Abone Ol

"Sezen Aksu beste ishali, Kaleci Rüştü milli kova!!!" Yalçın Küçük yine bombaladı!!!

Türkiye'nin en çok tartışılan aydını Prof. Yalçın Küçük sert eleştirilerine devam ediyor. Bergüzar Korel'e 'İnek gibi bakıyor' diyen Yalçın Küçük bu kez Zülfü Livaneli'yi topa koydu: Çağın en büyük cambazıdır... İşte Küçük'ün Sabah Pazar'da Şirin Sever'e

"Sezen Aksu beste ishali, Kaleci Rüştü milli kova!!!" Yalçın Küçük yine...

Cinayet işlemeye mahkûmum

Türkiye'nin en ünlü isimlerini Sabetayist olarak göstererek tartışmalar yaratan Yalçın Küçük'ün yeni kitabı, yine ortalığı karıştıracak. Küçük, Sezen Aksu ve Zülfü Livaneli gibi isimler hakkında yaptığı yorumları cinayet olarak yorumluyor: "Başkalarının cinayetlerini işlemeye mahkûmum; çünkü cumhuriyet, yüksek estetik, yüksek ahlak ve yüksek akıl idaresidir."

Eski Roma'da aşk ve sadakat yoktu Bugün Türkiye'de de yok!

Sabetayistlerle ilgili tezleriyle ortalığı karıştıran ve Türkiye'nin en önemli, en ünlü isimlerini 'Sabetayist' olarak gösteren Prof. Yalçın Küçük, yeni kitabıyla yine tartışılacak! Caligula-Saralı Cumhur'da milattan sonraki Roma ile bugünün İstanbul'unu karşılaştırıyor, ilginç saptamalar yapıyor: Roma'da cinsel oburluk vardı, bugün Türkiye'de de kadınlar 'ayartma' kabiliyetleri ile ölçülüyor.

- Yeni kitabınız çıktı, yine ortalığı karıştıracak mısınız?
- Kitap daha çıkmadan ortalığı karıştırdı! Az bilinenleri, belki de yanlış bilinenleri yepyeni bir bakışla yazdım. Mesela herkes 'Sende mi Brütüs?'ü bilir, başka bir şey bilmez! Halbuki Brütüs bir cumhuriyetçidir, cumhuriyeti yıkmak üzere olan Sezar'ı öldürdü. O Roma'yla bugünkü Türkiye arasında büyük yakınlıklar var.

- Açar mısınız bunu?
- Roma'da aşk yoktu, kıskançlık yoktu, sadakat hiç yoktu; cinsel oburluk vardı. Roma'nın milattan sonraki birinci yüzyılını, şimdi milenyumun ilk yüzyılı olarak İstanbul'da yaşıyoruz. Kadın ve özellikle genç kız olmanın 'ayartma' kapasitesiyle ölçüldüğünü görüyoruz. Genç diziciler, dizi yapmadıkları zamanlarda göbekli zenginlerin yataklarına girmek için birbiriyle yarışıyor. Bu imkân bolluğunda, 'azgın teke sendromu' ortaya çıkıyor.

- Kıskançlık ve aşk yok mu sizce?
- Evet. Kıskançlığın olmaması, benim bundan sonra yaz kitabı olarak yazmayı planladığım 'grup seks' kitabında da ortaya çıkacak. Grup seks olması için kıskançlık olmaması lazım. Siz hemen Sabetayizm diyeceksiniz ama bu kitapta Sabetayizim yok ama Sabetayizmin kendisinde de kıskançlık yok! Feraye Tanyolaç diye bir kadın, "Kaya'yı hiç kıskanmadım," diyor. Ne demek, nasıl kıskanmazsın?

- Kitaba dönersek, Tayyip Erdoğan'ın Çankaya'ya çıkışını engelleyecek birtakım tezler öne sürüyorsunuz. Yani yine, yeni komplo teorileri?
- Başkaları ne der, nasıl tepki gösterir bilemem ama bir özelliğim oldu artık. 2000 yılında birçok insan, "Sağolun hocam, İsmail Cem'in cumhurbaşkanlığını önlediniz," diyordu. Hayır, ben önlemedim ama önlemeye çalıştım. İsmail'in İbrani asıllı olduğunu yazarsam, bu meclis çok muhafazakâr, Cem'i cumhurbaşkanı yapmaz hesabını yaptım.

- Dolayısıyla bu kitap da Erdoğan'ın Çankaya'ya çıkmasına engel olacak, öyle mi?
- Tayyip Bey bu kitaptan sonra asla çıkamaz Çankaya'ya!

- Teorilerinizi ciddiye almayan büyük bir kesim olduğunu unutuyorsunuz ama...
- Bu teori değil ki. Bütün matbuatın yalanını çok inandırıcı bir şekilde ortaya çıkartıyorum.

- Yayıneviniz Salyangoz'un matbaası kitabı basmak istemedi değil mi?
- Açıkça söylediler; "Biz AKP açısından bu kitabı basamayız," dediler. Başka matbaa bastı, onun için bir hafta gecikti.

- Süleyman Demirel Çankaya'ya çıkınca küsüp Paris'e yerleşmiştiniz. Varsayalım Erdoğan da Çankaya'ya çıktı; yine küsüp gidecek misiniz?
- Hayır gitmem! Çünkü sadece Demirel için gitmedim. Manukyan'ın kadın vücudu satarak Türkiye'de en fazla vergi veren kimse olması, Çiller'in başbakan olması, Süleyman Bey'in cumhurbaşkanı olması... Üçü üst üste geldi. Ama Tayyip Bey Köşk'e çıksa bile rahatsız olmam çünkü bunu istemeyenler çok. Yaşar Paşa hazretlerinin tabiriyle 'zinde kuvvetler'in hepsi benim sözüme çok itibar ediyorlar!

- Siz nesiniz? Bilim adamı, aydın, yazar, komplo teorisyeni?
- Ben bir pratisyenim. Aydın; pratisyen doktor demektir, her şeyle ilgilenmelidir.

- Size 'çatlak profesör' diyorlar, bunu biliyor musunuz?
- Tabii çatlak biraz ağır ama bana çok insan 'deli' de diyor. Deli olmaktan hiçbir şikâyetim olmaz.

- Delilikle dâhilik arasında gidip geldiğinizi söylüyorlar...
- Doğan Avcıoğlu, benim için Hasan Cemal'e söylemişti bunu. Deli nedir? Aklı bizimki gibi çalışmayan insandır. Benim aklım herkesinki gibi çalışmıyor ve dolayısıyla bana deli denmesini normal karşılıyorum. Dâhi olduğumu da sanmıyorum. Aslını sorarsanız, kendimi o kadar parlak görmüyorum, aptal buluyorum!

- Megaloman bilirdim sizi. Niye parlak bulmuyorsunuz kendinizi?
- Hanımefendi, megaloman en ufak eleştiriye karşı kin duyan adamdır. Ben kin duymam. İsteyen 'megaloman' desin bana, isteyen demesin ama beni Türkiye'den çıkartın, hiçbir ciddi tartışma kalmaz! Bütün önemli tartışmaları ben çıkardım. Bu sorular benim için o kadar uzak ki... Çünkü kendimi o kadar çocuk görüyorum ki.

- Çocuk aklına göre fazla büyük tartışma çıkarıyorsunuz ama!
Çocuklar bilmezler neye bulaştıklarını, ellerini ateşe soktuklarını bilmezler! Deniz Gezmiş'ler de bilmediler!

Ben çalışkan, cesur ve hülyalıyım!

- Türkiye'deki belli mevkideki hemen herkese Yahudi, Sabetayist demek ne kadar normal?
- Ama ortaya çıkardıklarımın bir tanesi de çıkıp 'Ben Sabetayist değilim,' demedi. 'Kenan Evren öyle,' dedim, hiçbir cevap gelmedi.

- Sizi ciddiye almıyor olabilirler mi artık?
- Yaptığımız programdan alıntılar çıkartıyor gazeteler. Keşke beni ciddiye almasalar! Hiçbir yere gidemiyorum, herkes konuşmak istiyor.

- Ekşi Sözlük'te sizin için 'Kendisini o kadar ciddiye alıyor ki, bizim onu ciddiye almamıza imkân kalmıyor,' denmiş. Ne diyorsunuz buna?
- Yani bravo! Ben Türkiye'yi çok ciddiye aldığım için kendimi de ciddiye alıyorum.

- Kendinizden başkasını da ciddiye almıyorsunuz zaten! Yaşar Kemal, Orhan Pamuk, Ahmet Altan. Eleştirmediğiniz yok! Ciddiye aldığınız kimse var mı Allah aşkına?
- Çok fazla insan beğendiğim için eleştirirler halbuki beni. Namık Kemal, Enver Paşa...

- Bugünden bahsedelim...
- Son programda Hüsamettin Cindoruk'a 'Hocam,' dedim. Türkiye'nin büyük aydınlarının hepsinden övgüyle bahsediyorum; eleştirmek başka bir şey. Merak konusunda önümde iki adam vardır; biri Balzac, biri Leonardo da Vinci.

- Türkiye'de yok mu?
İnsanlar bugünden çok fazla kimseyi beğenmezler, güzel kadınlar hariç tabii!

- Ya aydınları?
Türkiye aydını tembeldir, ben çalışkanım! Kabul edilmiş düşüncelerin dışına çıkmaktan korkarlar, ben cesurum. Türkiye aydınının hülyası yoktur, ben hülyalıyım. Ben aydınları değiştirmek istiyorum

'Livaneli teneke sesli; Ferhat Göçer detone!'

- Aydınlar üzerine, Türkiye üzerine tezler yazan biri olarak magazin üzerine tezler üretmek sizi magazinleştirmiyor mu?
- Ha çok güzel soru! Nasıl baktığımı söyleyeyim: Bir düzen; dinle, tapınaklarla ayakta kalır. Türkiye düzeni ise putlarla ayakta kalıyor, magazindekiler de küçük tanrıcıklar bence ve ben onlara olan güveni sarsıyorum. Bakın diyorum ki; bunların hiçbirinin kabiliyeti yok, bunların hepsi sizi kandırıyor, bunların hiçbiri şarkı söyleyemez.

- Güven duyulacak kimse de bırakmıyorsunuz ama...
- Bu da benim kabahatim değil. Mesela Hakan Aysev'i çok övdüm. Ressamları överim. Hiçbirinizin söylemediklerini söylüyorum. Doktorluktan dönme bir adam, detone, bunu nasıl şarkıcı yaparsınız?

-

Ferhat Göçer mi?
- Nasıl isterseniz öyle söyleyin. Bana Yeni Harman dergisi 'Kaleci Rüştü için ne düşünüyorsunuz?' diye sordu. 'Milli kovadır,' dedim. Benimle dalga geçtiler, 'Naptınız hocam, Barcelona'ya gidiyor,' dediler. Üç sene kaldı ama! Ben futbol bilmem ama tariflere bakıyorum.

- Başka kimi harcayacaksınız?
- Zülfü Livaneli, çağın en büyük cambazıdır. 15 yıl bekledim biriniz belki söylersiniz diye... En sonunda 'Teneke seslidir,' dedim. Herkes, 'Hocam sağol,' demeye başladı.

- Sezen Aksu'nun 'beste ishali' olduğunu, Bergüzar Korel'in 'inek gibi baktığını' söylüyorsunuz. Popüler olmak için mi yapıyorsunuz bunu?
- Hanımefendi, ben televizyonlara çıkmak istemeyen, popüler olmayı sevmeyen bir insanım. Ama popülerim! Ben 'kıtlık rantı'ndan yararlanıyorum. Aydın tükendi ve hepsinin işini yapıyorum. Sık sık söylerim; hep başkalarının cinayetlerini işliyorum. 'İnek gibi bakıyor' veya 'beste ishali oldu' demek cinayettir biliyorum. Ancak bu cinayetler icra edilmelidir. Başkalarının cinayetlerini işlemeye mahkûmum; çünkü cumhuriyet, yüksek estetik, yüksek ahlak ve yüksek akıl idaresidir.

'Tamam beni faşistlikle suçlayın!'

- Pekçok insanın Sabetayist olduğu için haksız yere mevki sahibi olduğunu anlattınız. Faşistlikle suçladılar sizi...
- Tamam faşistlikle suçlayın ama ben şunu söylüyorum; İbrani asıllı olmayan hiç kimse dizi, reklam ve TV sektöründe hiçbir yere gelemez! En kabiliyetsiz olanlar en yüksek yerlere geliyor!

- Maalesef öyle ama bu, Sabetayistlikle mi açıklanmalı?
- Nasıl açıklanabilir hanımefendi, gizli örgüt gibi çalışıyorlar. Mesela stand-up'çı olmak için şunlar şarttır: Ses ve yüz taklidi yapacaksınız, şarkı söyleyebileceksiniz, başkalarının şarkılarını taklit edebileceksiniz, biraz zekânız olacak, dünyaya eleştirel bakacaksınız. Var mı Türkiye'de böyle bir stand up'çı?

- Cem Yılmaz zeki bir adam?
- Nereden çıkartıyorsunuz? Bu çocuk gülünecek hiçbir söz söylemiyor. Kendisi gülüyor, öbürleri de gülüyor. O çocuğun çevresine eleştirel bir bakışı yok ki! Fazıl Say 'Ahmet Ertegün bizi kollamadı,' diyor. (Bir dergi küpürü gösteriyor) İngiltere'nin ünlü müzik dergisi The Gramophone 'Fazıl Say'ın çalışı zariflikten yoksun,' diyor. Fazıl Say turne piyanistinin ötesinde değildir! Mesela Ertegün, Tarkan'ı desteklese ne olur, desteklemese ne olur? Sesi yok ki!

- Yapmayın!
Tarkan tek bir şarkı söyleyecek kadar nefesi olmayan bir insan. Makineden söylerseniz beni de şarkıcı yaparsınız. Soyadı ne?

- Tevetoğlu.
- Tevet İbranice'de bir aydır, Tarkan İbrani asıllıdır, Fethi Tevet'in yeğenidir. Türkiye'de bir istihbaratçı milletvekilinin oğlu, çok sağcı bir adamdır, tek özelliği soyadıdır. Tarkan gibi 100 bin tane adam bulursunuz New York sokaklarında, o seste.

- Ne yani, Türkiye'de iyi şarkı söyleyen tek Allah'ın kulu yok mu?
- İbrahim'in (Tatlıses) sesi çok güzel. Bakın ben bilim yapıyorum; söylediğim de şu, başkasına imkân vermiyorlar, çok dar bir grup. Bir ülkede kekeme bir insan talk show yapıyorsa o ülke bitmiştir.

- Kekeme Beyaz mı?
- Evet.

- O sadece R'leri söyleyemiyor.
- Birçok sözü söyleyemiyor!

Kırmızı atkının esprisi:

İlk kez Mehmet Ali Aybar, Doğu Perinçek ile benim konuşmacı olduğumuz Şişli'deki 3 bin kişilik toplantıda taktım. 20 yıl önceydi; basın, toplantıdan çok bunun üzerinde durdu. Sonra kırmızı atkıyı benimle özdeşleştirdiler; beni onsuz kabul etmediler. Bir kez Diyarbakır'a konferansa gitmiştim, sıcaklık 40 dereceydi. Takmadan çıktım, Kürtlerimiz otele geri yolladılar beni, kabul etmediler. Bence kırmızı sallandıkça insanlarımız öfkelerini toprağa akıtıyorlar. Pasifist bir işlevi var ama bana yakışmıyor!

Kalpakların esprisi:

Sol, 1960 yıllarındaki büyük yükselişine 'İkinci Kuva-i Milliye' mücadelesi olarak başladı. Solcu gençlik kalpak giyiyordu, yani Kuva-i Milliye savaşının işaretidir bu...
Söyleşi: Şirin SEVER www.sabah.com.tr