Abone Ol

Çalıkuşu neden çuvalladı? En ilginç eleştiri!

Medyafaresi.com yazarı Anibal Güleroğlu, Kanal D'nin iddialı dizisi Çalıkuşu'nun ilk bölümünü bakın neden eleştirdi?

Çalıkuşu neden çuvalladı? En ilginç eleştiri!

İşte o yazı;

Baştan sona bir kadın öyküsü olan ‘Çalıkuşu’, sadece TRT’de değil Rusya ve Türk Cumhuriyetleri’nde de büyük ilgi gören 1986 yapımı Osman F. Seden imzalı dizi uyarlamasının ardından bir kez daha ekranlarda.

1966’da yine Osman F. Seden tarafından Türkan Şoray’ın başrolünde sinema filmine uyarlanan ‘Çalıkuşu’, idealist ve aydın bir kızın Anadolu’daki eğitim çabalarını, engellere rağmen ayakta kalma mücadelesini aşkla-ihanetle buluşturan çok yönlü bir öykü.

Mizahi yönleri de bulunan ve bu özelliğini daha çok Feride’nin çocukluk yıllarında yansıtan öykünün 2013 model uyarlamayla dizileştirileceği gündeme geldiğinde herkesin ilk üstünde durduğu konu, Fahriye Evcen’in Feride karakterinde Aydan Şener kadar başarılı olup olmayacağıydı. Hemen belirteyim ki, artık kanıksanan bir rutine dönüşen ‘Twitter’ı salladı’ anonslarıyla karşılanan ve totalde ‘Kaçak’a yenilen, ilk bölümden göründüğü kadarıyla bu konuda hiçbir sıkıntı yok. Kâmran karakterini canlandıran Burak Özçivit de, alaycı bakışları biraz fazla kaçsa da, gayet başarılı. Ancak bunun ötesinde bazı ayrıntılar var ki, üstünde durmadan edemeyeceğim.

Çalıkuşu 1. bölüm 4. fragman -VİDEO-

ÇALIKUŞU’NUN 1. FRAGMAN.. VİDEO

İŞTE ÇALIKUŞU’NUN 2. FRAGMANI! VİDEO

ÇALIKUŞU 3. TANITIM FİLMİ -VİDEO-

ÇALIKUŞU DİZİSİNDEN İLK GÖRÜNTÜLER -FOTO GALERİ-

FAHRİYE EVCEN "EVİM SENSİN" FİLMİNDE SESİYLE DİKKAT ÇEKTİ! VİDEO


FAHRİYE EVCEN’İN SEKSİ POZLARI! FOTO GALERİ

‘Muhteşem Yüzyıl’daki karakterini çok benimseyip bunu yeni açacağı mağazasına isim yapan Burak Özçivit ile Fahriye Evcen’i buluşturan ve modernize edilerek işlenen yeni ‘Çalıkuşu’nu eskileriyle kıyaslayacak olursak, teknik bakımdan üstünlüğü yadsınamaz. Buna karşın anlatım dilinin Reşat Nuri Öztekin imzalı romanın ruhuyla pek bağdaştığı söylenemez.

Orijinaldeki herkesin anlayabileceği basit bir yapıya sahip olan kahramanlarını ‘Ruhumu nasıl tutsam da seninkine değmese’ söyleminin abartısında işleme derdine düşen dizide hâkim ruh, nasıl etsek de Fahriye Evcen-Burak Özçivit ikilisinin çekiciliğinden alabildiğine faydalansak! Bu doğrultuda yola çıkılınca da orijinal öykünün başlangıç safhasının tarumar edilmesi kaçınılmaz olmuş.

***

Aydan Şener ve Kenan Kalav’lı uyarlamada resmedilen eski İstanbul havasından eser bulunmayan yeni ‘Çalıkuşu’nda Küçük Feride bölümü, adeta Amerikan filmlerinden fırlama… Kerbela’da doğan ve annesinin ölümüne şahitlik eden Küçük Feride’nin o günlerini anlatan sahnelerin mevcudiyetini geçtik, ‘Kız çocuğunu okutmak münasip olur mu? Âlem ne der’ mantığıyla ters bir yaşam biçimi sürdürülen teyze evinde yaşanan annenin ölüm sonrası sahneler tam anlamıyla çizgi dışı.

Neymiş efendim sözüm ona annesinin yüzünü bir anda unutan Küçük Feride, onu görebilmek için yıldızlara bakmalıymış… Altı yaşındaki bir kız çocuğundan bahsediyoruz burada… Üstelik de avlunun taşlarına anne figürü çizebilecek kadar bilinçli bir çocuk. İlaveten hatırladığım kadarıyla annesinin gittikleri kıyı kentinde geçici iyileşmesini ve babasıyla birlikte üçünün güzel bir gün geçirdiklerini anlatan Feride, öyle anılarını filan yitirmiş bir çocuk da değildi!

Anneyi yabancı memlekette toprağa veren orijinalde bulunmayan bu uyarlama ilaveleriyle ve ‘Kalanlar unutursa gidenler ölür’ repliğinin özentiliğinde benliğini yitiren ‘Çalıkuşu’nda, kayısı ağacı ve helvadan ibaret anne hatırası da ‘Anne ekti sandım toprağa’ diyen çocuk mantığının dönem gerçekleriyle bağdaşmayan ciddiyetsizliğini taşımakta.

***

Böylesi yeni yetme anlatımlarla karşımıza çıkartılan Küçük Feride’nin bir an önce Fahriye Evcen’leştirilmesi ve dahi dişileştirilmesi gayretkeşliğiyle, çocukluk yıllarının o güzelim haylazlıklarının devre dışı bırakılması bana göre büyük hata. Uyarlama film olsa, süre yetersizliği bahane edilebilir. Ama dönemler boyu sürecek dizilerde bu evreleri es geçmek veya başkalaştırmak, romanları yeterince algılamaya engel bir durum. Sunulanı kabullenmek yeter diyenlere sözüm yok tabi.

Çocukluk evresiyle izleyici kaçırma riskine karşın hemencecik aşk-meşk olayına dalmayı tercih eden yeni uyarlamada, ‘Annesi öldü onun. Bize de bulaşır’ sözüyle diğer çocukların gözünde öcüleştirilerek dramatize edilip yatılı mektebe verilen Küçük Feride’nin babaanne evinde geçirdiği süreç de bu nedenle kayıp.

***

Tüm bu anlatım farklılıklarının dışında mekân ve kıyafet olguları da kafaya göre... ‘Vazo kırmak’ gibi küçük ayrıntılarda denkliği tutturan yeni uyarlama ne yazık ki, Fransız yatılı okulundaki atmosferde çuvallamış durumda.

Yatılı okuldaki sörlerin rahibe kıyafetleri içinde olması gerekirken normal giysili mürebbiye edasıyla verilmesi hem gerçeklere hem de romanın özüne saygısızlık. Nerede görülmüş rahibeler yönetimindeki bir Katolik okulunda sörlerin böyle gezmesi? Bırakın Fransız etkisinin fazlaca hissedildiği o yılları çok sonralarında dahi yabancı okullarında bu gerçek şaşmamıştır. Nitekim 1986 yılındaki uyarlama da bu çizgidedir ve şimdikinin aksine cesurca resmetmiştir bu gerçeği.

Dahası, disiplinleriyle öne çıkan bu okulların gerçeğini ters yüz eden yeni uyarlamada öğrencilerin okul kıyafetleri de o dönemle hiç bağdaşmayan türden. Madem bu bir dönem dizisi, böyle ayrıntılara da değer vermek ve gerçekçi olmak lazım. Aynı şekilde yatakhanedeki Amerikanvari kız muhabbeti de ‘Çalıkuşu’nun özüne ters.

Romana kaynak yapılan kötü kişi ve onun himayesindeki Doktor Selim(Deniz Celiloğlu) karakterine sergiletilenler, diziye bölüm kazandırma dışında hangi amaca hizmet ediyor, anlayan beri gelsin. Bu minvalde; Hababamvari bir biçimde okuldan kaçılarak gidilen Panayır atmosferine mi takayım, yoksa ‘veba’ olgusunu devreye sokmak için yaratılan sahnede Hindistan’dan gelen çivilerle çakılı sandığa kocaman farenin nasıl girdiğine mi kafa yorayım bilemedim.

***

En nihayetinde çocukluk evresi çok başkalaştırılarak ekrana taşınan yeni ‘Çalıkuşu’nun dili de oldukça farklılaştırılmış!

Sanırsınız, Fransızca ile Osmanlıcanın halen revaçta olduğu yıllarda değil de 2000’li yılların Türkiye’sinde geçmekte. Kızların birbirleriyle konuşmaları, kullanılan sözcükler ve pek çok yapımda benzeri duyulan cümleler… Hepsi de gittiği yerlerde güzelliğiyle dikkatleri çekip Gülbeşeker, İpekböceği gibi farklı isimlere layık görülen ‘Çalıkuşu’nun doğasına aykırı!

Annesini yıldızlarda aramak için değil de sırf haylazlığından ağaçlara tırmanan Feride’nin, yapmacıklı dul Neriman Hanım’la Kâmran’ı birlikte görme sahnesi, bu uyumsuzluğa örneklerden sadece biri… Neriman Hanım’a yapılan iltifatı, sarı manolyadan sarı papatyaya dönüştürenler Feride’yi de ‘Yuh’ dedirtecek kadar kabalaştırmışlar. Ne yazık ki, uyarlamaları kaleme alanlar günümüz dilinin alışkanlıklarından kurtulamıyorlar. Senaryolar da kişilerin kullandığı dilden izler taşıyor böyle.

***

Anlatımı bana ‘sabun köpüğü’ hafifliğinde gelen ve romanındaki ruhu tattırmayan ‘Çalıkuşu’ için izlenimlerim şimdilik bu kadar. Bakalım, mutlulukların gözyaşıyla anılacağı günlerde nasıl bir üslup kullanılacak, öykünün özünden ne denli sapılacak…

Eğlenceyi, aşkı, kadının gücünü ve hüznü bir arada vererek yıllar boyu okunma özelliğini yitirmeyen ‘Çalıkuşu’ romanının ‘Yaprak Dökümü’ne çevrilmemesi temennisiyle…