Abone Ol

Türk dizilerine yasağın sebebi Erdoğan’a tepki mi?

Arap kanalının Türk dizilerini yayından kaldırmasının Erdoğan'ın politikalarının bedeli olduğu ileri sürüldü.

Türk dizilerine yasağın sebebi Erdoğan’a tepki mi?

Dubai merkezli MBC kanallarında Türkiye dizilerinin gösteriminin durdurulmasına ilişkin olarak Mısır’da yayınlanan el Watan gazetesi yazarı Cihan Fevza, “Türk dizileri, Erdoğan’ın politikalarının bedelini ödüyor” dedi.

Evrensel'den Ali Karatş'ın Arap basınından derlediği haberler şöyle:

Özellikle AP (Associated Press) haber ajansının yayınladığı Philip Issa imzalı “Türkiye’nin Kürtlere karşı savaşı Suriye cephelerini rahatsız ediyor” başlıklı yazı birçok Arap gazete ve sitesinde yayınlandı. Issa, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriye konusundaki hedeflerinin net olmadığını ifade ettiği yazısında, Suriye hükümet güçlerinin Afrin’e yardıma gitmesini ise “Suriye hava koruması olmadan YPG, Türk hava saldırısı karşısında savunmasız. Bu gelişme, Kürtler ve Şam arasında on yıllar süren sıkıntılı geçmişe rağmen daha derin bir ittifak kurma olasılığının altını çiziyor” şeklinde yorumladı.

‘Rusya ve ABD için Türkiye sorun'
Jordan Times’ta Michael Jansen imzalı değerlendirmede, AKP Hükümeti’nin Afrin ve İdlib’deki planlarının hem ABD hem de Rusya’yı rahatsız ettiği ileri sürüldü. Yazıda, “Moskova, Şam’ın Suriye genelindeki egemenliğini yeniden tesis etme amacını desteklediğinden Türkiye’nin eylemleri Rusya ve Türkiye arasında büyük çatlaklara ve hatta çatışmalara yol açabilir” denildi. Jansen ayrıca, “Suriye ordusunun sonraki görevi, Türkiye ile yüzleşmek anlamına gelen İdlib/Afrin’in çok daha büyük sorunlarıyla başa çıkmak olacaktır” derken, her şeye arğmen ne Washington ne de Moskova’nın Ankara’yla aralarını açmak istediğini, AKP Hükümeti’nin de bu durumu, “kendi yayılmacı gündemini uygulamak amacıyla sömürdüğü”nü yazdı.


'Erdoğan'ın bedelini Türk dizileri ödüyor'
Dubai merkezli MBC kanallarında Türkiye dizilerinin gösteriminin durdurulması da dikkat çeken gelişmelerinden biriydi. Arap basınında Suudi Arabistan’ın yakın müttefiki Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) alından bu kararın Ankara-Riyad arasındaki gerginliği yansıttığı yorumları yapıldı. AKP Hükümeti, Suudi Arabistan’ın öncülük ettiği Katar’a yönelik ambargoda Katar’ın yanında yer almış, hatta bu ülkede bir de askeri üs kurarak asker göndermişti. Mısır’da yayınlanan el Watan gazetesi yazarı Cihan Fevza, “Türk dizileri, Erdoğan’ın politikalarının bedelini ödüyor” derken, BAE’nin dışişlerinden sorumlu Devlet Bakanı Enver Gargaş’ın cumartesi günkü açıklamaları da bu iddiaları doğrular nitelikte oldu.

‘İlişkilerimizin iyi olmadığı bir sır değil'
Gargaş, Türkiye’nin komşu Arap ülkelerine yönelik politikalarının “akıllıca” olmadığını söyleyerek, Ankara’ya “Arap ülkelerinin egemenliğine saygı duyması” çağrısı yaptı. Gargaş, Twitter üzerinden yaptığı açıklamada, “Arap-Türkiye ilişkilerinin en iyi durumda olmadığı bir sır değil” diyerek şöyle devam etti: “Dengeye dönebilmek için, Ankara Arap ülkelerinin egemenliğine saygı duymalı ve komşularıyla akıl ve mantık çerçevesinde ilişki kurmalı”

Selman'ın Mısır ziyareti
Bu arada Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman geçtiğimiz hafta Mısır’ı ziyaret etti. Kıpti Kilisesini de ziyaret ederek ilgi odağı olan Prens Selman’ın ziyaretini Al Arab’a yazan Hayrullah Hayrullah, “Yeni Suudi Arabistan, yeni Mısır’ın misafiri oldu” dedi.

Yazıda, “Sonrasında İngiltere’ye hareket eden Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın Mısır ziyareti herhangi bir ölçü ile mukayese edilecek sıradan bir ziyaret değildir. Ziyaret, gelecekteki Arap-Arap ilişkilerinin neler olabileceğinin bir resmini verdi. O resimde yeni bir Mısır ve yeni bir Suudi Arabistan var” yorumu yaptı.

Türkiye'de 'İslam'ın güncelleşmesi' Riyad'da 'ılımlı İslam'
Türkçe sitesi de bulunan Riyad merkezli Şarkul Avsat’ta yayınlanan bir makalede ise ziyaretin “Ilımlı İslam”a geçiş ziyareti olduğu iddia edilerek Prens Selman’ın, “Biz sadece tüm dinlere, geleneklere, halklara ve dünyaya açık ılımlı İslam’a geri dönüyoruz” sözlerine vurgu yapıldı. Prens’in bu sözleriyle, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “İslam’ın güncelleşmesi” ihtiyacını belirttiği günlere denk gelmesi ise dikkat çekti.

Türkiye'nin Kürtlere karşı savaşı Suriye cephelerini rahatsız ediyor
Philip ISSA
The Daily Star

Türkiye’nin Amerika Birleşik Devletleri’nin yanında yer alan Kürt milis kuvvetlerine karşı savaşı, bu grubu, ilerleyen Türk birliklerine karşı savunma yapmak için Suriye çölündeki IŞİD’e karşı olan pozisyonunu terk etmeye zorluyor. Ankara’nın, Afrin denilen bölgede YPG olarak bilinen Kürt Halk Savunma Güçlerine karşı tek başına yürüttüğü savaş, Kuzey Suriye’deki askeri pozisyonları yeniden şekillendiriyor ve ABD’yi IŞİD’e karşı yürüttüğü savaşı durdurmaya zorluyor.

Ancak ABD, Afrin savunmasını desteklemiyor ve Kürtler, Suriye hükümetinin uluslararası toplumdaki dışlanmışlığına rağmen, yardım için Şam’a bakıyor. Washington ve birçok Batılı devlet ülkeyi yedi yıldır içine çeken ve henüz en küçük bir yatışma belirtisi göstermeyen Suriye’deki iç savaştan Esad’ı sorumlu tutuyor. Şimdiye kadar Şam, Afrin’i savunmak için güç gönderen tek büyük oyuncu. Küresel güçlerin Suriye’deki nüfuzunu arttırdığı bir dönemde Esad’ın bu hamlesi, Kürt özerk yönetimine özel bir güç katıyor.

Kürtlerin Rojava dedikleri Kuzey Suriye Kürt yönetim birimi üst düzey yetkilisi İlham Ahmed “Afrin’in, her kim olursa onu savunabileceklere ihtiyacı var” dedi. Washington’da bir Kürt analist olan Mutlu Civiroğlu, ABD’nin, doğal olarak NATO üyesi Türkiye ile askeri bir çatışmaya girmekten çekindiğini, ancak Beyaz Saray yetkililerinin Kürtlerin Afrin’i savunma kararlılığını hafife almış olabileceğini söyledi. Civrioğlu, “Afrin Suriye Kürdistanı Rojava’nın ayrılmaz bir parçası” diyor. Bir Afrin vatandaşı olan Ahmed, “Kürtler, Türk saldırısı karşısındaki küresel sessizlik tarafından hayret düştüler” dedi.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hedefleri belli değil. Kürtler Kuzey Suriye’nin geniş bir alanını kontrol ediyor. Türkiye, YPG’yi “terör örgütü” ve Türkiye’de Kürt özerkliği için savaşan yasa dışı Kürdistan İşçi Partisi PKK’nın bir uzantısı olarak görüyor. Türk kuvvetleri Perşembe günü, güney Afrin’deki bir kasaba olan Cinderes’i ele geçirerek, bölgenin Afrin denilen en büyük kentsel merkezine giden yolda önemli bir engeli kaldırdı. İngiltere merkezli İnsan Hakları Gözlemevi grubu, Türk kuvvetleri kentin kuşatmasına yaklaştıkça 1 milyondan fazla sivilin “bilinmeyen bir kader” ile karşı karşıya kaldığını söyledi.

Şehir, kırsal kesimde savaş nedeni ile ya da ülkenin diğer bölgelerindeki şiddet nedeni ile yerinden edilmiş yüz binlerce Suriyeli ile boğuşuyor. Altı hafta önce Ankara’nın “Zeytin Dalı” operasyonunu başlatmasından bu yana Türk bombardımanı ve hava saldırıları ile yaklaşık 200 sivil öldürüldü. Bu hafta, YPG’nin ağırlıkta olduğu ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri, Afrin’i savunmak için militanlarla birlikte 1700 savaşçıyı ön cepheden uzak tuttuklarını söyledi. Aynı zamanda Pentagon, ABD liderliğindeki koalisyonun Doğu Suriye’de IŞİD’e karşı operasyonları durdurduğunu duyurdu.

Suriye hükümeti Şubat ayında Afrin’e, “Halk Güçleri” adı verilen yüzlerce hükümet yanlısı Şii milis güçleri gönderdi. Ancak bu güçler Türk bombardımanı karşısında varlık gösteremedi.

Suriye hava koruması olmadan YPG, kara kuvvetlerinin ilerlemesine yol açan Türk hava saldırısı karşısında savunmasız durumda. Bu gelişme, Kürtler ve Şam arasında on yıllar süren sıkıntılı geçmişe rağmen daha derin bir ittifak kurma olasılığının altını çiziyor.

Şii milis güçlerinin (Halk Güçleri) Afrin’e gitmesi, Suriye hükümetine 2012 yılında terk ettiği bir bölgede ilk tutunma noktası sağladı ve Kuzey Suriye’nin diğer bölgelerinde bu çoğaltılabildi.

ABD ve Rusya için Türkiye büyük bir sorun
Michael JANSEN
The Jordan Times

Rus hava gücüyle desteklenen Suriye ordusu, Doğu Guta’yı Şam’ın bitişiğindeki kırsal bölgeleri, kasabaları ve köyleri yeniden ele geçirmeye hazırlanıyor. Doğu Guta, başkentin (Şam) kenarında, bir dizi takfiri savaşçının son büyük sığınağı olarak Suriye hükümeti muhaliflerin orada kalmasına izin veremez. Rusya bunu kabul ediyor.

Bölge eskiden başkentin sebze bahçesiydi. Suriye savaşının başlarında, laik Suriye hükümetini devirmek için kararlı ana şehir olan Duma’da ortaya çıkan silahlı gruplar, her zaman inanç temelli ve derinden muhafazakardı. Savaşçıları yıllarca tünele girerek başkente saldırılar düzenlediler, şehre havan topları attılar ve Şam-Humus ana otoyolunu kapattılar.

Doğu Guta’da iki yerel grup var. Türkiye ve Katar ile bağları olan Özgür Suriye Ordusu ve Suudi destekli Ceyş’ul Islam (İslam Ordusu) ve Feylak el Rahman. Daha küçük gruplar Ahrar’uş Şam ve Heyet Tahrir el Şam’ın (el Kaide) Katar’dan destek aldıkları söylenen birimleri oluşturuyor.

Şam’daki kaynaklara göre, Doğu Guta’da yaşayan siviller hükümetle “uzlaşma” çağrısında bulunurken, Ceyş’ul İslam’daki bazı unsurlar da “uzlaşma” çabasıyla ilgilenenler ile temaslarda bulundular. Bu grup ve Feylak el Rahman bölgeye dayanıyor ve belki de son günlerde ağır bombardıman altında yaşayan çaresiz sivillere daha fazla duyarlı oldukları için, diğerlerinden daha fazla anlaşma yapmaya hazır olabilirler. Rusya, güvenli koridorlar yaratmayı ve aileleriyle birlikte ayrılmak isteyen savaşçıların güvenliğini sağlamayı teklif etti.

Ne var ki, ne savaşçılar ne de siviller, kuzeybatıdaki İdlib vilayetindeki Suriye ordusunun son birkaç ay içinde operasyon gerçekleştirdiği ve Türk destekli Suriye Kurtuluş Koalisyonu ile eyaletin büyük bölümünü kontrol eden el Kaide’nin Tahrir el Şam’ı arasında çatışmaların yaşandığı “döküm alanına” taşınmak istemiyorlar.

Ne zaman olacağı ya da sonrasında köşeye sıkışmış sivillerden kaçının katledileceği ve yaralanacağı bilinmese de, Doğu Guta’nın düşeceği konusunda çok az şüphe var. Doğu Guta için savaş, bölge, Suriye’nin kenarlarındaki vekalet savaşından fiziksel olarak izole edildiği için basittir. Kuzey Suriye’nin durumu bu değil.

Suriye ordusunun bir sonraki görevi, Türkiye ile yüzleşmek anlamına gelen İdlib/Afrin’in çok daha büyük sorunlarıyla başa çıkmak olacaktır. Türkiye sadece Suriye hükümeti için değil, ama aynı zamanda Suriye’de rekabet eden gündemleri olan ABD ve Rusya için de büyük zorluklar oluşturuyor.

ABD, şu anda Rakka ve Deyrizor illerinde Suriye topraklarının yaklaşık yüzde 25’ini kontrol eden Kürt ağırlıklı Suriye Demokratik Güçleri (SDG) müttefiki aracılığıyla Suriye’de tutunacak bir yer sağlamayı planlıyor. Türkiye’nin Afrin’deki SDG’ye saldırması ABD’nin hedeflerini tehdit ediyor. ABD, Afrin’deki Kürt güçlerini, Türk ordusuna, hava kuvvetlerine ve müttefik milislerine bırakmış olsa da ABD birliklerinin bulunduğu batıda kasabası olan SDG’nin kontrolündeki Menbic’den 2 bin Kürt savaşçı kardeşlerini güçlendirmek için Afrin’e gitti. Bu durum, IŞİD kalıntılarına karşı ön cephedeki SDG savaşçılarının sayısını azaltmış ve ABD’yi Doğu Deyrizor’da IŞİD’e karşı operasyonları askıya almaya zorlamıştır. ABD komutanları IŞİD savaşçılarının Ürdün’e veya Türkiye’ye kaçabileceği, sonrasında Avrupa’ya sızabileceği endişelerini dile getirdiler.

Türkiye, Afrin’de SDG savaşçılarını temizleme hedefine ulaşırsa, ABD için daha büyük bir tehdit olur. Türk yetkililer, Ankara’nın Kürdistan’dan bağımsız bir bölge oluşturmak ve Suriye’deki Kürtleri, Türkiye’deki direnişçi Kürtlerden koparmak için Suriye’deki tüm sınırlardan Kürt savaşçılarını süpürme niyetinde olduklarını söyledi.

Suriye hükümeti, SDG’yi güçlendirmek için bölgeye “halk” güçleri gönderdikten sonra Afrin, Rusya için ciddi bir sorun haline geldi. Ülkenin batısında hava sahasını kontrol eden Rusya, onlarca hükümet yanlısı milisin öldürülmesine rağmen şimdiye kadar Türk hava bombardımanını durdurmaya teşebbüs etmedi.

Rusya, Afrin’in güneyinde bulunan kuzeybatıdaki İdlib vilayetinde Türkiye’nin eylemleri üzerinde ciddi zorluklarla karşı karşıya. Her ne kadar Rusya, İran ve Türkiye, Suriye’de “çatışmasızlık bölgeleri” veya ateşkesleri uygulamak amacıyla titrek bir ittifak kurmuş olsalar da, Ankara, Türk kontrolünü dayatmak için İdlib bölgesinden istifade etmiştir.

Türkiye, eyaleti (İdlib) BM tarafından “terörist” bir örgüt olarak görülen el Kaide’nin Suriye kolu Tahrir el Şam’ın hakimiyetinden kurtarmak maksadıyla İdlib’deki el Kaide yanlısı olmayan gruplar arasında bir ittifak oluşturdu. Türkiye’nin müttefiklerinin bu görevi yerine getirmesi durumunda, Ankara, Suriye’de hem askeri hem de politik avantaj kazanacaktır.

Moskova, Şam’ın Suriye genelindeki egemenliğini yeniden tesis etme amacını desteklediğinden, Türkiye’nin eylemleri Rusya ve Türkiye arasında büyük çatlaklara ve hatta çatışmalara yol açabilir. Bölgenin çatısında bulunan bölgesel güç, Türkiye, hem ABD hem de Rusya için önemli bir sorun. Ne Washington ne de Moskova, Ankara’yla aralarını açmak istemiyor. Her ikisi de zayıf bir pozisyonda. Ankara, bu durumu kendi yayılmacı gündemini uygulamak amacıyla sömürüyor. Dahası Türkiye, hem Yunanistan’ı hem de Kıbrıs’ı tehdit etmek için Avrupa’nın bölünmüşlüğünden faydalanıyor.

Velihat Prens'in Mısır ziyareti ‘ılımlı İslam'ın temelini atmaktır
Nedim KUTEYŞ
Şavkul Avsat*

Suudi Arabistan Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın Mısır ziyaretinin dış dünyaya verdiği mesaj, ziyarette nelerin yapıldığından daha az önemli değildir. Bu mesajda olmayan şeyler zaten uzun süredir olmaması gereken şeylerdi. Ziyareti dikkatlice takip eden birisi ziyaret metninde Arap çıkarları, kardeşlik, güçlü ilişkiler gibi sözler veya Arap siyasi arenasının diğer unsurlarına dair klişe “eski” söylemleri bulamaz.

Bu anlamda tarihi bir ziyarettir. Ayrıca Veliaht Prens’in görevi devralmasından bu yana, ilk yurt dışı ziyaretlerine Mısır’dan başlamış olması ziyareti daha bir önemli kılmaktadır. İçeriği ve sonuçları itibariyle ideolojik kaygılar taşımayan bir ziyarettir ya da daha ihtiyatlı bir şekilde ifade etmek gerekirse: Kadim Arap ideolojik dili dışında bir ziyaret.

Bu ziyaretin gözden kaçmaması gereken diğer bir yönü de sembolik değeri yüksek bir ziyaret olmasıdır. Veliaht Prens Muhammed bin Selman El-Ezher ve Kıpti Ortodoks Kilisesini ziyaret etmiştir. Bu, iki ülke arasındaki ilişkilerin tarihinde üst düzey Suudi bir yetkilinin gerçekleştirdiği ilk ziyarettir. Bu ziyaret nezaket ve genel ilişkiler çerçevesinin ötesine geçmiş ve daha derin anlamlar kazanmıştır.

Eğer ekonomi, önceden değindiğim gibi, Suudi-Mısır ilişkilerinde post-ideolojik bir köprü ise, Kilise ziyareti de, Suudi devletinin öncülük yaptığı “ılımlı İslam” temelinde yeni bir ideolojinin temelinin atılmasıdır.

Prens Muhammed, “Gelecek Yatırım Girişimi” bağlamında Ekim ayında “NEOM” projesinin açılış töreninde şunları söyledi: “Biz sadece -daha önceden yaşadığımız- tüm dinlere, geleneklere, halklara ve dünyaya açık ılımlı İslam’a geri dönüyoruz.”

El-Ezher’in şeyhini ziyaret, ılımlı İslam’ın sağlamlaştırılması ve bu kurumun entelektüel ve aydınlarının bu anlayışa yapacağı katkı bağlamında oldukça önemlidir. (...)