İŞTE YILMAZ GÜNEY’İN BİLİNMEYEN FOTOĞRAFLARI.. FOTO GALERİ
“Umut” sözcüğü her zaman farklı anlamlar taşımıştır benim için. Çocukluğumda amcamın kasetlerinin üzerine neden “Umut” yazdığını anlayamamıştım nedense.
“Umut” ise aradan geçen yıllarda çocukluğumdan kalan bir iz olması ve yaşanmışlıkların yüklediği anlamlar nedeniyle değerli bir olgu haline gelmişti. Yıllar sonra Umut’ un Yılmaz Güney’in Umut’u olduğunu anladığımda ise henüz Umut’u izlememiştim. Yılmaz Güney’e ise nedenini anlayamadığım bir hayranlık duymuştum o güne kadar. Umut’u izlemek ise baştan sona duygu karmaşasından ibaretti. Tanıdık mekanlar, bildik sahneler, insanın duygularını 12’den vuran büyüleyici bir öyküydü Umut. İnsan psikolojisini çok iyi bilen, insanları nereden yakalayacağını çok iyi bilen bir adamın filmiydi Umut. “Duvar” için ise söyleyecek bir söz bulamıyorum. Bir kez izleyebildim ve bir daha izlemek istemedim o duyguları hissetmemek için. Vicdan duygusunu, hapishane hayatının, hapishanede çocuk olmanın ne demek olduğunu, insanın beynine mıh çakar gibi etkileyici ve gerçekçi bir filmdi.
Filmlere konu olacak bir yaşamı olan Yılmaz Güney’in yaşamında hataları olduğunu kimse inkar edemeyeceği gibi, bu hataların Güney’in sinemacılığının takdir edilmesine engel olamayacağı da inkar edilemez bir gerçek.
Güney’in filmlerine hayran olan ve hatta Adanalı mı Urfalı mı tartışmasına girdiğim birçok kişi tanıdım ama Abdullah Can gibi seveniyle bugüne kadar karşılaşmamıştım.
11 yaşından bu yana Yılmaz Güney’in filmlerini toplayan ve oynadığı 111 filmden 107’sinin kopyasına sahip olup, Güney yaşamını yitirdiğinde 35 gün yas tuttuğu için annesi tarafından hocalara, doktorlara “delirdi” diyerek götürülen bir adam Abdullah Can. Yılmaz Güney’in bu kadar çok filmine sahip bir başka kişinin olmadığını gururla anlatıp çocuklarının kendisini Yılmaz Güney’le kandırıp istediklerini yaptırdığını ve herkesin kendisini “Yılmaz Güney” olarak bildiğini söylüyor.
İlk kez 11 yaşındayken gördüğü Yılmaz Güney’in başını okşayıp kendisine “eşek” dediğini, elini öpmesine izin vermeyince elindeki tespihi aldığını ve Güney’in kendisine “İşte geleceğin Yılmaz Güney’i” dediğini ise gözleri dolarak anlatıyor Abdullah Can.
İşte Can’ın Yılmaz Güney aşkıyla ilgili anlattıkları:
Yılmaz Güney’e böylesi bir sevgi nereden geliyor?
7 tane amcam var. Sürekli yazlık sinemalara giderlerdi çocukluğumda. Kulak kabartırdım konuşmalarına. Yılmaz Güney dediklerinde hep merak ederdim kimdir, nedir diye. Sinemaya gitmek için ağlardım. “At Hırsızı Banuş” filmini izledikten sonra ben de Yılmaz Güney sevgisi başladı.
Filmde sizi bu kadar etkileyen neydi?
Filmde ormanda düşmanlarından kaçarken kanalizasyona giriyor ve o çamurun, pisliğin içinde kendini silahıyla kurtarmaya çalışıyordu. O sahne beni çok etkiledi. Halka yakınlığı, o çamurun içinde yaptığı sanat beni etkiledi.
Hiç karşılaştınız mı?
Bir gün “Yılmaz Güney Karataş’a gelmiş” dediler. O çocuk aklımla rahmetli babamın bisikletini çaldım. Görebilmek için Karataş’a bisikletle gittim göremedim. Üç gün de kayboldum. Babamlar karakollara gitmişler, kayıp ilanı vermişler. 1971’de görmek nasip oldu ama.
Konuştunuz mu kendisiyle?
Yağmurlu bir gündü. Gürselpaşa’da bir akrabaları vardı . Nebahat Çehre ve bir yapımcıyla Narlıca Mahallesi’nden geçiyorlardı. 1958 model beyaz üstü açık bir Chevrolet marka bir arabası vardı. Mahallenin çocukları “Yılmaz Güney geldi” diye koşuyordu. Mahalleli başına birikmiş onunla konuşuyordu. Ben de o kadar kişinin arasından girip yanında durdum. Hayran hayran bakıyordum. Başımı okşadı, “Eşek” dedi. Sonra gitmek için müsaade istedi ve arabaya bindi. Elini öpmek istedim. İzin vermedi. Elinde fiber tespihi vardı. Tespihini tuttum, elinden aldım. “Al senin olsun. Hatıra olsun saklarsın” dedi. O kalabalığın içinde de “İşte geleceğin Yılmaz Güney’i. Kendine iyi bak küçük Yılmaz” dedi ve çıktı gitti.
Ne hissettiniz?
“Hakim Sefa Mutlu’yu vurmuş” dediklerinde hüngür hüngür ağladım. Yılmaz Güney öldüğünde ben 35 gün yas tuttum. Annem beni hocalara götürmüş, doktorlara bu oğlan kafayı yedi diye götürdü. Sanki kendimden bir parça koptu gitti.
Siyasi görüşlerini benimsiyor muydunuz?
Ben ona sinema aşkıyla bağlıydım. Siyasi değil onun sanatına bağlıydım. İzlediğim bütün filmlerinden etkileniyordum. Arkadaşlarla toplanıyorduk. Ben hep Yılmaz Güney oluyordum kimi Tarık Akan, kimi Cüneyt Arkın… Hep onun sahnelerini, rollerini canlandırmaya çalışıyordum. Sinemaya filmi geldiğinde onun oynadığı karakterleri oynaya oynaya gelirdik. Böyle bir Yılmaz Güney sevgisiyle büyüdük.
Filmlerini ne zaman toplamaya başladınız?
1971’den bu yana topluyorum. Gazete kupürlerini, VHS kasetlerini, afişlerini toplar saklardım. Birçoğu çalındı, yandı ama yine de topladım. Yılmaz Güney aşkı 11 yaşından beri devam ediyor, ediyor, ediyor.
En son hangi filmini ne zaman buldunuz?
Geçen yıl “Tilki Selim”i buldum. Kendisinin oynadığı 111 filmden 107 tanesinin kopyası var bende. 4 tanesi eksik. Onlar da “Öldürmek Hakkımdır, Bu Vatanının Çocukları, Dolandırıcılar Şahı. Dördüncüsünü şimdi anımsayamadım.
Bu kadar filmi, dokumanı nasıl topladınız?
O zamanlar ayakkabı boyacılığı, garsonluk yapıyordum, sakız, çekirdek satıyordum. Aldığım parayla gidip VHS filmlerini alıp eve getiriyordum. Evde videomuz bile yoktu. O videoları sağdan soldan temin edip öyle izliyordum. Annem de kızardı“Yeter artık hasta olacaksın” diyerek. Hakikaten de hasta oldum Yılmaz Güney’in aşkına. Fatoş Güney, bir röportajında “Yılmaz Güney’in 25 filmi kayıp, piyasada yok” dedi ama hepsi bende.
Hiç kimsede yok diyebildiğiniz filmi var mı?
Torpido Yılmaz, Öldürmek Hakkımdır, Can pazarı, Kibar Haydut. Bunlar toplu olarak hiç kimsede yok.
1980 darbesinde filmleri nasıl sakladınız?
Filmleri saklama ihtiyacı duymadım. İhtilal olduğunda da sonrasında da bendeydi hep. Rahmetli babam o zaman bana “Oğlum hangisinin yasaklı olup olmadığını bilmiyoruz. Yak bunları” dedi. Ben de “Bula bula bunlara mı göz dikecekler, herkesin evinde var. Her yerde satılıyor, her yerde var” dedim. Gidip marangoza sandık yaptırdım, kilit taktırdım ve evin bir köşesinde sakladım.
VHS kasetler duruyor mu?
VHS’lerin yüzde 80’i bozuldu. İyi ki DVD’lere aktardım yoksa bu filmler ben de olmazdı. Geçen gün depoda birkaç tane VHS kasetini buldum, açtım ama birbirine yapışmıştı.
Yılmaz Güney’in filmlerinin dışında zor bulunacak ne tür doküman var arşivinizde?
Bir zamanlar Saklambaç gazetesi vardı. O dönemlerde “Vurguncular” diye bir filmi çekilmişti. Gazete de bu filmi kare kare fotoroman olarak yayınladı. Tamamı evimde duruyor. Bendeki Yılmaz Güney aşkı böyle bir şey. O fotoromanları yıpranmasın diye cilt yaptırdım. Bir de geçtiğimiz günlerde Fransa’da çekilmiş ve hiçbir yerde yayınlanmamış fotoğrafları geçti elime.
Nasıl buldunuz o fotoğrafları?
Hasan Karabulut, Yılmaz Güney’i yurtdışına kaçıran adamdır. “Yol” filmiyle Altın Palmiye ödülü aldırtan adam. Benim de çok yakın arkadaşım. Altın Portakal’a geldiğinde kendisini bazı sanatçıların ve yöneticilerin Yılmaz Güney’i yurtdışına çıkarması nedeniyle vatan hainliği ile suçlaması üzerine “Yemin ettim Türkiye’de artık film çıkartmayacağım” dedi. Hasan ağabey birkaç gün önce Yılmaz Güney’in yurtdışına gittiğinde çektiği fotoğraflardan birkaç tanesini bana gönderdi ve “Türkiye’de ilk resmi sana gönderiyorum” dedi.
Çocuklarınız da Yılmaz Güney filmlerini seviyor mu?
Çocuklarım benden bir şey isteyecekleri zaman beni Yılmaz Güney’le kandırıyorlar. “Baba bak sana bir müjde vereceğiz” diyorlar. “Ne” diyorum. “Sen bizim müjdemizi ver söyleyeyim” diyor. Söz verdikten sonra filan kanalda Yılmaz Güney filmi var diyorlar. Halbuki hepsi bende var ve belki bin defa izlemişim. 12 yaşındaki oğlum Polatcan diyor ki, “Baba ben bunu izledim. Şurada şu oluyor.”Benim çocuğum bile bütün filmlerini ezberlemiş. Filmlerdeki isimlerini karakterini, filmin sonunda ne olacağını kare kare anlatıyor. Çocuğun psikolojisi bozuldu. Herkes telefon numaramı Yılmaz Güney olarak kaydediyor.
Sinema Müze’nin açılmasını nasıl değerlendiriyorsun?
Allah Haluk Uygur’dan ve Candan Yaygın’dan razı olsun. İkisi de sinema müzesi için çok mücadele ettiler. Bir de Altın Koza Film Festivali’nde Yılmaz Güney ödülü Yılmaz Güney heykelciği olarak verilirse daha çok ilgi görür diye düşünüyorum. Sinema müzesi için benden VHS kasetleri istediler ama çoğu bozulduğu için veremedim. Bunları istemiş olsalardı Yılmaz Güney müzesi için gerekirse canımı yine verirdim.
Yılmaz Güney’in balmumu heykelini beğendiniz mi?
Balmumu heykelini beğenmiyorum. Biraz anımsatıyor ve çok uzun yapmışlar. Değiştirmeleri lazım. Yeniden yapacaklarını duydum.
Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Yılmaz Ağabey (Atadeniz) Yılmaz Güney’e en fazla film çeken adamlardan ve Yılmaz Güney’i en fazla seven, adını duyduğunda ağlayan bir adam. Festivallerde fotoğraflarını tişörtlerine bastırıp Yılmaz Güney’i sevdiklerini göstermeye çalışan tanınmış kişiler var. Gelip benden Yılmaz Güney filmi istiyor. O kadar seviyorsan Yılmaz Güney’i çıkarın ortaya dokümanlarını ben de hakikaten seviyor diyeyim. Göstermelik sevgi bunlarınki. Ellerinde dokümanları, arşivleri varsa getirip koysunlar. Film içeriklerini, hangi karede ne oluyor onlar da anlatsın ben de anlatayım. Türkiye’de Bende Yılmaz Güney’in arşivi var diyeni mahcup ederim.”
Kaynak: gundem01.com / Vural Köse