Mastürbasyon hepimiz için

Biyoloji derslerinde kadın ve erkeğin üreme organlarına gelince sıra, duyulan kıkırdaşmalar dün gibi aklımızda. Nedense bizler sesimizin çıkmamasına özen gösterirken erkekler o gün bize ayıp gelen sözcükleri de fısıldıyorlardı sessizce, gülüyor gülüyorlardı.

Gökçen Erdoğan Gökçen Erdoğan

Bütün hayatları boyunca emirlerine amade edilecek o tuhaf şekilli şey, kitapta böyle ortasından bir kanal geçiyor gibiyken, bebek pembesiyle resmedilmişken sahiden biraz komikti. Bize ped dağıtıp her ay düzenli olarak başımıza gelecek ‘kirlenme’nin detaylarını anlatmışlardı ve bunu yaparken erkekleri dışarı çıkarmışlardı. Oysa utanacağımız bir şey değildi bu, hiç de olmamalıydı. Durmadan kanayan yerlerimiz sağ olsun, çok evlat verecektik onlara. Döllenme yoluyla ürüyorduk anlamıştık da kim kimi nasıl döllüyordu? Yapay mıydık eşey miydik? Yoksa biz çiçek miydik!

Yolda yürürken tüm kaşınmalarına rağmen elimizin gitmediği vajinamız, penisin ulu orta avuçlanması karşısında nasıl da şaşkındı. Şaşkınlığının, bir parça ateşle başa vurduğu gizli bahçemiz sanırım biraz doyurulmayı istiyordu. Aslına bakarsanız yaş kaç olursa olsun istiyor hala.

Kişisel gelişim kitaplarının olmazsa olmazı ‘kendini tanı’ bölümüne bambaşka bir gözle bakın istiyorum şimdi. Çünkü manevi daha da doğrusu soyut doyumla yeterince oyaladılar bizi. Onun gerekliliğini asla tartışmamakla birlikte, somut doyumun üzerinde durmak zamanı da geldi. Yalnızca üzerimizde durmakla ilgilenen erkeğe, bir tokadımız olacak elbette.

Erkeğin cinsel organı değişikti ama detayları merak ettiğimizi uzun zaman itiraf edemeyecektik. Hele ki ilk buluşmamız onunla, bir süre kendimize gelemeyecektik. Uzun bir şey ama tahmin ettiğimizden kısa, sahi bunların 22-23 diye bahsettiği neydi?

Ergenlik dönemimiz başa çıkmakta zorlandığımız sivilcelerle geçti. Memelerimiz saçma birer çıkıntı yapmıştı. Sonra büyüsün diye dualar edeceğimiz memeler, o günlerde utandıracak kadar büyük geliyordu bize. Sütyen taksak lastiğini tutar bırakırlar arkadan, memelerinizi tutan bu lastikli kılıf bizi utandırırdı. Ellemek istediklerini yavaş yavaş anlayacaktık, belli edeceklerdi elbette. Sahi bu kadar önemli miydi annelerimizin şekli güzel olsun diye üzerine kase koyduğu memelerimiz… Bu çok ilginçti.

Kuş diye kuku diye matara diye isimler konulan vajinamız ki isminin telaffuzundan nedense imtina edilir, kıllanmaya başladığında ne de çirkin görünmüştü gözümüze. Keşke biraz güzel olsaydı, pürüzsüz kalsaydı diye düşünürken bir yandan da bu değişimi gizlice gözlemekten, eğilip bakmaktan, biçimsizliğini incelemekten keyif alırdık. Küçük dokunuşlarımızın içimizde uyandırdığı hisler merakımızı uyandırmış ama aynı anda aldığımız hazzın tadı ufaktan ufaktan damakta kalmıştı. Bu, sevgilimiz eşimiz varken bile yapacağımız mastürbasyonun ilk aşamasıydı.

Temizlik önemliydi ve çeşitli yöntemlerle traşlamak gerekliliği öğretildi annelerimiz tarafından. Vajinamız kusursuz görünmek için ne lazımsa yapacaktı. Bilmiyorduk, penisin de böyle bir çabası var mıydı.. İlk cinsel birleşimlerimiz sırasında öğrendik ki Avrupa filmlerinde erkeklerin birbirine öve öve bitiremediği tamamen traşlı vajinalarımız, bizim ülkemizde herhangi bir övgüye değer görülmüyordu. Bizimkiler kıllısını mı özlüyordu acaba, merak etmiyor değiliz hala… Evlenene dek vajinamıza penis değmediğinden, ilk buluşmamız onlar için sıradan bizim için korkutucuydu. Açıverecektik bacaklarımızı, alıverecektik içimize, görevimiz bize iyice öğretilmişti. Başka bir şey bilmemize gerek yoktu, zaten bilirsek nereden bildiğimiz epey konu olurdu.

Erkeğin mastürbasyonu rakamlarla ifade edilen ve dilden dile dolaşan bir şekilde normalleşmişken kadının mastürbasyonundan uzmanlar dışında kimse söz etmez hala. Oysa ihtiyacımız var buna. Hülya Avşar’ın unutulmaz filmi Berlin in Berlin ve unutulmaz mastürbasyon sahnesi, kadının uzun zaman sonra kendini affetmesi, azat etmesiydi belki de. Külodumuzun içindeki el her zaman erkeğin olamazdı çünkü erkek elini, kendisi istediğinde sokuyor sonra elinin yerini penisine bırakıyordu. Doyuma ulaştığında geri çekiliyor ve sırtını dönüp yatıyordu. Evet bildiniz, bu hala böyle.

Seda Sayan’ın tv programında da söylediği üzre, vajinaya duş tutmak da dahil olmak üzere pek çok yol deniyor kadın. Erkeğin mesaisi kendi mesaisinden önce bittiği için en önemli dosya kendi üzerine kalıyor çünkü. Bundan bir işmiş gibi bahsetmeme bozulan olmaz heralde, erkekler de işlerini bitirip giderken bir itiraz duyamıyoruz sonuçta.

Doyurun kendinizi kadınlar, erkeğinizden isteyin, egosunu incitmeden sıralayın isteklerinizi. Tatmin olmanız, orgazm olmanız mümkünken imkansızlıklar içinde eriyip gitmeyin. Talep edin! Ev sahipliği yaptığınız penis, fazla mesaiye kalıversin.

Olmuyor mu, hali hazırda orgazm rolünde oscarı kucaklayacak gibi misiniz, umudunuz mu kalmadı, talebiniz gereken yerlere mi ulaşmadı, mastürbasyon hepimiz için! Yalnızca onların ellerine mi şükran duyulacak yıllar yılı!

Yaş alırız biz. Yaşlanmakla yaş almak arasındaki farkı büyütmek aslında elimizde. Menopoza girdiğimizde vücudumuzu yeniden saran ateşlere su dökmek mümkün. Hafif atlatmak, kabullenmek ve doğru yönetmek mümkün. Sevişmelerin bittiğine dair bir sinyal olarak algıladığımız menopoz, korunma gerektirmeyen şahane bir sevişme döneminin açıldığını da işaret edemez mi? Siz isterseniz pekala eder.

Biz kadınız, bize iyi bir şey olduğumuz ve bunu hak ettiğimiz pek hatırlatılmadı. Kendimizden utanmak, merakımızı bastırmak, isteklerimizi susmak üzerine eğitildik biz. Bunu iyi de öğrendik. Unutmak lazım şimdi bütün bunları. Yeniden yazmak lazım anatomisini kadının, ruhunun ve bedeninin savaş meydanlarını ziyarete açmak lazım bundan böyle. Kadını öğrenmek için delirmeli erkek. Delirtmeli kadın.

Neresinden tanırsınız kadını? Pek tabi insanlığı doğuran vajinasından. Doğru tanıyın işte!

http://drgokcenerdogan.blogspot.com.tr

https://twitter.com/drgokcenerdogan