Abone Ol

Ertuğrul Özkök: Cem Küçük neden çağrılmadı, Sedat Ergin neden çağrıldı?

Ertuğrul Özkök yazdı: Cem Küçük neden çağrılmadı, Sedat Ergin neden çağrıldı?

Ertuğrul Özkök: Cem Küçük neden çağrılmadı, Sedat Ergin neden çağrıldı?

Ertuğrul Özkök | Zamanın Ruhu

Kafamdaki soru şu:
27 rakamı, bir kurum için ne ifade eder?
Sonu “0” veya “5’le” biten yılların psikolojik bir anlamı vardır da, 7 ile biten bir yıla özel bir anlam verip, bu kadar büyük tören düzenlemenin önemli bir “mesajının” olması gerekir diye düşündüm…
Haklıymışım…
Var…
O nedenle, bu toplantı konusundaki gözlemlerimi dikkatimi biraz uzunca anlatacağım…

Davetlilere verilen torbada neler vardı?
10 gün boyunca yurtdışına bulunduğu için, bu konuyu biraz gecikerek yazıyorum...
MİT’in kuruluşunun 27’nci yılı dolayısıyla kuruluşun yeni yerleşkesi ilk defa geniş çaplı olarak insanlara açıldı.
Ayrıca İstanbul’da AKM’de “Teşkilat İstanbul’da” adlı bir sergi açılmış.
Mutlaka gidip gezeceğim.
Toplantıya davet edilenlere bir hediye torbası verilmiş.
İçinde Atatürk’ün MİT Teşkilat Kanunu’nu imzaladığı yazının tıpkı basımı ve bir de MİT Müsteşarı İbrahim Kalın’ın yaptığı konuşmanın yazılı metni varmış.

Katılan gazetecileri kim belirledi, MİT mi iletişim mi?
Tabii böyle bir olay olduğu zaman bir gazetecinin ilk dikkatini çeken şey, “Bu toplantıya hangi gazeteciler davet edildi?”
Kafamdaki soru şuydu:
“Davetli gazetecileri Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı mı belirledi?
Yoksa MİT’in özel kalemi veya basın bürosu mu?
Ankara kulislerini iyi bilen bir gazeteci dostum, “Benim kulağıma gelen MİT hazırlamış” dedi.
Ama şundan eminim.
İletişim Başkanlığı’nın onayına mutlaka sunulmuştur.

Katılanlar arasında İlber Ortaylı da var
Tam liseyi öğrenemedim ama anladığım kadarı ile “iktidara yakın merkez medya”nın genel yayın yönetmenleri, Ankara temsilcileri ve kendi belirledikleri köşe yazarları davet edilmiş.
Bir ilginç davetli İlber Ortaylı olmuş.
Ama mesela Fox TV’nin Genel Yayın Yönetmeni Doğan Şentürk de davetliymiş.
Galiba en geniş davetli kadrosu Hürriyet’tenmiş.
Sedat Ergin, Fatih Çekirge, Hande Fırat, Abdülkadir Selvi ve Nedim Şener öğrendiklerim arasındaydı.

Fatih Çekirge
En büyük merakım; Cem Küçük niye davetli değil?
Dikkatimi çeken çok ilginç bir ayrıntı var.
Türkiye gazetesi yazarı Cem Küçük davetliler arasında yok.
Oysa yıllarca onun MİT’e yakın bir isim olduğunu, oradan haberler aldığını okuduk satırlarından.
Davet edilmemesi bana ilginç geldi.

Bu yazıyı yazmamın sebebi Sedat Ergin ve Fatih Çekirge
Davet edilen köşe yazarlarından özellikle ikisinin yazıları çok önemli ve ilgi çekiciydi.
Hürriyet’ten Sedat Ergin ve Fatih Çekirge…
İkisinin de yazılarını dikkatle okudum.

İyi gazeteciler davet edilince insan öğreniyor
Zaten onların yazılarından sonra uyandım ve bu toplantının önemini çok daha iyi kavradım.
Hem Cumhurbaşkanının konuşma metnini hem de İbrahim Kalın’ın konuşmasını ayrıntıları ile okuma ihtiyacı duydum ve şunu bir kere daha anladım.
Devletin önem verdiği bir toplantıya kaliteli ve konularını iyi bilen iyi gazeteciler davet edilince hem vatandaş daha iyi bilgilendiriliyor hem de toplantının amacı çok daha iyi anlatılıyor.
Naçizane görüşüm…
Cumhurbaşkanının uçağında da artık aynı zihniyet değişikliğini yapmakta yarar var.

Bir kere daha anladım ki üç yeni atama çok isabetliymiş
Bana göre son hükümet değişikliğinde alınan en isabetli kararlar, Dışişleri, İçişlerdi Bakanlığı ve MİT Müsteşarlığına tayinlerdi.
Allah için Hakan Fidan MİT’te çok iyi bir performans gösterdi ve kurumu çok etkin hale getirdi.
Bu konuşmanın kalitesinden anlıyorum ki; İbrahim Kalın’ın o mevkiye getirilmesi çok isabetli olmuş.


Ads by Kiosked
Sedat Ergin
Konuşmada dikkatimi çeken üç kavram
Kalın, teşkilata entelektüel kabiliyeti de kazandırıyor.
Onun aldığı eğitim ve entelektüel alandaki özellikleri kamuya yönelik ilk konuşmasının her satırına hâkimdi.
Konuşmasını okurken, 1970’li yıllardaki New Left (Yeni Sol) hareketinin bir teorisyenini okuyormuşum gibi bir izlenim aldım.
Bir MİT belgeselinde ilk defa “Gelecek tasvirleri ütopya ve distopya arasında gidip geliyor” gibi bir cümle gördüm.
“Terra firma” (sağlam zemin) ve “Habitat” gibi 20’inci yüzyıl entelektüel dünyasının kavramlarına rastladım.
Adını vermeden ünlü sosyolog Durkeim’in “Anomie” durumunu anlatıyor.
O nedenle konuşmasını, öteki gazetecilerden daha geniş ve tartışmalı bir şekilde aktarmak istiyorum.

Tartışma 1: Sınır ötesi barıştan ne anlıyoruz?
Tartışmaya, barış ve istikrarla ilgili şu cümleden başlayayım:
“Ülkemizin sınırlarının ötesinde bir barış ve istikrar düzeni inşa etmeyi amaçlıyoruz…”
Kulağa iyi geliyor ama açılması gereken bir kavram.
Çünkü bugün kendini büyük devlet sanan veya hisseden devletlerin hepsi, kendi sınırları dışındaki operasyonlarını bu kavramlar altında meşrulaştırmaya çalışıyor.
Yani, MİT Müsteşarı, bu kavram Atatürk’ün “Yurtta Sulh, dünyada sulh” cümlesi anlamında mı değerlendiriyor, yoksa başka ülkelere bu kavramlar altında “hiza vermeyi” mi kastediyor?

Tartışma 2: Bosna ve Ruanda var, Sudan ve El Beşir niye yok
Konuşmasının birçok yerinde dünyanın güçlü ülkelerinin insanlık dramları karşısındaki sessizliğini eleştiriyor.
Bosna ve Ruanda soykırımına dünyanın sessiz kaldığını söylüyor.
Haklı…
Ama bu satırları okurken doğal olarak aklıma Sudan ve Darfur geliyor.
Bütün dünya Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir’i 250 bin insanı katledilmesinden sorumlu tutarken, böyle bir insanın Ankara’da devlet başkanı olarak büyük itibarla ağırlandığını hatırlamıyor, hatırlatmıyor.
Türkiye’nin bu katliam karşısındaki sessizliğini neden es geçiyoruz?
Çünkü El Beşir Müslüman…
Ondan mı…
Samimiyet sınavından sınıfta kalan bir tek Batı değil.
Müslüman ülkeler de var…

Tartışma 3: Tamamen katıldığım bir cümle
Konuşmasının bir başka yerinde şu cümleyi okuyoruz:
“Benim hak ve hukukumun gözetilmesi, başkalarının hak ve hukukunun çıkarılması anlamına gelmez…”
Çok doğru bir cümle. Tamamen katılıyorum diyeceğim…
Ama Osman Kavala aklıma geliyor. Selahattin Demirtaş geliyor.
Ergenekon davaları geliyor.
Bu da hepimiz için bir samimiyet sınavı…

Tartışma 4: Bu cümlenin adresi kim ve neresi
Tamamen katıldığım bir başka cümle:
İmam Gazali’nin sözü: “Haddini aşan zıddına döner…”
Bu cümleyi okurken 2002 yılına dönüyorum ve iktidara gelen AKP’nin 2024’te geldiği nokta beni yine bir samimiyet sınavına sokuyor.
Okurken kendi kendime soruyorum:
Bu cümlenin adresi kim ve neresi…