Abone Ol

Habertürk, Fehmi Koru'nun yazılarına son verdi

Gazeteci Fehmi Koru, Habertürk gazetesi üst yönetimiyle karşılıklı oturarak ilişkiyi sonlandırma kararı verdi.

Habertürk, Fehmi Koru'nun yazılarına son verdi

Gazeteciliğe Zaman gazetesinde başlayan Koru, ardından Turkish Daily News, Yeni Şafak ve Star gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. 2014 yılında Star Gazetesi’nden ayrlan Koru, Habertürk gazetesine transfer olmuştu.

Koru 18 aydır Gazete Habertürk’te köşe yazıları kaleme alıyordu.(CİHAN)

Fehmi Koru’nun Habertürk’te yayınlanan son yazısı:

Batı ile değişen rollerimiz
08 Ocak 2016 Cuma

Önce, ABD’de başkan adayları arasında yapılan televizyon tartışmaları sırasında dikkatimi çekti; şimdilerde benzer tespitler artık Batı basınının her köşesinde karşıma çıkıyor. Kendilerini değil, İslam dünyasını tartışıyorlar; hem de “en büyük tehdit” tespiti eşliğinde.

Kulağıma en çok çarpan da, artık herkesin diline pelesenk hale gelmiş şu cümle: “Bütün Müslümanlar terörist değil… Ama… Bütün teröristler Müslüman…”

Roller ne kadar değişti, gözlerimizi dört açıp bu gerçeği artık görelim.

Batı’nın neredeyse bütün tarihi, çoğu din eksenli iç çatışmalar tarihidir. Yüzlerce yıl çatışmalardan nefes alamamıştır Batı insanı. İç çatışmalardan nefes alabildiği nadir dönemlerde de, gözünü kutsal toprakların bulunduğu İslam coğrafyasına dikmiş ve binlerce kilometre yol kat etmesini gerektiren Haçlı Seferleri’ne çıkmıştır.

Kudüs’e giderken Konstantinopolis’e uğramayı ve güzelim kenti yağmalamayı da ihmal etmemişlerdir (1204).

O kadar uzağa gitmeye ne gerek var. Geçen yüzyılın iki büyük savaşı, Batı’ya 60 milyonun üzerinde cana mal oldu.

Ancak Batı artık kendi arasında savaş çıkarmıyor; ihtilaflarını savaşsız çözmenin yolunu buldu. 20. yüzyılın ilk yarısında birbirleriyle savaşan ülkeler, Avrupa Birliği çatısı altında siyasi ve kültürel birliklerini, NATO çatısı altında da savunma ittifaklarını oluşturdular.

Memnuniyetsizliğin ürettiği yerel terör baş gösterirdi neredeyse her Batı ülkesinde. Almanya’da Baader- Meinhof, İtalya’da Kızıl Tugaylar, Fransa’da Action Directe, Yunanistan’da 17 Kasım… Şimdi hiçbirinin esamisi okunmuyor.

Varsa yoksa “İslami terör”…

El Kaide eylemleri azaldı, onun yerini şimdilerde IŞİD bağlantılı eylemler aldı.

Devletler arası ilişkilerinde “savaş” opsiyonu Batı’da devreden çıktı çıkalı, İslam dünyasında huzursuzluk arttı.

Oysa, Batı’da dine dayalı ayrımcı savaşlar gündemi belirler ve bu yüzden orada kapkaranlık Ortaçağ yaşanırken, İslam dünyası, büyük çapta tek bir imparatorluğun (Abbasiler, Selçuklu ve sonraları Osmanlı) gölgesi altında altın çağlarını yaşıyordu.

Rönesans ve reform hareketleri, İslam’ın sağladığı geniş fikir özgürlüğü sayesinde, Batı’ya taşınan gelişmelerdir.

Tarih bunun tanığı.

Ancak tarihin gelecekte bugünle ilgili farklı tespitler yapacağına da hiç kuşku yok. Geçmişte Batı’ya uygarlık taşıyan İslam dünyası, modern çağlarda, Batı’nın kötü âdetlerini benimsemiş görüntüsü veriyor. Her ülkede derdini şiddet yoluyla dışa vurmayı matah bilen örgütler türedi. Bu yetmiyormuş gibi, şu yenilerde, ülkeler de birbirlerine hasmane yaklaşımlar sergiliyor.

Suudi Arabistan ve müttefiki Körfez ülkeleri ile İran arasında, her an sıcak çatışmaya dönebilecek türden, adı konmamış bir savaş durumu söz konusu.

“Bütün teröristlerin Müslüman olduğu” teranesi bu tablo içerisinde zihinlere çakılıyor.

Yanlış mı? “Terör” artık yalnız bizim coğrafyamızın ürettiği ve kendimizin olduğu kadar başka coğrafyaları da tehdit eden bir “ürün” değil mi?

IŞİD… El Kaide… Dünyanın dört bir tarafında yaşayan insanların günlük konuşma diline giren bizden birer korkutucu gerçeklik…

Hepsi, adı “barış” anlamına gelen, ihtilafların hep barışçı yöntemlerle çözülmesini tavsiye eden, hak ve adaletten ayrılmamayı öğüt veren bir dinin değer sistemini oluşturduğu coğrafyamızın ürünü.

Gerçek bu; ama bizler bu çarpık görüntüyle baş etmeyi bilemiyor, sadece ülkelerimizi değil dinimizi de bu yeni türemiş tehditlerin tasallutundan koruyamıyoruz.

Ne oldu bize? Bizlere?