Siz de Demirtaş'a bakınca Gezi Ruhunu görenlerden misiniz?

O meşhur replikle başlayalım Gezi’nin yıldönümünde; Gezi Ruhu neydi?

Gökhan Kaya Gökhan Kaya

Bir halkın kendi varoluşuna sahip çıkışıydı. Hiçbir fikrin, ideolojinin bölemeyeceği kollektif bir temsilin sureti olarak ağaçlarda ifade edildi bu irade. Hepimize ait olduğu tartışılmayacak olan bir Park ‘bizim nasıl yaşacağımıza sen karar veremezsin’ isyanının simgesi oldu. Bu isyanın içinde hem günlük hayata giderek daha fazla müdahale eden iktidara bir itiraz hem de ortak alanların ticarileşmesine karşı bir anti kapitalist bir karşı çıkış vardı.

Seküler kesimin ilk kez askerin vesayetinin dışına çıkarak gerçekleştirdiği bir direnişti. Cumhuriyet mitingleri askerin siyasetteki gölgesini desteklemek için yapılmıştı ve her şeyiyle Cumhuriyet Bayramlarını andırıyordu. Gezi’ye ise halk kendi rengini verdi ve bu içeriden gelen şeyin klasik Kemalist laiklik şablonundan daha farklı ve çoğulcu olduğu görüldü. Başörtülülerle, İslamcılarla birlikte yaratılan Gezi’de halk başka, özgürlükçü bir laikliğin mümkün olduğunu gösterdi.

Türkiye ‘marjinalleriyle’ tanıştı. Bu ülkede varolan ama kamusal alanda temsil edilemeyen, temsil edilmesi sessiz çoğunluk tarafından adı konulmamış bir suskunlukla karşılanan pek çok bir zamanların ‘marjinal’ kesimi Gezi’de çadırlarını açtı, barikatların en önünde durdu, vitrine çıktı. Türkiye LGBTİ’lerin, Veganların kim olduğunu öğrendi.

Sol muhalefet milyonların Gezi direnişi sırasında hareketin merkezinde olmasına rağmen neden harekete etki edemediğini sorguladı. Yeni kuşakların yaşam kültürüyle tanıştı. Solun 70’lerin iç savaş atmosferinde, 80’lerin hapishane hayatında oluşmuş hiyerarşik, çileçi, bireyi kısıtlayan, karamsar örgüt kültürünün zamanın ruhunun ne kadar dışında kaldığı görüldü. Çoğulcu, renkli, hiyerarşi- öncü- önder karşıtı bir sol için kapı açıldı.

Siyasi ve politik iklimimizi değiştirdi. Muhafazakar kültürün ürünü hakim sert, otoriter evin reisi siyasi lider figürünün yerine insanlarla daha eşit ilişkiler kurabilen, hakim ses tonu emretmeden çok diyaloğa yatkın yeni bir siyasetçi tipolojisi için alan açılmasına neden oldu. Seçimlere çok az kala bu tipolojiyi en iyi temsil eden insanın HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş olduğunu da rahatlıkla söyleyebiliriz.

Evet şimdi bazıları biraz kızabilir, ama bana kalırsa 7 Haziran seçimlerinde Gezi Ruhu’nu en fazla temsil eden siyasi parti HDP’dir ve bunda Selahattin Demirtaş’ın katkısı büyüktür.

Gezi’nin arkasındaki eğitimli seküler-demokrat orta sınıf Selahattin Demirtaş’a baktığında kuşkusuz hoşlanmadığı, sevmediği her şeyi temsil eden Recep Tayyip Erdoğan’ın bir anti tezini görüyor.

Bir tür Joker-Batman, Neo-Ajan Smith durumu var ortada.

Erdooğan ne kadar tahammülsüz, sinirli, öfkeli, sabırsız, mizahtan yoksun, kibirli ise Selahattin Demirtaş o kadar sakin, espirili, rahat, insanlara sevgiyle yaklaşan ve her şey daha iyi olacak gülümsemesine sahip bir insan.

Adeta Gezi’de oturup polislerin karşısında gitar çalıp şarkı söyleyen o çiçek çocukların orta yaşta iş güç sahibi olmuş hali.

Elbette tek faktör Demirtaş değil. HDP kurulduğundan beri Erdoğan’ın ‘sapkınlar’ dediği, Gezi direnişinin birçok katılımcı çevresini bağrına basan, temsil hakkı tanıyan, bunu programına yansıtan bir siyasi oluşum.

Bugün Gezi direnişinin merkezinde olan birçok yapının açıkça HDP’yi desteklemesi, HDP için çalışma yapmasını sağlayan da bu programda ifade edilenlerin kendisi.

Başa dönelim, Gezi neydi?

Gezi daha yaşanabilir, özgür bir Türkiye için umuttu. Bu umut şimdi HDP ve Demirtaş’ta yaşıyor.