Abone Ol

Tebliğciler Tartışması Büyüyor: İfade Özgürlüğü mü, Suç mu?

İstanbul’un çeşitli yerlerinde yurttaşları taciz eden tebliğciler yeniden gündeme oturdu. Tartışmalar devam ederken, "ifade özgürlüğü mü, yoksa suç mu?" sorusuna hukukçular yanıt verdi.

Tebliğciler Tartışması Büyüyor: İfade Özgürlüğü mü, Suç mu?

Cumhuriyet'ten Miray Özbilek'in haberine göre, Taksim Meydanı’nda yeni yıl kutlamaları öncesinde üzerinde “Ey Müslüman Kardeşim” yazılı bildiriler dağıtıp, yılbaşı kutlamalarına katılanları 'kafir' olmakla itham eden, içki içen yurttaşlara dini uyarılarda bulunan ve kendilerine 'tebliğciler' diyen gerici grup, ramazanda yeniden ortaya çıktı.

Kadıköy'de, bir mekanda alkollü içki tüketen gençlerin yanına gelerek dini hatırlatma yapmak isteyen ‘tebliğciler’ genç grubun tepkisiyle karşılaştı. İçkili mekanların dışında yer alan masalarının çevresinde “Hocanın görevi ölüm gelmeden hatırlatmak, berber tıraş eder doktor muayene eder. Hoca da hatırlatır” şeklinde yapılan açıklamalara, masada oturan yurttaşlardan tepki geldi.

Yurttaşlardan birisinin “Bizim böyle bir isteğimiz oldu mu? Doktora gidiyoruz mesela, muayene olmaya. Diyoruz ki benim bir rahatsızlığım var. Bizim sizden hatırlatma gibi bir isteğimiz oldu mu? Siz şu an taciz ediyorsunuz bizi bu masada otururken” şeklinde konuşması üzerine tebliğciler de “Yok taciz değil, sıkıntı yok. Selamlaşma. Allah’a emanet olun” diyerek bölgeden uzaklaştı.

SON OLARAK METROBÜSTE ORTAYA ÇIKTILAR

Ardından bir kokoreççide görülen ve burada da yurttaşların tepkisiyle karşılaşan İslamcı grup; son olarak da metrobüste ortaya çıktı. Kur'an'dan ayetler okuyarak yurttaşlara zekat verilmesi ve namaz kılınması tavsiyesinde bulunan sarıklı cüppeli şahısların tüm otobüse bağırarak çağrı yaptıkları görüldü.

Sosyal medyada gündem olan bu görüntülerin ardından kökten dinci grubun bu eylemlerinin ‘ifade özgürlüğü’ mü, yoksa ‘yaşam tarzına müdahale’ mi olduğu sorusu gündeme geldi.

Eski Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) Başkanı Avukat Ömer Faruk Eminağaoğlu ve Ankara Barosu Toplumsal Dava ve Hukuk Araştırmaları Merkezi (TODAM) Başkanı Avukat Doğan Erkan, ’tebliğciler’ tarafından ortaya koyulan faaliyetlerin hukuki boyutunu Cumhuriyet’e anlattı.

“Laikliği koruyan anayasa ve yasalar karşısında birinin ‘Ben kendi dinimin gereğini yapıyorum’ demesi korunabilir bir değer değil. Burada ‘korunabilir değere’ bakmamız gerekiyor” diyen Ankara Barosu TODAM Başkanı Avukat Doğan Erkan, “Laiklik, Türkiye’de anayasada da, yasalarda da ‘aktif, etkin’ korunması gereken bir şey. Anayasanın zaten temel laik ve sosyal bir hukuk devleti tanımı var. Bunun dışında devletin amaç ve görevlerini düzenleyen 5. maddede de ‘Kişilerin ve toplumun refah ve huzurunu sağlamak’ görevi var. Bunu da sosyal hukuk devleti ilkeleriyle ve laiklik ilkesiyle yapıyor. Dolayısıyla bu Türkiye’de toplumu korumanın, toplumun huzur ve refahını sağlamanın yolu da laiklikten geçiyor” diye konuştu.

"İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ KAPSAMINDA DEĞİL"

“Dinsel bir söylemle; yurttaşların, toplumun günlük hayatına doğrudan müdahale içeren eylemler, ‘ifade özgürlüğü’ kapsamında korunamaz” sözlerini kullanan Erkan, “Çünkü Tebliğciler, bu konuşmalarında bir dinsel toplum, dinsel yönetim, bir din devletine çağırıyorlar. Bu konuda, insan hakları standartlarında belli ilkeler koyan, belli bir gelişmişlik düzeyinde olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin de (AİHM) kuralları var” dedi.

Erkan, şöyle konuştu:

“AİHM diyor ki; ifade özgürlüğünün sınırları var ve bu sınırların dışına çıktığında ifade özgürlüğü sınırlanabilir bir nispi haktır, mutlak bir hak değildir. Örneğin dini nefret. Bazı konuşmalar dini nefret içeriyor. Örneğin ayrımcılık ya da nefrete kışkırtma. Bu, bizim Türk Ceza Kanunu’nda da suç. Tebliğcilerin bu yöndeki söylemleri, bu sebeple ifade özgürlüğünün koruma alanında bulunamaz. Kendi aralarında konuşan 3-5 kişilik bir topluluk değil, toplumu dine göre yönetmeye, dini yasaklara uymaya çağırdığı için tebliğcilerin söylem biçimlerinin kimisi dini nefret içeriyor, kimisi de ayrımcılık içeriyor. Dolayısıyla ifade özgürlüğü kapsamına girmez.”

"DEMOKRATİK DÜZENE TEHDİT"

Erkan, “Bunu içermeyenlere dahi, AİHM’in bir başka sınırlama ölçütü ‘demokratik düzene tehdit.’ Eğer, ifadede savunulan kavramlar, savunulan toplum, çağırılan toplum, uyulması gereken yasaklar; demokratik düzene tehdit içeriyorsa, bu durumda da ifade özgürlüğü ilkesinden yararlanma imkanı bulamaz. Nitekim, AİHM’in Refah Partisi kararı var bu konuda” ifadelerini kullandı.

'REFAH PARTİSİ' ÖRNEĞİ

“AİHM, Refah Partisi’nin kapatılmasını, ‘partinin hedeflerinin demokratik kurallara aykırı olduğu’ gerekçesiyle, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı bulmadı” diyen Erkan, “AİHM, aynı partinin İslami kurallara yönelik eylemleri ve söylemleri ve bu yüzden şeriattan soyutlanmasının da mümkün olmadığı dile getirdi” diye konuştu.

"TEBLİĞCİLER ‘ŞERİAT’ TEBLİĞ EDİYOR, YARGILANMALARI GEREKİR"

Tebliğcilerin şeriat tebliğ ettiği değerlendirmesinde bulunan Erkan, “Şeriat tebliği, demokratik düzene tehdit içeriyor ve demokratik düzenle bağdaşmıyor. Bu nedenle koruma göremez. Kendilerini ne kadar iyi niyetli olarak düşünürlerse düşünsünler, aslında tebliğciler suç işliyor. Herkes toplumu kendi inandığı dinsel yönetim biçimine göre yönlendirmeye kalkarsa, o zaman laik bir ülke olamayız. Bu nedenle ifade özgürlüğünden yararlanamazlar. Suç işliyorlar ve yargılanmaları gerekir” sözlerini kullandı.

"DAVRANIŞLARI TACİZ VE TEHDİT BOYUTUNA VARMIŞ DURUMDA"

“Tebliğciler giderek Türkiye'nin her yerinde faaliyetlerini artıran İslamcı bir cemaat” diyen Eski Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) Başkanı Avukat Ömer Faruk Eminağaoğlu ise “Hiyerarşik veya kendi içlerindeki yapılanması ortaya konulmuş değil. Yine, bu cemaat ilk kez Türkiye'de ortaya çıkmış değil” ifadelerini kullandı.

“Halka, özel ve sosyal yaşamlarında, yılbaşı kutlanmaması, alkol tüketilmemesi, kadın ve erkeklerin el ele dolaşmaması gibi kendilerince din ve ahlak kuralları tebliğ ediyorlar. Davranışları birçok yerde, taciz, tehdit, korkutma boyutuna varmış durumda” değerlendirmesinde bulunan Eminağaoğlu şöyle konuştu:

“Özellikle kadınlara karşı, giyim, kuşam ve yaşam biçimleri nedenleriyle şiddete başvurdukları olaylar da söz konusu. Genelde cübbeli dolaşıyorlar, çok açıkça seküler yaşam tarzına karşı faaliyette bulunuyorlar. Kendilerini aklamak için, Hristiyan misyonerlerinin İslamcı versiyonu olarak görüyorlar. Hareketleri ve eylemleri bireysel mi örgütsel mi tartışmaları var.”

“EYLEMLERİ, ANAYASANIN 24. MADDESİNE AÇIKÇA AYKIRI”

Tebliğcilerin davranış ve eylemlerinin, anayasanın 24/son maddesine açıkça aykırı olduğunu belirten Eminağaoğlu, grubun kişilere yönelik eylemlerinin de ayrıca suç boyutunda olduğunun altını çizdi.

“Kaldı ki tebliğciler, eğer 1991 yılında eski Türk Ceza Yasası'nın 163’üncü maddesi kaldırılmasa idi, her durumda o kapsamda kalan bir cemaat” diyen Eminağaoğlu, “Eski TCK'nin 163'üncü maddesinin kaldırılması, Türkiye'de sosyal ve giderek siyasal yaşamda islamcı faaliyetlerin artmasına ve etkin olmasına yol açtı” sözlerini kullandı.

Eminağaoğlu, şöyle konuştu:

"Bugünkü yasalara baktığımızda eylemlerini ifade özgürlüğü kapsamında değil, TCK'nin kamu barışına yönelik suçlar kapsamındaki, halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit suçunu düzenleyen 213’üncü veya halkı kin ve düşmanlığa tahrik ile ilgili 216’ncı maddeleri kapsamında değerlendirmek mümkün."

‘Hizb-ut Tahrir’ örneğini veren Eminağaoğlu, “Hizb-ut Tahrir hilafet ve şeriat amaçlayan, laikliğe de karşı olan İslamcı bir örgüt. Bu amaca ulaşmak, şiddetle mümkün. Bu nedenle örgüt, hukuk sistemimizde terör örgütü olarak kabul ediliyor” dedi.

Tebliğcilerin bu aşamada seküler yaşama karşı olarak görüldüğünü belirten Eminağaoğlu, “Bir örgüt disiplini ortaya konulduğunda, TCK'nin 213 veya 216’ncı maddeleri dışında konuyu terör örgütü kapsamında değerlendirmek mümkün” ifadelerini kullandı.