Abone Ol

Fehmi Koru'nun AKP Açıklaması Erdoğan'ı Kızdıracak

Gazeteci Fehmi Koru, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ve AKP hükümetinin yanlış politikalarında dolayı oylarının düştüğünü belirtti.

Fehmi Koru'nun AKP Açıklaması Erdoğan'ı Kızdıracak

Gazeteci Fehmi Koru, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ve başında olduğu Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) yanlış politikalarında dolayı oy kaybetmeye devam ettiğini kendi web sitesinde yazdı.

Kötü gidişata bir türlü dur denilmediğini ifade eden Koru, "Gidişi durdurmak için bir şeyler yapmak şöyle dursun, yetkili ve etkili isimler düşüş sürecini daha da hızlandırma sonucu doğuracak söylemler ve eylemlerle kamuoyu karşısına çıkıyorlar" ifadelerini kullandı.

Fehmi Koru, "Bir soru: “Neden yanlışlara ses çıkartılmıyor?” O soruya cevap arıyorum" başlıklı yazısı şu şekilde:

"Fazla uzağımda olmayan AK Parti’ye sürekli oy vermiş kişilerin konuşmalarından kulağıma geliyor, görüntüler de zaten insana ister istemez aynı soruyu sorduruyor: AK Parti son zamanlarda kan kaybediyor, başta AK Parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan olmak üzere neden kimse bu gidişi durdurmak için hiçbir şey yapmıyor?

Gidişi durdurmak için bir şeyler yapmak şöyle dursun, yetkili ve etkili isimler düşüş sürecini daha da hızlandırma sonucu doğuracak söylemler ve eylemlerle kamuoyu karşısına çıkıyorlar.

Örnek?

Başkaları da var ama ismini verdiğim için birkaç örneği Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan seçtim.

AK Parti tabanında en ağırlıklı kesim geçmişte ‘orta direk’ diye adlandırılan insanlar. Geçimlerini küçüklü-büyüklü ticari müesseselerden sağlıyorlar. Mahallede bakkal, zincir marketlerde çalışan olarak da görüyoruz bu insanları. Kebapçılık da yapıyorlar. 20 yıllık iktidarın büyük bölümünde düzenli bir gelirleri olduğu için şükreder, bunu sağladığını düşündükleri için AK Parti’ye oy verirlerdi.

Henüz kendilerine AK Parti’den ‘terörist’ sıfatı yapıştırılmadı, o şeref iktidarın küçük ortağına ait; ancak hayat pahalılığının faturası tek başına onlara çıkartıldı. Bakkal dükkanının, zincir marketin karşısına devlet eliyle rakip çıkartılıyor.

Kira yok, vergi derdini düşünmesi gerekmiyor devletin açacağı marketlerin; rekabetin böylesi pek çok kişiyi işsiz bırakabilecek.

Başarılı olması ticari ve ekonomik kurallara aykırı bu girişimin AK Parti’ye bir şey kazandırması mümkün değil.

Türk siyasi tarihi öğrenci hareketleri konusunda hassas olunmasını getirecek olumsuz örneklerle doludur. Her olağanüstü gelişmenin hemen öncesinde sokakları hareketlendiren toplumsal olaylar yanında üniversitelerin karışması da vardır.

Gerçek buyken, Boğaziçi Üniversitesi’ne tepeden inme rektör atamaları yaparak, yurt eksikliği yüzünden ve artan kiralarla baş edemedikleri için barınma sorunu yaşayan üniversite öğrencilerini karşıya alarak yüksek öğretim kurumlarını hareketlendirmenin bir alemi var mı?

Huzursuzluklarını barışçı gösterilerle dışa vuran gençlere de iktidarın küçük ortağı ‘terörist’ damgası vurmaktan çekinmedi.

Merkez bankaları bütün dünyada ülkelerin ekonomi politikalarının en birinci uygulayıcısıdır. Aldığı kararlarla ekonominin dengede kalmasını merkez bankaları sağlar. Milli paranın yabancı paralara karşı değerinin korunması da merkez bankalarının görev alanına girer. Bu sebeple de merkez bankaları her ülkede yürütmeden bağımsız olarak çalışır.

Bizde de öyleydi, ancak son yıllarda bu değişti.

Şu anda Merkez Bankası’nın başında görevleri kısa sürmüş iki başkandan sonra o makama atanmış biri bulunuyor. Birkaç ayda üç başkan değişti.

Yukarıdan aldığı talimatı uygulamak zorunda olmadığı halde görevde kalmanın yolu ancak bu olduğu için son başkan da kendisini atayan makamın istediği gibi davranıyor.

Son beş-altı yıl içerisinde ne zaman Merkez Bankası’nın kısa süre önce ilan ettiği kararın bir benzeri alınmışsa, bunun hemen kendini belli eden etkisi TL’nin değer kaybetmesi olmuştur. Yine aynı durum yaşandı.
Bir dolar bu karar üzerine tarihi rekorunu kırarak 9 TL’ye erişti.

Hukuk ve yargı alanında yaşananlar da önemli. Tayyip Erdoğan’ın kendisi zamanında yargı eliyle kurulmuş tuzaklara muhatap edilmişti. Kurucu kadrosu içerisinde ’28 Şubat süreci’ öncesi ve sonrasında hukuki görüntülü uygulamalar yüzünden mağdur edilmiş kişiler vardı. Bu sebeple de, AK Parti, iktidara gelir gelmez adaletin evrensel ölçülerde yerleşmesini sağlayacak tedbirler aldı.

En demokratik basın yasasını çıkardı söz gelimi.

Şimdi ise, AK Parti iktidarında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi kararları mahkemelerce tanınmıyor. Yıllarını iddianamesi hazırlanmadan cezaevlerinde geçirenler var. Cezaevinde en çok gazeteci bulunan ülkeler sıralamasında önlerde yer alıyor Türkiye. KHK’larla insanlar işlerinden, gelirlerinden oldular.

Fazla zorlanmadan hemen verebileceğim örnekler bunlar. Biraz zorlansam bunlara benzer sayısız başka örnekler bulabilirdim.

Marketlerin karşısına devlet marketleri çıkarmak, öğrenci hareketi tetikleyebileceği belli atamalar yapmak, TL’nin değerini yabancı paralar karşısında biraz daha düşürecek kararları zorlamak, yargıdan gelen aykırı seslere kulak tıkamak…

Hangi akla hizmetle yapılıyor bunlar?

Bu sorunun makul hiçbir açıklaması yok.

En başta “Bu olup bitenlere AK Parti içerisinden birileri neden ses çıkarmıyor?” sorusunu sormuştum.

O sorunun cevabı yukarıdaki örneklerden anlaşılıyor.

Ses çıkarması bir tarafa gidişi durdurması için tavır koyması beklenen kişi/ler partisine zarar veren bu girişimlerin sorumlusu.

Partinin içinde yanlışları görünce uyarıda bulunacak isimler vardı, onların hiçbiri bugün ortada yok. Trenden itildiler.

Trenden itilmek istemeyenler de seslerini çıkarmıyorlar.

İktidarların fren mekanizması olmayınca olumsuz gidişler kaçınılmaz olur.

Geçmişte de iktidarlarını yanlış kararlarla zedeleyen yöneticiler olmuştu; ancak her iktidarın partide görev almamış, ancak lider düzeyindeki insanların güvendikleri için sözlerini dinlemeye kendilerini açık tuttukları birileri olurdu. Eski deneyimli siyasilerden, iş dünyasından, fikir adamlarından… Onlar fark ettikleri yanlışlıkları çekinmeden yöneticilere aktarırlardı.

Bu iktidarın o anlamda freni yok.

Danışmanları, danışma kurulları var, ara sıra bir araya da geliyor ve görüşüyorlar, ancak galiba kendilerinden beklenen görevi ifa etmiyorlar.

“Eğriye eğri” diyebilecek kalemlerin yerlerini görev tanımlarını ‘iktidarın her dediğini hemen desteklemek’ olarak belirlemiş köşe yazarları ve yorumcular aldı. “Bu yapılan yanlış” uyarısını onlardan beklemek fuzuli.

Daha ilk yanlışlar başladığında, burada, “Bundan böyle iktidar hep yanlış yapmaya mahkum” anlamına gelen değerlendirmelerim olmuştu. Olayların öyle gelişmesi benim için sürpriz değil; ancak fazla uzağımda olmayan pek çok kişi olumsuz ve yanlış gelişmeleri görünce şaşkınları oynuyor…

İlk seçime kadar bu böyle gidecek."