Abone Ol

Müjdat Gezen; Ben anacı bir babayım

Babalar Günü için kiminle röportaj yapılır diye düşününce aklıma gelen ilk gelen isim Müjdat Gezen oldu. Yıllardır cebinden para harcayarak binlerce gence babalık yapan, ücretsiz eğitim imkanı sağlayarak sektöre birbirinden yetenekli oyuncular kazandıran bu cesur ve özverili adamla...

Müjdat Gezen; Ben anacı bir babayım

Babalar Günü için kiminle röportaj yapılır diye düşününce aklıma gelen ilk gelen isim Müjdat Gezen oldu. Yıllardır cebinden para harcayarak binlerce gence babalık yapan, ücretsiz eğitim imkanı sağlayarak sektöre birbirinden yetenekli oyuncular kazandıran bu cesur ve özverili adamla hayatın içinden bir sohbet gerçekleştirdik.

Kilyos’ta ağaçlar içinde muhteşem bir bahçede beş köpekle karşıladınız bizi. Siz sadece kendi kızınızın, binlerce öğrencinizin değil bunların da babasısınız.
- Tabii ki. Onlar başımın tacı. Köpeklerin beşi de rahatça sabah yanıma gelip yatağa çıksın diye daha yeni yatağı değiştirdim, kocaman bir yatak aldım. Şimdi beşiyle birlikte uyanıyoruz sabahları.

Nereden geliyor bu hayvan sevgisi?

- Çocukluktan. Sekiz enikli köpeği çocuklarıyla birlikte eve getirmiştim, annem hepimizi birden kovdu evden. Maymun, baykuş dahil hayatımda beslemediğim hayvan kalmadı. Yılanı bile öldürmem, kepçeyle alır dereye atarım.
Kaçıncı sanat yılınız?

- Ben 1953 yılında çıktım sahneye, 61 yıldır oradayım. Anneme ilk ekmek parasını götüreli de 54 yıl oldu. Hiç unutmam 10 liraydı yevmiyem Şehir Tiyatrosu’nda, yıl 1960’dı...

Ne sevinmiştir anneniz...

- Annemin kabul günüydü o gün. “Anne bu benim ilk maaşım, sana getirdim” dedim, koydum parayı masaya. Annem başladı ağlamaya. Bir yandan misafirlere çay ikram ediyor, bir yandan ağlıyordu.

İstiyorlar mıydı sizin tyatroyla ilgilenmenizi?

- Ben sınıfta kaldım iki yıl üst üste. Babam çekti sonra bir kenara, “Sen ne yapmaya çalışıyorsun?” diye sordu. “Tiyatrocu olmak istiyorum” dedim. “Oğlum okumayan adamdan tiyatrocu olur mu? Sen okulunu bitir, söz veriyorum elimle götürüp yazdıracağım” dedi. O yılki not ortalamam 10 üzerinden 9,5’tu. Babam sözünü tuttu, beni Şehir Tiyatroları’na götürdü. Konservatuar sınavına girdim, kazandım. Bütün bunlar yaşanalı 54 yıl olmuş işte.

Bugün Babalar Günü. Nasıl bir baba Müjdat Gezen?

- Ben anacı bir babayım. Zaten genel olarak kadından yanayım. Nazım’ın dediği yoldan giderim; analardır adam eden adamı... Babalar ikiye ayrılır; normal baba ve iskele babası (gülüyor). Normal babalar, babalık görevlerini yapar. O da daha çok ekonomik destek anlamına gelir. Ama ben kızıma öyle davranmadım. Kızımla evvela arkadaş oldum. Annesini yitirdiğinden beri bende hem anneliği, hem babalığı, hem dostluğu yaşıyor.

Nasıl kutluyorsunuz Babalar Günü’nü?

- Kutlamayız biz. Telefon eder, o kadar... Yanlış anlaşılmasın ama Anneler Günü, Babalar Günü, Sevgililer Günü gibi şeyleri kapitalizmin uydurma tüketimleri olarak görüyorum ben.

Sizinki egoyu besleyen bir meslek. Nasıl baş ediyorsunuz egonuzla?

- Mesleğimin bir özelliği var; başkalarını mutlu ettiğim zaman mutlu olurum ben. Tiyatroculuğun özelliği odur. Bir de ben 10 yaşında sahneye çıktım, her şey çok yavaş gelişti. Yani bir sabah uyandım, meşhurum, televizyondayım gibi bir durum değil.

Övgüyü nasıl karşılıyorsunuz?

- Yüzüme karşı övülmekten nefret ederim ben, mutlaka bir bahaneyle kaçarım. Ben yokken övün! Çok daha güzel bir şeydir o...

BEN MİNARE DÜZELTTİRMİŞ ADAMIM, YAMUKLUK İSTEMEM

Hastalık hastalığınız devam ediyor mu?

- Doktorum Profesör Sabahattin Kerimoğlu’na “Hocam bu hastalık hastalığı ne zaman geçecek?” diye sormuştum. “Merak etme evladım, 50’den sonra geçer, çünkü ondan sonra hastalıkların kendisi gelmeye başlar” demişti. Doğruymuş. Bel fıtığı falan oldum, hastalık hastalığından eser kalmadı!

Peki simetri takıntısı? O nasıl ortaya çıktı?

- Süleyman Velioğlu’na gittim, “Çocukluk arkadaşım Savaş Dinçel şizofrenik belirtiler gösteriyor” dedim. Süleyman abi “Savaş’ı getirme, kendin gel” dedi. Nedenini sordum. “Bir saattir masanın üstünü düzeltiyorsun. Bunun adı simetromani, iyi aile çocuğu hastalığı” diye cevap verdi. Mesela siyah gömleğin üstünde beyaz iplik var değil mi, oradan almazsam oynatırım!

Minare düzelttirdiğiniz doğru mu?

- Doğru. Savaş Dinçel’le oyun yazıyoruz. Onun önündeki kağıtlar o kadar dağınık ki, dayanamıyor düzeltiyorum sürekli. “Oynama, ben böyle alışkınım” dedi. “Tamam” dedim ama yine düzelttim. “Müjdat yapma, bak rahatsız oluyorum” diye uyardı bu kez... Ben yine düzeltince “Sana bir numara yaparım, ömür boyu kalkamazsın altından” diye tehdit etti.

Bir saat geçti aradan, dayanamadım, yine düzelttim. Savaş camın önüne geçti, “Gelsene bir dakika” diye yanına çağırdı. O zamanlar Cihangir’de evim var, pencereden de Mimar Sinan’ın tek minareli camii görünüyor. Onu gösterdi; minarenin ucu yamuk! Ben o kadar sene nasıl görmemişim bilmem, ama yamuk işte! Hemen Eski Eserler Müdürlüğü’nü aradım.

Ben normalde bilet ayırtırken bile isim veremem, bu kez verdim ismimi, dedim ki “Efendim ben Müjdat Gezen. Burada Sinan’ın çok güzel bir camii var fakat minarenin ucu yamuk”... Adam benim çatlak olduğumu bilmiyor, normal bir insan zannediyor. “Hocam kuzeye bakanlar öyle olur” dedi, izahat veriyor bildiğin...
“Bir yabancı mimar arkadaşım gelecek Belçika’dan, acaba bana sorarsa ne demeliyim?” diye üsteledim. “Ben bununla ilgileneceğim” dedi. Aradan 15-20 gün geçti. Aradım Savaş’ı, dedim “Gel buraya, iskele kurmuşlar, minarenin ucunu düzeltiyorlar”... Valla bunu da yaptım. Yamukluğa tahammülüm yok işte. İnsan ilişkilerinde de geçerli bu.

BEN BORÇTAN KORKMAM EVİM DE İPOTEKLİ ZATEN Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde yıllardır ücretsiz eğitim veriyorsunuz. Ve bu merkezden müthiş oyuncular çıktı. Yaptığınız delilik mutlu sonuçlandı diyebilir miyiz!

- Ben alkış almak için değil, mutlu olmak için açtım o okulları. Seni ne mutlu ediyorsa onu yapacaksın. Mutluluk vermek seni mutlandırıyorsa ve sonunda hiç beklemediğin anda alkışını alıyorsan, daha ne...

Hikayesi nedir bu okulların?

- Hocalık yaptığım eski okulumda Mustafa diye bir öğrencim bana veda etmeye geldi. “Ayrılıyorum okuldan, harç paramı yatıramadım” dedi. “Harç parası ne kadar?” dedim, 25 liraymış. Cebimde de 35 liram var, verdim ona “Al yatır” dedim. Yatırdı, sınıfı geçti, mezun oldu. Ondan sonra “Allah bir gün bana para versin, bedava okul açayım” dedim. O para geldi, okul açtık, bedava yaptık. Şu an bizden mezun tam 77 öğrenci başrol oynuyor.
Bakırköy’de yeni bir yer daha açacağınız doğru mu?

- Eğer uygun fiyata yer bulursak açacağım. Uygun kiralık yer olmazsa banka kredisiyle satın alacağım. Ben borçlanmaktan hiç korkmam. Şu an evim de ipotekli.

Para sizin için ne anlam ifade ediyor?

- Benjamin Franklin demiş ki “Para her şeyi yapar diyen, para için her şeyi yapar”... Evet para sağlık için gerekli olabilir ama bir dost ya da huzur satın alamaz.

Emeklilik planınızı yaptınız mı?

- Sahnede öleyim, benim için bundan güzeli olmaz. Neticede 70’i devirdim ve mesleği bırakmayı düşünmüyorum. Durursak düşeriz.

Sizin dersleriniz nasıl geçiyor? Neler öğretiyorsunuz öğrencilerinize? 

- Ben oyunculuk öğretirim, politika konuşmam derslerde. İyi insandan iyi oyuncu çıkacağını anlatırım. Hipokrat’ın bir felsefesi vardır, “Meslektaşlarım kardeşlerimdir” der. Ben meslektaşlarım hakkında da aleyhte konuşmayı sevmem. Yani müstahaksa bile beni ilgilendirmez o...

ATATÜRK’ÜN ANITKABİN SESİNİ BEN DEĞİŞTİRDİM

“Hiçbir yere ait olmak istemem. Bağımsızlığı seviyorum” demişsiniz.

- Bağımsızlık risktir. Bu Mustafa Kemal’in sloganıdır. “Bağımsızlık benim karakterimdir” diyor. Ne Sovyetler Birliği’ne yanaşıyor, ne Avrupa topluluğuna... Bu arada Atatürk takıntım olduğu doğrudur. Ara ara Anıtkabir’e gidip özür diliyorum ondan. En son deftere “Atam sana geldim, özür dilemeye” yazdım.

Neden?

- Atatürk’ten tam özür dilenecek çağdayız çünkü. Ayrıca Anıtkabir’deki Atatürk sesini de değiştirdim.

Anlamadım!

- Anıtkabir’i aradığınızda onun “Az zamanda çok büyük işler yaptık” diyen sesi duyulur. Orada Muzaffer Albay var, bir gün dayanamadım “Muzaffer, bu Atatürk’ün sesi değil” dedim. “Olur mu hocam” falan diyecek oldu. Açıkladım: “Bak, benim eskiden plak mağazam vardı, 78’lik plaklar satardım. Devir biraz fazla döndüğü zaman ses ince çıkardı.” Sonra girdim stüdyoya, sesi normale çevirdim. Şimdi Anıtkabir’i ara, Atatürk’ün gerçek sesini duyarsın.

Ne zaman yaptınız bunu?

- Bir sene evvel.

Kıskanç mısınız?

- Hiç. Hele meslektaşlarıma karşı sıfır. O duyguyu tanrı bana vermemiş.

Hırs?

- Sıfır, hiç.

Hırs olmadan bu kadar başarı olur mu?

- Çok çalışırsan olur. Şimdi üçüncü okulumu açmaya hazırlanıyorum. Türkan Şoray Sinema Akademisi de olacak orada. Bir tane sürprizim var, ilk defa söylüyorum; Yılmaz Özdil Yazı Okulu.

Sinema yapmıyorsunuz bu aralar?

- Seyretmeyi seviyorum ama yaparken yoruluyorum, eskisi gibi değilim. Mesela “Memlekette Demokrasi Var”ı yaptık. Bel fıtığı oldum filmi çekerken. Dizi de yapmıyorum.

GENÇLİĞİNİZİN KIYMETİNİ BİLİN

Bu röportajın yayınlandığı gün, Babalar Günü’nde nerede olacaksınız?

- İda Dağları’nda... Orada baba Zeus var biliyorsun, ona bir kadeh kaldırmak istiyorum. Tuncel Kurtiz de orada, belki mezarına giderim. Tuncel eski ortağımdır, koca kafayı çok severdim, çok iyi aktördü.

Peki son olarak “çocuğum” dediğiniz öğrencileriniz için bir mesaj alsam.

- Bir gün Aydın Boysan’la rakı içiyoruz, durup dururken “Gençliğinin kıymetini bil” dedi. “Abi ne gençliği, 70 yaşındayım” dedim. “Ben 94” diye karşılık verdi. Haklıydı... Ben de öğrencilerime ve tüm gençlere diyorum ki, gençliklerinin kıymetini bilsinler. Her şey geri gelebilir ama gençlik asla.

ŞAHAN GÖZÜMDEN YAŞ GETİRDİ AMA CEM’E GÜLEMEDİM

Yeni komedyenleri, komedi filmlerini nasıl buluyorsunuz?

- Ben beğeniyorum. Bazılarına belki çok ters gelecek ama “Recep İvedik”in bir filmine kriz halinde güldüm mesela, gözümden yaş geldi. Birincisi çocuk (Şahan Gökbakar) çok iyi bir oyunculuk eğitimi almış, Bilkent’in oyunculuk bölümünden mezun.
İkincisi çok yetenekli. Ben onun bir kadın taklidine rastladım, gerçekten kadın sandım. Öbür tafta Cem Yılmaz’ın sahne şovlarının sonuncusuna çok gülemedim. Son 10 dakikasında belden aşağı kısımlarına güldüm. Ama yanlış anlaşılmasın, Cem’i de çok iyi buluyorum. Ata Demirer de iyi. Bizim öğrencilerin adlarını vermek istemiyorum tabii, onların hepsini çok beğendiğimi söyleyebilirim.

Ömür Gedik - Hürriyet