İzdivaç programındaki yaşlı erkekler azgın mı?

İzdivaç programları bir yandan izlenme rekorları kırarken-evet hala- bir yandan da ‘kalitesiz ve saçma’ olmakla itham ediliyor. Ahlaki açıdan sorgulanan programlar ve katılımcıları, televizyonda eş aradıkları için ayıplanıyor ve yadırganıyorlar.

Gökçen Erdoğan Gökçen Erdoğan

Konuk olarak katıldığım bir iki yayın sonrası bana da ‘orada ne işim olduğu’ sorulmuştu. Bilgilendirme açısından verimli bulmadığım için katılmayı sürdürmedim ama bu demek değil ki bu programların karşısındayım. Başka bir gözüm var benim.

Ben tüm ülke gerçeklerinin yanındayım.
Destek vermek için birey seçmek adetim değil, yadırgamak eğitimli eğitimsiz herkesin yapabileceği şeyken destek vermek, kötü yanlarıyla birlikte iyi yanlarını görmek, uzman gözüyle incelemek, anlamaya çalışmal yalnızca işin ehillerinin yapabileceği şey.

Ben işin ehliyim, eğitimini aldım, uzmanlığım insanları seçimlerinden dolayı yargılamak üzerine değil, seçimlerini anlamak ve sonuçlarına hazırlamak, gerektiğinde seçimlerinin sonuçlarıyla baş etmelerini sağlamak üstüne.
Benim işim, insanları sınıflara ayırmadan yanlarında durmak; yok saymayı bilmem ben, bir köşeye atmayı bilmem.
Bir insanın neden o şartlar altında evlenmek istediği ve bunu yapılabilecek en sağlıklı biçimde başarması maalesef pek çok şeyden önemli.
Çünkü orada söz konusu olan da hayat.
Biri kendi kendine mahvetmeye çalışsa da hayat, birileri tarafından mahvedilmeye çalışılsa da. Mükemmelliğe yürüse de hayat, hayat!

Gelelim meselelerden ilkine “eşlerini izdivaç programlarında genç ve güzel kadınlar arasından seçmeye çalışan görece yaşlı erkeklerin derdi ne?”
Tabiri caizse ‘azdı mı bunlar!’ diyor soru.

İlerleyen yaşla birlikte cinsel istekte, kadınlarda özellikle menopoz sonrasında dramatik biçimde azalma gözlenirken, erkeklerde şaşırtan bir artış gözlemleyebiliyoruz.

Kadını, sürekli dürtmek ikna etmek zorunda kalan partnerin işi elbette, erkeğini durdurmak zorunda kalan ve sürekli saldırı altındaki kadından çok daha kolay.

Genç kadından eş aramanın sebebi üremeye devam etmek, güzel kadınla sevişmek, tazecik gelin alıvermek olabiliyor elbette.
Bununla birlikte isteği yalnızca bir can yoldaşı bulup ikinci baharını yaşamak isteyen amcalara da buradan selamlar ve sevgiler yollayalım isterim.

Yaşlı erkeklerde cinsel istek artışı, kaliteli bir cinsel yaşam ve eskisi gibi kolay ve uzun süren bir sertleşme ve kusursuz bir birleşmeyi işaret etmiyor tabi.

Genelde zor gerçekleşen bir sertleşme oluyor ve bu kısa sürüyor. Kısa süren sertleşme partneri uyarmaya yetebiliyor, birleşme yaşanması da mümkün. Ancak bunun her iki tarafı da ne kadar memnun ettiği bol soru işareti barındırıyor.

Şener Şen’in efsane filmi Züğürt Ağa’da ‘ben karı istirem’ diye tutturan dedenin sorunu tam olarak bu yazımızın konusu.
Bize en çok gelen sorunlardan biri de ‘genç kadın almak’ için her yolu deneyen anne babalarından şikayet eden insanların bıkmışlığı ve çaresizliği.
Çocuklarının arkadaşlarına dahi sarkmakla ve televizyonda manken görünce ağzının suyu akmakla suçlanan yaşlı başlı dedeler, sanırım toplum olarak bizi biraz korkutuyor ve utandırıyor.
Hayır.
Hormonlarımızdan dolayı suçlanmamız adil değil.
Kontrol altında tutarak zaman verin, gerekirse aşırılık halinde uzman yardımı alın ama aman ha itham etmeyin ve itmeyin.

Gelelim adeta benden meşhur olan genç kızlar ve erkeklere, onlar da diğer mesele.Kızcağız eli yüzü düzgün, yaşı 19. Üstüne basa basa 'hiç evlenmedi' diyorlar. Yahu 19 bu 19. Hiç evlenmesin zaten. 'Evlenmedi' bile yetmiyor, sanki birazı varmış gibi evlenmenin, 'hiç' diyorlar, hiç!

Gencecik bir çocuk çıkıyor sonra. Biliyorsunuz, sosyal ortamında güzelce bir kızla fllört edip evliliğe yürüyebilir. Ama o tv programında seçeneklerini değerlendirmek, biraz kapışılmak, sokakta tanınmak, bir otelde ya da villada alengirli, dedikodulu, ihtiraslı ve rahat günler geçirmek istiyor. Kriterlerine uygun gelin adayı, birkaç gün içinde gelirse razı bile olmuyor ilişkiye, biraz daha kalmak, tadını çıkarmak istiyor.

Bir genç, annesi ya da babasıyla hatta onların isteğiyle izdivaça katılıyor. İster inanın ister inanmayın, bunda sunucuya duydukları sevgi bile etkili. Aday oldukları kişide, aile beklentilerine bağlı olarak neleri değiştirebileceklerini öğrenmeye çalışıyorlar. Dışarıda geçirdikleri vakitte genelde krizler yaşanıyor ve stüdyoda birkaç defa küsüp barışıyorlar.

Doğrusu gençlere önerim, tv programlarında evlenmeleri yönünde değil. Bu son çareleri değil çünkü. Bu istek, çok sağlıklı da değil. Anlıyorum onları, gençliklerini, güzelliklerini sergileme isteklerini. Seçilmek değil seçmek istemelerini, seçilmenin onları nasıl yücelttiğini, hepsini anlıyorum. Ama bir eksik var hayatın bu kısmında; pek çok kimse dar vakitlerde göründüğü gibi değil. Tanıyamadıkları insanlarla vitrin evlilikleri yapıyorlar. Bir an için ünlü olup sonra daha büyük bir hızla unutuluyorlar. Değer mi bilmem, zira herkesin kendi aklı var.
Neticede evlenen yok mu? O da var. Mutlu olan, çoluk çocuğa karışan, büyük ailelerde kalabalıklaşan yok mu, var. O da oluversin hayatta, iyi ki var.
Kimi kaderle açıklıyor yaşadığını, kimi verilmiş sadakayla, kimi şansla, kimi talihsizlikle. Kimi de Esra Erol'la, Seda Sayan'la. Bense toplumla açıklıyorum yaşananları. Bu ülkede hiçbir şey gökten düşmüyor. Yaşanan ne varsa biz olgunlaştırıyoruz toplumca bağrımızda.

Yadırgamıyorum kimseyi, yargılamıyorum. Dinliyorum, anlamaya çalışıyorum. Kişisel ve toplumsal nedenlerini. Ama yine de hep 'yine de' diyorum ki; kızlar ve oğlanlar el ele gezebilse sokaklarda, ayıp olmasa sevgililik, yanılmak, yoldan dönmek, sarılmak ve sevmek 'lazım' sayılsa. Kriterlerimize gelince, KPSS'nin maddi versiyonu gibi olanlar hani, makul mantıktan makul kalbe geçebilse. Ne diyelim, hadi inşallah!

Hep diyorum, yargılamak, yadırgamak kolay, işin özü anlamak.
Gerçek ve zamana yayılan aşklar dilerim.