Abone Ol

Okan Bayülgen kadınların en çok neresine bayılıyor? Makina'yı neden bırakıyor?

Okan Bayülgen Sabah Pazar ekine verdiği röportajda, televizyonu bırakacağını açıklıyor. Bir süre öncesine kadar insanları hiç dinlemediğini ve onlarla anlaşamadığını söyleyen Bayülgen, "Kadın erkek herkes bana âşık," diyor..

Okan Bayülgen kadınların en çok neresine bayılıyor? Makina'yı neden...
ŞEBNEM AKSON'UN RÖPORTAJI
- Türk halkı sizi nasıl kabul etti?
- Bir gecede... 1995 senesinin bir ocak ayı sonunda suratına telefon kapatan bir adamı bir gecede kabul edip, onu bir gecede şöhret yaptı. Ertesi gün, yine Bebek'te başka bir evde oturuyordum. Normal, sokağa çıkışımı; ekmek, sosis, peynir almaya gidişimi başaramadım o sabah. Millet sokakta durdu ve herkes bana bakmaya başladı. Bir anda Bebek'te, Bebek Meydanı'nda bir sessizlik oldu. Koşa koşa eve kaçtım. Evliydim ve karıma dedim ki, "Gaye, çıkıp alışverişleri sen yapıyorsun, bundan sonra ben sokağa çıkamıyorum."

- Uzun zamandır evlenmiyorsunuz...
- Evet.

- Sebep?
- Sebep şu. Benim iki evliliğim arka arkaya oldu. Daha öncesinde de bir gençlik maceram olmuştu, bir aşk evliliği... Sonrasında diğer iki aşk evliliğim biraz arka arkaya oldu. Şimdi galiba sorumluluk duygum arttı, o yüzden evlenmiyorum.

- Birçok insana, karşınızdaki kendinden söz etmeye kalksa sıkılacakmış, havalara bakacakmış hissi veriyorsunuz. Sevgiliniz sizin bu egosantrizminizden ötürü sıkıntı çekiyor mu dersiniz?
- Benim çok sık görüşmesem de şöhretli arkadaşlarım var. Bakıyorum yaşlı, genç, kız, erkek kendilerinden söz edilmesinden çok hoşlanıyorlar. Halbuki onların bu konuda doygun olmaları icap eder değil mi? Hiç sıradan hayat sürmedikleri halde "Sıradan hayat sürüyorlar," deriz onlara, hiç normal olmadıkları halde "Normal insanlar," deriz. Aslında şöhretler daha normal gibi görünmek durumundadır. Benim başıma geldi örneğin; bir yere girdim o sırada beni tanımayan, benim de tanımadığım insanlar benden bahsediyorlardı. Gazeteler de bizden bahsediyor değil mi? İsmimizle, cismimizle, biraz doygun olmak gerekmez mi? Hayır öyle olmuyor. Senden bahsedildikçe bahsedilmesini istiyorsun. Saçma sapan bir durum. Niye böyle oluyor derken şunu fark ettim. Ben hep karşımdakinin lafını tamamlıyorum. Onun ne söyleyeceğini hemen anlamış gibi yapıyorum. Halbuki değil, evet zeki bir çocuğum ama karşımdakini dinlesem, aslında çok eğlenceli. İnsan karşısındaki konuşurken hemen bir şey söylemek gibi bir şey uyanıyor içinde, 'Tamam anladım, bak ben de sana başka bir şey söyleyeceğim' gibi. Fakat o zaman da hiç anlaşamadığımızı buldum.


- Ne yaptınız peki?
- Kendimi tuttum birkaç kere. Karşımdakinin boynuna hiçbir yafta asmadan, karşımdakini dinlemeye başladım. O kadar daha eğlenceli ki... Sonra dinleyen bir adam haline geldim, hakikaten dinliyorum artık. Gözlerimi dikerek dinliyorum üstelik. Bu sefer de şöyle bir şey oldu, çok âşık olan oldu bana şimdi de. Ciddi söylüyorum, kadın erkek, hiç fark etmiyor... Halbuki şunu sanırız değil mi; bize âşık olunması için bizim sürekli konuşmamız, eylemde bulunmamız gerekir... Komedyensen sürekli espri yapacaksın gibi. Bunlar sevgi yavşaklığı... Buna gerek yok. Karşı tarafı gözlerini dikip onu anlamaya çalışarak ama samimi olarak rol yapmadan anlamaya çalışarak dinlersen, karşı taraf sana küt diye âşık oluyor! Gerçekten kadın ve erkek bana çok âşık olan tip var. Ben dinliyorum. "Anlatabilir miyim bunu sana?" diyor, tabii anlatabilirsin, anlat. Oturuyorum gözünün içine baka baka dinliyorum
 
 Ya çok seviliyor ya da nefret ediliyorsunuz. Avamla aranız nasıldır sizin?
- Şükürler olsun ki, hiç saygısızlık görmedim. Yani "Hişşt, bizim oğlan, gel de buraya bir espri yapıver gari," gibi bir şey, hiç duymadım. Baştan sempatik, öyle "Beni kucaklayın, beni kanatlarınızın altına alın," gibi bir talebim de olmadı zaten. Mesafeli bir adamım. Kendimi harika yerine koyup da söylermişim gibi anlaşılmasın ama; bütün harikalar, ürpertici kılıklara bürünmeli çünkü kalplerde ancak bu şekilde yer edinebilirler.

- Neden?
- Çünkü kalbin ürpertici ya da ilk başta rahatsızlık veren, tedirgin olarak yaklaştığı bir şeyi seçmek, onunla ilgili karar vermek, sonra sevmek... Öyle durup dururken sevmekten söz etmiyorum, bir insanı sevmek için uğraşmaktan, bir eylem gerçekleştirmekten söz ediyorum. Çünkü ancak o takdirde bilinçli bir karar verip o insanı hakikaten kalbinize sokmuşsunuz demektir.

- Aşkı tarif ediyorsunuz siz, çok şey istemiyor musunuz insanlardan?
- Aynen öyle. Ama bu yüzden ben bir pop ilah, bir TV starı ya da son çevirdiği filmde başarılı olmuş bir oyuncu gibi değilim kalplerinde, hakikaten oradayım. Benimsenmişimdir, savunulurum da. O yüzden bütün medyanın dönem dönem beni antipatik gösterme çabaları çok ağırlaştırılmıştır.
 
 En son ne zaman ağladınız?
- Hep gizli gizli ağlarım ben. Çok gizli gizli ağlarım kimse görmez, kimseye göstermem. Ne televizyonda, ne de kız arkadaşıma gösteririm. Şuna da inanırım, hanımların yanında fazla ağlamak da iyi bir şey değildir. Ama bir kere sağlam ağlarsın, tekrar âşık olur sana.

- Peki en son bir kadının önünde ne zaman ağladınız?
- Bir zaman oldu herhalde. Evet bir kadının önünde ağladım, "Evet ben hata ettim," diye. Tabii ki, robot değiliz ki. Şöhretliyim ama pop star değilim. Tabii ki ağlayacağım.

- Kadınlar üzerindeki etkinizden haberdarsınız ama..
- Beraber olduğum bütün kadınlar üzerinde çok etkili oldum, aynen onların benim üzerimde çok etkili oldukları gibi.

- Asena'nın size olan aşkını okumuşsunuzdur, bir değeri var mı sizin için?
- Değeri var tabii. Bir de bu röportajında bunu o kadar hoş bir şekilde anlatmış ki... Böbürlenmedim, kendime pay çıkarmaya çalışmadım, Asena'nın benimle ilgili ya da bir başkasıyla ilgili duygularını böyle nazik ve safça, dile getirişine bayıldım.

- Karşılaşsanız nasıl bir an olur?
- Bir kere ona karşı sinirliyim. Seray Sever'le beraber programı dağıttıklarından beri, ikisine birden hem de. Çünkü geldiler ve iki yaramaz kız olarak programı dağıttılar. Ve benim programımı sürekli takip edenlerin beni çok ağır bir şekilde sözlüklerde, forumlarda, sokakta, gazetelerde eleştirmelerine neden oldular. Karşılaşsak röportajdaki laflarından çok hoşlandığımı söylerim ama bir taraftan da ona kızgınlığımı yine dile getiririm.
 
 Televizyonu bırakıyormuşsunuz...
- Bu sezon bırakıyorum. Tutmuş bir iş, zirvede, ödüllere doymuyor... Bütün dizileri ve dünyanın paralarına yapılan büyük yarışma programlarını geçerek ilk beşte. İlk 10'dan dışarı hiç çıkmıyor.

- Ne yapmak için bırakıyorsunuz?
- Bir sürü şey. Siz olsanız bırakır mısınız? Hazır buradan para da geliyor. Kimse size "Kışt," demiyor. Ama ben senelerdir hep anlayış ve kabul ediş üzerine ilişki götürdüm. Kendi iş çevremden başlayan ve seyirciye kadar uzanan, anlamak ve kabul etmek. Bu farklı bir adam, ben onun farkındayım. Onunla konuşuyorum ve onu anlıyorum. Onun benimle yaşamasını kabul ediyorum. Benden farklı biri olarak... Hatta hoşnutum, çünkü bana zenginlik katıyor. Bunlar aynı zamanda bizim seçim arifesinde konuştuğumuz maddeler.
 
 'Yüzdeki çizgiler, yaşlanmanın izleri ne güzel, onların hepsi çok kıymetli' gibilerden bir sergi bile yaptınız. Ama siz hep genç ve çıtır kızlarla birliktesiniz hani çizgiler? Burada bir çelişki yok mu acaba?
- Bu çok yüzeysel bir anlayış. Ben kendi yüzümdeki çizgilerden bahsediyorum, aktörlerin yüzündeki çizgilerden. Kadınların yüzündeki çizgilerden bahsettiğim zaman da hakikaten bana gözaltı torbaları çok seksi geliyor. Âşık olduğum bir şey, gözaltı torbalarına bayılırım.

- Neden onlardan biriyle olmuyorsunuz da genç, güzel, çizgisi az, botokslu ya da ameliyatlı insanlarla oluyorsunuz?
- Kadınlara yaklaşımımda botokslu botokssuz diye ayrımlar yok. Ben bu hanımlarla bir şeyler yapmayı sevdim. Gülmeyi, eğlenmeyi, konuşmayı, sevişmeyi bir sabah uyku sersemi kahve içmeyi sevdim..
 

'Ne parayı istiyorum, ne şöhreti, ne de kadınları'

- Hayat akarken telaşa düştüğünüz bir iki mevzu var mı?
- Durmalar yok. Burada duralım ve biraz oturalım istiyorum. Ruhumuz gidiyor sürekli. Yakın tarihte dayımı kaybettim, birkaç gün önce. Az kalsın ölmeden önce göremeyecektim. Çok etkiledi bu beni. Sonra, işte hani evine gittiğinde albümler, eski fotoğraflar filan hep onlar çıkar ya... Bir eski fotoğrafa dedim ki, "Ben şimdi oraya gitmek istiyorum," hemen buradan kalkıp o fotoğrafa... Orası benim çocukluğumda bir ev, bir sokak ve ben hemen oraya gitmek istiyorum. Ne parayı istiyorum, ne şöhreti, ne kadınları, ne de ülke çapında bir başarıyı... O kadar istiyorum orada olmayı, bunun nostaljik olmakla alakası yok. Ama bir yandan da yeniliği seven bir tarafım var... Bir de ne kadar müthiş hayatlar yaşarsak yaşayalım, bir sonraki jenerasyonun anlaması güç