Abone Ol

Erkek seyircinin yeni gözdesi NTV spikeri Gülay Özdem!

NTV Gece Bülteni'ni sunan Gülay Özdem hayatı, kendisi, işiyle ilgili birçok seyi ntvmsnbc'ye anlattı.

Erkek seyircinin yeni gözdesi NTV spikeri Gülay Özdem!

Türkiye'de yaşanan gelişmelerden haberdar olmadan birgün bile geçirmek zordur. Sürekli haber bombardımanına tutulmuş bir şekilde günü geçirdikten sonra geceleri de haber bülteni izlemek çoğu insanın içinden gelmez. Fakat bu düşünce bir zamandır değişmeye başladı.

NTV Gece Bülteni'nin sunan Gülay Özdem habere yaklaşımı, ekrandan izleyiciye ulaşan enerjisi ile kendisine kısa sürede hatırı sayılır bir izleyici kitlesi yarattı. Özdem ekranda hissettirdiği gibi sıcak ve sohbeti güzel insanlardan biri. Yaptığı işe önem veren ve haberin gerçekliğini de yaşayanlardan. Geceleri çalışmasına karşın hayatı da ıskalamadığını röportaj sırasında anlattıklarıyla gösteriyor.

Sunuculuk mesleğine nasıl başladınız?
İzmir 9 Eylül Üniversitesi'nde Makine Mühendisliği okurken radyoda çalışmaya başladım. Radyoda haber okuyordum. Sonra televizyona geçtim. Haber sunmaya da itmeyle kakmayla başladım.

Kim itti sizi ekran önüne?
Öncelikle Mustafa Hoş. Kanal 24 kadrosu kurulurken beni televizyonda görmüş ve "Bu kız mutlaka bizimle olmalı" demiş. Sonrasında da Mustafa Hoş habercilik ve haber sunma konusunda bana çok yardım etti. Bir gün geriye dönüp birine teşekkür edeceksem bir tek o var.

Sizi NTV ekranlarından önce Kanal 24'te yaptığınız Sesler, Mekanlar ve Yüzler programı ile tanıdık. Program bitmesine karşın tekrar bölümleri yayınlanmaya devam etti...
Hala yayınlanıyor. Beni ilk defa orada görenler ve hala programın yapıldığını düşünen izleyiciler var. Ara ara "Programınız çok güzel, başarılarınızın devamını dilerim" tarzında mesajlar geliyor. Ancak biteli çok oluyor. Ben Kanal 24'ten ayrılmadan bir yıl önce o program bitti.

NTV'ye geçişiniz nasıl oldu?
Beni arayarak davet ettiler. Çok uzun bir hikayesi yok. O dönem transfer gibi haberler çıktı ancak bir transfer söz konusu değildi.

Oğuz Haksever ile aranız nasıl?
Oğuz ağabeyin hastasıyım. Örnek alınması gereken bir kişi. Oğuz ağabeyi izlerken gerçekten keyif alıyorum. Haberin o soğuk yüzünü esneten bir tavrı var, anlatıcı gibi. Yönetmen nasıl kendi anlatımını yansıtırsa filme, Oğuz Haksever de kendi anlatımını habere yansıtıyor. Futbolcunun toğu göğüsünde yumuşatıp vurması gibi, o da haberi yumuşatıp sunuyor. O yüzden kendisini çok beğeniyorum. Biri örnek alınacaksa kesinlikle Oğuz Haksever'dir.

Futbol terimi kullandınız. Futbol ile aranız nasıl?
Fenerbahçeliyim. Bir dönem Radyo Spor'da kısa süreli spor spikerliği de yaptım. O zamanlar maç sonrası ben düz haberini okuyordum, insanlar maçın kritiğini yapıyordu. Buna bozulmaya başlayınca bir dönem akşamları bira ve cips ile maç izleyen bir fanatik olmuştum. Şimdi yine lig süresince takip etmeye çalışıyorum. Ancak fanatikliği tasvip etmiyorum. Fenerbahçe'nin kazanıp, kaybetmesi hayatımda hiçbir şeyi değiştirmiyor. Fanatikliğe acayip karşıyım. Futbolcular bir maçı kaybettikleri zaman akşam gidip eğlenebiliyorlar. Taraftarların da kendilerini parçalamaları bana hoş gelmiyor. Fakat Fenerbahçe'yi seviyorum.

Esas merak ettiğim Banu Güven'le aranızdaki ilişki. Sizin için Banu Güven'in velihattı gibi sözler söyleyenler var. Bu aranızdaki bir sorun yaratıyor mu?
Banu ile aramız iyidir. İkimizde böyle şeylerin sorun edilmemesini biliyoruz. O zaten çok olgun biri. İşinde çok iyi bir yerde. Keşke mesleki anlamda ben de onun olduğu yerde olabilsem. Benim bir rahatsızlığım yok. Benzetildiğim insanın Banu Güven olması, işini iyi yapan birinin olması güzel. Ancak hayatın içinde birbirinden oldukça farklı iki kadınız. Ekranda her siyah saçlı kadın aynıymış gibi görünüyor, ona deliriyorum. Bu arada Banu ile doğum günlerimiz de aynı.

İnternette çok fazla hayranınız var ancak hakkınızda pek fazla bilgi de yok. Röportaj vermeyi sevmiyorsunuz galiba?
Pek hoşlanmıyorum röportaj vermekten. Sonuçta benim hayatımın başkaları tarafından merak edileceğini düşünmüyorum. Bir tek Facebook'ta bir izleyicimin benim her programımın videosunu kestiğini biliyorum. Bazıları da o kişiyi ben zannediyormuş. Buna çok gülüyorum, düşünsene her gece programı bitirip, işim yokmuş gibi montaja gireceğim. Benim sosyal paylaşım sitelerinde hesabım yok. Sanal durumları pek sevmiyorum, bence güzel olanı karşılıklı oturup konuşmak. İnternet sitesi üzerinden konuşup, paylaşmak bana doğru gelmiyor. Mesela MSN'im var ama kaç yıldır açmıyorum, ben bile bilmiyorum. Facebook'a akşamdan akşama bakıyorum. Bir de videoları kesen arkadaş sağolsun nasıl göründüğüme, açılara bakıyorum.

İşinizin teknik boyutuyla da ilgilisiniz o zaman?
Evet, açılara, kadrajlarına bakıyorum. Bazen kafam kocaman çıkınca o açılar beni delirtiyor. Zaten minyon bir kadınım o açılar yüzünden çok orantısız görünüyorum. Bazı insanlar vücudunun yüzde 80'i kafası diye yazıyor, esasında öyle değilim. (Gülerek) Bunun belirtirsen özellikle sevinirim.

Programa nasıl hazırlanıyorsunuz?
Erkenden kanala geliyorum. Zaten uyanır uyanmaz ilk iş ntvmsnbc'yi açıp okuyorum. Bütün günümü haberler geçiriyorum diyebilirim. İş anlamında kendi cümlelerimle sunmaya çalışıyorum. O yüzden erkenden gelip haberlere bakıyorum. Şu an bulunduğum yerden çok da memnunum. Bu haberi sunuşuma da yansıyor. Bunun ötesinde daha iyi bir haber geçmişim olsun istediğimden çok çalışıyorum ve okuyorum. Haber anlamında yetersiz kalmamak için çok çalışıyorum. Bir haberde yetersiz kalmak benim canımı çok yakabilir. Tek hedefim iyi bir haber sunucusu olmak istiyorum.

Her akşam canlı yayına çıkmak zor olmuyor mu?
Ben canlı yayınları çok severim. Banttan yayınlarda o kadar iyi değilim. Ateşin sıcaklığını hissediyorsun orada. Bu işin bütün şamatası, albenisi de o. İlk habere başladığım zaman hep bir canlı yayına çıkmak isterdim çünkü bir şey yapıp yapamadığımı hem ben hem de diğerleri görsün isterdim. Aktütün karakolu baskınının ardından cenazeler vardı, o gün ben canlı yayına çıktım. Cenazeleri de bize arkadaşım İnan Demirel aktarıyordu. Onun bir lafı beni acayip yüreklendirmiştir. Yayın da o kadar sürekli konuşmanı gerektiren bir durum ki, askerlerin cenazeleri geçiyor, askerlerin isimlerini söylüyorlar... O cenazeleri anlatırken, "Aktarıcaklarım bu kadar" diyip sana dönüyor. Elimde hiçbir kağıt yok. Askerler ölmüş ve cenazeleri kaldırılıyor, benim notlar aktarmam gerekiyordu. Yayından sonra İnan geldi ve dedi ki, "Gülay çok iyi yayındı." Bu adam hayatını bu işle geçirmiş ve onun bu lafının ardından ben rahat bir nefes aldım. O zaman yapabileceğimi kendime ve bana görev verenlere kanıtladım. Yapabileceğim işlere girmek isterim. Yapamayacağım bir işin içine girersem en büyük zararı ben görürüm. O sebepten hiç böyle toplara çıkmam.

İlerisiyle ilgili bir hayaliniz var mı?
Kendimi beyaz perdede bir rolde görmek isterim. Oyuncu olacağım demiyorum, yanlış anlaşılmasın ama bir filmde bir rol alıp, sonra kendimi o ekranda görmek gibi bir hayalim var.

Gece Bülteni'ni sunuyorsunuz ve program sabaha karşı bitiyor. Günü nasıl yaşıyorsunuz, nasıl eğleniyorsunuz?
Eğlenmeye zaman buluyorum. İsteyince insan her şeye vakit buluyor. Gece saat 1:00'de yayından çıkıyorsun, eve gidip, makyajımı çıkarıp koltuğa oturduğum saat 2:00 / 2:30 oluyor. Sabaha karşı yatarım, gece kuşuyumdur. Çok fazla da uyumam zaten. Eğlenmeye zaman ayırabiliyorum. Haftasonları dışarı çıkıp, dans ediyorum. Stres atmanın en güzel yolu. Zaman zaman haftasonları Ortaköy'e inerek kahvaltı etmek, eş dostla konuşmak, sohbet etmek çok iyi gelir bana.

Haşarı bir çocuk muydunuz?
Çok usluydum çocukken. Ben büyüdükten sonra delirenlerdenim. Ergenlikten sonra, genç kız olduğumu fark ederken delirdim. Yaramazlıkları asıl o zaman yaptım.

Dudağınızdaki iz o delirme dönemlerinden mi?
Yok, ben çok küçükken düşmüşüm ve babam iğneden çok korkan bir adam olarak hastanede bana iğne yapacakları endişesiyle doktora götürmemiş, bu şekilde kaynamış. O zamanın imkanlarıyla düzgün dikmelerine imkan yok. Bu şekilde kaynadığı için dudak çizgisi gibi duruyor. Bazen ben bile baktığımda görmüyorum. Dudak çizgisi gibi görünüyor. Estetik bir dikiş olmayacağı için kötü görünecekti ve belki bugün Gülay Özdem olmayacaktı.

Siyah renge bir takıntınız var sanki...
Evet siyaha karşı bir düşkünlüğüm var. Kendimi bildim bileli siyahı severim ve kendimi iyi hissederim. Siyahın asil renk olduğu ya da insanı zayıf gösterdiği söylenir. Benim öyle bir durumum yok. Mavi ve beyazı da severim ama favorim siyah. Evden çıkarken son saniyede, yayına girmeden hemen önce üstümdekini değiştirip siyah giydiğim çok olmuştur. Bunun psikolojide bir karşılığı var mı bilemiyorum ama kesin vardır.

Yüzüklerinizin bir anlamı var mı?
Anlamları yok ama yüzüklerimi çok severim. Alışkanlık. Kendimi bildim bileli yüzük takarım. Küpeyi arada bir takarım. Yüzüklerimi unutup evden çıkınca, bütün gün elimi kolumu nereye koyacağımı bilemem. Alışkanlık çok tehlikeli bir durum. Hiç bir duygu bizi alışkanlık kadar ele geçirmiyor. Ne mutluluk, ne üzüntü, ne seviç, ne aşk...

Aşka inanır mısınız?
Aşkın bizi biraz salaklaştırdığına inanıyorum. Böyle ayağım yere mi basıyor, havalarda mıyım gibi bir durum oluşuyor. Aşk yüzünden hiç yapmam dediğim şeyleri de yapmışlığım vardır. Salaklaştırır diyorum ama o duyguyu seviyorum. Bir kimyanın değişmesi, neyi neden neden yaptığını bilememen, telefonda saatlerce önce sen kapat durumları hoşuma da gidiyor. Aşk bana sadece sevişme isteği gibi geliyor. Biriyle sevişme doygunluğuna ulaşınca, başka birinin tenini istiyorsun. O zaman aşık olduğunu söylediğin kişiyle aranda sorunlar başlıyor. Çok uzun süredir aşık olamadım ve yeniden aşık olmak istiyorum. Bir de aşık olunca hiçbir şeyi düşünmüyorum, ölümüne yaşıyorum. Hızla aşık olurum ama galiba hızla da sunuyorum. Bütün hayatımı adayabileceğim bir aşk yaşamak isterim aslında.

Sinirli ya da kıskanç bir insan mısınız?
Çabuk parlarım ama saman alevi gibidir benim sinirim. Bir de yansıtmayı pek sevmem ve içime atarım. Bir de hak etmeyen birine sesimi fazla çıkarırsam vicdanım beni rahat bırakmaz. Kıskanç hiç değilim, hissetmedim daha doğrusu. Ne mesleki anlamda ne de duygusal anlamda kıskanç olmadım. Gerçi bizim meslekte bu genelde olur ama ben yorucu bulurum birini kıskanmayı. Ben yanımdakinin başarısı ile mutlu olurum. Kendi içimde yaşarım çoğu olayı. Yakınlarımın mutluluğu mutlu ediyor beni.

Lisede popüler miydiniz?
Sayılır. Sınıfın iyi öğrencilerindendim. Kimi zamanlar fazla haylazlık yaptığım için belki popüler görünüyordum. Aslında o bir şeylerin dışavurumuydu ama bunu bilmeyeneler "ne serseri bu kız" gibi düşünmüş olabilirler.

Hayatında unutamadığınız çılgınlıklarınız oldu mu?
(Gülerek) Olmaz mı... Kimi zaman ilerisini hiç düşünmeden bazı şeyler yapabilirim. Radyoda çalışırken tek maaş alan bendim. O zaman benden yaşça küçük, bu işi canı gönülden yapan kimi arkadaşlarımız para almadan çalışıyorlardı. Bir gün işi bırakma kararı aldılar. Onlar bırakınca ben de yayında, "İyi günler" dedim ve çıktım.

Biraz idealizm gibi...
Evet, idealist bir yapım var. Ancak şu aralar çok değer verilmediği için fazla yansıtmıyorum. Fakat içimdeki o idealist yanı hiç bırakmıyorum. Bazı şeyleri hayatımın sonuna kadar değiştiremeyeceğimi biliyorum, neye mal olursa olsun.

Motosikletlerden hoşlanıyormuşsunuz. Doğru mu?
Evet, motosikletleri severim. Hatta kardeşimin motosikletini bir kere kullanmaya çalışmıştım ve egzozuna baldırımı yapıştırmıştım. İzmir'in sıcağında da güzel olmuştu o yanık. Bütün bir yazım sargılar içinde geçmişti. Ancak kimi motosiklet haberlerinden sonra İstanbul trafiğinde kullanmak bana doğru gelmemeye başladı.

Haberler sizi böyle etkiliyor mu?
Önceden bir haber bülteninde duyduğun, bir gazetenin köşesinde gördüğün haberin gerçek olduğunu fark ediyorsun. İçine giriyorsun o haberin, dışarıda değilsin. Bütün ülkenin durumunu biliyorsun, neler olup bittiğinden haberdarsın. Bu kadar reel bir dünya insanı çılgınlıklardan da uzaklaştırıyor, gençlik ateşini de söndürüyor. Bazen de "yeter" diyip deli bir şekilde de yaşayabiliyorsun. O günkü ruh halin ne istiyorsa o tarafa eğiliyorsun. Ya hayatı sadece o gün yaşayacakmış gibi düşünüyorsun ya da tüm hayatın farkında olup yarını, öbür günü, bir hafta sonrayı, bir yıl sonrayı düşünüp yaşıyorsun.

Sizi en çok etkileyen haber hangisiydi peki?
Mardin'in Bilge köyünde keşke yapılmasısaydı dediğim bir şey var. O gün haberi sunarken bile çok zorlanmıştım. Şimdi hatırlayınca da içim bir tuhaf oluyor. Yakınları öldürülen bir çocuğa, "Ne gördün" diye sorulunca çocuğun sesinin titreyerek başlayıp, annesinin, babasının, kardeşlerinin öldürüldüğünü gördüğünü söyleyip ağlamaya geçişi beni çok etkilemişti. O VTR'den sonra benim diğer habere geçişim çok zor olmuştu. Çocuklarla ilgili haberler beni çok etkiliyor.

ntvmsnbc