Abone Ol

Doğa Rutkay: Dizi izlerken sıkılıyorum

Doğa Rutkay oyunculuk anlayışını, siyaset hakkındaki düşüncelerini, çocukluğunu, evliliğini ve babası Rutkay Aziz ile ilişkisini Armağan Çağlayan'a anlattı.

Doğa Rutkay: Dizi izlerken sıkılıyorum

DOĞA RUTKAY... GALERİ

Aynı anda iki projedesin. Kimse bir şey demiyor mu? ‘Güldür Güldür’de oyuncusun, öteki tarafta hem oyuncu hem sunucu gibisin. Kanallar itiraz etmiyor mu?
Evet ama bu aynı ailenin, BKM nin işi. BKM yapıyor, BKM sahnesinde çekiliyor. İki ayrı kanal evet, başka bir şirketle yapılan bir şey olsaydı belki başka türlü karşılanırdı. Ama zaten ‘Buyur Buradan Bak’ bir yaz projesiydi. Yazın ona devam edecektim, sonra da ‘Güldür Güldür’ ekimde başlayacaktı, dördüncü senesiydi. Fakat program, biraz etraf da müsait olduğu için çok sevildi. Bir reytingi var, onu koruyor. Benim aklım ermiyor bu televizyon işlerine, bana Necati Akpınar ne dediyse onu yapıyorum. BKM’nin oyuncusuyum, “Buyur Buradan Bak’ta devam edeceksin” dedi. “Güldür Güldür, dedi”, ben de “Tamam” dedim.

Niye dizi yapmıyorsunuz?
Dizi işini beceremedim. ‘Aşkım Aşkım’ çok iyi bir işti, ‘Pembe Patikler’ iki, üç sezon gitmişti.
Rahmetli Osman ağabeyin işleri. Ben galiba biraz ensemble oyuncusuyum, solo olmaktan çok hoşlanan biri değilim. Kişilik olarak da öyleyim. Hep yanımda, sağımda solumda, önümde arkamda güvendiğim oyuncular olması lazım. Kendimi o zaman daha rahat ifade edebiliyorum, kendime daha çok güveniyorum. Ama ne yaptın drama dersen, hatırlamazsınız bile; Show TV’de ‘Şeytan Sofrası’ diye bir dizi çektik, başrol oynuyordum. Mardinlere gidildi, yedi bölüm çektik. İki bölüm sonra yayından kalktı. Büyük bir başarısızlıktı. Umur Bugay’la ‘Şöhret’ diye bir dizi yaptık, orada da yine esas kız. Bir bölüm sonra yayından kalktı.

Bir bölüm?
Bir bölüm oynadı ve kalktı. O kadar kötüydü reytingi. Sonra baktım, ben bu işi beceremiyorum herhalde. Bir drama oynamak veya ağlatmak beni tahrik etmiyor, aslında güldürmeyi seviyorum. Onu ufak ufak konservatuarda da hissediyordum.

Komedi dizisi olabilir o zaman…
Olabilir. Sitcom keşke, bayıla bayıla… ‘Aşkım Aşkım’dan sonra yapmadım hiç. O sırada zaten ‘Güldür Güldür’ gelince “Ya”, dedim “Tiyatroya benziyor. Hem de bir sürü farklı tip çıkaracağım. Bakayım becerebilecek miyim bu işi” diye başladım. Hatta konuşurken de dedim, “13 bölüm bana müsaade edin,  kendimi sevmezsem gitmek istiyorum.” “Tamam, deneyelim” dediler. İyi ki yapmışım, çok severek yapıyorum.

BABAM ‘BEN KOMEDYENİM’ DİYOR
Rutkay Hoca’nın (Rutkay Aziz) tam aksi… Rutkay Hoca’yı da hep ağdalı rollerde seyrettik tiyatro sahnesinde…
Tiyatroda evet, ama televizyonda…

Televizyonda hep komedide seyrettik.
Acayip bir şey, “Ben komedyenim” diyor babam. O da çok geç fark etti.

Ama Ankara Sanat Tiyatrosu’ndan Rutkay Hoca’yı hep ağır biliriz.
Tabii… Koyduğu oyunlar ‘Ayaktakımı Arasında’, ‘403. Kilometre’, ‘Sakıncalı Piyade’… Ben böyle büyüdüm, böyle bir adamdı. Ama şimdi komedi seviyor ve çok gülüyorum ben bu adama. Bilmiyorum, bence yakışıyor ona komedi. O ses tonuyla, o böyle ağır duruşu bir anda… Neydi o, ‘İbrikçi’ diye ‘Bizimkiler’de çıkıyordu. Yerlere yatıyordum gülmekten, garip bir oyunculuk gestusu, komedi şeyi var babamın. Çok seviyorum yani onu.

Konuşur musunuz, danışır mısınız babanıza, iş gelince?
Her şeyimde, baya elim ayağımdır babam.

Eşiniz kızmıyor mu?
Yok. Eşimle babam o kadar iyi arkadaşlar. O büyük şans oldu benim için. Ama tabii öncelik biraz daha değişti. Evde olduğu için dönüp önce eşine soruyorsun ama sonra mutlaka babamı arıyorum. Babama sormadan hareket etmem. Ben hâlâ bir küçük kız çocuğu gibiyimdir; anneme sorarım, babama sorarım. Bağımlı bir tipim aileme.

Tek çocuk musun?
Tek çocuğum. Bir de ayrı anne-baba çocuğuyum. Babamı çok uzun zaman hep tiyatroda görmek zorunda kaldım. Annemle yaşıyordum, babama böyle bir hasretliğim de vardı. O böyle bir 15, 16 yaşımdan sonra kapandı.  Çok daha fazla birlikte vakit geçirdik.

Babanıza hayranlığınızdan dolayı belki de oyuncu olmak istediniz?
Aslında bunu araştırdım, hep tam tersi oluyormuş. Babanın çok ünlü olması, zaten 1-0 yenik başlıyoruz hayata ve o etiketle yaşıyorsun. Çoğu örnekte tam tersi de var; babanın sürekli işte olması çocuğa rahatsızlık veriyor. Bende tam tersi oldu. Evet, hayranlıktan olabilir ya da çocukluğum AST’ta geçti, normal bir çocukluk geçirmedim.

Kulislerden ne hatırlıyorsunuz?
Hepsini hatırlıyorum, çok ince, çocukluğuma kadar hatırlıyorum.

Oranın siyasi bir kimliği olduğunu hissediyor muydunuz?
Çok. Zaman zaman babam “Tiyatroya gelmeyeceksin” dediğinde, oralarda biraz küçüğüm ama annemle babam ev değiştirdiklerinde, hep bir yerden bir yere taşındığımızda, AST mühür yediğinde falan aşağı yukarı hissediyordum. Ama çok algılamıyordum. Zaten o siyasi kimliği ve babamın duruşunu da çok geç algıladım. Çok samimi söylüyorum, ben herhalde bu oyunculuğun popüler kimlik tarafında mı kaldım, daha mı havaiydim, daha mı az merak ediyordum… Çok geç yakaladım bazı şeyleri. Babamın duruşunu, şu anda ona saygı duyduğum duruşunu bile çok geç yakaladım.

İLK SÖYLEDİĞİM ÇOCUK ŞARKISI ‘KARA YEL, KIZIL GÜNEŞ’
O da bence bir tepki…
Bilmiyorum, olabilir. Siyasetten nefret ediyorum. Çünkü babam sadece o demekti, sadece siyasetle ilgili konuşurdu. Oyunlarda her zaman o vardı; Uğur Mumcu, Aziz Nesin, Can Yücel. Timur Selçuk piyanoda… Böyle bir çocukluğum oldu benim, konuşulan şeyler hep aynıydı ve çok sıkılırdım. Düşünüyorum onu, hatta geçen Kerimcan aynısını söyledi “Senin çocukluğun o kadar çok bunun altında geçmiş ki” dedi. İlk söylediğim çocuk şarkısı ‘Kara Yel, Kızıl Güneş’ İlk söylediğim şarkı. Çocuklar “Bak postacı geliyor…” falan söylerken ben “Kara yel, kızıl güneş” diye Kızılay sokaklarında dolaşıyormuşum. Etkileniyorsun tabii ki ama reddediyorsun.

Ondan sonra siz popüler kültüre daha çok ilgi duymaya başladınız.
Tabii, o daha basit geldi bana, daha kolay geldi. Nedir, Nişantaşı Işık Lisesi’nde okuyorsun, bir kere komple yanlış bir şey. Ankara da Yükseliş Koleji’nde okuyorum, annem babam burslu okutuyor beni, başarısız bir öğrenciyim. Aklım fikrim orada dans kolunda olacağım, yok işte tiyatroda bilmem ne kızını oynayacağım, Burlington çorap, Sebago ayakkabı… Böyle saçma sapan özentilikler ki bence, ben 78’liyim, bizim kuşakta çok olan bir şeydi o etiketlerle yaşamaya çalışma. O sırada kaçırdım ben bunları. Babamın “Doğa, şunu okuyor musun?”, “Doğa, şu konuda ne düşünüyorsun?” demeleriyle “Ya ben bu konuda ne düşünüyorum? Ne dedi babam şimdi, hiçbir şey anlamadım”larla uyanmaya başladım. Konservatuar birinci sınıf benim kurtarıldığım yıldır bence.

Kim kurtardı?
Kendim işte, kendimi kendimden kurtardım. Yoksa saçmasapan biri olabilirdim. Mükemmelim demiyorum ama saçma sapan da değilim…

DOĞA RUTKAY... GALERİ

Röportajın devamını okumak için tıklayınız