İşte Cansu Çamlıbel'in soruları ve Bryza'nın açıklamaları:
Eski Amerikalı diplomat Matthew Bryza, ABD Dışişleri Bakanlığı’ndaki kariyer yolculuğundan vazgeçeli yaklaşık 13 sene oldu. O gün bugündür de Türk eşi Zeyno Baran ve kızları Maya ile birlikte İstanbul’da yaşıyor. Büyük enerji firmalarına danışmanlık veren bir şirketi var. Bryza bir süre, Türkiye’nin Washington’da lobicilik faaliyetlerini yürütmesi için yüklü meblağlar ödenen Ballard Partners’ın İstanbul ofisinin yöneticiliğini de yapmıştı. Nitekim, Ballard Partners’ın kendi sitesinde Bryza hâlâ bu görevi ifa ediyor gözüküyor. Ancak Bryza dört senedir Ballard ile çalışmadığını söylüyor. Bryza bugün artık Türk-Amerikan ilişkilerinin kotarılması için bizzat devrede olan karakterlerden biri olmasa da konulara da kulislerde konuşulanlara da son derece hâkim, kulağı da delik… Çünkü hayatını diplomatik veri analizi üzerinden kazanıyor.
Şarm El Şeyh’de ABD Başkanı Donald Trump’ın önderliğinde imzalanan Gazze Anlaşması’ndan geriye giderek Türk-Amerikan ilişkilerinin bugünü yorumlamasını istediğimde “Unutma ki ben bir Soğuk Savaşçıyım” diye esprili biçimde uyardı. Donald Trump’ın kendilerinin yıllarca savunduğu pek çok şeyi tehdit eden bir tarzda nasıl da frensiz ilerlediğine atıfta bulunarak... Ancak nihayetinde Trump pragmatizminin bazı alanlarda sonuç almasından memnun olduğunu da gizlemedi.
Burada konuştuklarımızı anlamlandırmanız açısından Bryza’nın diplomatlığı sırasında yaptığı bazı görevleri hatırlatmak faydalı olabilir:
-Dışişleri Bakanlığı Avrupa ve Avrasya İşlerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı (2005-2009)
-Dağlık Karabağ ihtilafında arabuluculuk yapan AGİT Minsk Grubu’nun ABD Eş Başkanı (2006-2009)
-Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi'nde Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs, Güney Kafkasya ve Orta Asya Direktörü (2001-2005)
-Hazar Havzası Enerji Diplomasisi konusunda Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı’na Yardımcı Danışman (1998-2001)
Eski ABD Başkanı Obama 2012’de Bryza’yı ülkesinin Bakü Büyükelçiliği için aday göstermiş ama atama Ermeni lobisinin güçlü itirazları nedeniyle Kongre’de onaylanmamıştı.
Bryza her zaman Ankara’nın tezlerine yakın duran biri oldu. Bugün de hala TRT World’ün en çok görüşüne başvurduğu yabancı yorumcular arasında. Tam da bu nedenle bazı tartışmalı konuların teyidini ondan almak enteresan oldu.
“Türkiye uzun zamandır ABD’nin sorunları birlikte çözdüğü bir ülke olarak değil, ‘yönetilmesi gereken bir sorun’ olarak görülüyor
-Geniş plandan başlayalım… Size göre Türkiye şu anda dünyadaki konumu itibarıyla nerede duran bir ülke? Trump’ın ikinci başkanlığının ilk senesi itibarıyla Türkiye-ABD ilişkilerinde durum nedir?
Türkiye'nin Washington, Brüksel ve Paris'teki itibarı hâlâ bozuk. Türkiye hala sorunlu bir ülke olarak görülüyor. Bunu söylerken, Türkiye’nin Trump diyarındaki imajından bahsetmiyorum. Oradan azade tutarsak, ABD’deki kanaat önderlerindeki yaygın olan kanı şu; Türkiye artık ABD'nin ‘sorunları birlikte yönettiği bir ülke’ olmaktan ziyade ‘yönetilmesi gereken bir sorun’ kategorisinde. Şimdi bu kanaat, Trump döneminde değişmeye başlamış vaziyette. Berlin’de de değişti. Almanlar, Türkiye’nin Eurofighter savaş uçaklarını satın alabilmesi için yoğun bir şekilde lobi yapıyor. Ayrıca Almanların birçok Türk savunma sanayii ürününün ne kadar kaliteli ve uygun fiyatlı olduğunu fark etmiş olduklarını da söyleyebilirim. Makul fiyatlı savunma teknolojisi şu anda bütün Avrupa ülkeleri açısından bir konu çünkü Trump biliyorsunuz Avrupa ülkelerinin NATO’ya katkı payını her türlü arttırmakta kararlı. Tam bu noktada Türkiye, uygun fiyatlı savunma teknolojisi tedariki açısından çok avantajlı. Bütün ülkelerin şu an ki en önemli ihtiyaçlardan biri ISR istihbaratı, gözetleme ve keşife yarayan parçalar. Yani akustik ve optik, uydulara veya uçaklara yerleştirilebilecek her türlü sensör. Türkiye bu konuda gerçekten iyi. Türkiye bu konuda öncü olmuş olabilir ama şimdi herkes İHA üretiyor. Türkiye’yi hala avantajlı kılan ISR istihbaratı için gerekli sensörlerin üretiminde de ilerlemiş olması.
-Almanların da bu noktaya geldiğini nereden biliyorsunuz?
Birkaç ay önce bana Alman bir üst düzey yetkilinin söylediğini tam ifadesiyle aktarayım: “Biz Avrupa'da Türk savunma teknolojilerinin ne kadar iyi olduğunu yeterince takdir etmiyoruz.” Ama bunu söylerken şunu da not etmem lazım; yine de bu teknolojiler Türklerin düşündükleri kadar da iyi olmayabilir.
“Diplomatlar bazen bazı gerçeklerin açıkça söylenmesinde fayda görür”
-Madem konuyu buraya getirdiniz, Türkiye’nin ilk yerli üretim savaş uçağı KAAN etrafında patlayan son tartışmayı takip edip etmediğinizi sormak isterim. Zira bu tam da sizin dikkat çektiğiniz hususa denk düşen bir örnek oldu. Benim gibi, konuyu yakından takip edenler nasıl ‘Türk arabası’ diye pazarlanan TOGG’un motoru Alman Bosch tarafından üretiliyorsa, Kaan’ın motorlarının da ABD’de üretileceğini biliyordu. Ama kontrol edilen medya kanalıyla bu önemli detaylar perdelendiği için halkın büyük çoğunluğu Türkiye savaş uçağı motoru da üretiyor sanıyordu. Tâ ki Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Erdoğan’ın ziyareti sırasında ABD’de bu gerçeği kameralar önünde teyit edene kadar. Bu tartışma hakkında ne düşünüyorsunuz?
Şimdi… Şöyle bir gerçek var; dünyada beşinci nesil jet motoru üretebilen dünyada sadece bir avuç ülke var. Hakikat bu iken, Türklerin “Hayır, hayır, biz kendimiz üretiyoruz” dediğini duyduğumda çok şaşırdım. Ama bu konudaki ısrarı görünce, “Belki de ben çok cahilim, gelişmeleri kaçırmışım” diye düşündüm. Dolayısıyla, bana kalırsa burada tartışılacak bir şey yok. Yani aslında malumun ilanından bahsediyoruz. Dışişleri Bakanı Fidan’ın neden bunu gündeme getirdiğini de hükümet içindeki hizip tartışmalarını da ben bilemem. Ama uzun süre Amerikan bürokrasisinde üst düzey görevlerde bulunmuş biri olarak bilirim ki bu pozisyonlarda olan insanlar bazen hükümetteki diğer kişilerin ‘söylenmemesi gerektiğini düşündüğü’ şeylerin söylenmesinde fayda görür. Ve söylediklerinizle onları kızdırırsınız ama bazen diplomaside bazı süreçlerin ilerlemesi bazı şeylerin açıkça ortaya konulması gerekir.
“Herkes Türkiye’nin kendi savaş uçağı motorunu üreteceğine dair efsanenin gerçekdışı olduğunu bilmeli”
“Türkiye’nin beşinci nesil savaş uçağı motoru geliştirmesi onlarca yıl alacak”
-Kendi yaşadığınız benzer bir örnek var mı?
Çok var. Birini anlatayım size. Karabağ sorununun arabulucuları olan AGİT Minsk Grubu’nun ABD’li Eş Başkanı olarak ilk basın toplantımdı. Biz arabulucuların ne planladığına dair kamuoylarında yapılan spekülasyonlardan bıkmıştım. Devamlı bir takım komplo teorileri üzerinden fırtınalar kopartılıyordu. Efendim işte “Amerikalılar Ermenileri mi kayırıyor?” ya da “Ruslar her şeyi havaya uçurmaya mı çalışıyor?” gibi sorular üzerinden tartışılıyordu her şey. Ben de ilk basın toplantımda açık açık üzerinde çalıştığımız çerçeveyi ve detayları anlattım. Minsk Grubu’nda beraber çalıştığım insanlar gerçeği söylediğim ve detayları şeffaf biçimde paylaştığım için bana çok kızdılar. Rus ve Fransız mevkidaşlarıma, tüm bu spekülasyonlardan bıktığımı söyledim. Ortada bir sürü yalan vardı. Ama bu sefer de insanlar benim yaptığımın arkasında yine başka bir komplo teorisi aramaya başladılar. Fransızlarla iş birliği yapıp Ruslara tuzak kurduğum iddiasını tartıştılar bu kez de. Bu da çok aptalcaydı.
Bu tür deneyimler üzerinden ben bugün KAAN motoruna dair Türkiye’de yaşanan tartışmaya bakınca, bu tartışmanın devam ettirilmesinin de aptalca olduğunu düşünüyorum. Herkes, Türkiye’nin kendi savaş uçağı motorunu üreteceğine dair efsanenin gerçekdışı olduğunu bilmeli. Türkiye'nin beşinci nesil savaş uçağı motoru geliştirmesi onlarca yıl alacak. Bu nedenle de şu an motoru Amerika’dan alacaksınız. Bunun için de ABD Kongresi’nin satışı onaylaması lazım. Bu kadar basit. Benim baktığım yerden Hakan Fidan’ın söylediği malumun ilamından başka şey değil.
“Hakan Fidan KAAN motoru ifşasıyla aslında Trump’a mesaj göndermek istemiş olabilir”
-Türkiye’ye yönelik zaten de-facto silah ambargosu olduğu için KAAN motorunun da o kategoride olduğu dediğiniz gibi malum bir konu. Ama ben Hakan Fidan’ın izah etme şeklinden Kongre’nin genel yaklaşımından değil KAAN’a özel bir frenden bahsettiği izlenimi aldım. O halde sizin başta çizdiğiniz olumlu tablo henüz ABD Kongresi’ne sirayet etmemiş demek ki diyebilir miyiz? Trump Cumhuriyetçi Parti’ye artık neredeyse tam olarak hükmediyor ama Cumhuriyetçiler Erdoğan ve Türkiye konusunda hala rezervli. Şu anki hava böyle mi?
Evet, evet, evet! Soruyu sorma şekliniz, az önce söylediklerimle mükemmel bir şekilde örtüşüyor. Şimdi Kongre’deki bu durumu, ne kadar dikkatli ve deneyimli bir isim olduğunu düşünerek Hakan Fidan söyledikleriyle birlikte okuyalım. Bana kalırsa Fidan büyük olasılıkla bu noktayı ifşa etmek istemiş olabilir. Bu yolla Trump’a bir mesaj göndermek istemiş olabilir. Çünkü hatırlarsanız, Trump Oval Ofis’te Erdoğan’ı ağırlarken kendisine F-35’ler ve F-16’larla ilgili soru sorulduğunda, muğlak bir şey söyledi. “Almak istediği her şeyi alma konusunda başarılı olacak sanırım” gibi bir cümle kurdu. Her şey nedir? İnsanlar F35’lere ve F16’lara takılıp kalıyor. Belki de Fidan beklentiler arasında Kaan motorlarının da olduğunu hatırlatmak istedi.
“Kongre’deki Türkiye algısı hâlâ olumsuz, Türkiye hâlâ bir sorun olarak görülüyor”
-Trump’ın gücüne rağmen Kongre’de dengelerin neden hâlâ bir türlü Türkiye ve Erdoğan lehine gelişemiyor sizce?
Kongre’de ağırlıklı görüş hâlâ sizin söylediğiniz gibi çünkü başta da söylediğim gibi Türkiye hâlâ sorunları birlikte yönetileceğimiz bir ülke olmaktan ziyade bir sorun olarak görülüyor Washington’da. Bu algının temel sebebi ise diasporalar. Ve maalesef bu, şu koşullar altında asla değişmeyecek gibi duruyor. Yapısal olarak, ABD’de her zaman Türkiye'ye muhalefet edecek Ermeni ve Yunan diasporaları olacak. Türkiye'yi kim yönetirse yönetsin, bunların pozisyonunun değişmeyeceğini görmek gerekir. E son dönemde bir de Türkiye malum Yahudi diasporasının desteğini de kaybetti.
-Bir de bunların üzerine Erdoğan hükümetine karşı özel bir husumet besleyen Fethullahçıların ABD’deki lobi gücünü eklemek gerekir herhâlde.
Kesinlikle! Yüzde yüz haklısınız, onlar da var. Sonuçta da bunların toplamı, büyük bir Erdoğan karşıtlığı olarak tezahür ediyor. Yani sürekli olumsuzluk var. Olumsuz bir anlatı var.
“Trump Türkiye’nin beklentilerine yanıt vermek istiyor”
“İlişkilerin Gazze sayesinde kazandığı ivmeyi kongre nezdinde kullanmaya çalışacak”
-Gazze Anlaşması ve sürecin idaresi konusunda Trump’ın Erdoğan’a biçtiği rol Washington’daki bu denklemi yumuşatmaya yeter mi?
Trump'ın çok çok iyi sergilediği bu askeri güç ve siyasi ikna kombinasyonu Gazze'deki bu değişimi mümkün kıldı. Ve şimdi, Trump için ivmenin artık tamamen farklı olduğuna gerçekten inanıyorum. Türkiye’nin beklentilerine yanıt vermek istiyor ama bunun için öncelikli olarak Kongre’nin Türkiye’nin F-35 programına geri dönüşünü sağlaması, yani Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası’nın (NDAA) değiştirilmesine sağlaması gerekecek. Bu, düne kadar bu çok uzak bir ihtimal gibi görünüyordu. Bana göre, Gazze konusunda Erdoğan’a biçtiği rol sayesinde ilişkiler bir ivme kazandı. Trump’ın Beyaz Saray’ı bu ivmeyi hem Gazze anlaşmasının ikinci aşaması için hem de Ukrayna’da bir anlaşmaya varmak için kullanmayı sürdürmek istiyor.