Evliyken başka kadına aşık olan sadece Mustafa Ceceli mi?

Bugün benden okuyacaklarınız pek hoşunuza gitmeyebilir. Ne de olsa gerçekler acıtır ama iyileştirir de. Mustafa Ceceli vakası ve bunun üzerinden (onlarınki gerçek aşk mıdır bilinmez ama) gerçek aşkı seçmeyi konuşalım istiyorum.

Sezin Sivri Sezin Sivri

Aşkı Seçmek

Ortak kararda buluşamasak da ya da net bir karara varamasak da beraberce üzerine biraz düşünelim.

Muhtemelen duymuşsunuzdur: pek çok hit şarkısı olan, efendiliği ile tanınan, albüm kartonetlerinde ‘hacı’ Mustafa Ceceli yazan, cecelist isimli geniş bir hayran kitlesi bulunan nur yüzlü şarkıcının 9 yıllık eşinden boşanmasını, boşanmanın ardından 5 gün sonra sosyetik güzel Selin İmer ile ilişkisinin ortaya çıkmasını ve bunun üzerine yaptıkları evleniyoruz açıklamasını. Ceceli ile ilgili haberin gündeme gelmesiyle sosyal medya da kıyamet koptu diyebilirim.

Bazıları gibi Ceceli’nin inançlarını, bunu yaşantısına ve işine yansıtış biçimini masaya yatıracak değilim. Olabilir de olmayabilir de. Kimliğinin önemli bir parçasını oluşturuyorsa muhafazakarlık elbette bunu işine yansıtmasından doğalı yok ama reklam malzemesi için kullanıyorsa tasvip edilemez tabii ki.

Evli iken başka bir kadına aşık olup gemileri yakma konusuna gelince, sanat camiasında ya da cemiyet hayatında sık karşılanan bu gibi durumların konu Ceceli olunca daha sert eleştirilmesinin sebebi de elbette ki muhafazakarlığı ve kendi çizgisinin dışında yeni bir ilişkiye başlaması ile ilgili. ‘Diğerlerinden farklıyım ben, ben bir ahlak timsaliyim’ dersen olacağı budur işte. Hep derim büyük konuşmayacaksın, her şey insanlar için. Büyük lafları ettiğin yerden sınanırsın.

1,5 ay önce Hülya Avşar programına konuk aldığı Ceceli'ye "Bir gün gönlün birine kayarsa, ne kadar koruyabilirsin nefsini? Evliliğin sürmesi mi yoksa her zaman bulamayacağın aşk mı? Kısada, uzunda sürse o duygu mu? Normalde insanları o duyguyu reddetmek zorluyor zaten.” diyerek aşkı seçmek konusundaki düşüncelerini sormuştu. Mustafa Ceceli ise, "Hem aile müessesine saygı duymak hem o müesseseyi devam ettirmeyi istemek gerekir. Olması gereken aşkı seçmek! Bütün her şeyini bırakacağın, ‘neyim varsa her şeyimi bıraktım sana geldim’ diyeceğin aşk olmalı. Zara’nın dediği gibi ‘Canımdan bezmeye geldim. Canımdan başka servetim yokken canımdan geçmeye geldim.’ Öyle bir aşk varsa sonuna kadar gitsin der insan." diye yanıtlamıştı.

Bence haklıydı. Elbette her zaman öncelik aile birliğini korumak olmalı ama eğer aşk bittiyse, sevgi yetmez oduysa ve kalp başkası için çarpmaya başladıysa o evliği devam ettirmenin kime ne faydası olabilir ki! Kendi yuvasında aklı başkasında kalmış bir eşten/sevgiliden ne hayır gelir? Her iki taraf içinde yaşarken ölmekten farksız değil midir bu durumda yaşamak?

Aşkın da, sevdanın da garantisi yok. Kutsal evlilik müessesi icadı ile bir garanti getirmeye çalışmış olsa da insan oğlu aşka ve aile birliğine, zorla güzellik olmuyor hiçbir zaman. Kimsenin başına gelemsin sevdiği insanı kaybetmek ve başka kollara teslim etmek ama aşktan eser kalamadı ise, bittiyse eğer kadın-erkek ilişkisine dair sevgi, hele ki yanındakinin kalbi başkası için deliler gibi atıyorsa neye yarar yanında kalması, evliliğin devamı ego tatmininden başka!

Sanırım bu durumlarda insanları en ok zorlayan şey: sevginin bitip bitmemesi, mevcut eş ile nereye kadar devam edebileceğini kestirememek, ya da diğerine duyulan aşkın gerçek aşk olup olmadığı ve devam edip etmeyeceği korkusu. Arka planda aranan hep bir garanti isteği aslında. ‘Düzenim bozulmasın, evliliğim devam etsin’ düşüncesinin altında da bir garanti arayışı var. Evi bırakıp yeni bir aşka yelken açarken de ‘hep devam edecek mi acaba’ diye kendini garantiye alma kaygısı. Çoğu zaman sevgiyi ve aşkı bir kenara bıraktırıyor bu duygu.

İnsan ateşe atmadan önce kendini garanti altına almak istiyor. Oysa gerçek aşk garanti kollamıyor. Aşk ancak beraber yanmayı ve kavrularak bunu sevgiye dönüştürmeyi biliyor.

Ceceli’nin aşkı ne kadar gerçek aşk bunu ancak zaman gösterir elbette ama konu gerçek aşksa durum başka. “En iyi ben yenilirim dosta, düşmana, aşka….” der Turgut Uyar, bence pek çoğumuz için geçerli bu durum. Aşka yenik düşer insan, o kadar da yüklemeyin aşkı seçenlere ve aşkı için yanmayı göze alanlara…. İnsan yaşadıkları için değil de yaşamaya cesaret edemedikleri pişman olur en çok.

Tomris Uyar der ki:

"Biri geliyor, hayatımıza bir makas atıyor; o yaşadığımız bölüm, bütünün dışına düşüyor."

Cemal Süreya derki:

Kim istemez mutlu olmayı Ama mutsuzluğa da var mısın?”

Edip Cansever der ki:

“Özlemim sanadır, varsın kar yağsın, daha yağsın seni arındırıncaya kadar.”

Didem Madak der ki:

“İnsan kaybolmayı ister mi?

Ben işte istedim bayım.

Uzaklara gittim

Uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin

Uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım!

Sabahattin Ali der ki:

“Kaybedilen en kıymetli eşyanın, servetin, her türlü dünya saadetinin acısı zamanla unutuluyor. Yalnız kaçırılan fırsatlar asla akıldan çıkmıyor ve her hatırlayışta insanın içini sızlatıyor. Bunun sebebi herhalde, ‘bu böyle olmayabilirdi’ düşüncesi… Yoksa insan mukadder telakki ettiği şeyleri kabule her zaman hazırdır…”

Tezer Özlü der ki:

"Haykırmak istediğim çok şey var. Büyük kayıplar yıkacak değil bizi. Açıkça birbirimizle konuşamıyorsak ben ağlamak, bağırarak ağlamak için bahçenin yeşillikleri gerisindeki odama geçiyorsam, biliyor musun, ne güzel ağıtlar içinde uyuyakalmak?”

Oğuz Atay der ki:

“İnsan anlatmak istiyor albayım,

Öyle budalaca bir özleme kapılıyor.

Bir yandan da hiç konuşmak istemiyor

Tıpkı oyunlarda ki gibi çelişik duyguların altında eziliyor.

Fakat benimde sevmeye hakkım yok mu albayım?

Kelimeler, kelimeler albayım, bazı anlamlara gelmiyor.”

Atilla İlhan der ki:

“Çünkü ayrılık da sevdaya dahil çünkü ayrılanlar hala sevgili

Hiçbir anı tek başına yaşayamazlar

Her an ötekisiyle birlikte her şey onunla ilgili”

Metin Altıok der ki:

Öyle yalnızız ki bu panayırda

Sevgimiz durmadan bir taşı ovar.

Sevgilim aşk da uyar çevreye

Ve kendine parlak bir yalan arar.”

Behçet Yasan der ki:

“Kırgınım, saçılmış

bir nar gibiyim

sessiz akan bir ırmağım

geceden

git dersen giderim

kal dersen kalırım”

Nazım Hikmet Ran der ki:

“Seni düşünmek güzel şey,

ümitli şey,

dünyanın en güzel sesinden

en güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey...

Fakat artık ümit yetmiyor bana,

ben artık şarkı dinlemek değil,

şarkı söylemek istiyorum...”