Abone Ol

Kadri Gürsel: Ben içerideyim, FETÖ'yü savunan Gülerce tanık

Silivri Cezaevi’ne giden CHP heyeti, Cumhuriyet gazetesinin tutuklu yazar ve yöneticileriyle görüştü.

Ben içerideyim, FETÖ'yü savunan Gülerce tanık

Cumhuriyet’in yazar ve yöneticisi 13 kişi 31 Ekim 2016’da ‘FETÖ/PDY ve PKK/KCK terör örgütlerine üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek’ ve ‘FETÖ/PDY ve PKK/KCK terör örgütlerine üye olmak’ gerekçesiyle gözaltına alınmış, gazetenin yayın yönetmeni Murat Sabuncu dahil 10 kişi tutuklanmıştı.

Son olarak gazetenin muhabiri Ahmet Şık, ‘terör örgütü propagandası’ suçlamasıyla tutuklanmıştı.

Gazetenin son üç yılda 90 yıllık geçmişinin ve kuruluş felsefesinin tam aksi yönde değişime uğradığı öne sürülen iddianamede, Can Dündar’ın genel yayın yönetmenliğine getirilmesinin ardından gazetenin ‘FETÖ/PDY,’ PKK/KCK ve DHKP-C lehine çalışan bir yayın organına dönüştüğü savunulmuş, zanlıların ‘FETÖ’nün mesajlaşma programı olduğu öne sürülen ‘ByLock’ kullanıcılarıyla görüştüğü yer almıştı.

Yazar ve yöneticiler, 7,5 yıldan 43 yıla kadar hapis cezası istemleriyle karşı karşıya.

Cumhuriyet’ten İklim Öngel’in haberine göre, genel başkan yardımcısı Veli Ağbaba, Ankara milletvekilleri Necati Yılmaz, Şenal Sarıhan ve Muğla milletvekili Nurettin Demir’den oluşan CHP heyeti, Cumhuriyet mensuplarıyla yaptıkları görüşmenin ardından bir rapor hazırladı: “Görüştüğümüz isimler FETÖ üyesi olmakla suçlandıkları için kendilerine daha ağır koşulların dayatıldığını, bu noktada bir çifte standart olduğuna dikkati çekiyor.”

Cumhuriyet mensuplarının mesajları şöyle:

Gürsel: Ben içerideyim, Gülerce dışarıda

Kadri Gürsel: “5.5 ay iddianame bekledik. Serbest bırakılırsak tutukluluğumuzun üzerinden dokuz ay geçmiş olacak. Asılsız ve delilsiz suçlamalarla tutuklandık. Bu, insan hakkı ihlalidir. İddianame çıkmış olmasına rağmen uzun tutuklulukla cezalandırılmaya devam ediyoruz. CHP’ye teşekkür ediyorum. ‘ByLock’ ile ilişkili oluşumun tek sebebi olabilir. 2014’te TV’de program yaparken o dönemde emniyette düzenlenen FETÖ operasyonlarına karşı örgütün giriştiği medya kampanyası çerçevesinde defalarca arandım ve mesaj gönderildim. Ben içerideyim, Hüseyin Gülerce dışarıda. İddianamenin ironik tarafı tam da bu. Ben içerideyim, FETÖ’yü cansiperane savunan Gülerce, tanık. Aktif bir gazeteci telefonla insanlarla konuşabilir. Konuştuklarımın ‘ByLock’ kullanıp kullanmadığını bilemem. Bana çamur atmaya çalışıyorlar, ama tutmaz. 20’den fazla ilde farklı meslek sahipleri ile nasıl ilişkim olabilir? Konuştuğum her şey mesleki çerçevededir. ‘ByLock’tan nasıl haberim olabilir? 30 yılı aşkın meslek hayatımda hesap veremeyeceğim bir tek görüşmem yoktur. Gazeteciliğimi şeffaflık ve hesap verme üzerine kurarım. Kapalı kapılarda da söylediğim şeyleri TV’de, gazetelerde dile getiririm. Gazetecilerin ve milletvekillerinin bırakılması lazım.”

17 Aralık sürecinde Star’a transfer
Bir zamanlar Gülen’in en yakınındaki isimlerden biri, hatta sözcüsü olarak bilinen Gülerce, 28 Şubat sürecinde Zaman gazetesinin genel yayın yönetmenliğini üstlenmiş, 17 Aralık sürecinde cemaatle arasına mesafe koymuş ve gazeteden ayrılıp Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a ‘ilan-ı aşk’ etmesiyle de bilinen işadamı Ethem Sancak’ın sahibi olduğu Star’a transfer olmuştu.

‘Atalay: Referandum sonuçlarından umutluyuz’
Akın Atalay: “Kendi suçlarını itiraf etmişler. İddianameleri kurgu, biz olgularla çürüteceğiz. Dört gün önce İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nın kardeşi Fatsa’da FETÖ imamı diye manşet yapıldı, dört gün sonra operasyon oldu. 17 tanık var, FETÖ dönekleri. Hüseyin Gülerce, Cem Küçük, Latif Erdoğan tanık. 24 Temmuz’da çarşı karışacak. Bizi destekleyen insanların başını yere düşürmeyiz. Gazetemizi, gazeteciliğimizi, cumhuriyetimizi, mesleğimizi ve bunların onurunu yere düşürmeyiz. Siyasi karar vericiler bizim burada olmamızı öngörüyor. O yüzden buradayız. Bizi buraya hakim ve savcılar koymadı. Yurt dışındaydım, geldim, teslim oldum. Referandum sonuçlarından umutluyuz. Oy atma anı itibarıyla demokratikti. Seçim süreci bütünüyle demokratik bir süreç değildi. Teslim olmamızı istiyorlar, bizim üzerimizden basını suçlamak istiyorlar.”

Sabuncu: Tam tecrit halindeyiz
Murat Sabuncu: “AB, ABD istiyor diye değil, Türkiye için demokrasi istiyoruz. Hızlı ve adaletli yargılama istiyoruz. AYM üç emsal dosya inceleyecek. Gazeteci Nedim Şener’in görüşmecisiydim. AKP, FETÖ ile işbirliği yaparken biz bu insanların suçsuzluğunu anlattık. O dönem FETÖ’nün hedefi olduk, şimdi FETÖ’ye yardımdan buradayız. Kim olduğunu bilmediğim telefonlar nedeniyle yargılanıyorum. Ama er geç gazetecilik kazanacak. Avukat görüşü haftada bir gün bir saat. Daha önce her an avukatla görüşebiliyorduk. Mektup niye yasak? Etkinlik hiç yok. Hafta bir gün bir saat spor yapabiliyoruz. Tam tecrit halindeyiz. Bir haftada 168 saat var, sadece iki saat dışarı çıkabiliyoruz. Bir saat avukatımızla, bir saat aileyle kapalı görüş yapabiliyoruz.”

Kart: 35 yıldır sadece karikatür çiziyorum
Musa Kart : “24 Temmuz 2017’de, dokuz ay tutuklu kaldıktan sonra hakim karşısına çıkabileceğiz. Yani önce ceza, sonra savunma. Eğer bu sıralamayı garip bulmazsanız, bir hukuk devleti olduğumuzu düşünebilirsiniz. 35 yıldır sadece karikatür çiziyorum. Ve hakkımda 29 yıla varan hapis cezası isteniyor. Evet, şaka gibi… Belki de bugüne kadar böyle çarpıcı ve vurucu bir espri yapamadığım için cezalandırılmayı hakettim, kim bilir.”

Öz: 12 Eylül’den kötü
Güray Öz: “Bulabildiğimiz kitapları okuyabiliyoruz, koşullar kötü. Yıllardır gazeteciyim, 12 Eylül dönemi koşullarında dahi böyle şartlarla karşılaşmadık.”

Günay: OHAL ciddi bir cezalandırma oldu
Turhan Günay: “CHP’ye ve Kemal Kılıçdaroğlu’na teşekkür ediyorum. OHAL ciddi bir cezalandırma biçimi oldu. Uzun tutukluluk, cezaya dönüştü. Adalet yok edildi. İddianamemiz ancak 18 Nisan’da kabul edildi.”

Utku: Tecrit altındayız
Bülent Utku: “Burada özellikle OHAL’den kaynaklanan koşullar nedeniyle, görüşme hakkımız başta olmak üzere çok sayıda hakkımız kısıtlanıyor. Adeta tecrit altındayız, duruşmamızın gerçekleşeceği günü bekliyoruz.”

Güngör: Demokrasi mücadelesinde bir insan olarak üzülüyorum
Mustafa Kemal Güngör: “Bu hukuki bir operasyon değil, siyasi bir operasyon. Amaç, zihinsel olarak sağlam çıkmak. 180 gündür buradayım, memleketim için buradayım. Demokrasi mücadelesi olan bir insan olarak tutuklu olmam beni de üzüyor. 2019 için ‘hayır bloku’nun birlikteliği üzerine kuralım, birlikte yaşama projesi geliştirelim. Cezaevinde nereye dönseniz ya bir milletvekiline, ya bir aydına, ya bir gazeteciye çarpıyorsunuz. Buradaki birlikteliğin, dışarıda da devam etmesi gerekiyor. Demokrasi adına katlanacağız. Tecrit altındayız. OHAL nedeniyle ortak alan yok. Üç kişi birbirini görmüyor.”

Şık: Delile gerek yok
Ahmet Şık: “Cemaat yargılaması ile bugünkü yargılama arasındaki tek fark, onlar delil üretiyorlardı, şimdi delile de gerek yok. Korkunç bir kötülükle karşı karşıyayız. Bu yargıçlar, çocuklarının yüzüne nasıl bakıyorlar. Bana önce FETÖ’cü dediler, baktılar ki bu tutmayacak, PKK’ya döndüler.”