Şeyma Subaşı Acımadı ki derken anlamını biliyor mu?

Acır canım acır, ama acıtıp da yıkmayan şeyler seni güçlendirir. Bizim literatür de Küllerinden Doğmak denir buna.

Sezin Sivri Sezin Sivri

Şeyma Subaşı, kendi özel hayatını anlattığı bir kitap yazmış adı 'Sadece Şeyma'.

Henüz okumadık ama kendi paylaşımlarından öğrendiğimize göre Acun Ilıcalı’dan bahsetmediği kitabın ilk sayfasında “Şeyma Subaşı olmamı sağlayan herkese selam olsun” yazısına yer vermiş, ikinci sayfasında “Acımadı ki” ifadesi bulunuyor.

Ben işin magazinsel tarafını bilmem, bir kişisel gelişimci olarak beni küllerinden nasıl doğduğu ve kişinin başına gelen şeylerin aslında kişiyi nasılda güçlendirdiği kısmı ilgilendiriyor.

Hep eğitimlerimde bu gibi durumlar için Modanna’dan örnek veririm;

Billboard Women in Music'te Yılın Kadını ödülüne değer görülen Madonna, unutulmayacak bir konuşma yapmıştı.

"1979'da New York'a ilk taşındığında boğazına bıçak dayanarak tecavüze uğradığını" anlatırken gözyaşlarına hâkim olamıyordu. Konuklara ve kendisini sevenlere, "Desteğinizin ne kadar büyük anlam ifade ettiği hakkında hiçbir fikriniz yok," diyen Madonna, konuşmasını, "Aynı zamanda şüpheciler, hayır diyenler, bana cehennemi yaşatanlar, neyi yapamayacağımı, neyi yapmamam gerektiğini söyleyenler…” diye sürdürmüş ve “Sizin inadınız beni daha güçlü yaptı, daha fazla çaba göstermemi sağladı. Beni bugünkü savaşçı haline getirdi. Beni bugünkü kadın haline getirdi. Yani Madonna olma sağlayan herkese teşekkür ederim.” demişti. "Hayattaki en büyük başarısının hâlâ ayakta kalmak olduğunu" vurgulamıştı Madonna.

Sanırım Şeyma Subaşı’da Madonna’nın o efsanevi konuşmasından esinlenmiş olacak ki kitabın ilk sayfasında “Şeyma Subaşı olmamı sağlayan herkese selam olsun” yazısına yer vermiş, ve “Acımadı ki” devam etmiş.

Acır canım acır, ama acıtıp da yıkmayan şeyler seni güçlendirir. Bizim literatür de Küllerinden Doğmak denir buna. Bir nesil “Kartallar Yüksek Uçar”, “Dallas”, “Şahin Tepesi” dizileri ile büyüdük biz. Bundan sonraki diziler de zaten hep bu kurgu üzerine kuruldu. Yüksekten uçmamız gerektiğini, hayatın güçlüden yana olduğunu, güçsüzün ezildiğini böyle öğrendik. Kartalı ‘güç’ün ve ‘yenilmezlik’in simgesi haline getirdik. İstediğini elde eden, göklerin yalnız efendisi idi o. Böyle bir imaj oluştu kafamızda. Hayatta kalabilmek için kartal pençelerin olmalıydı, o hiç kaybetmezdi, daima güçlü olandı.. Peki, aslı astarı böyle midir?

Kartallar, sizlerin de bildiği gibi kanatları ve kuyrukları geniş, bacakları tüylü, iri yırtıcılardır. Yuvalarını kolay ulaşılamayacak yerlere yapmayı tercih ederler. 70 yıla kadar yaşayan kartallar vardır. Kuş türleri içinde en uzun yaşayan odur. Ancak bu yaşa ulaşmak için, 40 yaşındayken çok ciddi ve zor bir karar vermek zorunda kalırlar.

Kartalların yaşları 40'a vardığında pençeleri sertleşir ve esnekliğini yitirir. Bu nedenle de beslenmesini sağladığı avlarını kavrayıp tutamaz duruma gelirler. Gagaları uzamış ve göğsüne doğru kıvrılmış, tüyleri kalınlaşmış, kanatları yaşlanmış ve ağırlaşmıştır. Artık kartalın uçması iyice zordur. Bir şeyler yapmak zorundadır. Ya ölümü seçecektir ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecini göğüsleyecektir.

Bu yeniden doğuş süreci, 150 gün kadar sürer. Bu yönde karar verirse, kartal bir dağın tepesine uçar ve orada bir kaya duvarda, artık uçmasına gerek olmayan bir yer bulur. Sonra, burada gagasını sert bir şekilde kayaya vurmaya başlar. En sonunda kartalın gagası yerinden sökülür ve düşer. Kartal bir süre yeni gagasının çıkmasını bekler.

Gagası çıktıktan sonra bu yeni gaga ile pençelerini yerinden söker çıkartır. Yeni pençeleri çıkınca kartal bu kez eski kartlaşmış tüylerini yolmaya başlar. 5 ay sonra kartal, kendisine 20 yıl veya daha uzun süreli bir yaşam bağışlayan meşhur “Yeniden Doğuş” uçuşunu yapmaya hazır duruma gelir.

Kartallara olduğu gibi hayat birkaç defa sıfırlar insanı. Bazen ulu orta bazen de sessiz sedasız yeniden doğmak gerekir. Ajda Pekkan’da Magnum reklamında kendi hayatından bahsederek bunu anlatmıyor mu zaten? Ve müzik şirketi ile yaptığı 20 yıllık sözleşmesi! Ölümün ya da acının filozofu olmak yerine yaşamın filozofu olmayı bilmek ve ya bir yolunu bulmak gerekir.

Başlangıç yeriniz bataklığın dibi bile olsa eninde sonunda göklere yükselebilirsiniz. Kendi dağımızın zirvesine ulaşmak için dik ve çetin bir tırmanışı gerçekleştirmemiz gerekecektir. Zorluklar insanı öldürmediği sürece aslında güçlendirir.

Peki biz küllerimizden nasıl doğacağız diyorsanız. O’nu da haftaya bırakıyorum…

Ve merak ediyorum Ekrem İmamoğlu mu yoksa Binali Yıldırım mı Küllerinden doğmalarına sebep olmalarına sağlayan herkese teşekkür edecekler?