Abone Ol

Cemaat mensuplarına kaçma talimatını kim verdi?

Cemaat'in tepe isimlerine yönelik olarak dün gerçekleştirilen operasyonda en dikkat çeken ayrıntı 73 kişilik gözaltı listesindeki şüphelilerden 67’sinin yurt dışında olmasıydı.

Cemaat mensuplarına kaçma talimatını kim verdi?

Bu durum uzun süredir dile getirilen Cemaat yapılanmasının yurtdışına kaçma politikasını daha da görünür hale getirdi.

Peki Gülen Cemaati mensupları neden yurtdışına kaçıyor? Bu emri kim verdi?

Oda Tv'de yer alan habere göre, Gülen Cemaati'ne ait 'hizmetnews'' adlı sayfada yayınlanan iki ayrı yazıda bu konuya dair ilginç ifadeler göze çarpıyor. Aslı İngilizce içeriğe sahip sitede bulunan yazılardan ilgi çekici bilgiler veren 5 Aralık 2015 tarihli olanı imzasız yayınlanırken, daha eski olan 18 Kasım 2015 tarihli ''Time For Gulen Movement To Leave Turkey?-Gülenciler için Türkiye'yi terk etme zamanı mı?'' başlıklı olan Türkiye'den sınır dışı edilen Cemaat yazarı Mahir Zeynalov tarafından kaleme alınmış görünüyor.

TALİMAT FETHULLAH GÜLEN’DEN

İmzasız yayınlanan 5 Aralık tarihli yazıda geçen ifadelere göre Fethullah Gülen, takipçilerine Türkiye'yi terk etmelerini öneriyor. 50.000 kişi kadar oldukları söylenen Cemaatçilerin ne kadarının bu öneriye uyacağını henüz bilemesek de 50 bin kişilik göç listesi bir tür” kavimler göçü” havası yaratıyor.

İncelediğimiz her iki yazının ortak özellikleri, eğitim ve toplumsal bir çok alanda çalışmaları bulunan Gülen'in ve takipçilerinin haksız bir dizi saldırıya maruz kaldıkları yönünde propaganda yapan türde bir içeriğe sahip olmaları ile açıklanabilir. Gülen'i bilhassa eğitime verdiği önemin altı her iki makalede önemle çizilmiş ve kendisini siyasete ilgisi bulunmayan, İslam'ın yüce değerlerine sırtını yaslamış bir toplum önderi gibi tanıtmaya özen gösterilmiş. İmzasız olan yazıda bu konuda şunlar söyleniyor;

''Global ve toplumlar arası ilişki içerisinde olan özgür bir vatandaşlık modeli belki de şiddetten arınmış ve barışçıl bir kültürün yolunu açabilir. Bu düşünce, halk içerisinde süren bir hareketin savunduğu değerlerin dayanak noktasıdır. Bu değerler ise eğitimin yaygınlaşması, evrensel değerlerin tanıtımı, dinler arası diyalog ve demokrasidir.

Türk bir İslam alimi Fethullah Gülen, hizmet adı ile anılan bu hareketin ilham kaynağıdır. Ilımlı bir müslüman olarak bilinir, dinler arası diyalogun önemini vurgular, eğitim projeleri birer özgürleştirici ve insanları prangalarından kurtarıcı araç görevi görürler. Bu projelerin ardındaki düşünce, bilim ve inancın birlikte el ele varolabileceği fikridir.''

Gülen'in tercih edilmiş bir sürgün ile karışık inziva hayatı sürmesini ve ülkesinde gördüğü muameleyi Martin Luther King ve Mahatma Gandhi'nin hayatı ile özdeşlikler içerdiği yazıda yer alan iddialar arasında.

SIK SIK “ILIMLI İSLAM”

'NGO Alliance for Shared Values' başkanı Alp Aslandoğan, IDN'e verdiği bilgilerde Gülen hakkındaki şu sözleri metnin içerisinde yer alıyor;

''Hizmet, manevi, rasyonel düşünce, bilim, demokrasi, sanat vb konuların tüm insanlığa açık ve erişilebilir olmasını savunan bir grup düşüncenin harmanlanmış halidir. Eğer Gülen'i tarif etmem gerekseydi onun için, dindar bir insan, iyi bir vaiz ve sosyal hayatın avukatıdır, derdim. Hayatı eğitime odaklanmakla geçmiş bir insan. Kendisi karşılaştığımız sosyal problemlerin köklerinin insanların zihinlerinde yer ettiğini ve bu durumun eğitimle düzeltilebileceğine inanıyor.

Bu aşırılık yanlısı terör örgütleri İslami bir kimlik benimsemiş gibi görünüyorlar ve İslami sloganlar kullanıyor olsalar dea, İslamın ruhuna kattıkları hiç bir şey yok. Daha ziyade, kendi aşırı fikirlerini topluma empoze edebilmek için İslami değerleri kendi çıkarları uğruna kullanmaktadırlar.''

Yazıda aynı zamanda Gülen'in terör hareketlerine karşı duyduğu hoşnutsuzluktan ve 11 Eylül saldırılarını ilk kınayan Müslüman din adamı olduğu belirtilerek Gülen'in ılımlı İslami duruşunu her daim koruduğu hakkında intiba yaratılmaya çalışılıyor. ''Ilımlı İslam'' ifadesi öyle sık kullanılmış ki, ''Kişinin -Ilımlı İslam- sözcüğünü sık aralıklar ile cümle içerisinde kullanması batı toplumunda Müslümanlar için kendilerini kabul ettirmenin ve iyi görünmenin yollarından birisi, midir?'' diye düşünmeden edemedik. Ard arda batı ülkelerinde yaşanan selefi terörü örnekleri patlak verirken, İslami düşünceyi öne aldığını her fırsatta vurgulayan bir oluşumun ülkelerinde gördüklerini ifade ettikleri baskıları batı toplumuna izah ederken ihtiyatlı davrandığına ve kendilerini İslam'ın ardına gizledikleri söylenen selefi teröristlerden ayrı bir din ve hayat görüşüne sahip olduklarının bilhassa altı çizilerek İslam'ın batı toplumundaki düşen yıldızından etkilenmemeye gayret edilmiş gibi.

Cemaat'in batı dünyasına Erdoğan'ı şikayet ederken bir zamanlar hükümet ile müttefik olduklarını da itiraf edilmiş fakat, 2011 seçimlerinden sonra Erdoğan'da belirgin bir değişim gözlenmeye başladığı ve hükümet ile cemaat arasındaki ilişkinin kırılmasında etkili sebebin demokratik reformlar, insan hakları ihlallerinin iyileştirilmesi ve AB üyeliği vaadlerinden uzaklaşan Erdoğan'dan kaynaklanan bu değişim olduğunun da altını çizilmiş.

GÜLEN’DEN “TERK EDİN” TALİMATI

İmzasız olan yazının belki de en önemli kısmı, Gülen'in tüm olumsuzluklara rağmen çalışmalarını sürdürmeye gayret ettiği kısımdan sonra yer alan şu çarpıcı ifade olsa gerek;

''IDN'e Gülen hakkında konuşan İstanbul Enstitüsü Düşünce Kuruluşu başkanı İhsan Yılmaz şöyle söylüyor; ''Dünyanın her yanından insanlar Hocaefendiyi ziyarete gelmeye ve tavsiyelerine kulak vermeye devam ediyorlar. Oldukça alçakgönüllü bir insan fakat yorgun görüntüsünün altında hasta bir beden taşıyor. Kendisi halen benim için büyük bir ilham kaynağıdır.''

Yılmaz, Gülen'i Pennysylvania'da bulunan inzivahanesinde yılda dört defa ziyaret ettiğini belirterek devam ediyor; ''Gülen, Türkiye'de Cemaat'e destek veren çok sayıda insanın hapishaneye girmesinden büyük bir üzüntü duyuyor ve takipçilerine artık hukukun hiç bir üstünlüğünün kalmadığını belirttiği Türkiye'yi terk etmelerini tavsiye ediyor.''''

Bu cümleden açıkça anlaşılacağı gibi Gülen'in hükümet karşısında yenilgiyi kabul ettiği ve müritlerine kaçmalarını önerdiği bir cemaat yayını tarafından kabul edilmektedir. Böylelikle ard arda gelen baskınlarda iş yerleri ellerinden alınırken tutuklanamayan iş adamlarının ve kimi savcıların Gülen'in rızası ile yurt dışına kaçtıkları anlaşılabilir. Daha önce eski savcı Zekeriya Öz, yurt dışına kaçtığında bu hareketi ile mensubu olduğu cemaate ve Gülen'e karşı gelip gelmediği konuşulmuştu.

İHSAN YILMAZ DA KAÇMIŞ

O halde diyebiliriz ki savcı Öz'e kaçmasını söyleyen Fethullah Gülen olabilir mi? Yoksa bu tip bir karar cemaatin ağır topları bir bir kaçmaya başladıktan sonra mı alındı?

''İhsan Yılmaz da Gülen'in ülkeyi terk etme önerisine uyanlardan birisi ve kendisi doğrudan Erdoğan tarafından kurgulandığını söylediği bir dizi tehditten sonra Britanya'ya gitmeyi tercih ederken şu sözleri ifade ediyor; ''Hizmet mensupları ülkeyi terk ederek demokratik ülkelere sığınırken Türkiye'ye dışarıdan da yardım edebilmeye devam edebilme umudu taşıyorlar. Halen bir cadı avının sürmekte olduğu Türkiye'de demokrasinin tekrar hüküm sürmesi biraz zaman alacak gibi görünüyor.''

Söz konusu paragrafta geçen ''Türkiye'ye dışarıdan yardım etmek'' kısmı kafaları kurcalayan bir ifade konumunda. Dışarıdan yardımın ilk adımının demokratik ülkelere sığınarak hayata geçirileceği öne sürülse de ''dışarıdan'' yapılacak bu yardımın mahiyeti ya da ne şekilde ve kimlerle birlikte hayata geçirileceği sorularının ucu açık kalmış ve açıkça yanıt bulamıyoruz.

Yenilgiyi kabul eden ifadeler yazının içerisinde sık sık ile dikkat çekiyor. Uğradıkları muameleyi ''haksızlık'' olarak nitelendirirken, Fethullah Gülen dinler arası diyalog ve ılımlı İslam konularında önemli bir figür, aynı zamanda eğitime ve bilime verdiği önem vasıtasıyla İslam dünyasında nadiren görülen nitelikte entelektüel bir kimlik olarak tanıtılmaya gayret edilmiş. Kısacası ''bu arkadaşı ezdirmeyelim'' temalı içerikler, batının şikayetçi olduğu İslamcı figürlerin ötesinde, Gülen ve hareketinin batıda aranan değer olduğu ve kendilerinin batı ile mükemmel bir uyuma sahip bir İslam anlayışına sahip olduklarının öneminden bahsedilmeye çalışılmış.

İmzasız olan metin, cemaat mensuplarının Türkiye'de karşılaştıkları baskıları ifade ederken de bilhassa dikkatli bir üsluba sahip. Meselenin ulusal bir konu olmadığı, hükümet ile yaşanan bir kriz neticesinde bu noktaya varıldığı önemle belirtilmiş. Mahir Zeynalov imzalı, Kasım 2015 tarihli yazı ise saldırgan ve agresif bir üslubu benimsemenin yanında, cemaate karşı düzenlenen operasyonları gerçekleştirenleri hükümet ve yakını olan kaynaklar olarak değil de, sık aralıklar ile ''Türk yetkililer'' ifadesinin kullanımı tercih edilmiş.

KAÇIŞIN SEBEBİ HÜKÜMET

Türkiye'de bulunan mevcut siyasi tabloyu özetleyerek yazısına başlayan Zeynalov, Gülen cemaatinin üyelerinin terör örgütü suçlamaları ile hukuksuz şekilde hapsedilmelerinden dert yanarak sözlerine devam ediyor;

''Fakat bu günlerde kendisi Pennsylvania'da yaşamakla olan vaiz Fethullah Gülen'in takipçileri için Türkiye'de cehenneme dönüşmüş halde. İslam'ın sesine kulak vererek bir araya gelen takipçileri ve liderliğini yaptığı oluşum şu günlerde terörist olarak adlandırılmaya çalışılıyor. Destekçileri ve bağışçıları ''terör örgütü propagandası yapmak'' ya da '' terör örgütüne yardım suçu'' ile hapishaneye atılıyorlar.

Sadece geçtiğimiz ay hükümet kendisini eleştiren iki gazete ve iki TV ve radyo kanalına el koydu. İki gün sonra işadamları Gülen hareketine yakın bulunan 17 kanal uydu yayınından çıkarıldılar. Tüm bu hareketler Türk medyasına düzenlenen bir sansür hareketinin son noktasıdır. 22 senelik yayın kuruluşlarının bu süreçte kapandıklarına şahit oluyoruz. Çarşamba günü, ev satışı yapan ve 8000 üzerinde çalışanı bulunan Kaynak Holding'e Türk otoriteleri tarafından el konuldu. Sebep yine aynı, kurumun sahiplerinin Gülen'e yakın isimler olmaları.

Benzer baskılar medya kuruluşları ile kısıtlı değil. Bu yılın ilk yarısında yeterli şartlar oluşmamasına rağmen Türk yetkililer tarafından Bank Asya'ya el koymuşlardı. Bankayı ayakta tutabilmek için paralarını yatıran evhanımları ise ''terör örgütüne finans sağlamak'' ile suçlanarak tutuklandılar. ''

İmzasız olan yazı gibi Zeynalov da cemaat mensuplarının yurt dışına çıkmak zorunda hissetmeleri için hükümet kaynaklı bir baskı olduğundan söz etse de Gülen'in bu konuda bir önerisi olduğundan bahsetmiyor. Yurt dışına kaçmaları için baskı altına alınan cemaatçilerin sayısı ile yazıda 50.000 (elli bin) olarak verilmiş. Aynı kaynaktan gelen bu iki yazıda yer alan bilgiler bir araya getirildiğinde, Fethullah Gülen'in 50.000 kişiden imkanı ve isteği olanlarına ''ülkeyi terk edin'' önerisinde bulunduğunu varsayabiliriz.

SEKÜLER KESİM KAYITSIZ

Zeynalov yazısına devam ederken firmalarına ''Türk yetkililer'' tarafından el konulan işadamlarının çektikleri sıkıntılar kadar ülke içinde bulunan çok sayıda eğitim kurumunun da kapatılma noktasına geldiğini belirtiyor. Bu baskıları duyurmak için düzenlenmeye çalışılan sosyal projelerin hükümet tarafından baskılanarak susturulduğundan şikayet ediliyor. Zeynalov, yaşanan tüm baskılara seküler kesimin kayıtsız kalmasını ise yakın geçmişte yaşanan, Ergenekon ve Balyoz davalarıyla, darbe planlamak suçlamaları ile gerçekleri yansıtmayan iddialar öne sürerek gerçekleştirilen yargı sürecini tertip eden asıl yapının cemaat olduğunun düşünülmesi için yürütülen karalama kampanyalarının başarıya ulaşmış olmasına bağlıyor.

Bununla birlikte 2010 yılından itibaren politik alanda ve yargı üzerindeki gücü hafifleyen askere karşı başlatılan hareketin bir ''temizlik hareketi'' olduğu bilhassa tekrarlanarak belirtilmiş.

CEMAAT ÖZELEŞTİRİSİ

Zeynalov yazısında Gülen cemaatini savunurken ve yargılanan askerler davasında parmakları olmadığını belirtirken, çuvaldızı değil belki iğneyi kendilerine batırarak gerçekleri yansıtmayan delillere karşı Gülen'in ve Cemaat'in kayıtsız kalmasının hata olduğunu itiraf ederken derin devlet oldukları yönündeki suçlamaları da kesin bir dille reddediyor. Bu vesile ile Ergenekon ve Balyoz davalarında hükümet kadar cemaatin de topu kendi ayağında tutmak istemeyerek karşı tarafı ya da en fazla belki de kendi içlerindeki bazı ''başıbozukları'' suçlamayı tercih ettiğine tanık oluyoruz.

Aralarında ortalama üç hafta zaman bulunan iki yazıdan Zeynalov imzalı olan ilk kaleme alınan ve hükümetin tüm hukuksuz uygulamalarına rağmen cemaatin gücünü koruduğunu, cemaatçi işadamlarının ise bu uygulamalara karşı güreş tutmaya devam edeceklerini sert bir üslupla dile getirilirken ikinci imzasız ve daha yeni olan yazıda mağlubiyetin ilanı göze çarpan yegane unsur olarak karşımıza çıkıyor. Üç hafta önce ''güreşmeye'' devam edeceği söylenen işadamlarına geçtiğimiz hafta ''kaçın'' mesajı verildi.

Anlaşılan o ki, Cemaat yenilgisini kabul ediyor ve ricat taktiği öneriyor. O halde hocasının sözünden çıkmayan müritler düşünülürse eğer, gelecek günlerde dünyayı sayısı kendi Cemaat’in ifadesiyle 50.000 kişiyi bulan yeni bir kavimler göçü mü bekliyor?

Şıvan Okçuoğlu / Odatv.com