Abone Ol

Mehmet Acet: Newsweek dergisi FETÖ işbirliğinde Erdoğan'ı tasfiye etmek istiyor

Yeni Şafak yazarı Mehmet Acet, ABD'de yayın yapan Newsweek dergisinin 'FETÖ' işbirliğiyle Türkiye'nin ekonomik sorunlarını kullanarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı tasfiye etmek niyetinde olduğunu iddia etti.

Newsweek, FETÖ işbirliğinde Erdoğan'ı tasfiye etmek..

"Çakallar puslu havayı sever" vurgusu yapan Acet, "Amerikan Newsweek Dergisi'nde şöyle söyleniyor:

Özgür Dünya Erdoğan’a karşı ne kadar erken harekete geçerse, dünyamız o kadar erken daha güvenli hale gelecektir.

Erdoğan’ı tasfiye etmek için Türkiye’nin ekonomik sorunlarını kullanmak iyi bir yöntem olur.

Enes Kanter gibi yurt dışında yaşayan Türk vatandaşları seslerini yükseltip Türk halkını Erdoğan’a karşı birleştirmeli" denildiğini kaydetti.

"Aslında Erdoğan şunu kastetti"

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABD Başkanı Donald Trump'a 'Sizin de benim gibi seveniniz var, sevmeyeniniz' dediğini iddia eden yazar bu açıklamada Erdoğan'ın kastını "Bugün Amerika’da sizinle uğraşanlarla, 5 yıldır burada benimle uğraşanlar aynı kesimler” olarak yorumladığını belirtti.

Mehmet Acet'in "Puslu havadan yararlanmak isteyen çakallara dikkat!" başlığıyla yayımlanan yazısında şu ifadeler yer aldı: 

"Amerikan Newsweek Dergisi’nde çıkan yazıda şöyle şeyler söyleniyor:

Özgür Dünya Erdoğan’a karşı ne kadar erken harekete geçerse, dünyamız o kadar erken daha güvenli hale gelecektir.

Erdoğan’ı tasfiye etmek için Türkiye’nin ekonomik sorunlarını kullanmak iyi bir yöntem olur.

Enes Kanter gibi yurtdışında yaşayan Türk vatandaşları seslerini yükseltip Türk halkını Erdoğan’a karşı birleştirmeli.

(Ha bu arada, fırsat bu fırsat) ABD diğer 29 ülke gibi, Ermeni soykırımı iddialarını kabul etmeli.

Meselelerin püf noktalarını yakalamaktaki maharetiyle tanıdığımız Star Gazetesinin Ankara Temsilcisi Mustafa Kartoğlu’nun şu hatırlatmasıyla dikkatleri toplayalım:

Amerika’nın anlı şanlı Newsweek dergisi yazılı baskıdan internete yöneldiği için ciddi anlamda para sıkıntısı çekiyor olmalı!

Değilse, adil, açık, demokratik ölçülere uygun şekilde yapılan seçimlerden daha 1,5 ay önce zaferle çıkmış bir ismi, ülkesini 40 yıldır demir yumrukla yöneten bir Ortadoğu diktatörü gibi sunmak, Erdoğan’ı Beşar Esad gibi kendi halkını topluca katleden bir isim için yapılabilecek ‘Tiran’ benzetmesiyle anmak, ancak bizim bildiğimiz FETÖ yayınlarında bir de marjinal dergilerde görülebilecek bir şeydir.

Ya FETÖ vermiştir parayı, ya 15 Temmuz darbesine 3 milyar dolar fonlama yaptıkları Türk istihbaratı tarafından tespit edilmiş olan Birleşik Arap Emirlikleri falan.

Ama ilkin Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın afiş ettiği bu yazının bedavadan yazıldığını hiç zannetmiyorum.

İşin içinde 5 senedir envai çeşidi sergilenmiş olan bel altı vuruşların işe yaramamış olmasının getirdiği bir öfke hali de var tabi.

Vurdulu kırdılı bir üslupla kendilerine makale yazıyormuş süsü vermelerinin bir nedeni bu.

Bilirsiniz, çakallar puslu havayı severler.

Şimdi de böyle bir ortam var.

Türk Amerikan ilişkilerinde rahip Brunson kriziyle açılan yaranın başına üşüşüp kanama halinin devamını sağlamaya çalışıyorlar.

Şu aralar yaptıkları gibi ekonomi üzerinden bir anekdotla devam edelim.

Seçimlerden önce o dönem ekonomi yönetimi içinde sandalye sahibi olan bir isimle konuşuyorduk:

Dedi ki;

“İşin aslı yatırımcının büyük bölümü meselelere ideolojik bakmaz. Parasının güvenliği önemlidir onun için. Yatırım yaptığı ülkede para kazanacak mıyım kazanamayacak mıyım ona bakar.”

Peki, meseleye ideolojik ve operasyonel mantıkla yaklaşanlar kimlerdir?

Amerikan merkezli kredi derecelendirme kuruluşları.

İki tane de örnek vermişti o dönem konuştuğum kişi:

“18 Nisan’da erken seçim kararı aldığımızda piyasalar bunu pozitif şekilde algıladı. Bunun üzerine bir kredi derecelendirme kuruluşu hemen harekete geçip, Türkiye aleyhine açıklamalar yaparak bu havayı zehirlemeye çalıştı.”

Aynı şey Mayıs ayında da oldu.

“Türkiye serbest düşüş halinde”, “Dolar seçime kadar 7 lirayı bulabilir” denilen bir dönemde Merkez Bankası’nın faiz artırımı ve sadeleştirme kararları üzerine doların havası inmişti.

O zaman da başka bir derecelendirme kuruluşu, piyasanın moralini bozmayı amaçlayan başka bir girişimde bulunmuştu.

Zaman ayarlı bir biçimde yani.

Bu örnekleri vermemin bir nedeni var.

Rahip Brunson kriziyle patlak veren bu gerilimli ortamın içerisinde bir mekanizmanın Erdoğan ile Trump’ın arasını daha fazla açmak için harekete geçtiğini tahmin edebiliyoruz.

Erdoğan’ın bir telefon görüşmesinde Trump’a “Sizin de benim gibi seveniniz var, sevmeyeniniz” dediği söylenir.

Aslında bu cümledeki kastın “Bugün Amerika’da sizinle uğraşanlarla, 5 yıldır burada benimle uğraşanlar aynı kesimler” olduğu pekala düşünülebilir.

İki ay kadar önce bir uçak seyahatinde Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na Erdoğan ile Trump’ın arası nasıl diye sorduğumda şöyle bir yanıt almıştım:

“Trump, Türkiye ile ilişkilerin bozulmasını istemiyor. Bu ilişkiler niye böyle diye yer yer sesini yükselttiğini biliyoruz. Telefon görüşmelerinde de görülüyor, kendisinin Cumhurbaşkanımıza büyük saygısı var.”

Görüldüğü kadarıyla birileri şu günleri, Çavuşoğlu’nun bu sözlerinde karşılığını bulan ortamı zehirleme amacı doğrultusunda kullanmaya çalışıyor.

Bu son kriz sürecini iki türlü yönetmek gidişata pozitif katkı sağlayabilir.

1-Rahip Brunson meselesi dahil, ABD ile kriz konusu olan bütün alanlarda sağlam duruşu korumak.

2-Öbür taraftan mevcut puslu havadan yararlanmak isteyen çakallara karşı, Türkiye ile iyi geçinme niyetinde olan doğru muhataplarla diyalog zeminini canlı tutmak."