Göç Zamanı için başarı çantada keklik değil

Oyuncu kadrosu sağlam olan, öyküsünden yan öyküler doğurmaya elverişli duran ‘Göç Zamanı’ için henüz çok net konuşmak doğru değil. Özünde iyi bir dizi ama...

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

Akça yılan masalıyla kadının ‘Göç Zamanı’…

Bazı konular vardır, bunlara dair örnekler tüm gerçeklik ve ürkütücülükleriyle yaşamın içinde sürekli tekrarlansalar dahi pek etkilemez de… Aynı konular bir masal çerçevesinde ele alınmış olduklarında çekici gelir insana. Öyle ki yaşanmışlıkların kapı gibi duran mantığını göz ardı edenler nezdinde, masalımsıların barındırdıkları bir dolu mantıksızlık bile görünmezleşiverir. Zira insanlar gerçeklerle yüzleşmekten ziyade masalların-kurguların klişelerinde sorunlara değinilmesini daha çok tercih eder.

Nitekim kendinden sorumlu bakanlığı bile olsa bir türlü sorunlarına çözüm bulunamayan ‘Kadın’ ve ‘Aile’ konuları da böyle! Gerçek hayatta çocuk gelinler kapalı kapılar ardında eziyet dolu günler yaşarken ‘çocuk tacizi’ne verilen ceza yüksek bulunarak, kız çocuklarının baba baskısıyla dedeleri yaşında adamlarla evlendirilmelerinin önü açılır da… Kamu spotlarında ‘Geldi’ diyen küçük kızın ürkekliğini ekrandan yayınlamak çare sayılır. Kadınlar-kızlar tecavüze uğrayıp boşandıkları eşleri tarafından acımasızca öldürülürken ‘iyi hal’ indirimleri ve salıvermeler rutine dönüşür… Ve dahi ‘O saatte kadının dışarıda işi ne’ diye sorgulayan gafiller, kız öğrencilerin giydiği tayttan tahrik olduğunu belirten sefiller, babanın kızına şehvetini caiz gören reziller alabildiğine laf üretip ciddi yaptırımlarla karşılaşmaz da… Dizilerde-filmlerde aileye ve kültüre zararlı detayların peşine düşülüp korumacılık bahanesiyle sansürün kapısı ardına kadar açılmaya çalışılır.

Kısacası; İcraat değil laf üretmenin, sözde erkeklere seslenmenin ve kadınlara ‘Güçlü olun’ mesajını vermenin… Sonra da alabildiğine ajitasyonla geliştirilen ‘ayakta kalma’ çabasını, törelerin zorbalığıyla bezenmiş erkeği alt eden kadın zaferine dönüştürmenin en zahmetsiz yolu kurgulardır. Çünkü ne gerçek hayattaki erkek egemen düzeni bozma tehlikesi taşırlar, ne de kadını gerçek anlamda bağımsızlaştırma güçleri vardır. Üstelik kadına en büyük kötülüğün yine bir başka kadından geldiğini gözümüze sokan içerikleriyle, kadını korur görünürken aslında erkeği kollamaları ve bu yolla erkek egemenliğini perçinlemeleri de ayrı bir avantajdır. Kurgu olarak sağlanılan kazanç da cabası.

İşte tüm bu tablo doğrultusunda ekran dünyamızın yükseleni, mesajlarla yüklü diziler yapıp ‘Kadın’ kollamasına girişmek! Zırt pırt silah çeken, elde sopa kadın döven, cümlesi evliliğinde mutsuz olup başka kadına yönelen erkeklerin yüceltildiği işlerle ne kadar kadın kollanabilirse artık… Maksat, dostlar alışverişte görsün olunca… Gerçek ortada. Toplumumuzun kanayan daha doğrusu kangrenleşen ‘çocuk gelin’ yarasına parmak basmak, töreli-ağalı düzenlerde kadının konumunu sergilemek için kolları sıvayan son örnek ise Mardin yöresinden ‘Şifacı akça yılan’ masalını, kadın başkaldırısına ve otantik aşk arayışının romantizmine katık eden ‘Göç Zamanı’… Peki ya onun gerçeği?

STAR’IN YÜZÜ ‘GÖÇ ZAMANI’YLA GÜLDÜ

Sezonun yenileri henüz ekrana çıkmadan ‘Hangi yeni dizi ne kadar tutar’ başlığını taşıyan yazımızda Star cephesini irdelerken ‘‘Star TV’nin elindeki diğer yeni, ‘Gecenin Kraliçesi’nin gölgesinde kalan ‘Göç Zamanı’’ diyerek söze başlamış sonunu da ‘‘Star TV her ne kadar tanıtım ağırlığını ‘Gecenin Kraliçesi’ne verse de, dikkatini Meryem Uzerli popülerliğinin getiri ihtimaline yoğunlaştırsa da güncelle buluşan etkili içeriğinden dolayı ‘Göç Zamanı’ diğerine nazaran çok daha fazla ilgiyi hak eden bir dizi! Yine de ne yazık ki ekrandaki yolculuğu izleyicinin algısına bağlı. Dileyelim de algılar doğru yönde hareket etsin ve hiç olmazsa ekran çekişmesinde hak yerini bulsun’’ cümleleriyle bağlamıştık.

‘İlgiyi hak etme’ konusunda öngörümüzü boşa çıkartmayan ‘Göç Zamanı’ karşısında neyse ki izleyici algısı da doğru yönde hareket etti ve diziye hak ettiği değeri verdi. ‘İlişki Durumu Karışık’ dizisinin saltanatını sonlandıran ‘Göç Zamanı,’ AB’nin dördüncüsü olurken total izleyici grubunda üçüncülük sırasında yerini aldı. Böylece onca reklama ve masrafa rağmen başarılı olamayan ‘Gecenin Kraliçesi’nin balon hayal kırıklığını yaşayan Star’ın da yüzü güldü.

Aslında bu sonuca şaşmamak lazım. Zira çocuk yaşta Cemal’e eş, zifaf odasına elde makas dalıp saçlarını kesen Hatun’a kuma olan Cennet üstünden Mardin yöresindeki kadın yaşamına pencere açarak başlangıcını yapan ‘Göç Zamanı’ her bakımdan bizlik bir iş!

Şöyle ki; Güneydoğu şivesine merak büyük. ‘Karagül’ örneği ekranda. Yanı sıra ‘çocuk gelin’ öğesi her ne şekilde yer alırsa alsın ilgi çekmekte. Bunu da ‘Hayat Devam Ediyor’, ‘Küçük Gelin’ gibi dizilerle gördük. İzleyici ayrıca bölgenin dokusundan da etkileniyor. Kim bilir belki de oralardaki gizemi ve özlemi yakalamaktalar. Öte yandan kırsal-şehir bazında farklı statüdeki ailelerin buluşmasında aşkı ve çatışmacılığı yaşamak da ekran başındakilerin hoşuna gitmekte. Hele boy boy kızlara yüklenen hikâyelerin maceracılığı her daim iş yaptıran bir detay. Bunlara ilaveten duyguları titretecek söylemler, dürüstlük empozesi ve yöresel masallar da işin içine katıldı mı o işin bizlik olmaması için bir sebep kalmıyor orta yerde.

Dolayısıyla; ‘Çocukken bebeğimi koynumdan aldılar’ sözleriyle, Hatun’un oğlunun aslında Cennet’in çocuğu olduğunu baştan belli edip ekranda yeni bir ‘Baran’ tablosu yaratan… ‘Dövüldüm, yok sayıldım, hakarete uğradım’ yakınmasıyla o topraklarda erken büyümek zorunda kalan kadınların karanlığını yansıtan… Tanımadığı bir kadının dokuduğu halıyı okşarken evdeki kadını duygu yokluğuna savuran erkeklerin dünyasına da havada uçurulan halılar ve antika kapma savaşıyla bakan… Gençler cephesineyse, aile içi huzursuzluğa isyanını okumak yerine modifiye araba yapma merakıyla yaşayan delikanlıdan okumak için yollara düşen kıza, farklı açılardan öykülerle yaklaşan ‘Göç Zamanı’ her nabza göre şerbet verip yüz güldüren hikâyesiyle tam kıvamında. İzleyici tercihi de doğal olarak ondan yana. Tebrikler diyerek geçelim içerik değerlendirmesine…

‘GÖÇ ZAMANI’ İÇİN BAŞARI ÇANTADA KEKLİK DEĞİL!

Cansu Tosun’a pek yakışan Zümrüt’ü Faysal Ağa’ya kuma gitmekten kurtarmak için çıkılan göç yolunun ilk etabında karakterlerini ve derdini kısa kısa açık eden dizinin içeriği göründüğü kadarıyla farklı hikâyeleri bünyesinde barındırma özelliğinde. Bu ayrıntı onun gelişimi ve uzun ömürlülüğü için avantaj. Bununla birlikte hikâye yarım kalmışsa tamamlanmasının zor olduğunu saptayarak, geçmişten gelen ‘Akça yılan’ arayışını ve duygusal boşluğunu aktaran halıcı-antikacı Yılmaz ile Zeynep kızın okumasını ‘halı dokuma’ tehdidiyle sağlayan Cennet kadın karakterlerine odaklanarak başlayan ‘Göç Zamanı’ şayet iyi yönlendirilemezse bir anda da tıkanıverir. Çünkü öyle tamamen orijinal, fark yaratacak bir tablo koymuyor ortaya! Pek çok dizide rastladığımız detaylar, farklı yüzlerle bir araya gelmiş gibi.

Zengin kadının bunalımlı ve içki düşkünü olması, kaza yapması… Zengin kadınla evlenen mutsuz erkeğin vefa ve vicdan duygularıyla yaptığı bu evliliği zorla yürütmesi… Boşanmak isteyen adamın iş hayatını baltalamaya çalışan dişli bir rakibin olması… Dost görünüp arkadan iş çeviren kadın yardımcının dolapçılığı… Maziye dair yaşanmamış duyguların ve arayışın bulunması… Kız kardeşlerden biri uysal iken diğerinin ‘yollu’ damgasını yiyecek kadar uyanık ve edepsiz davranması… Sıkça kullanılan dizi detaylardan. Konunun gidişatını da tahmin etmek zor değil ayrıca. Yılmaz’ın oğlu Demir’le Zümrüt arasında aşkın gelişeceğini, Artem’in çellocu kızının kıskançlık halleri başlatabileceğini, Cennet’in Yılmaz’la halı işine girip iş kadınına dönüşeceğini, Bilal’in iş dışında aşk rekabetçiliğine de girişeceğini, Kiraz’ın zenginlik hevesiyle belalara bulaşabileceğini hatta Bilal’e yanaşabileceğini bile düşünebiliriz mesela.

Anlayacağınız baştan sona çok bildik klişelere yer verilmiş dizide. Ancak bana göre bunun hiç önemi yok. Zaten gerçek yaşam da her gün tekrarlanan klişelerden ibaret değil mi? Burada önemli olan, bu klişe harmanını başarıyla içselleştirip monotonluğa düşmemek ve mantıktan kopmamak! İşte bu noktada zurna ‘zırt’ diyor ve işleniş biçimini yetersiz-kopuk bulduğum ‘Göç Zamanı’nda mantık adına takıldığım noktalar da ortaya çıkıyor.

Bunlardan ilki, her dediğini dayakla yaptırmaya alışmış erkek düzeninde sırf Cennet halı dokusun diye Zümrüt kızın liseyi bitirmesine ve üniversite sınavına girmesine izin verilmesi mantıksız. Madem Cennet’in halıları bu kadar önemli neden doğrudan Celal’le pazarlığa oturmamış? Hatun, Celal’i ikna etmiş sözde ama bu da mantıkla bağdaşmıyor. Daha genç olup dört çocuk veren kadına karşılık diğerinin söz hakkı nasıl üstün geliyor aklım ermedi.

Diğer takıldığım nokta, heybelerini hazırlarken yiyecek ve su almayı akıl edemeyen Cennet ve kızlarının kaçış süreci… Bu arada yaşanan kaza bana hiç inandırıcı gelmedi. Çünkü gittikleri alan, dağ tepe kenarı değil koskoca bir düzlük. Peki, Zeynep nasıl becerdi oradan aşağı kayıp kendini sakatlamayı? Tam ucundan mı yürümesi gerekiyordu da toprağı kaydırıverdi. Kaldı ki, geniş açıdan verildiğinde aşağısının öyle uçurum filan olmadığı da göründü. Buna karşılık sanki aşağı düşerse bir daha çıkamazmış, ölürmüş gibi bir hava yaratılması hiç şık durmadı.

Adana yolunda kamyoncunun durup Zeynep’e tecavüze yeltenmesi de olacak iş değil. Hani Zeynep tek başına olsa tamam da, yanında anası ve iki kız daha var. Yani dörde karşı bir durumunda kamyoncu. Üstelik diğerleri çişe gitmiş gelecekler. Bu adam onların döneceğini, kafasına bir şey indirebileceklerini düşünmüyor mu? Dahası hangi ara tecavüz edip basıp gaza gidecek? Velhasıl bu tecavüz detayı da tatmin edici olmamış.

Yemin’in Cennet ve kızlarını bulma safhası derseniz tamamen kendini sorgulatan türden. Uzun bir koşu yaşayıp camiler çevresinde turlayan Cennet ve kızları yer-iz bilmedikleri halde buluşuyor ama ateş edip ıskalayan Yemin onları kaybediyor. Demek ki Cennet ana, oğlundan daha hızlı koşucu. Bunların dışında Cennet’in kızlarının o otelden nasıl kaçtıkları, koskoca Nuruosmaniye’de elleriyle koymuş gibi vitrinden tanınan halıyla Artem’in yerini nasıl buldukları gibi ayrıntılar da dizinin mantık bilmecelerinden olarak akla takılanlardan.

Sonuçta; Kumasına her tür eziyeti reva görüp oğlunu elinden alan Hanım… Trende Cennet’i soyarak parasız bırakan bohçacı kadınlar… Yardım etme bahanesiyle onları kadın tacirlerinin yuvasına götüren batakhane kadını… Sevgi’ye dost görünüp kuyusunu kazan Hande… Zümrüt’ü kıskandığını her halinden belli eden Kiraz derken… Kadının kadına kötülüğünü, hasetliğini bir kez daha vurgulayan ‘Göç Zamanı’, şu an için ‘Hırsızdan çalanın hırsız olmadığını kim söylemiş’ diyerek beş parasız olduğu halde altınları trenden atan Cennet’le üstün ahlak örneği sergilemenin, empati yoluyla hırsızlık yargılaması yapan Yılmaz’la ‘Adalet, ödemek zorunda olduğun bedel’ demenin, Artem’le tarihi eserlerin müzeye teslim edilmesi gerektiği mesajını vermenin ve topuk sokan şifacı akça yılan masalının ötesinde bir özgünlük sunamasa da iyi yolda. Lakin oyuncu kadrosu sağlam olan, öyküsünden yan öyküler doğurmaya elverişli duran ‘Göç Zamanı’ için henüz çok net konuşmak doğru değil. Zira özünde iyi bir dizi ama tıpkı içinde anlatılan şifacı akça yılan gibi kaygılara kapılan insan eliyle parçalanmış durumda. Dileyelim de devam bölümlerinde akça yılan diğer yarısını bulsun ve basit ama inandırıcılığı zedeleyen mantıksızlıklara tez elden nokta konsun. Aksi takdirde izleyicinin ilk bölüm heyecanının kısa sürmesi, yeni gelecek rakiplere meyledilmesi ihtimali her daim mevcut. Yani akça yılan masalıyla ve bastonuyla fark yaratan ‘Göç Zamanı’ için kalıcı başarı henüz çantada keklik değil! Bunun için de senaryoya büyük iş düşüyor.

İçeriğin ‘Kadın’ konusundaki bakış açısını değerlendirmeyi bir başka yazıya bırakıp akça yılan masalıyla kadının ‘Göç Zamanı’na soyunanlara başarı dileyerek koyalım noktayı.

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal