Abone Ol

Galip Derviş süper proje ama izlemezler diyordum

Kanal D’de ekrana gelen ‘Galip Derviş’ dizisiyle üçüncü sezona giren ve yakında Ömer Uğur’un yönettiği komedi filmi ‘Guruldayan Kalpler’le izleyici karşısına çıkacak yetenekli oyuncu Algı Eke, en çok ‘komedi kadın oyuncusu’ imajının üstüne...

Galip Derviş süper proje ama izlemezler diyordum

Radikal'den Erkan Aktuğ'un Algı Eke ile röportajından;

Liseden sonra Berlin’de dramaturji okudunuz. Oyunculuk merakı da var mıydı?
Oyunculuk hep hayatımda vardı. Ama kendimi sevmediğim dönemlerde oyunculuğumu da sevmezdim. O yüzden yazı kısmına geçmek istedim. Hala da öyle bir derdim var, senaryo yazmak gibi. Geçen sezon ‘Galip Derviş’in bir bölümünü yazdım. Bu sezon da 2 bölüm var. Denemelerim var o anlamda. Ama sadece bana ait şeyler de yazmak var aklımda. Onu da inşallah parayı bulursam yaparım.

Berlin’de okumak dışında başka neler yaptınız?
2 buçuk sene kaldım Berlin’de. Benim ailem orada zaten, ailemin çoğu da orada yaşıyor. Annem Alman ekolüydü, vefat etti geçen sene. Ben Cağaloğlu Anadolu Lisesi mezunuyum. Dolayısıyla Almanca eğitim aldım. O yüzden zaten Berlin. Onun dışında da oyunculuk birdenbire gelişen bir durum oldu. Ve birinci plana geçti.

Oyunculuk nasıl birinci plana geçti?
Ben zaten oyunculuk eğitimini okulda almadım, dışarıda aldım. Ben tamamen işin akademik kısmındayken, birdenbire görsel kısmına geçtim. Oyuncu seçmelerine giriyordum açıkçası. Çünkü para kazanmam gerekiyordu bir şekilde. Tamamen aslında para kazanmam üzerineydi. Buradan oyunculuğu önemsemiyorum gibi bir anlam çıkmasın. Oyuncu seçmelerine girmeye başladıktan sonra bir şekilde gerisi geldi. ‘Baba Ocağı’yla başladı, ilk projeydi o. Akabinde ‘Dürüye’nin Güğümleri’ diye gene bir Ege dizisi. Sonra ‘Keşanlı Ali’, sonra ‘Annem Uyurken’, ‘Galip Derviş’ dizileri ve ‘Guruldayan Kalpler’ filmi.

‘Monk’un adaptasyonu ‘Galip Derviş’le başrole terfi edince tedirginlik yaşadınız mı? Karşınızda da Türkiye’nin popüler ve iyi komedyenlerinden Engin Günaydın var…
Aslında benim her zaman derdim karakter. Karakteri sevmekle alakalı her şey... Kız çok süper bence. Ve Engin de çok muhteşem bir aktör. Dolayısıyla iyi bir şey çıkacağını biliyordum. Bir de Kanal D iç yapımların getirdiği bir projeydi, zevkle kabul ettim. Başrol bir oyuncuyu nasıl değiştirir? Sonrasında daha iyi işlere imza atabilmenize olanak sağlıyor ve açıkçası daha çok para kazanıyorsun.

‘Galip Derviş’ sessiz sedasız üçüncü sezona girdi ama çok sadık bir izleyici kitlesi var. Seyirciyle nasıl bir etkileşim içindesiniz?
Evet gerçekten ciddi de bir kitlesi var. Kriminal bir dizi. Ve her bölüm epizodik aynı zamanda. Her bölüm ayrı oyuncular, ayrı bir renk. Çok doğru bir kast ve çok doğru bir iş gibi geliyor bana. İzlenme oranları da onu gösteriyor. ‘Galip Derviş’ benim gurur duyduğum bir iş her anlamda. Açık söyleyeyim, bu proje ilk geldiğinde süper proje dedim ama izlemezler. Yani obsesif komplesif bir adamın hikayesini kim izler. Üstelik bir de polis. Fakat reytingler beklentinin çok ötesinde. Ve izleyici bırakmıyor. Günü değişti, saati değişti fakat izleyici bırakmıyor, izliyor.

Üstelik 50 dakikalık bir dizi. 180 -190 dakikalara uzanan diziler var. Nasıl bir şey bu?
Bu Ahmet ve Mahmut Kayımtu’nun yaptığı bir durum. Ve bence muhteşem bir örnek... Umarım, çok kalpten istiyorum, diğerleri de böyle olur. Bize gelen konuk oyuncular ayrılmak istemiyorlar setten. Çünkü gerçekten yarı yarıya düşen zaman diliminde oyuncunun performansı, tekniğin performansı ve her anlamda insanlar çok daha verimli oluyorlar. Bu bir gerçek, dünyada da böyle... Ve ben oynadığım için demiyorum, görüyoruz ki bir dizi bu süreler içerisinde de yapımcısına para kazandırabilir. Böyle bir sistem olabilir. Çünkü 180 dakika 190 dakika ben izlediğim zaman oyuncu meslektaşlarımın yorgunluğunu görüyorum. O kadar belli ki sabahlara kadar çalışıldığı. Biz sabahlara kadar çalışmıyoruz. Evet bazen geç biten setlerimiz oluyor, aksamalar oluyor ama deli gibi bir aksama yok. Biz hem fiziksel hem ruhsal bir iş yapıyoruz. Ve 12 saati geçtikten sonra algılar kapanıyor.

51. Antalya Altın Portakal’da Ömer Uğur’a Film-Yön en iyi yönetmen ödülü kazandıran ‘Guruldayan Kalpler’e nasıl dâhil oldunuz?
Bu da Kayımtu’ların bana getirdiği bir teklifti. Ömer beyle biz bir kere daha çalışacaktık ama ben başka filmde oynadığım için olmamıştı. Onunla da çalışmak istiyordum. Ve senaryoyu da sevdim. Yani öyle çok enteresan bir dahil olma hikayesi yok!

Rolde sizi en çok çeken şey neydi?
Açıkçası bende biraz öyleyim. Kendime benzettim. Ben anlamam postmodern sanattan. Sıkılırım sanatı tanımlamaktan, bir yere koymaktan. Sanat yaratma derdi olan insanların yaptığı şeydir. Ve bunun da bence maddeleri yoktur. Filmin bunu naif bir şekilde anlatmasını çok sevdim.

‘Guruldayan Kalpler’ son derece eğlenceli bir film. Bir taraftan modern sanatla tatlı tatlı dalgasını geçiyor ama öbür taraftan da aşağılamıyor, onore etmesini de biliyor. İyi bir denge tutturmuş. Sizin yaklaşımınız nasıl?

Ben anlamıyorum açıkçası.

Her şeyi de anlaması gerekmiyor insanın.
Evet mesela bienallere giderdim ve hiçbir zaman onlarla iletişim kuramadım. Belki bu entelektüel anlamda bir zayıflık mıdır bilemiyorum. Bazı insanların da çok anlıyormuş gibi görünmesine, o sahteliğine karşıyım. Bir tarafı ezip öbür tarafı yüceltmemek gerekiyor.

Küçümsemek, aşağılamak da doğru değil.
Filmde de kız bu şekilde konuşuyor yani. Ben karakterin dilini sevdim.

Karakteriniz gecekonduda yaşıyor, belli ki Anadolu’dan gelmiş. Ama bir taraftan da gayet modern birisi. Ne konuştunuz yönetmenle bu konuda?
Ben özellikle sordum ne yapalım diye. Nasıl olsun falan. Sonra bakıyorum, öyleler. Yani İstanbul’da gecekondularda yaşayan insanlar var, bu insanların hayatları devam ediyor. Aynı zamanda metropolde yaşıyorlar. Bir bakıyorsunuz metropole de bir şekilde adapte olmuşlar. Halbuki adam çiftçi. Ailesi yedi kuşak çiftçi. Buraya gelmişler. Burada da bir hayat var. Ve o hayatla onların hayatının bir çarpışması var. Bence o anlamda doğru bir şey. Balat’a gidin hala bu kızlar var. Arka sokaklarda. Hala adapte olmaya çalışanlar var. O fakirliğin içinde metropolle birlikte olmaya çalışan bir sürü insan var.

Ömer Uğur sette nasıl biri?
Çok pratik. Ben emin olamadığımda gidip sorardım ama o çok emindi. Çok pratik bir yönetmen bence... Aynı zamanda çok motive ediyor. Çok olumlu, pozitif… Öyle agresif, oyuncuya yüklenen veya ekibine yüklenen bir adamdan ziyade çok iyi birisi.

Serbest bırakıyor mu oyuncuyu?
Evet bırakıyor. Ben oynayamıyorum öbür türlü. Benim öyle bir sıkıntım var. Bana çok direkt bir şey söylenirse olmuyor. Sırıtıyor üstümde. O yüzden Ömer bey çok büyük şans oldu benim için. Çok rahat bıraktı. Sahneyle ilgili 2-3 notu olurdu, onu söylerdi. Bize güvendi. Yönetmen oyuncuya güvenince oyuncu da kendine güveniyor. Çünkü olur ya sahne biter ve gözünüz monitörü arar. O açıdan çok rahat çalıştık yani.

Necip Memili’yle aranızdaki oyunculuk etkileşimi nasıldı?
Çok uyumlu biri… Benim şansım galiba. Necip’i ben önceden izlemiştim ve çok beğeniyorum onu. Müthiş bir aktör… Komedi bir anlaşma işi. Anlaşmazsanız olmayacak bir durum. Birbirini anlama işi. Necip o anlamda bana çok iyi pas verdi. Bunu da partnerimi öveyim diye demiyorum. Hakikaten öyle birisidir. Kolektif olduğunun farkında... Paslaşan, gözünüze bakan. Gözünüzün içine bakıp sizinle iletişim kuran birisi.

‘Galip Derviş’, ‘Guruldayan Kalpler’… ‘Algı Eke komedi kadın oyuncusu’ diye üstüme yapışır gibi bir tedirginliğiniz var mı?
Ben onu istiyorum zaten. Ben hep oradan yürümeyi tercih ettim. Seçtiğim projeler gibi. Eğer yazarsam, aklımda bir film var. Ama ben komedyen olmak istiyorum. Ben kendimi daha yakın görüyorum açıkçası.

HABERİN DEVAMI İÇİN