Abone Ol

İsmail Hacıoğlu: 80 ihtilalindeki işkencelere hedef olmak beni dehşete düşürdü

27 Aralık Cuma günü vizona girecek olan Şuursuz Aşk filminde, 80 ihtilalinin işkence odalarından geçen simitçi Yusuf karakterini oynayan İsmail Hacıoğlu, sozcu.com'a konuştu.

Hacıoğlu: 80 ihtilalindeki işkencelere hedef olmak beni dehşete düşürdü

Çocuk dizisinde Hasan Çetin rolünde izlediğimiz İsmail Hacıoğlu’nun Şuursuz Aşk adlı filmi 27 Aralık Cuma günü vizyona giriyor.

Film, 80 ihtilalinde işkence odalarında yaşananları, akıl hastanelerini ve tüm bu olumsuzluklar arasında filizlenen bir aşkı anlatıyor.

Ebru Şahin ve Burcu Kara’nın oynadığı filmde simitçi Yusuf karakteriyle beyaz perdeye gelecek olan İsmail Hacıoğlu, Sözcü'ye konuştu.

Hacıoğlu filmi, rolü, dizi sektörünü ve yaşananları anlattı.

Şuursuz Aşk filmini izlemek için sinemaya giderken mendilleri hazırlayalım mı?

Evet, mendillerin ortaya çıkacağı bir film oldu galiba. Zor bir dönem, nice hayatların paramparça olduğu bir dönemi anlatıyoruz. Güzel bir iş çıkardık.

Filmin verdiği mesajı bize nasıl aktarırsın?

80 ihtilaliyle birlikte yaşanan o karanlık dönemin perdelerini aralamaya çalıştık. Onca ürpertici olayın arasında ‘deli’ damgası yemiş iki gencecik ruhun kalben buluşmalarını da anlatıyoruz. Yalnız bir dönemin karanlığını değil aynı zamanda sevginin gücünü de beyaz perdeye taşıyoruz.

O dönemi yaşamadın…

Evet, 80 ihtilalinden beş yıl sonra dünyaya geldim. Ama o dönemi araştırdım, o yılları yaşayanlarla sohbetlerim oldu. Kardeşin kardeşi öldürdüğü karanlık bir dönemdi. Acı olan şu ki, hala bu oyunları tezgahlamaya devam ediyorlar ülkemize. O dönem sağ-sol olarak bizi birbirimize düşürdüler, şimdi de Türk- Kürt ayrımı yaparak bunu hayata geçirmeye çalışıyorlar. Bu topraklarda yaşayan herkes kardeş olmalı ve ayaklarımızın üzerinde sağlam durmalıyız. Birbirimizle kenetlenirsek, hiçbir dış güç bizi yıkamaz.

Simitçi Yusuf olarak kamera önüne geçmeden nasıl bir hazırlık yaptın?

Yusuf’a hazırlanmamda Ali adlı bir kardeşimizin çok büyük katkısı oldu. Onun anlattıklarıyla araştırdıklarımı harmanladım. Bir dönemin en önemli yayınlarından olan Nokta dergisinin arşivlerine girdim, orada gördüğüm işkence fotoğrafları tek kelimeyle bir vahşetti. O yılları yaşamış olanlar daha bir içlenerek izleyecekler bu filmi.

Sana işkence yapılıyor.

İnsanın insana yapabileceği böyle bir zulüm olamaz. 80 ihtilalinde yapılan bu işkencelere rol gereği hedef olmak bile dehşete düşürdü beni. Allah bir daha gençlerin kıyıldığı böyle bir dönemi yaşatmasın bu ülkeye.

İnsanlarımıza kıyılmasın artık…

Bu ülke hala kıyıyor… Gençlerine kıyıyor, kadınlarına kıyıyor… Herkesin içinde bir endişe var ama o dönemde olduğu kadar karanlık ve umutsuz değiliz artık.

Filmdeki aşkı konuşalım mı?

Simitçi Yusuf ile Menekşe (Ebru Şahin)’nin hayatları çok zor, yaşadıkları ürpertici. Ölümün kıyısına kadar gelip, yeniden hayata dönerek aşkı yaşamaları mucize gibi bir şey. Menekşe kırsalda yaşayan bir kız, küçük yaşta evlendirilmek isteniyor, sonrasında ahıra kapatılıp orada tutuluyor. Akıl sağlığı bozulunca da hastaneye yatırılıyor. İşkenceden ruh sağlığını kaybeden simitçi Yusuf da oraya tedaviye gidince tanışıyorlar. Kısacası aşkın doğdu yer akıl hastanesi oluyor. Özellikle rehabilitasyon merkezindeki bölümler seyirciyi güldürecek, neşelendirecek.

İsmail Hacıoğlu dizi sektörünü nasıl değerlendirebilir bize?

Dizi sektörü inanılmaz kaygan bir zeminde ilerliyor. Hem söylenecek çok şey var, hem de pek fazla bir şey yok. Benim ve sektördeki oyuncu arkadaşlarımızın düzeltebileceği bir olay değil bu. Dizilerin patronları, reklam dünyasının patronları, televizyonların patronları buluşup belki olumlu kararlar alabilirler. Oyuncuların gücünü aşan bir durum bu.
Her hafta 120 dakika çekim ya – pıl – maz… Bir noktadan sonra tekrara düşersin, performanslar düşer, tükenir.

Ancak bu şartlar altında da olsa çalışmak zorundasınız…

Evet, çalışmak zorundayız. ‘O zaman sus konuşma’ diyorlar. Soru sorulduğunda cevap da vermeyelim mi! Bu olayın bana göre bir bedeli olamaz, yok. Çünkü artık insanlar sağlığını kaybediyor. Düşünün ki, bir oyuncunun rolünü hakkını vererek oynamaya bile vakti olmuyor. Her şeyin yıldırım hızıyla yapılması gerekiyor. Oyunculuk heyecanımız ve meslek aşkımız güme gidiyor, yok sayılıyor. Ne yazık ki o heyecanı ve aşkı nakite çevirerek yaşıyoruz. Dayanabildiğim kadar dayanıyorum, sonra para bitince dizi başlıyor, yine o süreci yaşıyorum. Bendeki durum böyle.

Senaristler de zor durumda…

Senaristler ne yapsınlar, her hafta 120-130 sayfa senaryo yazıyorlar. Senarist dediğin de bir insan ve o insanlar ellerinde kalem tutarak farklı işkence yaşıyorlar. Ancak ne yazık ki çark böyle dönüyor, ağlasak da, sızlasak da, şikayet etsek de değişmiyor. Günümüz dünyasında her şey çok hızlı hareket ediyor ve hızla tüketiliyor.

İki üç bölüm sonra yayından kalkan diziler var, paralarını alamayan oyuncular var…

Bırak oyuncuyu, yapımcılar kanallardan para alamıyor. Kanal ’13 bölüm çek getir, ödemeni sonra yaparım’ diyor. Eskiden iki üç bölüm çekilir, ona göre anlaşma yapılır ve para verilirdi. Şimdi 13 bölümün çekilip getirilmesi isteniyor. Şayet seyirci beğenirse anlaşma yapılıyor. Yapımcı olmak en zor iş oldu. Para alamayan yapımcı ne yapsın!

Çocuk adlı dizi ne oldu?

Çocuk dizimiz devam ediyor. 14 bölüm çekildi, şimdi 15. bölüm olacak sanırım. İki haftalık bir tatil sonrası dilerim yeniden çalışmaya başlarız. Dizide çalışmak çok zor olsa da mecburuz, hepimizin çoluğu çocuğu var, ekmek parası bu. Allah herkesin yardımcısı olsun.

(SÖZCÜ - Yüksel ŞENGÜL)