Abone Ol

"Vallahi lezbiyen filan değilim, ben aslında gazeteciyim!!!" Milliyet muhabirinin en zor anı!!!

İstanbul'un artık bir lezbiyen barı var. Ancak erkekler giremiyor. Milliyet bu haberi, "Bizim kızlar lezbiyen barda" başlığıyla okuyucularına ulaştırdı

"Vallahi lezbiyen filan değilim, ben aslında gazeteciyim!!!" Milliyet...

Saat neredeyse 00.00 olmak üzereyken Bigudi'nin önündeyiz. Kapıda duran "badikadın" bizi içeri buyur ediyor. Dar bir koridorda ilerlemeye başlıyoruz. Belli etmemeye çalışıyorum ama önyargılarımdan ve mekana kimliğimizi gizleyerek girmiş olmamızdan ötürü tedirginim.

İçerisi henüz sakin. Bizim haricimizde 15-20 kadar kişi var. Bir kısmı müşteri bir kısmı Bigudi çalışanı. Hiçbiri birbirine benzemiyor. Mesela gerçek adı Arzu olan DJ Des'ree kafasında beresi, üstünde omuzları şeritli klasik siyah Adidas tişörtüyle ortamı yavaş yavaş ısıtmaya çalışan minik bir erkek çocuğu gibi. Onun tam önünde duran hafif toplu, bol pantolonlu, kafalarıyla müziğe ritim tutan kadınlarsa mekanın en maskülenleri.

Barmaid fazla dikkat çekmeyen hoş bir kız. Garsonsa bol jean'inin üzerine giydiği kısa kollu gömleğini desenli bir kravatla renklendirmiş, tek omzu aşağıda yürüyüşüyle oldukça erkeksi biri.

İçeridekilerin yaşları 20 ile 40 arasında değişiyor. Çoğu grup halinde. Tek olan yok. Bigudi'nin giyim tarzı genelde bol pantolon üzerine atlet. Mekanda aralarında feminenliğiyle dikkat çeken sadece iki kadın var. İkisi de mini etekli, ikisi de topuklu çizmeli. Birinin kafasında şapka, diğerinin yüzünde maske var. Her giren çıkanla tedirgin edici bir samimiyet içindeler.

Duvardaki büyük ekranda gösterilen filme takılıyorum. İzlediğim şey, aynı evde yaşayan dört kızın tutkulu aşk hikayesi. Ama mekanda, filmdeki yakınlaşmalara benzer şeyler yaşanmıyor. Aksine ortam sanki sezon sonunda boşalan tatil köyü diskoları gibi. Tek fark burada kenarlara çekilip etrafı süzenler erkek değil kadın.

Rezil olmaktan korkmadan eğlenmek

Saat 01.00'e doğru içerisi hareketleniyor. Bara gelenlerin sayısı arttıkça Aylin'in kısmetlerinin sayısı da artıyor. Bense erkek gibi giyinmiş kilolu bir kadınla sürekli göz göze geliyorum. Gözlerimi ondan kaçırmaya çalışırken başka bir kıza yakalanıyorum ve kız bu bakışmanın üzerine bana doğru gelmeye başlıyor. Beni alıyor bir panik!

Yanıma yaklaşıyor ve bir şeyler içmek isteyip istemediğimi soruyor. Ben tam her şeyi itiraf edecek, "Vallahi lezbiyen filan değilim, ben aslında gazeteciyim" diyecekken, kızın boş bardakları toplamaya başladığını fark ediyorum ve anlıyorum ki o da aslında bir Bigudi çalışanı. Onu gece boyunca birkaç kez bana bakarken yakalasam ve arkamdan geçerken birkaç kez varlığını hissetsem de bu samimiyetin işinin bir parçası olduğunu anlıyorum.

İlerleyen saatlerde hem alkolün hem de geçen zamanın yatıştırıcı etkisiyle daha rahatız. Hatta bir ara kendimizi
"I am proud to be gay" (Eşcinsel olmaktan gurur duyuyorum) şarkısına zıplayarak eşlik ederken buluyoruz...

Bu arada içeride hiç erkek olmaması insana garip bir his veriyor. Mesela dans ederken insan saçmalamaktan veya dağıtmaktan çekinmiyor. Kısaca rezil olmayı pek umursamıyoruz. Bir de kendimizi oldukça güvende hissediyoruz. Bir tatsızlık çıksa, nasılsa herkes kadın, güçler eşit.
Saat 02.20 civarında Bigudi yavaş yavaş boşalmaya, içerideki müşteriler çalışanlarla birlikte Be Club'a geçmeye başlıyor. Tabii biz de arkalarından... Burası ise erkekli kadınlı bir gay kulübü olduğu için sanki çok daha gerçek bir dünya gibi görünüyor.

Benim için iki tane dansçı kız getirdiler

Bizim de bir lezbiyen barımız olduğunu duyunca -ki kendileri kadın kulübü diyorlar- görmezsek, yazmazsak olmaz dedik.

Böyle bir kulübe gideceğimizi duyan tüm erkeklerle hiç değişmeyen aynı diyaloğu kurdum: "Biz de gelelim", "Gelemezsiniz, erkekleri almıyorlar", "Peruk takalım, tıraş olalım, kadın kılığına girelim..." Zaten mekanın işletmecisi Bengü de "İlk açıldığımızda kapıda bekleyen, içeri girmek isteyen erkekler oluyordu" dedi. Sonda söyleyeceğimizi başta belirtelim... Erkekler! İçeride öyle acayip atraksiyonlar yok. Hele sizin filmlerde görmeye alıştığınız cinste, sarışın, koca göğüslü, birbirini öpen, okşayan kadınlar hiç yok.

Neyse, üç kız yola çıktık. Ferforje parmaklıklı pencerelerin arkasından laf atan travestilerin olduğu sokaklardan geçtikten sonra Bigudi'ye (Begoody de diyorlar kendilerine, Bigudi de. Bizce Bigudi çok daha güzel) ulaştık.
Sabanur ve Aylin içeride yaşananları zaten yukarıda anlattı. Aylin revaçtaydı. Sabanur tedirgindi. Bense askılı siyah tişörtüm, bol cepli pantolonum, kısa, kakullü saçlarımla bir anda ortama uyum sağladım. İçeride Amerika'daki lezbiyen barlarda görülen biraz kilolu ve "haldır huldur" dans eden, şapkalı kadınlar da vardı, az olmakla birlikte birkaç tane şık, süslü tip de. Mekana kısa saç ve pantolon hakimdi.

Birkaç notla mekan hakkında bilgi vermek gerekirse... Bigudi 23.00'te açılıyor. Şarap ve votka-elma 10 YTL. İçeride yüksek masalar var. Yine işletmeci Bengü'den öğrendiğimize göre son bir-iki haftadır cumartesi geceleri tıklım tıklım oluyormuş. Cuma ve cumartesi geceleri go-go girl'ler de mekanda dans ediyormuş. Muş diyorum çünkü biz 30 Aralık'ta yani bayramdan ve yılbaşından bir gün önce gittiğimiz için biraz tenha ve "etkinliksiz" bir güne denk geldik. Ama ben bu meseleyi hallettim.

Barmaid'e gidip, "Hani dansçı kızlar?" diye sorduğumda o gün olmayacağını söyledi. Ben ofladım, pufladım, "çok üzüldüm". İki dakika sonra Bengü yanımdaydı. "Üzülme, ayarlayacağım" dedi. 10 dakika sonra, g-string'inin üzerine parlak, dar, mini şortunu giymiş, apartman topuklu çizmeleriyle bir dansçı kız girdi. Bara çıktı, şovunu yaptı. 15 dakika sonra ikincisi geldi, bara çıktı, yanımda Bengü belirdi: "Bak iki oldu" dedi, yetmedi, kendisi de bara çıktı, bir şov da o yaptı. Yani müşteri memnuniyetine bu derece önem veren bir müessese görmedim.

"Yine gelirsiniz di mi?"

Gece 02.00 civarında mekan sessizleşince, bizi üst kata, kadınlı erkekli gay kulüp Be Club'a götürmeyi teklif ettiler. Hep beraber çıktık. Ve nedense aşağıda birbirleriyle sohbet etmeyi tercih eden kadınlar erkeklerin arasına girince sarılmalı, öpücüklü danslara başladılar. Biz mi? Son hatırladığım yarım metre yüksekliğinde bir kolonun üzerinde, bir metrekarelik alanda üç kız dans ettiğimiz. Bir ara dördüncüyü de aldık yanımıza değil mi kızlar?

Bu arada ben "ayıptır" deyip, çıkmaya yakın Bengü'ye kim olduğumuzu, amacımızı söyledim. "Sizi gidi gidi" der gibi parmak sallayıp kulağıma eğildi: "Çok iyi kandırdınız bizi. Herkes sizi sormuştu. Biz de yeni yüzler gördük diye sevinmiştik. Yine gelirsiniz di mi?"

Ben kadınların beğendiği bir tipmişim meğer

Bir lezbiyen kulübüne ilk gidişim. Nasıl davranacağımı düşünürken işi eğlenceye vurmaya karar verdim. Hazır olun, bu akşam "fevkaladenin fevkinde" bir gece geçireceğim...

Beyoğlu'nda, Büyükbayram Sokak'taki Bigudi bir "kadınlar kulübü". Ajan gibi içeri dalıp gazetecilik yapacağız ya, öncesinde Aslı ve Sabanur'la buluşup stratejimizi belirliyoruz. Dakika bir, gol bir. Sabanur bir kız arkadaşını da davet ediyor, "Lezbiyen kulübe geliyorsun di mi?" diye mesaj yolluyor.

Cevap kızın erkek arkadaşından anında geliyor: Küfrü bol bir yasak mesajı... Anladınız, birbirini seven kadınları fantezilerinden çıkarmayan maço bir erkek arkadaşın ironik ve komik korkusu... Sevgilisini "yırtıcı kadınlara" kaptırırsa karizması çizilir tabii. Bu nasıl çifte standarttır, lütfen söyleyin sayın okuyucu...

Bigudi ya da Begoody

Neyse, biz yılmadık ve mekanımıza daldık. Öyle görünüyor ki artık herkes "var olma" peşinde... Ya olduğu gibi, ya göründüğü gibi ya da maskeleriyle ama bir şekilde "olma" peşinde... 2004 yılında açılan Be Project'in amacı da tam bu. Cinsel tercihi ve yaşam tarzıyla herkes istediği gibi eğlensin, "to be"; olmak eyleminin dibine vursun diye açtıkları mekanlardan biri de Begoody (ya da Bigudi). İsmini kim koyduysa da yaratıcıymış yani...

Sivri topuklu çizmeleri ve mini etekleriyle siyahlara bürünmüş gotik ve cazibeli kadınlar, kısacık saçları ve maskülen kıyafetleriyle etrafta salınan butch'lar ve daha hormonal değişim sürecinden geçmemiş ama "erkek olma" yolunda ilerleyen "trans erkekler"... Ne olursa olsun hepsi kadın sonuçta. Ve bir kadını simgeleyen en çarpıcı objelerden biri de Bigudi. Ya da hadi gel, mutlu mutlu kimliğini yaşa ve "Be Goody"...

Bigudi minik ve hoş bir mekan. Ama bildiğimiz gay kulüplerde kadın, erkek, gay fark etmeden eğlencenin dibine vurulur ya... Burada "kadın"larımız bildiğimiz kadın rolünde hâlâ... Biraz tutuk, çekingen, uzaktan kesme ve dedikodu yapma peşinde. Gece boyunca en çok dans eden iki kişinin ben ve Aslı olduğunu söylersem şaşırmayın. İşin komik tarafı ben galiba lezbiyen tipiymişim ki yanıma gelen giden pek boldu hani. Gizli bir gurur duymadım değil bu cazibemden ama az biraz da tedirgin oldum nedense...

Her kadın biraz çöpçatan

Ama görev başındayız. Bozuntuya vermek olmaz. İçkiler alınıyor, başlıyoruz dans etmeye. Mekanın marşı "I am proud to be gay" çalarken gay olmayan kadınlar bile gerçekten "gay", yani hafif, uçucu ve eğlenceli. Tekno, pop filanı anladım da bir de Demet Akalın'ın "Afedersin"i çalarken o erkeksi kadınların bile duygusallığını görmeliydiniz.

Benim ajansal aktivitelerime gelince... Buraya erkek sinek bile giremez dedikleri mekana 14-15 yaşlarında bir erkek çocuğu girince gerçeği bulma aşkıyla hemen yanında bitiyorum. Teyit ettim, kendisi 26 yaşında hasbehas kadın. Amerika'dan yeni gelmiş bir Türk kızı, Fransız sevgilisiyle eğleniyor. Bigudi'nin New York'un ünlü lezbiyen barı "Catty Shack" tadında olduğunu söylüyor.
Bu konuşmalar sırasında fark ediyorum ki nihai amaç yanlarındaki üçüncü kadın Burcu'yu bana ayarlamak. Burcu'nun "Hep mi bu kadar güzelsin yoksa bugün mü böylesin?" sözlerinden sonra kibarca çizgiyi çekiyorum ama kadınların çöpçatanlık ruhu her zamanki gibi kabarık... Beni ona ayarlayacaklar diye epey kapımı aşındırıyor bu ikili gece boyunca. Roman yazdığımı söyleyince, araştırmalarım için beni arayacaklarını söyleyip gidiyorlar sonunda. Giderken sosyal mesajını vermeyi de unutmuyor bizim "trans erkek": "Trans erkeğim, üstelik feministim. Kimlik politikalarını iyi ele almak lazım vallahi."

Bu arada Bigudi'nin girişinde, küçük bir odada kocaman yuvarlak bir yatak var. O yatakta kimseye rastlamadım ama plazma ekranda döne döne gösterilen filmi yakaladım: "The L Word". Amerika'da gösterilen bir "lezbiyen hayatı" dizisi... Bigudi başta aldığı tepkilere rağmen hâlâ dimdik ayaktaysa, belki bu dizi de ekranlarımıza yansıyabilir. Sonuçta, insan cinselliğinin ve deneyimlerinin sınırı yok. "Var olma" biçimlerinin sonu da...

SABANUR KIRAÇ - ASLI ÇAKIR - AYLİN VARON-Milliyet