekrana taşınanlar haricinde çok az yapım farklı tatta içerik sunma zahmetine katlanır. Zira yaratıcılık emek ister. Aynı adamın peşinden iki kadını koşturup buradan ekmek yeme aldatmacası dururken ne gerek var ekstra emek harcamaya değil mi? Neyse efendim... Buradaki asıl aldatma durumu, hepitopu yarım saat edri olan basit diyaloglara, bol haykırışlara ve klibimsi uzatmalara dayalı içeriklerin erkek karakterleri yüceltme, onlara herşeyi hak görme mantığı! 

En vahimi de erkek aldatmasını ‘aşk’ adına görünmez kılmaya çalışan bu mantığın, ibre kadına dönünce hemen ‘iffetsizlik’ sopasını çıkartıveriyor olması. Misal; ‘Aldatmak’ dizisinde yaşananlar...

Murat olarak kendini tanıttığı Yeşim’i yıllarca evliyiz diye kandıran Avukat Tarık’ın, aldatan taraf kendi olduğu halde her durumda yağ gibi üste çıkmaya çalışması... Gerçek nikahlı karısı Güzide’nin de bu edepsizlik karşısında oldukça pasif kalması, hatta karşı saldırıyla suçlanması ‘Erkeğe hak, kadına yasak mı’ diye sordurtan dizi yönlendirmelerinden. 

Öyle ki, kocasını Yeşim’le birlikte basmaktan son anda vazgeçip bunu itibar-gurur vs. gibi gerekçelere bağlayan Güzide’nin okul arkadaşı olan ve ailenin avukatına dönüşen Ali Sezai’yle üç beş görüşmesi hemen ön plana çıkartılıyor. Murat kimliğiyle sahte nikah kıyan ve yasadışı bu eyleminin hiçbir karşılığını görmeyen Tarık, azgın teke gibi oradan oraya koşturup Güzide’nin açığını yakalamaya uğraşıyor. Dahası Ozan da, annesinin kendisini kurtarmak için mesleğinden olduğu gerçeğini unutup, Ali Sezai’yle arkadaşlığına karışma hakkını kendinde görebiliyor. Süper. Ama en fenası, bu ‘kadını baskılama’ algısını pekiştirme işinde Hakime Güzide’nin de ‘Erkeğe hak, kadına yasak’ algısında bayrak taşıyıcı olması. 

Tamam... Evli bir kadın olarak başka bir erkekle görüşmeyi boşanma davasına zarar verici davranış olarak görüyorsun da neden yıllardır sahte nikahla başka bir aile kuran Tarık’ın Yeşim’le birlikteliğini öteliyorsun? Üstelik bu durum Tarık’ın aleyhine bir delil olabilecekken! Bu arada Murat kimliğiyle nikahlanan Tarık’ın Öykü’nün kimliğindeki baba adı ne acaba? Murat yazıyorsa çocuğun nüfusu da bir aldatmaca durumu. Yok Tarık yazıyorsa o zaman da cinayet planları yapıp türlü hinlik sergilediği halde halen cazgırlığını sürdürmesine fırsat tanınan Yeşim bunu nasıl atlamış? Bir ihtimal Öykü, Oltan’ın kızı da çıkabilir tabii.

Velhasıl; Kafa koparan Avukat Hanım’ın dahi gücünü dedesinin kimliğinden aldığı dizide adalet, ‘adı var kendi yok’ halde. Ayrı ayrı aldatılan kadın konumuna düşürülen Yeşim ve Güzide’nin Tarık’ın kuklalarına dönüştüğü ‘Aldatmak’ bir yandan sergilediği mantıksızlıklarla izleyiciyi aldatıyor bir yandan da arka plandan geliştirdiği haksızlıkla erkeği kollayıp kadınlara parmak sallıyor. Vah Güzide vah... 

‘ÇOK EŞLİLİK’ NORMALLEŞTİRİLİYOR

İnsanların özel yaşamlarındaki davranışları ve aile içi meseleleri elbette ki kendilerini bağlar. Lakin yasal yaptırımların varlığını da unutmamak lazım. Gel gör ki, son dönemlerin ‘Gerçek hayat hikayesi’ etiketiyle sunulan ve temelde aynı mantığa dayalı olan içerikler, yasalardakinin tam tersi durumları dayatmakta bizlere.

Şöyle ki; Medeni Kanun ile getirilen resmi nikah zorunluluğu tek eşliliği benimserken aldatmanın türlü tonunu sergilemeyi ilke edinen içeriklerde ‘çapkın’ diye sunulan erkekler bir resmi nikahlı eşin yanında promosyon olarak sevgiliye de sahip. Üstelik normal karşılanan cinsten birliktelikler halinde bu tablolar. Peki... Sürekli bunları işlemekteki amaç ne?

Daha önceden ele aldığımız ‘Yalı Çapkını’ndaki durumlar malumunuz. Seyran’ın, Pelin-Ferit ilişkisini kabullenmişliğinde sınır kalmadı artık. Adam pervasızca Pelin’i ‘çocuk sahibi olmak için’ elde tuttuğunu beyan ediyor. Madem o kadar çocuk istiyordun Pelin’le neden evlenip çocuk yapmadın demezler mi adama? Derler ama Seyran cephesinde üç beş aksiyon sonra aynen devam. Ki, bu söylem ve duyarsızlık, erkeklerin kadınları cinsellik ve çocuk makinesi olarak algılamasının doğruluğunu vurgulayan ayrı bir yozlaşma aslında! Diziciler cephesinde kimin umurunda?

Neticede; İzleyici, tatliş hareketli Ferit’in maçoluğuyla... Seyran’ın fiziğiyle aldatılırken aile bilinci, aşk gibi kavramlar da ikinci eşi normal sayma çarpıklığına kurban gidiyormuş ne gam... Aldanmaya devam.

Keza aynı çok eşlilik güzellemesi mantıktan ziyade algılarla şekillenen ‘Çöp Adam’ için de geçerli. Proje tasarımı noktasında ‘Yalı Çapkını’yla örtüşen dizi, eziklikle geçen çocukluğunun tam tersine kasıntı bir tip olarak ortaya çıkan Tamer’in çocuğunu ve karısını unutup Peri’nin peşine düşmesiyle gelişen bir çöp adamlık hali. 

Sokaktan bulduğu kadını, ‘Aman da kendini öldürmesin’ diye getirip yalının gizli mahzenine zincirleyerek bir garip korumacılığa soyunan Tamer üstünden cinselliğe aç dürtüleri harekete geçiren içerik, ilerleyen bölümlerde bu oyunu iki kadını aynı çatı altında barındırmaya ve birbiriyle erkek kavgasına tutuşmaya vardırmakta sakınca görmedi. Buradaki gerekçe de aşk, rutinden kaçış gibi klişeler tabii... İyi peki anladık da... Kocası tarafından aldatılan Peri’nin kendi başına geleni başka bir kadına yapma edepsizliğine ne demeli? Peri’nin ve parayı bulunca azıtan Tamer’in ‘İlle de benim olacak’ krizine ‘Aşktır aşkkk...’ diyorlar ya aslında cümlesiyle pekiştirilen ‘çok eşlilik’ normalliği! Bu böyle biline.

SONUÇTA; Örnekler gani gani... Yine gerçek hayat hikayesi denilip aynı porje tasarımının ürünü olan ‘Camdaki Kız’da çaresizleştirilen Nalan’ın ‘Yaptığım hatayı anladım’ diyerek Hayri’den kopup yeni aldatmalara yelken açan kocası Sedat’ı kabullenişiyle de açığa çıkan aldatmanın türlü tonlarıyla yapılan dayatmalar, kurgularımıza özellikle de yalılarda-konaklarda geçen ‘gerçek hayat hikayesi’ şeklinde kotarılmış içeriklere alabildiğine hakim! ‘Kugudur’ diyerek geçiştirmenin hata olacağı bu işin nereye vardırılacağı da meçhul.

Bizler, ‘Aman da aman bulunmaz Hint kumaşı erkeği kim elde edecek’ diye birbirlerinin arkasından iş çeviren bu abartılı kadın karakterleri ilgiyle izlerken ilişki durumları da ‘üçgen’e dönüştürülüyor alenen. Gerçek hayata yönelik verilen mesaj çok net... Erkekler ilişkiden sıkılıp yeni sulara yelken açtığında kadının payına düşen ‘Aşk-ilişki’ adına durumu kabullenip dizini kırarak evinde oturmak. Sahi öyle mi olmalı?

Anlayacağınız dizi niyetine ekrana taşınan ve erkeklerin her yaptığını ‘hak’ göstererek kadını sindirmeye, erkeğin diktasını kabullendirmeye yönlendiren bu rezillikler fark ettirmeden şekillendiriyorlar gerçek hayatı. Nasıl ki, gündüz programlarındaki ilişki pespayelikleri de kurgulardaki şekillendirmenin yansıması! 

Müstehak mı bizlere? Her konuda olduğu gibi... Aldatmanın türlü tonunu kabullenip kabullenmemekte de... Takdir sizin.

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal