Abone Ol

Ali Babacan, Erdoğan'ı Saray'a hapsedeceğiz dedi mi?

Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Davos zirvesinde, Ali Babacan'ın dünyanın büyük finans kuruluşlarına "Bize Eylül’e kadar müsaade edin. Tayyip Erdoğan’ı etkisiz hale getireceğiz. Onu Saray’a hapsedeceğiz” dediğini iddia etti.

Babacan, Erdoğan'ı Saray'a hapsedeceğiz dedi mi?

Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, AKP'de eski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve Hüseyin Çelik'in eleştirileri ile başlayan krize ilişkin olarak, "Şu anda ABD, Abdullah Gül, Bülent Arınç, Kemal Kılıçdaroğlu, Selahattin Demirtaş ve Fethullah Gülen’i birleştiriyor. CHP, Fethullah, AKP’nin Abdullah Gül kanadı ve PKK bir cephe oluşturdu" iddiasında bulundu.

Perinçek, 19-20 Ocak’ta İsviçre'de düzenlenen Davos zirvesinde, Ali Babacan'ın dünyanın büyük finans kuruluşlarına "Bize Eylül’e kadar müsaade edin. Tayyip Erdoğan’ı o zamana kadar etkisiz hale getireceğiz. Onu Saray’a hapsedeceğiz” dediğini iddia etti.

"Cemaatlerin kökü kazınıyor" diyen Perinçek, "Yargıdan, polisten, cemaatin adamlarının temizlendiği yerlere Cumhuriyet hakimleri, polisleri geliyor. Bunlar bizim adamlarımız değil ama Cumhuriyetin adamları" ifadesini kullandı.

Perinçek, "Hitler dört tane arka arkaya seçim yaptı 1933-34 yıllarından itibaren. En son yüzde 50'nin üzerine kadar çıktı. Ama ne oldu? Hitler'in şimdi tozu var mı? Bana bir tozunu gösterebiliyor musun? Mezarı bile yok. Tayyip Erdoğan'lar bu sürecin altında kalmaya mahkûm" görüşünü savundu.

Nokta dergisinden Armağan Çağlayan'ın sorularını yanıtlayan (22 Şubat 2016) Doğu Perinçek'in açıklamaları şöyle:

Niye sizin için hep MİT ajanı diyorlar?

Bu soruları bana hep CIA ve MİT sorduruyor.

Valla benim onlarla hiç ilgim yok.

Çünkü ben Türkiye’de CIA ve MİT’in bir numaralı hedefiyim başından beri. Bu çok yersiz ve anlamsız soru onu söyleyeyim. Doğrudan hep onlar tarafından sordurulmuştur. Size bir ithamda bulunmuyorum ama ben Türkiye’de beş kuşakla CIA’nın MİT’in hapishanelerinde yatmış tek adamım. İkinci bir adam yok.

Beş kuşak derken?

70 kuşağı, 80 kuşağı, 90 kuşağı, 2000 kuşağı ve 2008 kuşağı. Bu beş kuşakta hapis yatan tek adamım. Onun için Türkiye’de bu sorunun sorulmaması gereken tek adam benim. Ve MİT’in bütün yöneticileri, niçin Doğu Perinçek’i hedef alıyorlar, ve ‘MİT’i üç defa paralize etti’ diyorlar? Hiram Abbas, Mehmet Eymür ne diyorlar: "Bu adam üç kere bizi etkisiz hale getirdi, paralize etti." Var mı Türkiye tarihinde MİT’i paralize eden başka bir adam?

Kaç yıldır siyaset yapıyorsunuz?

Devrimciyim, 50 yıl.

Şu an ulusalcı bir çizgiye mi kaydınız, biz mi öyle algılıyoruz?

Çizgiye kayılmaz, toplumların önündeki sorunlar neyse siz ona göre mevzilenmek zorundasınız. Türkiye’nin önünde bir ulusal mesele, bir bağımsızlık meselesi, bir vatan meselesi varsa devrimci burada mevzilenmek zorunda.

Yani mesela Türkiye İstiklal Savaşı yaparken siz gidip de bir toprak meselesinde mevzilenemezsiniz. Bugün Türkiye’nin önünde ne var? Vatan meselesi var. Türkiye bölünmek isteniyor Amerika ve İsrail tarafından. O zaman siz nerede olacaksınız? Başka olabileceğiniz bir yer yok. Biz nerede olacağımızı belirlemeyiz. Nesnel süreç, hayat, bizim nerede olacağımızı belirler, biz de orada oluruz.

Hükümetin İsrail’le giderek sıcaklaşan ilişkileri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Biz Türkiye’de İsrail ve Amerika’ya karşı mücadele eden tek partiyiz. Bu Hükümet, İsrail’le ilişki kurduğu zaman, ilişki demeyelim de yakınlaştığı zaman karşısında kim var, Vatan Partisi var. Başka kimse yok.

"Cemaatin adamlarının temizlendiği yerlere Cumhuriyet hâkimleri, polisleri geliyor"

Siz hapishaneden çıkarken, ‘bundan sonra cemaatlerin kökünü kazıyacağım’ dediniz?

(Gülüyor) Benzer bir şey söyledim evet. Kazıyacağım değil, ben birinci tekil şahıs konuşmuyorum 'kazıyacağız' dedim.

Sonra gerçekten de cemaatin kökü kazındı mı?

Kazınıyor, evet.

Cemaatin kökü kazınırken, çok kritik ve önemli noktalara sizin adam yerleştirdiğiniz söyleniyor?

Biz adam yerleştirmiyoruz. Cumhuriyet güçleri o yerlere giriyor. Biz yerleştirmiyoruz ama Türkiye’nin bir birikimi var diyelim yargıdan, polisten, cemaatin adamlarının temizlendiği yerlere Cumhuriyet hakimleri, polisleri geliyor. Bunlar bizim adamlarımız değil ama Cumhuriyetin adamları.

Geçenlerde bir yazı okudum, “Şu an Türkiye’de Davutoğlu’ndan daha güçlü olan Doğu Perinçek’tir” diye..

Davutoğlu üç günlük. Biz Türkiye’nin elli yılında varız. Davutoğlu daha yeni. Biz nesnel, Türkiye’nin ihtiyaçlarına cevap veren bir mücadele yürütüyoruz, gücümüzü de oradan alıyoruz. Türkiye’nin ihtiyaçlarından, mecburiyetlerinden kuvvet alıyoruz. Davutoğlu’nun öyle bir konumu yok.

Ama Başbakan?

Türkiye’de ne başbakanlar görüldü. Damat Ferit Paşa da Başbakandı. Damat Ferit güçlü bir adam mıydı? Başbakan’dı yani Vezir-i Azam’dı. Başbakan olmak güçlü olmak anlamına gelmiyor.

Geçen beyanat verdiniz ‘hayatımın en mutlu dönemini yaşıyorum’ diye.

Evet doğru. PKK temizlendiği için mutluyum. PKK temizleniyor, Türkiye feraha doğru gidiyor. PKK temizlendiği için insanlar ölmeyecek.

Sizce güvenlikçi politika ile PKK sorununu aşmak mümkün mü?

Tabi. O birinci unsur. Güvenlikçi demeyeyim de devletin yaptırım gücünü, devletin zor gücünü kullanmadan PKK bitirilemez. Çünkü ‘ben silah bırakmayacağım’ diyor. Bunu diyeni nasıl temizleyeceksiniz. Ricayla, oturarak, müzakereyle, konuşarak, anlaşarak bu mümkün değil. Arkasında Amerika var. PKK silah bırakmak istese Amerika ‘bırakmayacaksın’ diyor. Nasıl halledeceksiniz bu işi? Mesela Atatürk, Yunanlılar işgal etmiş, İzmir’e gelmiş, İstanbul’u almış, İtalyanlar Antalya’ya çıkmış, Ermeniler, Ruslar İngilizlerle işbirliği halinde Güneydoğu bölgesinde devletçik kurmuş, o koşullarda siz silaha sarılmadan nasıl Türkiye’yi kurtaracaksınız?

Gerçekten hayatınızın en mutlu dönemini mi yaşıyorsunuz?

Şöyle, ayağımızın dibine bakarsak mutsuz olabiliriz ama biraz öne bakarsak. Türkiye büyük bir çözüme gidiyor, onu görüyorum. Onun için mutluyum.

Bir; vatan bütünlüğü sağlanacak. PKK eziliyor ve vatan bütünlüğü sağlanıyor. Amerika ağır darbe yiyor. Bu bize mutluluk ve umut veriyor.

İki; aynı zamanda Türkiye üretim ekonomisine yeniden geçmenin sancılarını yaşamaya başladı. Bu borçlanma ekonomisi bitti. Turgut Özal’la başlayan borçlanma ekonomisi çıkmaza girdi, iflas etti. Üretim ekonomisi kurulacak, bu da bana mutluluk veriyor.

Üç; Türkiye’de 1945’lerden bu yana tarikatlar, cemaatler geliştirildi emperyalist merkezler tarafından. Şimdi düşünün, AKP iktidarı döneminde cemaatlere karşı Türkiye tarihinin görmediği operasyonlar yapılıyor. Bu ne? Türkiye’nin dinamikleri var. Dipten gelen dalgaları var. Onlar bize umut veriyor, mutluluk veriyor.

"Başkanlık sıfır ihtimal"

Ne olacak Doğu bey? Başkanlık sistemine mi geçilecek?

Yok, sıfır ihtimal. Türkiye’nin birikimlerine bakıyorum ben. Parlamento’daki parmakları saymıyorum. Türkiye’nin birikimleri, gelenekleri, bunlara baktığım zaman Başkanlık sistemi olmaz, tutmaz.

Atatürk de zamanında 'Başkan’dı.

Cumhurbaşkanıydı. Hiçbir zaman Başkanlık sistemini benimsemedi. İlk önce Meclis hükümeti sistemiydi. Kuvvetli Meclis, kuvvetli başkan değil. 1924 anayasasıyla biraz yürütmenin durumu güçlendirildi. Sebebi de devrim yapıyorsunuz, merkezden çevreye olacak. Devrim sırasında biraz güçlendirdiler yürütmeyi ama buna rağmen Başkanlık sistemi değil. Yine kuvvetler ayrılığının olduğu sistem. Ama Atatürk’ün kişiliğinden gelen kuvvetli bir lider var o ayrı mesele.

"Tayyip Erdoğan'lar bu sürecin
altında kalmaya mahkûm"

Tayyip Erdoğan da çok kuvvetli bir lider.

BOP eşbaşkanı. BOP eşbaşkanı nasıl kuvvetli olacak? Başkasının sopasıyla kuvvetli olamazsınız. 34 yerde "BOP eşbaşkanıyım" dedi. Hepsini saptadık. Gizli saklı değil, kamuoyu önünde, kongrelerde, basın önünde vs. 34 yerde “Ben Büyük Ortadoğu Projesi’nin Eşbaşkanı’yım” diyor.

2004 yılı 14-15 şubat gecesi Kanal D ekranından Teke Tek Programı’nda “Hani var ya Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesi, biz o proje kapsamında Diyarbakır’ı merkez yapacağız” diyor. Bunu kamuoyu önünde söylüyor. Şimdi bu nasıl kuvvetli adam. Başka bir projenin görevlisi.

Başka bir devletin görevlisi. Kuvvetli adam başka bir devletin görevlisi olur mu?  ‘Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanıyım’ dediğiniz anda sizin kuvvetinizde söz edilebilir mi? O ne demek? Amerikan devletinin sıra düzeni içinde bir yerde duruyor. Bu Pentegon mudur, Dışişleri Bakanlığı mıdır, başka kuruluşlar mıdır, bu BOP Eşbaşkanlığı Amerika’da nereye bağlıysa orada görevli. Nasıl kuvvetli?

Hangi seçime girse kazanıyor. Son tahlilde halkın gözünde büyük lider?

Kazanıyor değil, kazandırılıyor. Sistem şu an Türkiye'ye hakim ve onun arkasındaydı, kazandırdı. Ama yarın ne olacağı konusunda buradan bir sonuç çıkartamayız. Padişah da 1922 yılının 30 Kasım'ına kadar padişahtı. Saltanat kaldırıldı ve yıkıldı. Hitler dört tane arka arkaya seçim yaptı 1933-34 yıllarından itibaren. En son yüzde 50'nin üzerine kadar çıktı. Ama ne oldu? Hitler'in şimdi tozu var mı? Bana bir tozunu gösterebiliyor musun? Mezarı bile yok. Tayyip Erdoğan'lar bu sürecin altında kalmaya mahkum.

Dışarıdan baktığımızda sizi neredeyse AKP’ye yakın bir çizgide görüyoruz. Ama şimdi bayağı bir muhalefet gibi konuşuyorsunuz.

Vatan mücadelesinde biz varız. Onlar yeni geldiler. İki noktada, bir; onlar PKK’ya karşı mücadelede açılım yaptı. Biz dedik ki “Böyle olmaz. PKK’ya karşı devletin gücünü kullanmak lazım.” Onlar bizim dediğimiz yere 24 Temmuz 2015’te geldi.

Biz onların yanına gitmedik ki! Cezaevinden çıkarken ne dedik? “Kınından çıkmış kılıç gibiyiz. Cemaatleri Türkiye’den temizleyeceğiz” dedik.

Onlar oraya geldi, biz gitmedik ki. Kim güçlü burada? Vatan Partisi'nin programına ve önümüze koyduğu görevlere Tayyip Erdoğan’lar geldi, biz onlara gitmedik. Biz de bundan son derece memnunuz.

Gücümüzü görüyoruz, etkimizi görüyoruz. Demek ki biz Türkiye’de hükümetleri hatta en ters hükümetleri bile etkileyecek Türkiye’nin önüne önemli çözümler koyuyoruz.

İktidara gelseniz, Cumhurbaşkanlığı Sarayı öyle kalır mı?

Orayı Türkiye Bilim Araştırma Merkezi yapacağız. Orayı Türkiye’nin bilim akademisi yapacağız onu kararlaştırdık. Tekrar Atatürk’ün Çankaya’sına taşıyacağız. Çankaya çok tarihi sembolik bir şey. Onlara dokunmamak lazım. Onlar gelenek yaratan, kurumlaşmış olan yerler. Onlar (AKP) Çankaya ile savaştıkları için Kemalist devrimle savaştıkları için  Çankaya’nın karşısına Beştepe diye bir şey çıkartmaya çalıştılar. Ama Çankaya’nın arkasında bir İstiklal Savaşı var. Beştepe’nin arkasında ne var?

Bir mücadele var ama!

Ne için? Türkiye’nin kaynaklarını paylaşma mücadelesi. Türkiye’nin kaynaklarına el koyma mücadelesi. Sıcak para komisyonculuğu. Yani kıyaslanabilir mi? Birisi yoktan bir cumhuriyet var ediyor, vatanı bütünleştiriyor, tüm dünyayı etkiliyor. Diğeri ise o cumhuriyetin yarattığı değerleri yabancılarla paylaşıyor.

Niye hep TSK’dan emekli generaller, yüksek yargıçlar, HSYK’dan emekli olan isimler Vatan Partisi’ne geliyor. Nedir bunun sırrı?

Sırrı; Vatan Partisi vatan, cumhuriyet, bağımsızlık mevzisinde çok kararlı olduğu için o öncüleri toparlıyor. Vatan Partisi’nin programı ama en önemlisi de pratiği, mücadelesi. Ergenekon-Balyoz sürecinde Silivri’de yürüttüğü mücadele de onları çok etkiliyor.

AKP’nin içinde “keşke bizim partide olsa” dediğiniz isim var mı?

Olacaklar. Her yerde AKP’den bize katılmalar başladı. AKP, CHP ve MHP… Üçünden hatta HDP’den de bize katılmalar başladı.

HDP’den de?

Tabi göreceksiniz çok olacak, HDP’den çok olacak.

"Babacan Davos'ta "Bize Eylül’e kadar müsaade edin, Erdoğan’ı etkisiz hale getireceğiz" dedi!"

AKP’nin içinde Bülent Arınç’la başlayan bir dalgalanma var. Baykal konuştu, CHP’nin içi karıştı. Nedir bu partilerin huzursuzluğu?

Şu anda ABD, Abdullah Gül, Bülent Arınç, Kemal Kılıçdaroğlu, Selahattin Demirtaş ve Fethullah Gülen’i birleştiriyor. CHP, Fethullah, AKP’nin Abdullah Gül kanadı ve PKK bir cephe oluşturdu. Bunlar en son 19-20 Ocak’ta Davos’ta, Babacan dünyanın büyük finans kuruluşlarıyla konuşuyor ve onlara “Bize Eylül’e kadar müsaade edin. Tayyip Erdoğan’ı o zamana kadar etkisiz hale getireceğiz. Onu Saray’a hapsedeceğiz” diyor. Ve Aynı anda Demirtaş, Davutoğlu’na “Sen niye Doğu Perinçek’ten etkileniyorsun. Bizim yanımıza gel” diyor. Davutoğlu’na kadar uzanan bir cephe oluşturuluyor. Bu da tabiî ki her partiyi bölüyor. AKP bölünüyor, CHP bölünüyor, MHP bölünüyor, PKK ile HDP bölünüyor. Bölünmeyen bir tek parti var o da Vatan Partisi.

Vatan Partisi bu kadar doğru şeyler söylüyorsa niye çok az oy alıyor?

Yüzde 10 baraj koyarsanız o zaman bütün vatandaş yüzde 10 barajını geçer mi geçmez mi diye bakıyor. Seçime katılma yüzde 10 barajının üzerindeki partiler için geçerli. Yüzde 10 barajının üzerindeki partilere oy veriyor vatandaş, yani öyle yönlendiriliyor. Yüzde 10 barajı boşuna konmamış, bir amacı var ve o işlevini görüyor. Ama yapılan araştırmalarda Vatan Partisi’nin bir kere ikinci parti olarak en büyük parti. “Senin ikinci partin kim” sorusuna AKP’linin, CHP’linin, MHP’linin ikinci parti diye verdiği cevap Vatan Partisi oluyor.

Yani seçmen biraz da stratejik oy kullanıyor!

Stratejik kullanmıyor tam tersine çok güncel ve günübirlik oy kullanıyor. Stratejik oy kullansa Vatan Partisi’ne verir. Türkiye’nin önündeki stratejik hedefleri düşünerek oy kullansa yani. Türkiye Bağımsız olacak, vatan bütünlüğü sağlanacak, üretim ekonomisine geçilecek, Atatürk devrimi rotasına girecek, stratejik bakışlarla oy verse Vatan Partisi’ne oy verir. Ama günübirlik kim bana borç bulur? Aslında Türkiye’deki seçimlerde bir tane etken var: "Kim bize dışarıdan sıcak para bulur." Bakın bütün seçimlerin anahtarı bu. Ha şimdi başka bir etken daha devreye girdi; PKK ile mücadele. Onu AKP yakaladı. 24 Temmuz’da TSK’nın da baskısıyla, Vatan Partisi’nin de etkisiyle PKK’ya karşı mücadeleye girdi ve oyları artıyor. CHP de PKK’nın yanında olduğu için baş aşağı gidiyor.

CHP’yi PKK’nın yanında mı görüyorsunuz?

Ben görmüyorum. Onlar açıkça her konuda açıkça PKK’yı kolluyor. HDP üzerinden bunu yapıyor ama HDP ile PKK arasında bir fark yok. CHP her konuda PKK’yı kolluyor. TSK orada PKK’ya karşı mücadele ediyor, CHP bir bakıyorsunuz Mehmetçiğe karşı oradaki teröristin yanında, çok açık. Kobani’ye gidiyor daha ne olacak? Onlara çiçek veriyor, muhalefet yapıyor. Deniz Baykal çıktı ne dedi gümbür gümbür? “Ben PKK’ya karşı bu operasyonu destekliyorum” dedi. İşte bu vatansever ses.

Gündelik hayatınızda ne yaparsınız? Gün nasıl başlar sizin için?

Gün horozların ötüşüyle başlar. (Gülüyor)

Çok mu erken kalkarsınız?

Yok şu sıralar 3’e-4’e kadar çalışıyorum. Kitap hazırlıyorum, 'kadın kitabı' diye. Biraz geceleri uzun çalışıyorum. Benim hayatım esas olarak çalışmak. Ben çalışmaktan mutlu olan bir insanım. Çalışmadığım zaman huzursuz olurum, tedirgin olurum.

Hergün gazeteleri düzenli okuyor musunuz?

Yok hayır. Arkadaşlarım beni bilgilendirir. Çalışmak ama benim de her insan nasıl yaşıyorsa ben de öyle çok boyutlu yaşıyorum. Çalışmak, müzik, sanat, kültür, eğlence hepsiyle ilgileniyorum.

Sizi ne eğlendirir?

Çocuklarımla beraber olmak, arkadaşlarımla beraber olmak, müzik dinlemek, bir oyun oynamak hepsi eğlendirir.

Oyun derken?

Halay çekmek, dans etmek o manada.

Hiç sizi dans ederken düşünemedim ama! Eder misiniz?

Niye etmeyeyim ederim tabiî ki.

Ama dans etmek için özel bir yere gitmiyorsunuzdur değil mi?

Yok canım. Sonuç olarak onlar hep birer mutluluk kaynağı.

Popüler müzik dinliyor musunuz?

Her müziği severim ama en çok hem klasik müziği severim ama türküleri de çok severim. Baya türkü de iyi bilirim. Anadolunun her yöresine. Ama klasik müziği de cazı da severim.

Türk popüler müziğine de ilginiz var mı?

Hoş parçalar olursa var ama onlara özel bir ilgim yok. Mesale Cem Karacalar, Barış Manço’lar, Moğollar, Doğan Canku’ar Türk popüler müziğinde de çok güzel şeyler yapıldı, 1960’lar-70’lerde.

Şimdi daha gelişmiş şeyler yapılıyor.

Şimdikiler daha özgün değil yani. Onlar daha bizim beğenilerimize cevap veriyordu. Barış Manço hakikatten çok yaratıcı ve bu topraklardan çıkmıştı. İnsanı hemen kucaklıyordu onun şarkıları.

Hiç köşe yazarı takip ediyor musunuz?

Tabiki.

Hergün düzenli takip ettiğiniz isimler var mı?

Ben çok okumuyorum. Çünkü çok gazete var. Arkadaşlar sabah toplantılarda özetliyorlar, bir kısmını bizzat okuyorum.

Hergün mutlaka okuduğunuz bir isim var mı?

Yok. Öyle hergün illa okuduğum bir köşe yazarı yok. Beğendiğim yazarlar var tabi de öyle düzenli okuduğum yok.

Kim mesela?

Mesela Yılmaz Özdil beğendiğim bir yazar. Duruşu düzgün.Tabi insan yalnız beğendiği yazarları değil, yaşadığımız süreci anlamak için herkesi okumak lazım. Yabancı basını da izliyoruz tabi.

Hilal Kaplan’ı okur musunuz mesela?

Tabi. Çeşitli eğilimleri anlamamız lazım. Bizim aramızda o yazılar hep konuşuluyor tabi.

Televizyonla aranız nasıl?

Televizyonu seçerek izliyorum. Devamlı karşısında durup seyretmem. Silivri’deyken de öyleydi. Ama belli programları seçerim, belli dizileri izlerim. Belli haberleri izlerim.

Dizi olarak neyi izliyorsunuz bu sıralar?

Şu anda izlemiyorum ama cezaevindeyken Wikingler’i izliyordum ve çok seviyordum. Bir Spartaküs izledim, güzel bir diziydi. Çok beğenmiştim onu.

Yerli dizi seyretmiyorsunuz yani.

Bazı güzel diziler oluyordu. Mahalle hayatını, toplum hayatını veren Bizimkiler gibi dizileri, bizim hayatımızdan çıkan, içinde kendimizi bulduğumuz diziler vardı. Tiryaki olarak izlemiyorduk ama rastladıkça izliyorduk. Ama ben eski Yeşilçam filmlerini Eşref Kolçakları falan severdim. Orada namus var, dürüstlük var, cesaret var, erdem var, sözünde durmak var, kahpelikle mücadele falan var. Bizim toplumumuzun değerlerini temsil eden sinemalar hoşuma giderdi.

Şimdi de gidiyor musunuz sinemaya?

Artık sinemaya gitmiyorum. Televizyon sinemayı eve getirdiği için, sinemaya çok uzun zamandır gitmiyorum. Çocukluğumda Bostancı’da 4 ay falan kalırdık o Bostancı İstasyonu’nun yanındaki sinemaya çok sık giderdim.

Yaşar Kemal’in sizi çok çalışkan olarak tanımladığını söylüyorlar. “Kırmızı topal Karınca” romanını sizin için yazdığı söyleniyor?

Yaşar Kemal ile dostluğumuz iyidir. Kırmızı Karınca’yı benim için yazdığını söyledi bana. “Ben seni yazdım burada” dedi. Orada mücadele eden, kararlı bir tip çiziliyor. “Senin için yazdım” diye birkaç kez söyledi. 1974’te hapisten çıktığım zaman sık sık görüşürdük, evine yemeğe falan giderdim. O bizim eve gelirdi. İyi ahbaplığımız vardı, severim Yaşar Abi’yi.

Popüler yazarları okur musunuz?

Ben Türk edebiyatını epey okudum. Ama bu yakın tarihin popüler şeyini çok iyi bilmiyorum.

Orhan Pamuk okumuşsunuzdur?

Okuyup bıraktım. Bir Orhan Kemaller, bir Yaşar Kemaller, bir Osman Şahinler’i okuduktan sonra Orhan Pamuk edebiyatta benim için Türkiye’nin geleceğinde olacak bir edebiyatçı değil

Adam Nobel aldı yahu!

Onun bir kıymeti yok canım. 10 sene sonra Orhan Pamuk diye bir adam olacağını sanmıyorum. Edebiyatta olacağını sanmıyorum. Ya o dışarıdan bir pompalandı ama ben okuduğum zaman bana bir lezzet yok, bir şey vermiyor. “1.5 milyon Ermeni öldürdük” deyince Nobel’i verdiler. Yaşar Kemal’e vermediler. Çünkü o Ermeni değil de Kürtler’i savundu. Kürtler ne de olsa bizim parçamız. Ermeni soykırımı falan deseydi o merkezlerin gözüne girebilirdi Yaşar Kemal.

Sizi en rahatsız eden huyunuz nedir?

Kolay kanarım.

Gerçekten mi?

Aldatılması çok kolay bir insanım. İnsanlara güvenirim, inanırım. Bundan şikayetçi değilim. Bazen aceleci taraflarım da belki vardır. Saydam bir insanım, herkesi de saydam olarak bilen, herkesi dürüst olarak bilen bir insanım. Onun için benim hesaplarımda onun için bu adam hile mi yapıyor, dolap mı çeviriyor diye bir şey yoktur. Neyse, nasıl görünüyorsa öyle gören bir insanım. Çok da şikayetçi değilim bundan.

Çok önemli insanlar yetiştirmişsiniz. Sonra hepsi gitmiş. Niye?

Hepsi gitmedi, gidenler meşhur olup gitti. Hepsi gitmiyor. Yeni hayatlar keşfediyorlar, o zaman yeni hayatlara uygun yeni ideoloji ve siyasetler.

Siyasette ideolojik değişiklik olur mu Doğu bey?

İdeolojik değişiklik olmaz ama koşullara göre tahlillerde yenilenmeler, olgunlaşmalar olur. Ama ideolojik değişiklik başka. Sizin söyledikleriniz o ideolojilerini değiştirenler. Mesela bilimsel sosyalistken, devrimciyken, birden liberal oluyor.

Anlamadım ben bilimsel sosyalisti, Marksist mi demek?

Marksist diye adlandırmayı doğru bulmuyoruz, çünkü bir insan ismiyle adlandırmak yanlış. İnsan ismiyle olunca Marx öldüğü an ne oluyor, bitmiş gibi oluyor veya peygamber gibi oluyor. Halbuki siz 19. yüzyılın teorileriyle bugün hayata cevap veremezsiniz. Onun için Marksizim demek, bunu bir yerde donduran, bitiren bir adlandırma oluyor. Oysa bilimsel sosyalizm hayata göre, mesela ben konuştum bitti 1 saniye sonra yeni bir dünyada yaşıyoruz.Teorinin de devam eden hayata göre kendini olgunlaştırması lazım. Marx dediğiniz an onun öldüğü tarihte her şey donup bitiyor.

Ama fikirlerini bırakıyor?

O fikirler o dönem 19. yüzyıl için geçerli. Marx’ın zamanında emperyalizm yoktu, uçağa binmedi, televizyon izlemedi, bilgisayar yoktu, bazı silahlar daha keşfedilmemişti. Özellikle emperyalizm olgusu. Marx emperyalizmi yaşamadı. Emperyalizm 19 yüzyılın sonu, 20. yüzyılın başında ortaya çıktı. O zaman Marx’tan emperyalizmle ilgili bir teori görüş bekleyemezsiniz. O zaman kim yapacak? Bugünün dünyasını kim açıklayacak? Bugünün dünyasının gerçeklerine cevap veren devrimci stratejileri, programları kim oluşturacak? Marx'ın mezardan bize böyle bir yardımda bulunma şansı yok.

NOKTA