Abone Ol

Yeter dizisi uzak, soğuk, telaşlı ve yetersiz

Ranini.tv yazarı Trubador, Yeter dizisini köşesinde değerlendirdi. İşte Trubador'un o yazısı...

Yeter dizisi uzak, soğuk, telaşlı ve yetersiz

Koliba tarafından hazırlanan, başrollerinde Yurdaer Okur ve Pelin Karahan'ın rol aldığı Yeter dizisi 2015 yılının son gününde Atv'de ekran yolculuğuna başladı. Yılın son haftasına girerken yayınlanan tanıtımları dikkat çekiciydi. Açıkçası ilk bölümü izlerken, hem yayın tarihi hem de dizinin adı açısından iddialı seçimler yapmışlar diye düşünüyordum. Çok geçmeden, dizinin konusunun ve de adının başrolünde Jennifer Lopez’in oynadığı 2002 yapımı Enough (Yeter) isimli filmle çokça benzeştiğini fark ettim. Dizi yasal bir uyarlama ise sorun yok ama “esinlenme” ise hiç değilse adını değiştirselermiş...

Dizinin ilk bölümü Yekta ve Aylin Harmanlı’nın ışık hızıyla tanışmaları, aşık olmaları ve evlenmeleri ile başlıyor. Ardından bir zaman atlaması ile henüz hiç tanımadığımız için herhangi bir bağ da kuramadığımız Aylin’in yaşadığı psikolojik şiddete ve Yekta’nın narsist psikopatik kişiliğine şahit oluyoruz. Bu aşamada hemen bir küçük parantez açmak istiyorum. Hikaye anlatımı yaratıcı ve kendine özgü bir süreç olsa da, bazı olmazsa olmazları vardır; ve bunların başında seyircinin hikayesini anlattığınız karakterlerle bir bağ oluşturabilmesi, yani empati kurabilmesi gelir. Maalesef bu bağ en başta kurulamadı ve bölümün sonuna kadar da bu şekilde gitti.

Aylin, kendi halinde, sessiz sedasız bir karakter. İlk sahnelerde gördüğümüz kadarıyla, Yekta ile tanıştığı sırada üniversite öğrencisiymiş. Yekta’yla evliliğinde yaşadığı psikolojik şiddet yüzünden de, attığı her adımdan korkan bir karakter haline gelmiş. Yazarken güzel de izlerken Aylin’in evlilik öncesi kişiliğini bilmediğimiz için, önümüze koyulan bu Aylin’e pek de üzülemiyoruz. Bağ kuramadığımız, tanımadığımız bir karakterin başına gelen iyi ya da kötü şeyleri de sadece olay olarak izleyebiliyoruz, içselleştiremiyoruz. Bu bağlamda, hikayenin Aylin-Yekta ilişkisinin sıfır noktasını anlatma çabasını gereksiz buldum. Hikayenin ortasından hızlıca dalmak, çıtayı dramatik olarak daha yüksek bir yere koyabilirdi.

Yekta, benzerlerinin kazandığı başarıdan dolayı (Bakınız Güneşin Kızları, Haluk) sanırım bolca görmeye başlayacağımız psikopat “koca” tiplemelerinden biri. Üstelik son derece düz bir karakter. Yaptıklarına bir nebze olsun hak veremediğimiz gibi, neden bu halde olduğunu da hiç anlayamıyoruz. Bu konuda ne hikaye yürüyüşü, ne reji ne de Oyuncunun yorumu bize ipuçları vermiyor. Seyirci olarak kötü karakterlerin de “niyetlerinin” haklı olduğunu bilmeye ihtiyaç duyarız. O niyetleri gerçekleştirmek için seçtikleri yol kötüdür ama niyetleri karakterin kendi içinde haklıdır.

Daha iyi bir hayat özlemi içindedirler, intikam almaya çalışıyorlardır, kıskanıyorlardır tonla sebepleri vardır ama kötü olmak için kötü olmazlar. Maalesef Yekta’nın bende bıraktığı ilk izlenim kötü olmak için kötü olduğu yönünde. Böyle boyutsuz bir karakteri her ne kadar Yurdaer Okur gibi yeteneğinden emin olduğumuz bir oyuncu da oynasa, izlerken inanmamız mümkün olmuyor. Ancak Yekta'nın olası haklı sebeplerini henüz biz bilemesek de Yurdaer Okur'un bildiğini varsayıyorum. Aksi halde kağıt üzerindeki Yekta, hiç de oynanası bir karakter olmaz iyi bir oyuncu için..

Dizilerde ilk bölümün anlatım mantığı, genellikte etekteki tüm taşları dökmek, izleyiciye "bak bunu izleyeceksin artık" dedirtmektir. Yeter, maalesef bunu son derece karışık ve temposuz bir şekilde yaptı. Yan karakterler akıştan bağımsız ve sanki yeterince sağılmamış izlenimi veren sahneleriyle tamamen havada kaldı. Az da olsa bağ kurabildiğimiz yegane karakterler yenge ve sevgilisi oldu. Doktor Selçuk, hemşire Handan ve Uras şimdilik amaçsızca salınıyorlar etrafta. Wilma Elles’in hayat verdiği karakter ise sanırım hikayeye "Jane Eyrevari" bir boyut katacak. Ama o da derdini anlatamadığı için, bende merak da uyandırmıyor açıkçası. Özetle Yeter'in ilk bölümü bittiğinde içimde büyük bir tamamlanmamışlık duygusu oluştu.

Yeter'in hikayesi özellikle son dönemde her gün biraz daha öne çıkan, çok önemli bir toplumsal yaraya; kadına şiddet konusuna parmak basıyor. Keşke her anlamda daha özenli anlatılabilmiş olsaydı. Yeter, an itibariyle içinde şiddet de olsun, psikopat bir koca da olsun, birbirini tanımayan kardeşler de olsun, aldatma da olsun, tavan arasında değil ama uzak bir evde saklı bir kadın da olsun şeklindeki hikayesi ve karakterleriyle total seyircisine oynamak için planlanmış yamalı bir bohçayı andırıyor. Kendi adıma, ikinci bölümü de izleyerek hikayeye bir şans daha vermek niyetindeyim. Hikaye anlatımındaki sıkıntının ilk bölümde bütün olayların startını verme derdinden kaynaklandığını ve anlatımın da reji dilinin de sonraki bölümlerde düzene gireceğini ummak istiyorum.