Ruhu olan şehirler: Nepal (Kathmandu)

Kendini basit moda aldığında temel ihtiyaçların için yeterli olanı görmek, kendini gerçekleştirme serüveninde seni şaşırtıyor.

İrem Uysal İrem Uysal

Kocaman bir kalabalığın arasında tek başınalığımı bedenen değil ruhen kabul ediyorum. Çünkü, bu şehirde ruhum ile beraberdim.

Yola çıkmadan önce Nepal'in, kendini besleyip doldurabileceğin, iyi ve huzurlu hissedebileceğin mükemmel bir yer olduğu hep fısıldanmıştı kulağıma. Daha gitmeden tüm şehri ezberlemiştim.

Gittiğimde ise sanki her yeri biliyordum böylece yabancılık hissetmedim. Orada olduğum süre boyunca, ki bir ay kaldım, bir gün bile sıkılmadım. Harika bir deneyim yaşadım. Çünkü, Yolculukların öğretileri gönlünü açtığın ve oraya teslim olduğun zaman gerçek oluyor...

Kendini basit moda aldığında temel ihtiyaçların için yeterli olanı görmek, kendini gerçekleştirme serüveninde seni şaşırtıyor. 'Bununla mı doyacağım?' dediğin tıka basa hissettiriyor, 'Bunu mu giyeceğim?' dediğin 5 gün kalıveriyor üstünde, 'Burada mı yaşayacağım?' dediğin yer giderken ayrılık acısı ile ağladığın evin oluveriyor.

Her gün sıcacık duş aldığın evin, artık hafta bir duş aldığın yer oluyor. İstersen çeşme başlarında diğer kadınlarla soğuk su ile her gün duş alabilirsin tabi. Ah bu şehir, neler yapmadı ki güzel olan.

Bu şehir ciğerlerime çektiğim kötü dumandan bile vazgeçirdi beni. Fazlalıktı çünkü. Onun yerine asfaltı olmayan, toprak halde delik deşik yollardan geçen araçların, insanların ve hayvanların havaya kaldırdığı toz ve pislikle besledim ciğerlerimi.

Daha samimi geldi ancak zaman zaman şal ya da maske ile kapatmadan da edemedim ağzımı burnumu. Önünüzden her gelenin balgamını ve tükürüğünü fırlattığı bir yoldan, sıcak havanın da etkisiyle kalkan toz içerisinde ki partiküller sizi hasta etmek için yeterli diye düşünüyorum.

Fakat alışmak diye de bir gerçek var; onlardan olmak ve hiç hastalanmamak. O yüzden Yaşayanları gözlemledim, 'Onlarda insan, onlara bir şey olmuyorsa bana da olmaz.' dedim ve başladım onları yaşamaya.

Ne yiyorlar, ne içiyorlar, genel olarak ne iş yapıyorlar, okullar, evler, iş yerleri nasıl, dini ritüelleri neler, göz yapıları, vücutları nasıl, toplumsal davranışları nasıl diye listem uzayıp gidiyor.

Yaşam şekilleri ve rutinlerine gündüzün ilk ışıkları ile başlamak istiyorum. Sabah gün doğumu ile önünde kuyrukların oluştuğu Tibet çayı yapan tibetli kadınlardan başlayarak.

Güler yüzü ve masumiyeti size o tozlu yollarda ağzınızdaki masala, tuz, tereyağı ve süt karışımının vermiş olduğu lezzet ile keyifli bir yürüyüş yaşatıyor. Çayın vermiş olduğu enerji ile sutupa etrafında üç tur atarak dileklerinizi Buddha nın gözlerine bakıp dileyerek güne Namaste (merhaba) diyorsunuz.

Sutupa etrafında onlarca dilenci, alışveriş için dükkanlar, seyyar satıcılar, lamalar, turistler ve yerel halk var. Her yer insan gün hiç bitmiyor sanki burada. Hepimizin yorgunluğunun sebebi. Kalabalık. Benim de o kalabalığın bir parçası olarak yaşadığım hayat.

Ama inanın Nepal ile buluşur buluşmaz sizi karşılayan kalabalık, korna sesleri toz duman rahatsız etmiyor. Şok ediyor. Ben hiç sıkılmadım kalabalıktan. İnsanların samimiyeti ve güler yüzü mest etti aksine beni. Yorulmadım da. Her gün yirmibin adım atmama rağmen, yorulmadım.

Pek huzurluydu her yürüyüşün sonunda ki yol. Yollarda her yer street food (sokak lezzetleri). Ayak üstü çılgınlar gibi yemek yiyen insanlar, her yerdeler. Uzaktan bakınca yiyemem dersiniz. Toz pislik içinde tüm tezgah, tencereler ve içinde ki yağ şekil değiştirmiş durumda. Ama nasıl iştahlı yiyorlar nasıl iştahlı anlatamam. Ve ben de yedim tabiki, sadece daha hijyenik yerlerde.

Pişen her yemeği yiyebilirsiniz. İndian mutfağı baharatları ve acısı ile Türk damak tadına uygun. Çok lezzetli. Sadece çeşit yok. Beş kilo aldığımı söylemek istemiyorum. Mekanlar, sokak her yer Aydınlık, rengarenk ve mis kokulu. Her yer çeşit çeşit tütsülerin kokuları ve halkın rengarenk giyim anlayışı ile çok keyifli.

Bu hayatın içerisinde var olanlar güler yüzlü, renkli, çalışkan, masum ve ait oldukları yeri bilenler var. Tüm samimiyeti ile sıcacık sarıyor sizi. Onlara sunulan yaşama; bağlılık, hizmet, masumiyet ve iyilik ile karşılık veriyorlar. Seni üzeni sen de üz olayı yok.

Çok sakinleri bir kere. Hiç kavgaya şahit olmadım mesela. Buddha nın öğretilerinin yer aldığı puja ile eşlik ediyorlar sana. Saatlerce bağdaş kurup oturup, dillerde öğretilerin nağme gibi yükseldiği büyük bir tebessümün sizi kucakladığı bir yakınlık bu.

Hatta bir lama vardı her gün karşılaştığım ve yüzünde ki tebessüme hayran kaldığım. Yıllar sonra gitsem eminim yine aynı yerde aynı hali ile bulurum onu. Ve eminim beni görünce yine gülümser. O kadar bağlılar ki onları o yapan durumlara, inanılır gibi değil.

Yolda yürürken hepsine Namaste diyerek selam verin gülücüklerle karşılık veriyorlar. En çılgın ise esnaflar. Alacak olduğunuz en ufak bir malzemenin pazarlık payı o kadar yüksek ki, uçurumdan düşünce mutlu oluyorsunuz.

1000 rupi'ye satmaya çalıştığı ürünü 200 rupiye alıp mekandan bir ayrılışınız var sormayın. Düşününce ya bu nasıl kar ediyor diyorsunuz. Tamam kazıklanmadım ama acaba arkamdan ne düşündü bu adam şimdi diye düşünüp tebessüm ediyor insan.

Tebessüm her yerde, mutluluk ve huzur her yerde. Evlerinde, sokakta, markette, sutupada, manastırda.

Manastırlarda gerçekleşen seramoniler de bahsetmeye değer. Yardımların dağıtıldığı, misafirlerin ağırlandığı, büyük Guru başkanlığında bir an. Yardımlar manastırlarda, manastırda öğrenim gören öğrenciler ve lamalar için yapılıyor.

Para, herkes aynı oranda alacak şekilde bağışçılar tarafından dağıtılıyor ve yörenin yiyeceklerinin bulunduğu dolu dolu poşetler tüm katılımcılara veriliyor. Puja okunduktan sonra, yörenin kadınları size haşlanmış pirinç ve Tibet çayı dağıtıyor. Ben alır almaz yemeye başlamış ve tepki görmüştüm.

Meğer Guru ilk lokmayı aldıktan sonra yemeye başlamalıymışım. Türk milleti, yemeğin pişmesini bekler soğumasını beklemeden yer misali bir mod😊 Küçücük ciğerlerinden gönderdiği nefes ile deniz kabuklarından çıkan boğuk ve güçlü ses, deriden yapılan davullarda zıplayan sopaların gümbürtüsü ve birbirine vurularak yüksek bir çınlama doğuran zillerin sesi hepsi hala kulağımda.

Misafirperver Nepal halkı beni yine mest ettiler ve 3 saat süren seramoniden sıkılmadan ayrıldım. Yanımda yaşları 5 ile 17 arasında değişen çocukların sımsıcak gülüşleri ve farklı olmamdan sebep o tedirgin tatlı bakışları değişik ama huzurlu duygular serpti içime.

Beklentisiz bir hizmetin mutlu ayrılan misafiriydim. Ki kişilik olarak memnuniyetsiz ve mutsuz insanlardan hiç hoşlanmam. En güzelinin kendini sevmek, kendinden memnun olmak ve akabinde sana yakın dostluklar kurmak ve güzel anılar biriktirmek olduğunu düşünürüm. Ne dersin?

Çık yola, yollar ters, çılgın motorluların korna seslerinin bitmek bilmez melodisini tak kulağına. Trafik lambasının, yaya yolunun ve hiçbir işaretin olmadığı yollarda karış insanların arasına.

Bana bu his yetmez dersen, onların o şekilden şekile giren kıyafetlerini giyerek, ister yürüyüşe, ister alışverişe, istersen düğüne git. Tek parça kumaşın bağlanış ve kullanış şekline bağlı olarak her mekanda kullanılabilirliği seni fazlasından kurtarıp az ile yetinmeye de davet ediyor.

Aradığın ne ise bulabileceğin bir yolculuğun temel karşılaşmaları bunlar. Burnunda şehrin tozu, kulağında okunan puja ve çanların ritmi yüreğinde hissettiğin ama anlamlandıramadığın bir duygu yükü ile sen Nepaldesin.Uzun soluklu olacak ise yolculuğunuz, şehirleri sahip olduğu kurallara göre yaşamanızı tavsiye ederim.

Orayı Daha çekilir ve eğlenceli kılıyor. İmkansızlıklar arasında elimdekilerle nasıl mutlu olurum yolculuğu bu. Hissedeceğin bir çok duygunun paylaşımı bir sonra ki yazımda olacak.

Sevgiler.